Çok sevdiğim bir alıntısı daha ; O Kent
O kentte:
O kentte insanlar ruh ikizi diye bir heyhula ile karşılaşmak için harcadıkları zamanı kendilerini tamamlamak için kullansalardı, öteki yarıları şimdiye kadar çoktan bulmuş olurdu onları!
O kentte bedenin tüm arzularına yasak koyan, çıkartılarına pis diyen ve onun tüm yalvarmalarına kulak tıkayan insanlar vardı ve akılları başka başka akıllara esir düşmüştü.
O kentte öyle hünerli insanlar yaşardı ki bir kadının topuklarına bakarken memelerini görür, sonrada gördüklerine dayanamayıp o kadınlara tecavüz ederlerdi!
O kentte insanlar duygulanınca bir aydın kadar iki yüzlü davranır, turistleri görünce bir politikacı vicdanı kadar kötü kokarlardı!
O kentte insanlar yalnızca beyinlerine güvenir ve mantık evliliği yaparlardı. Az kullandıkları bir organa bu kadar güvenmeleri şaşırtıcıydı.
O kentte insanlar safça birbirlerine ve kendilerine inanır sonrada kızın para için seviyormuş gibi yaptığını, esas oğlanın da kimi erkeksi hevesleri için kızı oyaladığını öğrenip üzülürlerdi kendi sonlarının böyle olmamasını dileyerek filmin sonunda.
O kentte hep örtülüydü etin sömürüsü, anguslar serbest dolaşıma girmeden evvel. “Temeli” olunca “adalet”, ilelebet “mülktür” artık “et”! Bazan siyasal, bazan dinsel, ama hep örtülü ve vahşiydi erkeğin kara tecavüzü etin beyazına.
Aradan seksen “Yeşilçam Yılı” geçmişti. O kentlilerde geçmeyen tek bir şey vardı; bu esas oğlanlar ve kızlar politikacı kılığına girip de kendilerine para ve et için yaklaşınca o madrabazları yine tanıyamıyorlardı!