- 3 Mart 2016
- 18.150
- 76.557
-
- Konu Sahibi Yokuspokus
- #1
Taa zamanlar önce "Belamı istiyorum" demiştim, sanırım duam kabul oldu :/
Selam bu arada, nasıl gidiyor hayat? Ben bu ara fena bozuğum. Gerçi birkaç güne nazaran toparladım ya, fenadan daha az fena bir hal sanırım.
Yazsam mı yazmasam mı düşündüm de, hani yerden yere vurulacak, eleştiri kaldıracak halim de pek yok; ama yine de yazacağım, burada dursun, belki seneler sonra baktığımda "Yav ne biçim günlerdi, biz bu günden çıktıysak, bundan da çıkarız" derim bir başka derdim için. Ya da başka şeyler derim, nasıl da bitti gitti filan gibisinden, bilmiyorum artık. Geleceğe mektup gibi olsun. Uzun olacak, baştan belirteyim.
Çok açmayacağım, altı 4 senelik bir birikimle dolu, bu kadarını söyleyeyim; değerlendirecek olursanız bu noktayı atlamayın, aniden bu hale gelinmedi ve üzeri de oldukça kapalı kalacak, birkaç olay haricinde diğerlerini anlatmayacağım, yorgunum. Artı, zaman karışık gelebilir, bazen iyi olundu, bazen kötü olundu, ama toplamda dağdan yuvarlanan taş gibiydik; altına ala ala büyüyüp giden, aşağı doğru. Hızı artan, daha öfkeli, daha dönülemez hale gelen bir şey... Öyle işte yani anlayın; küs-barışık hallerin ardında tam manasıyla bir çözüme ulaşılamadığı için daha saçma durumlara gelinen, kopmaların arttığı, sevgiden, muhabbetten tüketen bir şey.
Son basit tartışmamız günü gününe ne zaman başladı bilmiyorum ama çocuğun doğum günü alış-verişi sırasında birbirimize yeniden bilenmeye başladık. Zaten aylardır dolup duruyorduk, tatile gittik iyi gelsin diye; gittik geldik aynı tas aynı hamam. Tatil boyu iki arkadaş gibi takıldık, o aktivite bu etkinlik derken sanki sadist koçu tarafından koşu bandına zincirlenmiş kurbanlar gibi, bacaklarımızın üzerinde duramayacak kadar yorgun döndük eve; bkunu çıkardık, birbirimizleydik ama değildik de... İnsanlar dinlenmeye gidiyor, biz kopmalara gitmişiz kendi başımıza buyruk; bir romantik an dahi paylaşmadan, atv üzerinde, yok bilmem ne safaride tamamladık geldik tatili... Kanka gibi, ölümüne kankalar...
Eve döndüğümüz günden itibaren aramızdaki uzaklık arttı; libidom kulaklarımdan fışkıracak ama adamdan adım yok. Biz bu konuyu aştık sanırdım; inat ettimdi, kendisi tıpış tıpış gelene kadar teklif yok dedimdi ve işliyordu da ufaktan; yoluna koymuştuk. Ama koymamışız. Gittikçe kötüleşti, nerede çocuktan öncesi zaman, nerede sonrasında yaşananlar... Aramızdaki uyum bozuldu, heyecan tükendi, nicelik de nitelik de sıfırlandı, bu da sonun başlangıcı oldu. Bizi birlikte tutan şeylerden birisi olan cinsellik, bitti.
Sinirim, inadım, kırgınlığım sevgimden yemeye başladı. Biz güya çocukluk arkadaşıyız bir de, konuşacak ne çok şeyimiz var, ama sustuk. Adam akıllı konuşmayalı sanırım 3-4 ay oldu. Ancak tartışmalar sonrası toparlarken, uzattığımız elleri tutmak için konuştuk, konuşmadan sayılırsa. Göz temasını keseli ise daha uzun zaman oldu... Belki bir sene... Birbirimizin yüzüne, gözünün içine baktığımız anlar, bitti.
Buralara çok girmeyeceğim; sadece şu kadarı net ki başlatan ben değilim.
