hadi yarışarak zayıflayalım her pazar en çok zayıflayan 1. olsun

Gaziantep Primer Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Duygu Bilir Kale, zayıflamak isteyenlerin şok diyet olarak nitelendirilen ve kısa sürede fazla kilo vermeyi sağlayan diyetlere aldanmamalarını söyledi.
Duygu Bilir Kale, yaptığı açıklamada, şişmanlığın birçok kişinin ortak derdi olduğunu, bu nedenle çok sayıda diyet önerisi bulunduğunu, ancak bilimin bu diyetlerin küçük bir bölümünü doğru kabul ettiğini kaydetti. Şişmanlığın bir estetik sorun olmaktan öte bir hastalık olarak kabul edildiğini, artık kilolu olan kişilerin sağlığı için zayıflama çabasında olduğunu anlatan Duygu Bilir Kale, şunları söyledi:
"Bir kişinin kilo vermeye başladığı andan itibaren insülin direnci düşerken, dokular insülini kullanmaya başlar ve kan şekerini dolayısıyla açlığı kontrol altına alır. Kilo kaybı kolesterol ve yüksek tansiyonu düşürürken, kalp-damar hastalığı riskini azaltır. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirir hatta Depresyona yatkınlığı bile azaltır. Ancak tüm bu yararlar kontrollü ve dengeli bir şekilde kilo verildiği zaman ortaya çıkıyor. Sağlıklı ve kalıcı kilo vermek için haftada 0,5-1 kilogram kaybı yeterlidir. Vücut ağırlığının yüzde 10-15'ini kaybetmek pek çok hastalık riskini azaltabilir.”
Yanlış diyetin nelere yol açacağına da değinen Duygu Bilir Kale, şöyle devam etti:
"Zayıflama diyetleri; kişinin günlük makro ve mikro besin öğesi ihtiyaçlarını karşılaması, damak tadına ve sosyal yaşamına uygun, varsa sağlık problemlerine çözüm getirici tıbbi öneriler içermesi gerekir. Kısa sürede kilo vermeyi hedefleten ve bu kurallara uymayan pek çok diyet mevcut ancak, yanlış diyetleri uygulayarak hızla zayıflayanlar aynı hızla kilo alırlar, üstelik sağlıklarından da olurlar. Sihirli şok diyetler kısa sürede ağırlık kaybı sağlar, ancak hızlı kaybedilen ağırlık, yağdan değil yağsız kitleden oluşur. Eski beslenme alışkanlıklarına geri dönüldüğünde kaybedilen ağırlığın korunması mümkün olmaz, daha fazla kilo artışı olur. Çok düşük kalorili diyetler ise 500-800 kalori veya daha az enerji gereksinimine göre düzenlenmiştir. Kaybedilen ağırlığın korunmasına yönelik değildir. Çeşitli Minerallerin kaybı ve ölümle sonuçlanabilir. Özel ürünleri öneren diyetlerde ise kişiler doğru beslenme alışkanlığı kazanmadıkları için ağırlıklarını koruyamazlar. Yetersiz ve dengesiz bir beslenme türü olduğu için çeşitli sağlık sorunlarına da neden olur."
Duygu Bilir Kale, tek besine dayalı diyetlerin ise monoton ve can sıkıcı olduğuna dikkat çekerek, "Çok kısa sürelerde fazla kilo kayıpları sağlansa da kilo kaybı kalıcı olmaz. Bir başka diyet yöntemi olan Su içme diyeti yani yemek yeme yerine acıktıkça Suyun tercih edildiği diyet. Bu tür diyette hiçbir besin alınmadığından hızlı kilo kaybı gözlenmekte, fakat uzun süre devamında sağlık problemleri oluşmakta ve kilolar hızla geri alınmakta. Öğün atlama; öğün atlama ile birlikte vücut çalışma hızı düşer. Kilo verme hızı azalır veya durur. Yağsız yemek yeme; sağlıksız ve hatalıdır. Yağda eriyen vitaminler vücutta yeterince emilmez. Uzun süre yağsız diyet uygulaması bağırsakları yavaş çalıştırır, kabızlık oluşur. Kalori hesabına dayalı diyette de yetersiz ve dengesiz beslenme söz konusudur" diye konuştu.
Şişmanlığın en etkili şekilde tedavi edilmesi için bir çok bilim dalının ortak çalışması gerektiğini ifade eden Duygu Bilir Kale, "Sağlıklı zayıflamak için, Dahiliye uzmanı ya da endokrinolog, diyetisyen, psikolog ve fizik tedavi uzmanından oluşan bir ekip ile en verimli sonucu alabiliriz. Ayrıca uzman bir diyetisyen tarafından hazırlanan kişinin beslenme alışkanlıklarına uygun bir diyet ve düzenli egzersizle beraber, değişen hayat tarzı ile zayıflamak göründüğü kadar zahmetli değildir. Bu uygulamalara rağmen kilo veremeyenler ilaç ya da cerrahi tedaviye ancak uzman doktorlar kontrolünde başlayabilir” şeklinde konuştu.
Duygu Bilir Kale, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kolay yoldan kilo vermek herkesin hayali, ancak hızlı verilen kiloların aynı hızda geri alındığı unutulmamalı. Zayıflama ilaçlarının pek çoğu hızlı kilo kaybetmeyi vaat eder. Bu tür ilaçlarla verdiğimiz hızlı kilolar bize kalp, böbrek, sinir sistemi, karaciğer ve beyin hastalıkları olarak geri dönebilir. Piyasada içeriği bilinmeyen, bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmamış ve Sağlık Bakanlığı onayı olmayan bitkisel zayıflama hapları, özellikle internet ve Televizyonda uzman olmayan kişilerce tanıtılıp yüksek fiyatlarla satılıyor. Ancak dediğim gibi bu ilaçlar, vücuttan su atımını hızlandırır. Diyet uygulamasında su kaybı değil yağ kaybı önemlidir."(İHA)
sponsor bağlantılar :KK19:

