-Aykut oğut'un bir röportajı Son yıllarda herkes 'hayatı nasıl yönlendirebilirim', 'nasıl rahatlayarak yaşayabilirim' ve 'ne gibi metotlar uygularsam istediklerimi elde ederim' gibi birçok soruyla yeni kişisel gelişim yöntemlerini araştırıyor. Siz de 'Evrenden Torpilim Var' diyorsunuz. Neden?
Çok umutlu ve pozitif bir yaşam sürüyorken bir anda, hayatımdaki her şey kötü gitti... 1996 yılında Amerika'ya gittim, uçaktan indim ve bavullarımı kaybetmemle ile başladı her şey. Kimseyi tanımadığım bir şehirdeydim. 6 ay geçti hala gülümsüyorum; 'her şey istediğim gibi olacak, yolunda gidecek' derken 3,5 yılın sonunda kendimi alkolik, parkta yaşamış, babamı kaybetmiş, hapiste yatmış ve bir gözünü kaybetmiş halde buldum. Oysa ne dolandırıcılık yapmıştım ne çalmış ne de birine kötülük etmiştim. Bu işte bir iş var diyordum; bazılarının hayatı çok güzel giderken bazılarının kötü gidiyor olması benim kafamdaki Tanrı'ya uymuyordu. Benim kafamdaki Tanrı çok adil, eşit ve sevecen. Niye böyle oluyor diye sorgulamaya başladım... Zaten sormaya başlayınca cevap da gelmeye başlıyor. Daha sonra bilince dönmeye başladı düşünceler. İşte bu dönemde bir arkadaşım 'seni bir yaşam koçuyla tanıştıracağım' dedi. 1999-2000 yılları; o zaman henüz bu kavram çok yeniydi.
- Ve 'yaşam koçu' ile tanışmak hayatınızı değiştirdi...
6 ay arkadaşım hiç vazgeçmedi, beni tanıştırmak için uğraştı. Sonunda sırf yakamdan düşsün diye 'peki' dedim. 9 yıldır hala görüşüyorum Darel Rutherford'la. Birtakım açıklamaları, cevapları bulmamı sağladı. Ve bana öğrettiklerinde en çok ilgimi çeken şu oldu: 'O öyledir, bu böyledir' demedi hiçbir zaman. Birçoğunu bana buldurttu ve sonuçta söyledikleri çok mantıklı bir denklemdi.
BU GEMİNİN KAPTANI BENİM
- İlk etkileri neler oldu, neler değişmeye başladı hayatınızda?
İlk deneyiminizden sonra hayatınız bir süre daha da kötüye gidebiliyor. Ama bir süre. Bunu şöyle açıklıyoruz: Hayatınızın 'dosyasını' şöyle düşünün; evinizin tavan arasını 20 yıldır temizlemiyorsunuz, ilk süpürmeye başladığınızda toz kalkacak bunu engellemenin yolu yok. Bu neden böyle? 'Şu ana kadar hayatımın kontrolü benim elimde değildi' diyorsunuz bu çok rahatlatıcı bir düşünce, sonra bir gün biri diyor ki; 'bütün hayatında olanları sen yarattın'. Kendi örneğim şudur; bir gemide olduğunu düşün güvertedesin her şey yolunda; deniz, martılar sonra yanındaki 'bu gemi nereye gidiyor' diye soruyor. 'Bilmiyorum' diyorum 'iyi de kaptan sensin' diyor... O ana kadar farkında değilsiniz' Ve o gemiyi sizden başkası götüremeyecek. İşte o an 'kaptan benim ve her şey bana bağlı' diyorsunuz. Birçok örneği var. Bunları öğrendiğin anda her şey değişiyor. Ve zamanla ustalaşmaya başlıyorsunuz. 9 yıl geçince de 'ben evrenden torpilliyim' diyebiliyorsunuz. Hayatımı masaya yatırdığımda başıma gelenleri ben çağırmışım zaten!
- Nasıl çağırmışsınız?
'Amerika zor bir ülke, insanlar kötü, burada başıma her şey gelebilir, burada ne işim var ve ben bunu hak etmiyorum' dedim. Senin odağın 'hak etmiyorum' oldukça evren sana hak etmediğin gibi görünen şeyleri veriyor. Evren yorum yapmıyor, ben yapıyorum, sen yapıyorsun. Evren mükemmel bir makine; bizim emrimize verilmiş ve yanlış kullanıyoruz. Bunu gördükten sonra başka düşünüyorsun. 'Ben bunu hak etmiyorum' dedikçe hak etmediğim şeyler başıma gelmeye başladı. Tek gözünü kaybetmeyi, babasının ölüm haberini hapiste almayı kim hak eder ki?