"Çocuk sonrası çiftlerin mutlu evliliği bozulur mu yav? Nasıl başladıysa öyle gider, mutluysan, çocukla daha mutlu olursun." derdim; bu düşüncenin istisnası olduk. Çocuk sonrası fitil ateşlendi; sanki evliliğimizden geri saymaya başladık. Şunu belirteyim ki kadınlığımdan ödün vermedim tüm bu "Annelik" sürecinde, yani oradan gelinip çözülecek bir sorun değil, hatta gittim sarışın oldum çeşit olsun diye; aldığım 30 kilonun 25ini verdim ve devam ediyorum ve daha nicesi...
Aynı dönemde eşim 15 kilo aldı, 5 kilo verdi belki o kadar; giyimi değişmeye başlamıştı, onu düzeltti bari, çok uğraştım. Vs... Sanki ben doğurmadım adam doğurdu yani öyle bir şey işte özetle.
Konuştum açık açık, dinledi de neresine dinledi... Söyledim de, kendim de uğraştım... Her yönüyle irdeledim, "Başkası mı var"a kadar... Yok. Somut hiçbir sebep yok, başka kadın yok, fiziksel sorun yok, bakımsızlığım yok, yok oğlu yok... Uzun hikaye valla, çook uzun hikaye.
Yoruldum, tüm bu süreçte öyle böyle değil, baya tükendim. Kendimi ayağa kaldırdım adam indi, adamı düzelttim ben düştüm, pişman oldu, özür diledi, "Tekrar baştan" dedik... 2. haftayı görmeden tas-hamam olayı yeniden. Sanırım 23462386 kez aynı özrü dinledim, aynı sözleri duydum şu son bir sene içinde... Artık son 2-3 ayda "Konuşmaya gerek yok" a bağladım. Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı; bizi bir arada tutan şeyleri gün ve gün kaybettik, o sadece baba oldu, bir süre sonra ben de sadece anne... Tek ortak noktamız evladımız kaldı "Anne-baba" olarak. "İttir et, bununla da geçer ömür be" dedim, ama "Kadın"lığıma ağır geldi; uzaklaşmayı perçinleyen şey de burada başladı yani aramızdaki bağı incelten kişi eşim iken, kopacağımız yere götüren tren de ben oldum. Bu hale getirdi... Bilmem kaç haftalar sonra istedi, reddettim. Sonra yine ret, bir ret daha... Kendimin bu kadar dayanacağını bile bilmezdim. Sonra bir gerçekle yüzleşmem gerekti: Gerçekten istemiyordum.
Kalp çok acayip bir şey, sevginin tükendiğinin sinyallerini verdi, bunu dile getirdim; sanırım bize bir şey olmaz sandı. O kadar emindi ikimizden, belki ben de emindim ne bileyim. Bizim evlilik yıkılmaz, bir iki sallansa da bir şey olmaz derdim. Oldu.
Alış-veriş sırasında güya şakalaşıyordu ve bana bağırdı. Dandik plastik bir tabak için.
Açmayacağım...
Ses etmedim. İlginçtir ki tepki vermedim, daha fazla rezil olmayalım diye belki de.
Eve geldik, birkaç sipariş vardı; almayı unuttu. Ailesini ilgilendiren önemli şeyleri 3298472385. unutuşu. 38496234. söz verişi ve yine aynı şeyi yapışı...
Açmayacağım.
"Not mu alıyorsun, telefonuna alarm mı kuruyorsun, parmağına ip mi bağlıyorsun artık hatırla be, bize, bana dair bir şeyi de önemse!" diye bağırdım.
Birkaç şey daha üzerine...
Ve 4-5 şey daha...
En son birbirimize avazımız çıktığı kadar bağırarak kavga ediyorduk. Sonra "Ne yapıyorum?" dedim, "Yalnız kalalım, git başımdan daha kırıcı olmadan" dedim. Gece böyle geçti. Tek lokma yemeden yattı zıbardı...
Ben de dünyaları yedim ve geceyi gündüz ettim.
