Howl'un Kitap Yorumları 📚

Gazap uzumleri.John Steinbeck
Uzun zamandir merak edip okumak istedigim bir kitapti. Iyi ki de okumusum.cok cok huzunlu bir hikâyeydi.kitap tarimin kapitalistlesmesi ve krizin etkisi ile yasanan yoksulluk ve mulksuzlesmeyi anlatıyor. Insanlarin bir lokma ekmek icin yasadiklari sıkıntılar. Yollara dusmus binlerce isci ailesi ve yasadiklari.
Kesinlikle okunasi bir kitap.
 
AHMET UMIT-KIRLANGIC CIGLIGI
Bir Ahmet Umit polisiyesi okumaktan cok zevk aldim,merakla okudum kitabi katil kim diye 👀
Baskomser nevzat pedofili suclularini öldüren bir seri katilin pesinde bu sefer.bunun yaninda kitapta organ mafyaciligi,mülteciler, suriyelilerin yasami hakkindada konulara deginilmis.okurken uzulmemek ve ofkelenmemek elde degil.tavsiyemdir❤
 
MAHUR BESTE - A.HAMDİ TANPINAR

Ahmet Hamdi'nin , Huzur kitabını karşımıza sıkça çıkan Mahur Beste. Aslında kitabı okumaya başlamadan önce Mahur Bestenin yaratıcısı Talat Beyle ilgili bir kitap olduğunu düşünmüştüm. Ancak kitap Tanzimat Döneminde babasının gölgesi altında yaşayan Behçet Bey'in hikayesi başlıyor. İlerledikçe Behçet Bey'in çevresindeki insanların hikayesine dönüşüyor. Aslında en başta bocalamama sebep olan bir durum oldu çünkü kitabın ana karakteri birden yok oldu. Kitabın sonunda Behçet Beye yazılan mektupta neden hikayenin Behçet Beyden başkalarına kaydığının nedeni yazınca kafamda bazı şeyler oturmaya başladı.
Huzur kitabına nazaran daha zor okunan bir kitap ancak bu kitabın kolaylığı daha kısa olması. Kitapta Behçet Bey ve etrafındaki insanların karakter analizleri muazzam şekilde yapılmış. Tanzimat sonrası toplumdaki değişme ve başkalaşma kusursuz anlatılmış.


NOT :
Roman Eyyübi Ebubekir Ağa'ya ithaf olunmuştur. Eyyübi Bekir Ağa'nın da Mahur makamında bir bestesi bulunmaktadır. Bu nedenle ilk bakışta Ahmet Hamdi'nin bu besteden etkilenmiş olduğu düşünülmektedir.

"Gittin emma ki kodun hasret ile canı bile İstemem sensiz geçen sohbet-i yâranı bile" Neşati'nin bu beyiti roman boyunca ve hatta üçlemenin diğer romanı olan Huzur'da da sıkça tekrarlanmaktadır. Roman Behçet Bey'in hikâyesi olarak başlar ve Behçet Bey'in etrafındaki insanların hikâyeleri olarak devam eder. İlk başta insanda yarım bırakılmış ya da erken kesilmiş izlenimi bırakmaktadır. Hacimce de diğer romanlarından bir hayli küçüktür. Her ne kadar Klasik Türk Musikisinin diğer unutulmuş besteleri arasında mahur besteyi de sayabilirsek de Tanpınar’ın romanıyla birlikte bu kenarda kalmışlık hüviyetini bir parça da olsa atabilmiş bir makamdır.

Mahur beste, Ebubekir Ağa’nın diğer bestelerinde değişik bir form olarak kullanılmanın yanı sıra, sadece bu adla efsaneleşmiş bir beste olarak da vardır. Ancak romandaki mahur beste, romanın kurmaca karakterlerinden Talat Bey’in yazdığı, Neşati’nin; “gittin amma ki kodun hasretle cânı bile İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile” gazelinden oluşturulmuş muhayyel bir beste olarak anlatılır. Tanpınar’ın romanında bestekârına ithaf etmiş olduğu bu beste “Bir âfet-i meh-peyker ile nüktelerim var” sözleriyle başlayan ve Ebubekir Ağa’nın başyapıtı sayılan bestesidir.

(BU NOT KISMINI VİKİPEDİDEN ALDIM.)
 