HERKES KENDİ YAZGISINI YAZIYOR
- O zaman herkes kendi yazgısını kendi yazıyor gibi bir kanı da oluşuyor değil mi?
Aynen öyle. Şöyle bir örnekle açıklayabilirim; hayatının senaristisin, senaryoyu yazıyorsun, film çekiliyor. İzlediğin zaman hiç dövünme, sen yazdın o filmi! Bunu fark ettikten sonraki aşama ise duygu ve düşüncelerde netlik. Bu biraz zaman alan bir uygulama. Bir örnek vereyim; nedir günlük hayatta en çok yaptığımız şey? Başkalarını suçlamak, öfke, eleştirmek, kendimizi küçük görmek; bunlar genele yayılmış şeyler. Bunların hiçbirini düşünmeden 8 saat geçirmeye çalış... Başta zor gibi görünüyor ama bir süre sonra uygulayabiliyorsun. Ben uzun süredir mutsuz bir günümü hatırlamıyorum.
- Siz bu düşünce sistemini nasıl adlandırıyorsunuz, birçok uygulanan sistem var ve çoğu pozitif düşünce alanına giriyor.
Çok farklı sistemler, çok farklı isimler var. Benimkisi en farklı sistem iddiasında da değilim. Her sistem ve öğreti, geliştirilmek zorunda. Hocam, yoğurduğu sistemi 55 yıl önce 'çözüm olmak' adıyla öğretmeye başlamış. Onun ardından benim de yoğurup geliştirdiğim sisteme, 'gülümse-odaklan-değiştir' diyorum. Hocamın bir adımda öğrettiği öğretiyi üçe bölmek istedim. İnsanlar 'Secret'ı okuyor, seyrediyor, inanıyor, yogaya, meditasyona gidiyor ve hala niye olmuyor istedikleri? Enerji kısmı boş çünkü! Ana prensip çekim yasası ve farklı şekillerde aktaran değişik sistemler var. Çekim yasasını bilmesine rağmen niye kullanamadığını açıklamak amacım, çünkü kendimde ben bunu gördüm.
- Siz kaç yıldır uyguluyorsunuz bu yöntemi ve sizdeki değişim ne kadar zamanda oldu?
Bir kere bu, 'paket program' değil. Yani 'bir kere öğrendim, yaptım 3 yıl uyguladım' demekle olmuyor. Her konuda, sizin o konudaki gizli negatif düşüncelerinizle orantılı olarak değişiyor. Hayatımda kimi sorun var 1 ayda çözdüm, kimi sorun var 9 yılda çözdüm. Kimi sorun var, ilişki de bunlardan biridir, 1 günde çözdüm. Kimi sorun var 12 yıldır hala çalışıyorum, çözemedim. Son 5 yıldır yüzdelerim artmaya başladı. Günlük hayatımda gülümsediğim saat süresi her gün giderek artıyor.
ŞANSA İNANMIYORUM
- Kişisel başarı öyküleri tesadüf değil o zaman, her şey bizim elimizde... Peki, şans diye bir şey yok mu?
Kendimden şöyle bir örnek verebilirim. Şu anda ben Türkiye'nin en iyi kaşesi olan seslendirme sanatçılarından biriyim. 19 yaşındayken telefonu açtığımda karşı taraf 'kızım annen evde mi' derdi; incecik, iğrenç bir sesim vardı. İkinci örnek; ben konservatuara 3 sene giremedim kimisi 'çok yeteneksizsin' dedi kimi 'çok şişmansın'. Okula girdiğim zaman bile 'soytarısın sen oyuncu değilsin' dediler gel şimdi bunu Amerika'da en iyi oyuncu ödülü verenlere anlat. Şans diye bir şeyin olduğunu kabul etmeyle hazırım; ancak biri bana bu şansın nasıl dağıtıldığına dair elle tutulur bir liste ve açıklama getirebilirse... Ben kendi inandıklarımı çok düzenli bir şekilde açıklayıp bir kitap yaptım, biri bana şansı açıklasın, ben bütün kitabımı yalanlamaya hazırım.
TÜM İNSANLAR DOĞUŞTAN TORPİLLİ
- İnsanlar doğuştan eşitler mi yani?