Sabah kahvemi yaptım, sigaramı yaktım; başımda inanılmaz bir ağrı, gözüm yanıyor. Geldi dibime "Günaydın!" diyor. Dümdüz bir ses, bir görev. Hiçbir şey söylemedim. Ve papağan gibi başladı "Günaydın, günaydın, günaydın... Günaydın diyorum, günaydın, günaydın" ... "Tamam! Günaydın!" dedim. Sabrının sınırında insana yapılmaz bu...
Sonrasında son kalan eksikler için liste istiyor, listeyi yapıyorum bir yandan da düşünüyorum "Allahım ya ben yarın nasıl -Mutluyuz, süperiz- rolü yapacağım bu halde diye, çok gücüme gitti... Yüzümü gülümseme halinde tutmam gerektiğini düşündükçe, çok daha iğrenç hissettirdi.
10 kere aynı soruyu sordu, açıkladım, ettim yok. "Ne istiyorsan alalım" deyip istediğimi söyleyince "Ne gerek var buna?"'ya döndü yine ve yine...
"Tamam o zaman alma" dedim. "Alma demiyorum, alalım da ne gerek var" diyor hala. "Şunun şunun için gerekli" diyorum. "Onu şöyle de yapabilirsin" diyor, "Tamam alma o zaman öyle yaparım, yeter bi git başımdan" dedim. Konuşmaya devam ediyor... Üstelik "Sinirin bi bitmedi" diyerek... Eh, siniri tutan sabır bitti, elimdeki kahve bardağını üzerine fırlattım "Doğum günü iptal!!! Bitti tamam yeter, doydum!" dedim; o da başladı, sanırım o sabah; baya ileri gittik... Evliliğimiz boyunca hiç telaffuz edilmemiş kelimeler telaffuz edildi, eskiler deşildi döküldü, geçmiş-şimdi-gelecek birbirine girdi, parmaklar sallandı suçlanıldı ve boşanma fikri ilk kez dile getirildi "Boşamazsan adam değilsin"lere kadar.. Ben de öldürücü darbeyi vurdum: Senden tiksiniyorum! Aklına gelebilecek her manada! Üzerine kusasım geliyor! dedim. Daha ağır ve açık cümlelerle. Dondu kaldı karşımda, sanırım o an ona dank etti. Benim de mideme kramp girdi zaten, gerçek manada olmasa da cümle olarak kustum işte ne varsa.
Gittim sonra. "Sakın gelme, cinnetin eşiğindeyim, çocuğu babasız anasız koyarım! Sakın gelme!" dedim; o da gitti, gittik... 2 gün hiçbir şekilde iletişime geçmedik. Kavga öncesini bir tutam açma gereksinimi hissettim, "Bu kadar basit bir şeyden ne hale gelmişsiniz" olayı olmadığı bilinsin. Dostken, aşkken, iki düşman olmuşuz 4 senede. Zerre pişmanlık duymuyorum söylediklerimden, bire bir tanıyan insanlara sorsanız, ağzımdan böyle cümlelerin çıktığına inanmazlar. Nereden, nereye... Ne hale gelmişim be. Son bir senede...
Neyse işte; yeminimi de bozdum; 9-10 senenin ardından içtim. İyi geldi. Dişlerimi ne kadar sıktığımı fark ettim çenem kendini salınca. Öncesinde drama queene bağladım baya; oy oyy, kessem bileğimi "Ölümüne Müslümcüyüz" yazısı akardı herhalde. :) Ve o süre zarfında buraya yazmadım. Sakinleşmeyi bekledim, dediğim gibi eleştiri kaldıracak halim pek yok şu an bile o kadar, hoş, eleştirilecek bir yanı da yok ya yaşananların. Evlilik terapisti önerilir en fazla... Eh onu da denedik, sallamadı adam. Neyse aman işte böyle oldu.
Geldi sonra; konuşalım diye. "Bir bka yaramayacağı için, boşuna konuşup kendimi daha da yorasım yok" dedim. Öyle sessiz durduk. Gözünü dikti gözümün içinde yüzümü tuttu, "Kaçırma gözünü sadece bak" filan dedi. Öküz-tren minvalinde bakıştık, ya da inek-ot da olabilir, böyle ruhsuz, dandik.