Köprü /Ayşe Kulin
Gerçek bir vali nin hayatından esinlenerek yazılmış olan bu kitabın konusunu ,yapımı uzun yıllar gerçekleşemeyen Erzincan’da ki bir köprü ve bu köprünün valinin olaya el koyması ile yapımı için verdiği mücadele , o dönemdeki yöre halkının problemleri ,aynı zamanda terör ,töre olayları ile ilgili yaşanan sıkıntılar oluştuyor .Okurken valiye hayran kalmamak elde değil.
Çok beğendiğim bir kitap oldu tavsiye ederim 😌
 
Handan/Halide Edip Adıvar

Roman ,karakterlerin birbirine yazdığı mektuplardan oluşuyor.Mektuplar ,Abdülhamit döneminde bir köşkte birlikte büyüyen Handan ve Neriman ın evlilikleri sonrası gerçekleşen olaylar akışında yazılıyor.
Her karakterin her mektubu o kadar etkileyici ve hüzünlü idi ki bu hikayede kime üzüleceğim şaşırdım.😢
Dili biraz ağır gelebilir ama kitap gayet güzel ilerledi benim için.
 
Hayal Meyal / Tarık Tufan

Kitap 120 sayfalık kısa bir kitap ve sonu hiç tahmin edemeyeceğim şaşırtıcı şekilde bir son oldu.
Kitabın konusu ise şöyle 34 yaşında bir adam kanserin son evresinde olduğunu öğreniyor ve bu yüzden orada yaşadığı sıkıntılı durumlardan dolayı terketmek zorunda kaldığı, ailesinin yaşadığı eski mahallesine dönüyor ve orada bıraktığı geçmişi ile yüzleşmeye başlıyor.
Kısa ama etkileyici bir kitaptı.Ayrıca bazı bölümün sonuna yazılmış şiirlerde çok hoştu🌺

“ Vakit, nefestir; vakit, varlığın nefesidir. Zamanın eceli geldiğinde var olan her şeyin de eceli gelir. “

“Umut küçük çocukların hevesi gibidir. Bir anda gelir ve bir anda kaybolur. Çocuğun oyundan vazgeçmesi gibi. Umudun artması yada eksilmesi de bu kadar gelgeçtir.”

"Her insanın içinde, dışarıya çıkmak için uygun bir anı kollayan zavallı bir yanı yok mudur? O zavallı yanın hiç beklenmedik anlarda ortaya çıkmasından hoşlanmasak da durum böyle."
 
Balıkçı ve Oğlu /Livaneli

Mustafa adlı bir balıkçı Ege kıyılarında bir köyde eşi Mesude ile birlikte yaşamaktadır.Tek oğulları olan Deniz denizde boğularak ölmüştür.Hayatlarını alt üst eden bu olaydan sonra Mustafa her zamanki gibi balık tutmak için açıldığı denizde hayatlarını değiştirecek bir olayın içine düşer.
Livaneli nin yine toplumsal bir meseleyi ele alan bu güzel kısa kitabını da beğendim.
 
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz

Aziz Nesin çok sade anlaşır bir dille yazdığı bu eserinde bürokrasiyi mizahi bir dille eleştiriyor. Okuru derin derin düşündürürken memleketce çok iyi başardığımız gibi ağlanacak halimize gülerken buluyoruz kendimizi.

Kitap Yaşar Yaşamaz'ın ilkokula kayıt yapacağı zaman nüfus kağıdının olmaması ile başlıyor. Nüfus müdürlüğüne giden Yaşar ve babasi , kayıtlara göre Yaşarın henüz doğmadığı bir tarih olan 1915te Canakklalede şehit düştüğü için yaşamadığını ve kimlik verilemeyeceğini öğreniyor. Ömür boyunca kimliksiz yaşayan Yaşar'ın başına gelen talihsizlikler silsilesini okuyoruz.

Askere alacakları zaman yaşıyorsun derler terhis edilecekken nüfus kâğıdın yok terhis edilemezsin derler. Vergi için yaşıyorsun derler, miras alacağı zaman ölüsün derler. Iş aradığında kimliğin yok ölüsün derler, tımarhaneye kapatırken yaşıyorsun derler. Kısacası sistem işine gelen konularda Yaşarı yaşatmış, işine gelmeyen konuda öldürmüş.Kayıtlarda ölü olduğu icin ne sevdiğiyle evlenebilmiş ne de bir işe girebilmiş. Bu kitapta Yaşar Yaşamaz'ın var olma mücadelesini okuyoruz.
Yaşar Yaşamaz başına gelen trajikomik akılalmaz olayları hapishanedeki arkadaşlarına anlatırken biz de koğuş arkadaşlarıyla birlikte her seferinde haydaa diyoruz.