Tüm insanlar doğuştan mükemmeller ve torpilliler! İnsanların tek bildikleri maalesef etraflarında gördükleri. Olay, odaklanmak! Köyde doğdun, olayları algılamaya başladığında baban bir tokat patlatıyor 'okul da neymiş, hayat zor' diyor. Şimdi ne dersin; 'Babam haklı'. 'Hayat zor' inancın haline gelmeye başladı, 'okuyacaksın da ne olacaksın' inancın haline gelmeye başladı... Yolda birisi bunun aksini söylemezse, o köyü bir düşün; hangisi sana bunun aksini söyleyecek, hiç kimse. Herkes aynı şeyleri çekerek devam edecek. Tanıdığım bir beyefendi var, çok zor günler geçiriyor şu anda. 'Ne kadar zor bir hayat' diye söyleniyor. Hayatına bir bakıyorsunuz, her 6-7 yılda bir yükselip sonra birden düşüyor. 'Hayat zordur ancak mücadele sonucunda ben başarırım'ı adam kendisine kural olarak yazmış. Evren bunu sağlamak zorunda. Başarı ve mücadeleyi seviyor, böyle istiyor. Filmi yazan biziz sonuçlarına ağlamamak gerekiyor.
- 'Gülümse-Odaklan-Değiştir' sistemini kısaca yorumlamak gerekirse?
Hayatınızda olmasını istemediğiniz her şeyi değiştirebilirsiniz ya da daha çok olmasını istediğiniz şeyi yaratabilirsiniz. Bunun en önemli adımı gülümsemek. Bu, her şeye gülümsemek demek değil. Önce hayatınızın olduğu halini kabullenerek ve gülümseyerek izlemek. İstediğiniz yön neyse oraya doğru bakarak odaklanmak, yani ne istediğinizi bilmek. Son adımı da değiştirmek. Otur ve nasıl değiştiğini seyret!
- Kitabı yazma amacınız nedir?
Kitabı yazarken naçizane gördüğüm şuydu; bu tarz kitaplar çok akademik gitmeye başlamışlardı. Sırlar, gizemli bir şeylermiş gibi. Ya da insanlar birçok yöntem uyguluyorlar ama hayatlarının tümünü ele geçirememişlerdi. Ben bu kitap ile spritüel olarak şunu çok istiyorum; evrenle hayatın içinde bütün olmak. Hayatın içinde spritüel olmak ve her an böyle devam etmek.
Ego savaşının kazananı olmaz
Öğrendiğiniz en önemli kavramlar neydi?
Öğrendiğim en önemli ve ilk şeylerden biriydi bu, uygulaması biraz sürdü. Mutluluk ve tatmin kavramlarını toplum olarak birbirine karıştırıyoruz. Mutluluk bir seçim, tatmin olayların sonucunda hissettiğimiz duygudur. Biz ne yapıyoruz, nasıl kullanıyoruz bunu; 'işyerimde istediğim gibi bir şey yapamadım çok mutsuzum'. Hayır, tatminsizsin! O gün mutlu olmayı seçebilirsin. Ben her dakikada mutlu bir insanım ama tatminkar değilim!
Peki, ikinci kavram hangisi?
İkinci kavram da öfke. Öfke korkunun maske takmış hali. Korktuğumuz için öfkeleniyoruz. Örneğin çalıştığın yerde patronun geldi bir laf söyledi, sen de öfkelendin. Bu öfkenle bütün dünya sana hak verebilir doğrudur, haklısın ama bu korkudan gelen bir öfke; anlaşılamamaktan, hakkının verildiğini görememekten korkuyorsun! Erkekler için iyi bir örnek bu; bara gidiyorsun yanındaki kız arkadaşına adamın biri bakıyor 'neden bakıyor' diye hemen öfkelenir Türk erkeği. Korkuyor çünkü. Korkudan öfkelenir insan! Birisi korkuyorsa parantez içinde öfkelenmişse, bu sırada o insanın egosu kontrolü ele almış demektir. Kendi egonuzla ya da bir başkasının egosuyla yaptığınız hiçbir savaşı kazanamazsınız, bunu iddia ediyorum. Dünya tarihinde de kazanabilmiş kimse yoktur! Yanlış anlama, ben de daha düne kadar kavga ediyordum. Öğrenilen şeyler bitmiyor, ben öğrenmeye devam ediyorum. Bulutların üzerinde dolaşmıyorum sadece olayı çözmekle, öfkemin dinmesi çabuk oluyor.
MUTLU HESAPÇI
alıntı