Sonra konuştuk. Ben konuştukça ağladı. Öyle işte... Sonra yeniden özür faslı. "Doydum, rica ederim yeter, yeni bir özür daha duymak istemiyorum" dedim. "Ben anladım hatalarımı" dedi yine 2198631. kez...
"Yeniden başlayacağız, son bir şans. Sen hep bizi taşıdın, sıra bende, ben de kalbine yeniden gireceğim, yemin ederim yapacağım. Seni ne kadar sevdiğimi ve kaybetmeye dayanamayacağımı anladım, sana ne kadar haksızlık ettiğimi gördüm. Sen sadece uzattığım eli çevirme, benim adımlarıma adım at, senden tek istediğim bu; gerisi bende" dedi yeminler ede ede. "İki sevgili olduğumuz ilk gün, yarın başlayacak; bu gece eski arkadaşlar gibi dertleşip, barışıp el ele vereceğiz" filan dedi... Daha dedi de, kafam güzeldi bir kısmını da anlamadım.
Sabah kahvaltı hazırlamış, öperek uyandırdı.
Evliliğimizin yeni bir dönemi başladı, bakalım bu kaç hafta sürecek, istemsizce, otomatik olarak böyle düşünüyorum artık."Bakalım yine nerede patlak verecek?" ...
İnanmak istiyorum, aramızdaki bu aptallığın biteceğine ve eskisi gibi olabileceğimize inanmak istiyorum ama nasıl bezdiysem, tesiri yok gibi, var gibi yok gibi... Yeniden yeşerir mi aramızda bir şeyler, bilmiyorum. Ben tarafı ölü.. Ölüyü diriltmeye çalışıyor. Kalbime yeniden girecekmiş... "Nasıl yapacak?" diye merak bile etmiyorum.
İyiyim ama bugün, en azından daha berbat hissetmiyorum. Yüzümü güleç tutabilecek enerjim var. Öyle karman çorman bir şey oldum ne bileyim. Zaman gösterecek diyeyim bari...
Selam bu arada, nasıl gidiyor hayat? Ben bu ara fena bozuğum. Gerçi birkaç güne nazaran toparladım ya, fenadan daha az fena bir hal sanırım.
Yazsam mı yazmasam mı düşündüm de, hani yerden yere vurulacak, eleştiri kaldıracak halim de pek yok; ama yine de yazacağım, burada dursun, belki seneler sonra baktığımda "Yav ne biçim günlerdi, biz bu günden çıktıysak, bundan da çıkarız" derim bir başka derdim için. Ya da başka şeyler derim, nasıl da bitti gitti filan gibisinden, bilmiyorum artık. Geleceğe mektup gibi olsun. Uzun olacak, baştan belirteyim.
Çok açmayacağım, altı 4 senelik bir birikimle dolu, bu kadarını söyleyeyim; değerlendirecek olursanız bu noktayı atlamayın, aniden bu hale gelinmedi ve üzeri de oldukça kapalı kalacak, birkaç olay haricinde diğerlerini anlatmayacağım, yorgunum. Artı, zaman karışık gelebilir, bazen iyi olundu, bazen kötü olundu, ama toplamda dağdan yuvarlanan taş gibiydik; altına ala ala büyüyüp giden, aşağı doğru. Hızı artan, daha öfkeli, daha dönülemez hale gelen bir şey... Öyle işte yani anlayın; küs-barışık hallerin ardında tam manasıyla bir çözüme ulaşılamadığı için daha saçma durumlara gelinen, kopmaların arttığı, sevgiden, muhabbetten tüketen bir şey.