Anlatılanlar başta sadece radyo oyunu imiş çok beğenilince tiyatro oyunu, sinema filmi yapılmış sonra da kitap halinde yazmış Aziz Nesin. Hepsi de harika idi. Yazar kişi ve ortam betimlemelerini o kadar ustaca okura aksettırmış ki gözümüzde olayları canlandırıp film izliyor hissesine kapılıyoruz. Tavsiyedir 💕

"Nasıl hepimizde biraz Don Kişot'luk varsa, demek biraz da Yaşar Yaşamaz'lık da varmış. Başıma gelenler yabancınız olsaydı yine de sever miydiniz beni arar miydiniz ? "
 
Kilden Köprü - Markus Zusak.
Kitabın konusunu, hüzün duygusunun işlenişini sevdim. Kitapta anneleri ölen 5 erkek kardeşin hayatı büyük kardeşin ağzından anlatılıyor. Ama o kadar gereksiz uzatılmış, ana konuyu etkilemeyecek o kadar basit günlük olaylardan bahsediliyor ki 200 sayfada bitebilecek kitap 600 sayfa olmuş. Kısa ve basit cümleler olduğu için çabuk okunuyor açıkçası tavsiye edebileceğim bir kıtap değil. Yazarın asıl Kitap Hırsızı adlı kitabı beğeniliyormus sanırım. İlk kitap için yanlış seçim olmuş başka kitabını okur muyum bilmiyorum
 
Kayıp Tanrılar Ülkesi - Ahmet Ümit

Babasız çocuklar tanrıya sığınırdı, ama o tanrı olmayı seçti.



Kitabı bitirdikten sonra bu sözü daha iyi anladım.

- Kitap bir cinayeti anlatıyor, ama cinayet o kadar tuhaf ki, katilin kim olduğu konusunda birden fazla fikre kapılıyorsunuz. Yani ben sonuna kadar hemen hemen herkesten şüphelendiğimi söyleyebilirim. Hiç sıkmayan, aksine içine çeken bir kitap.

Mitolojiye o kadar iyi değinmiş ki yazar, mitoloji ve kurgunun birleşimi, o aradaki bağlantı. Çok çok beğendim.
Mitoloji tanrılarını sık sık duyduğumuz için ben çoğunun ismini ezberledim, daha önce bazılarını bilmiyordum :)
Ama sık sık bahsedilmesi asla sıkmıyor, aksine iyi hissettiriyor, hem polisiye hem mitoloji bir arada keyifli ve bilgi dolu bir kitap olmuş.
 
Milena'ya mektuplar / franz kafka

Kafka ve Milena, Prag’da tanışmışlardır. Milena gazetecidir ve iyi derecede Çek diline hakimdir. Kafka ile olan dostlukları, Kafka'nın yazılarını Çekçe’ye çevirmesini istemesiyle başlar. Milena, Viyana’da yaşıyordur ve evlidir. Kafka'nın ise hayatında iki kadın olmuş, nişanlanmış, anlaşamayıp ayrılmışlardır. Mektuplaşmaları önceleri iş görüşmeleri üzerine olsa da ilerleyen zamanlarda her gün mektup yollayacak bir ilişkiye döner. İkisinin de ortak bir özelliği vardır. Hastalardır. Franz Milena'dan önce verem hastalığına tutulmuştur. Hastalığına alışmış ölümü beklerken şans eseri kurtulmuş görünen hayatını yazılarını yazarak sürdürür. Milena onun bu hasta hayatına bir ışık, onun geri kalan hayatına devam etmesi için bir tutanak olmuştur. Ancak aralarındaki engel büyüktür. Milena evlidir. Kafka imkansız aşkına gün geçtikçe bağlanır. Mektuplar’da sık sık Viyana’ya gittiğinde Milena ile geçirdiği dört günden bahseder. Ormanda geçirdiği vakitlerden, gezdikleri yerlerden...

Milena ona sürekli Viyana’ya gelmesini söylese de Kafka her seferinde gitme kararı alıp bir süre sonra bu fikirden vazgeçer. Mektuplarda sıkça geçen konu; Milena’nın hastalığının seyri, yazılar, geçirdiği vakitler, güncel olaylar, savaşlar ve Kafka'nın Viyana’ya gitme hayalleridir. Aralarındaki uzak mesafeden sıklıkla rahatsız olduğunu dile getirir. Hatta bir mektubunda, "Bu havayı solumak için göğsümün bu kadar genişleyip daralmasını anlamak imkansız, bu kadar uzakta olmanı anlamak imkansız." diyerek mesafelerin kendinde oluşturduğu derin acıyı vurgular. Kitap sadece Franz'ın mektuplarından oluştuğu için Milena'nın ona karşı olan hislerinde aşk veya merhamet olup olmadığını anlamak zorlaşıyor. Ancak Milena’nın Kafka’nın hastalığı ile ilgili ciddi endişe duyduğu ve ona çok değer verdiği, bir an önce Viyana’ya gelmesini istediği aşikardır. Kafka'nın ona beslediği yoğun duyguların bir temeli olduğu, Milena’nın da hislerinin olduğu her gün mektuplaşmalarından anlaşılıyor. Uzun mektuplaşmalarının sonunda Kafka sürekli hayalini kurduğu Viyana’ya, Milena’nın yanına gidemez ve görüşemezler. Franz’ın hastalığı ilerler. Bir gece rüyasında savaştan kaçan insanların bir trene bindiklerini, bir adamın ona tren bileti verdiğini ve Kafka bu biletiyle trene binmek için gittiğinde bilette "ölüme mahkum edildi" yazısını görür. Bu rüyadan sonra Franz vefat eder. Milena ile olan dostluklarına şahit olan Max ise bu mektuplara sahip çıkar. Dünya edebiyatına bu kıymetli yazışmalardan oluşan Milena’ya Mektuplar kitabını kazandırır.
 
Son Ada / Livaneli

Kendilerine yaşanılır bir dünya kurmak için şehir hayatından izole olmuş, çam fıstıklarını satarak, balıkçılık yapıp küçük bahçelerinde ektikleri sebzelerle yaşamlarını idame ettiren , akşamları toplaşıp müzik ve sohbetler eşliğinde vakit geçiren kendi hallerinde 40 haneli mütevazı ve dingin bir ada düşünün..Bir gün bu adaya emekli olmuş diktatör eski bir devlet başkanı gelir ve kendi rantı için başta martılar ve ağaçlar olmak üzere adadaki doğayı ve hayvanları katleder, ekolojik dengenin alt-üst olmasına sebeb olur.

Livaneli bu kitabında Adada ilk zamanlar hakim olan huzurdan başlayarak sonra bozulan düzeni haklı isyanı ve isyan etmeyip gözyumanların yaşadıklarını tumturaklı olmayan gayet düz bir anlatımla kronolojik sıralamaya riayet ederek yine çok muhteşem anlatmış. Yazarımız kahramanların isimlerini vermemiş ,şahısları kapı numaralarına göre adlandırmış .Yer ve zaman bakımından da anlamsal bir boşluk bırakıp okurun somutlastırmasını sağlaması da ayrıca hoşuma gitti.

Kitabı hem biçim hem içerik olarak çok çok beğendim. Kendimce de epey ders çıkardım. Kitabi okuyan herkes gibi elbette ben de başkana çok kızdım ama benim asıl kızdığım başkandan ziyade ada halkı. Doğa, hayvanlar ve dolayısıyle de kendi hayatları katledilirken hep sessiz kalmaları, yapılan zulmü kabullenmeleri.. Despotlar ve distopya her cağda her coğrafyada olmuş ve olacaktır da. Aslolan " Haksızlığa karşı susmak zulme ortak olmaktır " şiarıyla hareket edip elden geldiğince sözlü yada fiziksel olarak direnç göstermektir..Ama yazar ve bir iki kişi dışında adada bunları protesto eden olmadı.

İlkemiz ' hayvanları sev, doğayı koru. Sevgi ve barıştan yana ol '. Tüm dünya insalarına huzurlu bir gelecek umudumuz 💙

" Bir yerde kötülük varsa oradaki herkes biraz suçludur "

"Kitap okumak karın doyurmuyor ancak karnı tok beyni boş insanlardan çektiğiniz kadar hiç kimseden çekmedik "

"Yasak tanımaz rüzgar
Zincir vurulmaz martıya
Bir de insan kalbine.. "
 
Meczup - Halil Cibran

Kitap kısa kısa hikayeler ve denemelerden oluşuyor. İnsanoğlunun toplumda büründüğü kimlik ve maskelerden kurulup kendi benliğine dönüşünü anlatıyor. Bayıldım anlatım tarzına.