Son basit tartışmamız günü gününe ne zaman başladı bilmiyorum ama çocuğun doğum günü alış-verişi sırasında birbirimize yeniden bilenmeye başladık. Zaten aylardır dolup duruyorduk, tatile gittik iyi gelsin diye; gittik geldik aynı tas aynı hamam. Tatil boyu iki arkadaş gibi takıldık, o aktivite bu etkinlik derken sanki sadist koçu tarafından koşu bandına zincirlenmiş kurbanlar gibi, bacaklarımızın üzerinde duramayacak kadar yorgun döndük eve; bkunu çıkardık, birbirimizleydik ama değildik de... İnsanlar dinlenmeye gidiyor, biz kopmalara gitmişiz kendi başımıza buyruk; bir romantik an dahi paylaşmadan, atv üzerinde, yok bilmem ne safaride tamamladık geldik tatili... Kanka gibi, ölümüne kankalar...
Eve döndüğümüz günden itibaren aramızdaki uzaklık arttı; libidom kulaklarımdan fışkıracak ama adamdan adım yok. Biz bu konuyu aştık sanırdım; inat ettimdi, kendisi tıpış tıpış gelene kadar teklif yok dedimdi ve işliyordu da ufaktan; yoluna koymuştuk. Ama koymamışız. Gittikçe kötüleşti, nerede çocuktan öncesi zaman, nerede sonrasında yaşananlar... Aramızdaki uyum bozuldu, heyecan tükendi, nicelik de nitelik de sıfırlandı, bu da sonun başlangıcı oldu. Bizi birlikte tutan şeylerden birisi olan cinsellik, bitti.
Sinirim, inadım, kırgınlığım sevgimden yemeye başladı. Biz güya çocukluk arkadaşıyız bir de, konuşacak ne çok şeyimiz var, ama sustuk. Adam akıllı konuşmayalı sanırım 3-4 ay oldu. Ancak tartışmalar sonrası toparlarken, uzattığımız elleri tutmak için konuştuk, konuşmadan sayılırsa. Göz temasını keseli ise daha uzun zaman oldu... Belki bir sene... Birbirimizin yüzüne, gözünün içine baktığımız anlar, bitti.
Buralara çok girmeyeceğim; sadece şu kadarı net ki başlatan ben değilim.
"Çocuk sonrası çiftlerin mutlu evliliği bozulur mu yav? Nasıl başladıysa öyle gider, mutluysan, çocukla daha mutlu olursun." derdim; bu düşüncenin istisnası olduk. Çocuk sonrası fitil ateşlendi; sanki evliliğimizden geri saymaya başladık. Şunu belirteyim ki kadınlığımdan ödün vermedim tüm bu "Annelik" sürecinde, yani oradan gelinip çözülecek bir sorun değil, hatta gittim sarışın oldum çeşit olsun diye; aldığım 30 kilonun 25ini verdim ve devam ediyorum ve daha nicesi...
Aynı dönemde eşim 15 kilo aldı, 5 kilo verdi belki o kadar; giyimi değişmeye başlamıştı, onu düzeltti bari, çok uğraştım. Vs... Sanki ben doğurmadım adam doğurdu yani öyle bir şey işte özetle.
Konuştum açık açık, dinledi de neresine dinledi... Söyledim de, kendim de uğraştım... Her yönüyle irdeledim, "Başkası mı var"a kadar... Yok. Somut hiçbir sebep yok, başka kadın yok, fiziksel sorun yok, bakımsızlığım yok, yok oğlu yok... Uzun hikaye valla, çook uzun hikaye.
Yoruldum, tüm bu süreçte öyle böyle değil, baya tükendim. Kendimi ayağa kaldırdım adam indi, adamı düzelttim ben düştüm, pişman oldu, özür diledi, "Tekrar baştan" dedik... 2. haftayı görmeden tas-hamam olayı yeniden. Sanırım 23462386 kez aynı özrü dinledim, aynı sözleri duydum şu son bir sene içinde... Artık son 2-3 ayda "Konuşmaya gerek yok" a bağladım. Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı; bizi bir arada tutan şeyleri gün ve gün kaybettik, o sadece baba oldu, bir süre sonra ben de sadece anne... Tek ortak noktamız evladımız kaldı "Anne-baba" olarak. "İttir et, bununla da geçer ömür be" dedim, ama "Kadın"lığıma ağır geldi; uzaklaşmayı perçinleyen şey de burada başladı yani aramızdaki bağı incelten kişi eşim iken, kopacağımız yere götüren tren de ben oldum. Bu hale getirdi... Bilmem kaç haftalar sonra istedi, reddettim. Sonra yine ret, bir ret daha... Kendimin bu kadar dayanacağını bile bilmezdim. Sonra bir gerçekle yüzleşmem gerekti: Gerçekten istemiyordum.
Kalp çok acayip bir şey, sevginin tükendiğinin sinyallerini verdi, bunu dile getirdim; sanırım bize bir şey olmaz sandı. O kadar emindi ikimizden, belki ben de emindim ne bileyim. Bizim evlilik yıkılmaz, bir iki sallansa da bir şey olmaz derdim. Oldu.
Alış-veriş sırasında güya şakalaşıyordu ve bana bağırdı. Dandik plastik bir tabak için.
Açmayacağım...
Ses etmedim. İlginçtir ki tepki vermedim, daha fazla rezil olmayalım diye belki de.
Eve geldik, birkaç sipariş vardı; almayı unuttu. Ailesini ilgilendiren önemli şeyleri 3298472385. unutuşu. 38496234. söz verişi ve yine aynı şeyi yapışı...
Açmayacağım.
"Not mu alıyorsun, telefonuna alarm mı kuruyorsun, parmağına ip mi bağlıyorsun artık hatırla be, bize, bana dair bir şeyi de önemse!" diye bağırdım.
Birkaç şey daha üzerine...
Ve 4-5 şey daha...
En son birbirimize avazımız çıktığı kadar bağırarak kavga ediyorduk. Sonra "Ne yapıyorum?" dedim, "Yalnız kalalım, git başımdan daha kırıcı olmadan" dedim. Gece böyle geçti. Tek lokma yemeden yattı zıbardı...
Ben de dünyaları yedim ve geceyi gündüz ettim.
Sabah kahvemi yaptım, sigaramı yaktım; başımda inanılmaz bir ağrı, gözüm yanıyor. Geldi dibime "Günaydın!" diyor. Dümdüz bir ses, bir görev. Hiçbir şey söylemedim. Ve papağan gibi başladı "Günaydın, günaydın, günaydın... Günaydın diyorum, günaydın, günaydın" ... "Tamam! Günaydın!" dedim. Sabrının sınırında insana yapılmaz bu...
Sonrasında son kalan eksikler için liste istiyor, listeyi yapıyorum bir yandan da düşünüyorum "Allahım ya ben yarın nasıl -Mutluyuz, süperiz- rolü yapacağım bu halde diye, çok gücüme gitti... Yüzümü gülümseme halinde tutmam gerektiğini düşündükçe, çok daha iğrenç hissettirdi.
10 kere aynı soruyu sordu, açıkladım, ettim yok. "Ne istiyorsan alalım" deyip istediğimi söyleyince "Ne gerek var buna?"'ya döndü yine ve yine...
"Tamam o zaman alma" dedim. "Alma demiyorum, alalım da ne gerek var" diyor hala. "Şunun şunun için gerekli" diyorum. "Onu şöyle de yapabilirsin" diyor, "Tamam alma o zaman öyle yaparım, yeter bi git başımdan" dedim. Konuşmaya devam ediyor... Üstelik "Sinirin bi bitmedi" diyerek... Eh, siniri tutan sabır bitti, elimdeki kahve bardağını üzerine fırlattım "Doğum günü iptal!!! Bitti tamam yeter, doydum!" dedim; o da başladı, sanırım o sabah; baya ileri gittik... Evliliğimiz boyunca hiç telaffuz edilmemiş kelimeler telaffuz edildi, eskiler deşildi döküldü, geçmiş-şimdi-gelecek birbirine girdi, parmaklar sallandı suçlanıldı ve boşanma fikri ilk kez dile getirildi "Boşamazsan adam değilsin"lere kadar.. Ben de öldürücü darbeyi vurdum: Senden tiksiniyorum! Aklına gelebilecek her manada! Üzerine kusasım geliyor! dedim. Daha ağır ve açık cümlelerle. Dondu kaldı karşımda, sanırım o an ona dank etti. Benim de mideme kramp girdi zaten, gerçek manada olmasa da cümle olarak kustum işte ne varsa.