IMG_20220226_234353.jpg



IMG_20220226_234407.jpg
 
Cesur insanlar kendilerini sürekli tamamen dürüst olmaya zorlamalı,ancak, gerektiğinde tüm gerçeği saklayabilme kapasitesine sahip olmalıdırlar.
Özgür insanlar olabilmek için kendi sorumluluğumuzu tam olarak üstlenmeli, ama bir yandan da, gerçekten bize ait olmayan sorumlulukları reddedilmeyi başarmalıyız.
Düzenli ve verimli olmak, bilgece yaşamak için, her gün günlük hazzı ertelemeli ve geleceği göz önünde bulundurmalıyız; ancak sevinçli ve mutlu yaşayabilmek için şimdiki anda yaşama ve -başkalarına zarar vermeden- içimizden geldiği gibi davranma kapasitesine de sahip olmalıyız.
Az Seçilen Yol
 
Dorıan Gray ın Portresi

Dönemin en iyi ressamlarından biri olan Basil HallWard bir davette yirmi yaşına henüz girmiş dış görünüşü ile herkesi kendine hayran bırakan Don Gray i görür ve portresini yapmak ister.Teklifi kabul eden Don Gray Portresi için modellik yaptığı ressamın evinde bir gün Lord Henry ile tanışır ve onun insan ve yaşam hakkındaki analizlerinden çok etkilenir.Onunla bir dostluk bağı kurar ve onun felsefelerini hayatına geçirir.Portresi bittiği gün dilediği dilek ile de hayatındaki değişimler başlar..
Yazar, tek romanı olan bu kitabı için ceza alıp hapis yatmış bir dönem.Yazarın yazdığı bir mektupta da kitaptaki Basil karakterinin kendisi sandığı kişi,Lord Henry nin dünyanın onu sandığı kişi,Don Gray in ise kendisinin başka bir çağda olmak istediği kişi olduğunu söylediği biliniyor.
Kitap da zaten bu üç karakter ve onların üzerinden yapılan kişilik analizlerinden oluşuyor.
 
Martı Jonathan Livingston - Richard Bach

Bir martının dilinden en yalın haliyle özgürleşme serüvenini okuyoruz.
Var olma amacının sadece yemek bulmak olduğunu kabul etmeyen, benliğini bununla sınırlamayan Martı Jonathan.

Neydi aslında özgür olmak?
Bir karınca için sınırsız yemek, bir çiçek için en güzel koku, bir insan için sınırsız güç.. neydi sahi?
Jonathan için, içindeki özgür olma aşkı belki.
Koca bir sürü seni en dibe çekerken, olmadığın biri haline getirmeye çalışırken, içindeki sen'e inanıp bunun için savaşma azmindir belki de özgürlük.

Dışarıdan bakarsanız sürünün sıradan bir üyesi,
İçine girer iseniz bir Martı Jonathan Livingston olabilirsiniz.

Ben sevdim 🧡
 
1. Nil Gün - Merak Zekasından Ruhsal Zekaya - İçimizdeki Şaman - Duyguların Simyası

Bu bir felsefe kitabıdır. " Duyguların dilini bilmek , seni suyun dibini boylamaktan alıkoymaz ama suyun yüzüne daha kolaylıkla çıkmanı sağlar. " Bu amaçla da bu kitapta bizim duyguları daha iyi tanımamamıza ve kendimizi anlamamıza yardımcı oluyor.

Kitapta bahsedilen duygular şunlardır:

Olumlu algıladığımız duygular : Mutluluk , coşku , delicoskusunun değişik halleri , doyum , haz , sevgi , sevgi bilinci

Olumsuz algıladığımız duygular: Korku , Anksiyete, Panik Atak - Kızgınlık, Nefret, Üzüntü, Yas , Hüzün , Can sıkıntısı ve Apati , Kıskançlık, Depresyon , Suçluluk duygusu ve Utanç , Affetmek nedir?

2. Davıd Eagleman - Beyin Senin Hikayen

Beyin Senin Hikayen kitabında yazar, bu kitabıyla “Ben kimim? Gerçeklik nedir? Kontrol kimde? Nasıl karar veririm? Size ihtiyacım var mı? Kime dönüşeceğiz?” gibi soruların üzerinde durmakta. Ayrıca Beyin Senin Hikayen kitabı, beynin vücudumuzu nasıl yönlendirdiği başta olmak üzere insanoğlunun karar verme yetisi gibi özelliklerinde beynin oynadığı role günlük bir dille kitabın ilerleyen kısımlarında yer veriyor.
Beynin nasıl çalıştığını, etkileyici bir dille anlatıyor.
Bu kitabı ikinci kez okuyorum. Yıllar önce almıştım. Dolabı karıştırırken elime geldi. O zaman çok etkilenmiştim. Beynin bir insana neler yaptırabileceğini etkileyici bir dille gösteriyor. Bir kez daha okumaya karar verdim.
Bu ara hep beyin ile ilgili kitaplar okudum. Beyin o kadar olağanüstü bir gücü var ki insan öğrendikçe şaşırıyor ve etkileniyor.

3. Dr. Robert Puff ve Dr. James Seghers - Öfke Kontrol Rehberi

İlk başta öfkenin tanımını yapmak isterim:
Öfke, kişinin haz alma duygusunu engelleyen her türlü durum, olay ya da kişiye karşı geliştirdiği bir duygudur. İnsanların hissettikleri duygular, hayatta kalmak için gerekli olduğu gibi zaman zaman zarar verici özelliğe de sahip olabilir. Öfke, çok önemli ve güçlü özelliklere sahip en temel duygulardan biridir.
Bu kitabı ikinci okuyuşum .
Ben bu kitabı alıp ilk okuduğumda öfke sorunu yaşıyordum. Bu duygunun içinde yaşadığım için de bir türlü bu okuduğum kitabı şimdi anladığım gibi anlamamıştım. Bu ne biçim bir kitap demiştim. Hani şey olur ya , bir durumunu arkadaşına danışırsın. Çünkü sen o olayın içinde olduğun için ne olduğunu bir türlü anlamazsın. Dışardaki biri , durumu daha iyi anlar çünkü. Tarafsız bir gözlem her zaman iyidir.
Ben şuan bu öfke sorunumu yendim. Bu kitabı , o an okurken anlamamış gibi hissetsemde, aslında anlamışım. Çünkü bu kitapta anlattığı yöntemleri farkında olmadan yaşamıma denemiş ve öfkemi kontrol altına almışım. Şimdi okurken daha iyi farkettim bunu.
Sizde bu öfke duygusu varsa, kontrol edemiyorsan kendini , bu kitabı okumanı isterim. Sen o an farketmezsin ama bir bakarsın bu kitaptaki yöntemler seni iyileştiri verir.
Birde bu kitabı okuduğumda şunu anladım. Bir şarkı dinlersin . O şarkı senin hayatına yansır. Güzel bir söz beğenirsin. Aaa ne kadar doğru bir söz dersin. Veya çok hoşuna gider. Bir bakarsın o söz senin kaderin olur. İşte bu okuduğumuz kitaplarda bunun gibi. Bu kitap da ben bunu yaşadım. Benim için çok doğru bir kitap oldu. 👌

4. Fırat Çakır - Ben Değerliyim Çünkü

Bu kitabı 3. kez okuyorum .
Fırat Çakır ' ın bir sürü kitapları var. Ben en çok bu kitabını beğendim. Birde Kaderle Randevu kitabını çok beğendim.
O kadar üniversite okuyoruz. Sorarlar hanngi üniversite diye. Mesela Uludağ üniversitesi. Veya hangi okul mezunusun. Diyoruz ki Atatürk Anadolu lisesi .
İşte bu kitapta hayat okulu . Umarım anlatabildim. Doğduğumuz şu hayat , nefes aldığımız şu hayat. Hayatı öğrenmek istiyorsanız , nasıl işlediğini öğrenmek istiyorsanız bu kitabı okuyun derim. Okuyunca ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Okunmaya değer. 👌

😊
 
Kamelyalı Kadın / Alexandre Dumas


Kitapta bir fahişe ile aşkının hikayesi anlatılıyor. Yazar aşkın insan üzerinde hem iyileştirici hem de kötü gücünün olduğunu gözler önüne sererken, bir yandan da aslında insanların -ki bu kısmı kitabın konusuna göre madalyonun öteki yüzü- ne kadar çıkarcı, güçten düştüğünüzde sizden çok kolay vazgeçebileceğini de çok güzel işlemiş.
Biz insanlar aslında çok seviyoruz tüm insanları yaptıkları işe, maddi gücüne, toplumdaki statüsüne göre sınıflandırmayı ve ona göre davranmayı. Bugün birine bir fahişenin birini her şeyden vazgeçecek kadar çok sevdiğini söylesek kimse aşkının samimiyetine inanmazken, kamelyalı kadın bunun tam tersinin de pekala mümkün olabileceğini, hatta tertemiz bildiğimiz bir çok insandan çok daha samimi ve güzel sevebileceğini gösterdi bana. Bizim sınırlarımız, sınıflandırmalarımız yalnızca beynimizde...