Gittim sonra. "Sakın gelme, cinnetin eşiğindeyim, çocuğu babasız anasız koyarım! Sakın gelme!" dedim; o da gitti, gittik... 2 gün hiçbir şekilde iletişime geçmedik. Kavga öncesini bir tutam açma gereksinimi hissettim, "Bu kadar basit bir şeyden ne hale gelmişsiniz" olayı olmadığı bilinsin. Dostken, aşkken, iki düşman olmuşuz 4 senede. Zerre pişmanlık duymuyorum söylediklerimden, bire bir tanıyan insanlara sorsanız, ağzımdan böyle cümlelerin çıktığına inanmazlar. Nereden, nereye... Ne hale gelmişim be. Son bir senede...
Neyse işte; yeminimi de bozdum; 9-10 senenin ardından içtim. İyi geldi. Dişlerimi ne kadar sıktığımı fark ettim çenem kendini salınca. Öncesinde drama queene bağladım baya; oy oyy, kessem bileğimi "Ölümüne Müslümcüyüz" yazısı akardı herhalde. :) Ve o süre zarfında buraya yazmadım. Sakinleşmeyi bekledim, dediğim gibi eleştiri kaldıracak halim pek yok şu an bile o kadar, hoş, eleştirilecek bir yanı da yok ya yaşananların. Evlilik terapisti önerilir en fazla... Eh onu da denedik, sallamadı adam. Neyse aman işte böyle oldu.
Geldi sonra; konuşalım diye. "Bir bka yaramayacağı için, boşuna konuşup kendimi daha da yorasım yok" dedim. Öyle sessiz durduk. Gözünü dikti gözümün içinde yüzümü tuttu, "Kaçırma gözünü sadece bak" filan dedi. Öküz-tren minvalinde bakıştık, ya da inek-ot da olabilir, böyle ruhsuz, dandik.
Sonra konuştuk. Ben konuştukça ağladı. Öyle işte... Sonra yeniden özür faslı. "Doydum, rica ederim yeter, yeni bir özür daha duymak istemiyorum" dedim. "Ben anladım hatalarımı" dedi yine 2198631. kez...
"Yeniden başlayacağız, son bir şans. Sen hep bizi taşıdın, sıra bende, ben de kalbine yeniden gireceğim, yemin ederim yapacağım. Seni ne kadar sevdiğimi ve kaybetmeye dayanamayacağımı anladım, sana ne kadar haksızlık ettiğimi gördüm. Sen sadece uzattığım eli çevirme, benim adımlarıma adım at, senden tek istediğim bu; gerisi bende" dedi yeminler ede ede. "İki sevgili olduğumuz ilk gün, yarın başlayacak; bu gece eski arkadaşlar gibi dertleşip, barışıp el ele vereceğiz" filan dedi... Daha dedi de, kafam güzeldi bir kısmını da anlamadım.
Sabah kahvaltı hazırlamış, öperek uyandırdı.
Evliliğimizin yeni bir dönemi başladı, bakalım bu kaç hafta sürecek, istemsizce, otomatik olarak böyle düşünüyorum artık."Bakalım yine nerede patlak verecek?" ...
İnanmak istiyorum, aramızdaki bu aptallığın biteceğine ve eskisi gibi olabileceğimize inanmak istiyorum ama nasıl bezdiysem, tesiri yok gibi, var gibi yok gibi... Yeniden yeşerir mi aramızda bir şeyler, bilmiyorum. Ben tarafı ölü.. Ölüyü diriltmeye çalışıyor. Kalbime yeniden girecekmiş... "Nasıl yapacak?" diye merak bile etmiyorum.
İyiyim ama bugün, en azından daha berbat hissetmiyorum. Yüzümü güleç tutabilecek enerjim var. Öyle karman çorman bir şey oldum ne bileyim. Zaman gösterecek diyeyim bari...