Kitap ilk etapta biraz sıkıcı, konuya adapte olana kadar epey zorlandım. Ancak sonrasında su gibi akıp gitti.
Ben kendi adıma sevdim...
 
Bilinmeyen bir kadının mektubu - Stefan Zweig

Yazarın okuduğum beşinci kitabı. Stefan Zweig'ın sevdiğim kitapları arasına girdi bilinmeyen bir kadının mektubu. Yazar R'ye (kitapta yazarın ismi R diye geçiyor) adı sanı bilinmeyen bir kadından gelen bir mektuptan oluşuyor kitap. İlginç olan hem yazarın adı sanı bilinmiyor, hem de kadının. Karakterlerin ismi yok yani. Ama yine de sürükleyici, bir oturuşta bitirebileceğiniz bir kitap. Ben beğendim :)
 
Martin Eden - Jack London

"Sen kitapları okuyarak kendi yolunu kendi başına buldun."



Martin Eden, adını o kadar çok duydum ki, ama doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar beğeneceğimi düşünmezdim. Bir kitap ne kadar güzel olabilirse, o kadar güzel. Sürükleyiciliği, içine alması bir yana - ki o konuda hiç sıkıntı yaşamadım - kitabın anlattıkları, gerçekleri gün yüzü gibi göstermesi, yirmi bir yaşında bir gencin değişim süreci... Hepsi o kadar güzel ki.
Çok sevdiğim kitapları anlatırken acayip heyecanlanıyorum :) Martin'i nasıl anlatacağımı bilemiyorum, anlatsam da söylediklerim yetersiz kalır diye düşünüyorum. Öncelikle bu kitap kendisi için yapılmış tüm övgüleri sonuna kadar hak ediyor. Böyle bir kitabı okuduğum, Martin ile tanıştığım, onun serüvenine şahit olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bizim gibi okurların - kitapları okumak için okuyanların değil, öğrenmek, yaşamak için okuyanların- kesinlikle okuması gereken bir kitap.

Martin Eden, Jack London'ın yarı otobiyografik romanı ve benim yazarın okuduğum ilk kitabı, bugüne kadar kendimi en yakın hissettiğim yazarlardan biri oldu Martin Eden ile birlikte. Çünkü Martin, Jack, Jack de netice de bir Martin. Martin'i çok çok sevdim, onunla birlikte yazarı sevmemem mümkün değil bence :)

Bir arkadaşımız, Aspasiaa Aspasiaa ruh ikiziniz olarak gördüğünüz yazar kim diye sormuştu. O gün cevap verememiştim, çünkü Jack London ile tanışmamıştım henüz. Şimdi ise rahatlıkla söyleyebilirim ki, ruhuma en yakın hissettiğim yazar Jack London :) Martin sayesinde onu yakından tanıma fırsatım oldu.

Martin geçimini denizcilik ile sağlayan bir genç, bir kavgada üst sınıflardan birinin çocuğuna yardım ettiği için, bu çocuğun ailesi onu yemeğe davet eder. Martin kurtardığı Arthur'un kardeşi Ruth'a görür görmez aşık olur ve ona layık olabilmek için değişmeye karar verir. Konuşmasını, dış görüntüsünü, üst sınıfa göre göze batan yönlerini değiştirmeye çalışır. Kitaplarla içli dışlı olmaya başlayan Martin, yazar olmaya karar verir. Asla pes etmez, Martin'in bu azmi, çalışkanlığı, hedefine giderken bir an bile, herşeye, aşkına rağmen pes etmeyişi beni gerçekten çok etkiledi. Martin yükselirken bile o kadar onurlu bir şekilde yükseldi ki, çok takdir ettim, okurken sevinç ile doluyordu yüreğim.

Kitabın sonu benim yüreğimi yaktı, ah Martin sana hem çok üzülüyorum, hem de çok kızgınım..
 
X