Duygu hanima 2 bucuk sene once gitmistim. Saglikli beslenme dieti verdi ama bazi haftada şok dietide verdi canim. Bu kadin boyle soyluyoda bana vermisi şoku
 
Duygu hanima 2 bucuk sene once gitmistim. Saglikli beslenme dieti verdi ama bazi haftada şok dietide verdi canim. Bu kadin boyle soyluyoda bana vermisi şoku

bence sen şuan gayet iyi veriyorsun devam et.geçen hafta yazdıklarından çok etkilenmiştim.asıldım diyete inşallah hepimiz fazlalıklarımızdan kurtuluruz canım. :KK16:

Insllh canim. Ama dunku kendime verdigim izinden cok pismanim. Daha izin verecek kadar vermedim. Bakalim bu hafta nolacak.
 
Şok diyetlere hiç bulaşmayın bence vücudumuzun belli bir işleyişi var bu işleyişin dışına çıkıp tek tip beslenmek hiç doğru değil. Ayrıca insan sıkılır ya her gün her öğün aynı. Biz her besinden nefsimizi köreltecek miktarda az yemeliyiz. Çok güzel bir tatlı yaptım mesela dün 1 dilimden başka yemedim :eek: Aklımın bir köşesinde duruyor ama yemiyecem. Gidecek bu kilolar:)) Yeşil çayınızı ihmal etmeyin:)
 
Diyet Psikolojisi Yazdır
Yazar Didem Kanca Üstay
Perşembe, 12 Mart 2009 00:00
Hep içimde inanılmaz bir heyecan duyuyorum, acaba ne ile ilgili yazabilirim diye. Bu sefer sizinle diyet psikolojisinin kişiler üzerinde nasıl bir etki bıraktığıyla ilgili izlenimlerimi ve tecrübelerimi paylaşacağım.

Genelde kilo vermek için diyet stresine girdiğimizde bir an önce fazla kilolarımızdan kurtulmak isteriz. Bunun için de yapmayacağımız hiçbirşey yoktur. Şok diyetler, çeşitli ilaçlar, aşırı egzersiz, kilo verdirdiğini iddia eden içinde ne olduğu bilinmeyen vücuda sıkılan enjeksiyonlar, incelttiğini iddia eden aletler ve daha niceleri…. Kendimizi o kadar çaresiz hissederiz ki, ne olsa yapmaya hazırızdır. Hiçbirşeye para harcamaz ama bu tip şeylere bir ton parayı gözümüzü kırpmadan veririz, hatta ruhumuzu bile satabiliriz. Kilo vereceğiz ya, herşeye değer! Ve ne acıdır ki çözümü hep dışarıda bir yerlerde birilerinde ararız. Aradığımızı bulamayınca da hayal kırıklığına uğrarız. Ama hep bakmayı unuttuğumuz bir yer vardır, o da “İÇİMİZ”dir.

Kendimizi dinlemek yerine başkalarını dinlemeyi tercih ederiz. O başkası, bize bir kibrit kutusu kadar peynir yiyin der, ya da iki salatalık 150 gram yoğurt! Biz de hemen uygulamaya koyuluruz. Kendimize hiç sormayız bile, “acaba ben peynir yemek istiyor muyum, ya da kibrit kutusu kadar ile doyacak mıyım?” Çünkü o kadar çok umudumuzu dışarıda başkalarının iki dudağının arasından çıkacak kelimelere bağlarız ki, içimizdeki sesi bırakın duymayı, varlığını bile unuturuz. Oysa karşımızdaki kişi nasıl bilebilir, bizim ne zaman acıktığımızı, ne kadar ile doyacağımızı, canımızın ne çektiğini…? Hiç eliniz yemeğe uzandığında kendinize soruyor musunuz, “Ben neden şimdi yiyorum, hakikaten fiziksel olarak aç mıyım, yoksa başka duygularımın açlığını bastırmak için mi yiyorum?

Ben kilolu zamanlarımda hep şöyle derdim: “Ama ben yemek yemekten çok büyük keyif alıyorum.” Taa ki master programında beslenme derslerimden birinde profesörlerimden birisi bir gün sınıfa bir kutu çikolatayla girene kadar… Sınıftaki herkese ufak bir parça çikolata verdi ve “haydi yiyin” dedi. Biz de şaşkınlıkla, acaba bunun arkasından ne çıkacak merakıyla yedik. Ardından elinden eşarplar çıkardı ve herkese dağıttı. Bir parça daha çikolata verdi. “Şimdi gözlerinizi kapatın, öyle yiyin” dedi. Aman Allahım, ne kadar lezzetli geldi o çikolata. Oysa biraz önce de aynısını yemiştim ama hiç böyle hissetmemiştim. Bunun üzerine kulağımıza takmamız için tıkaç verdi. Bu sefer hem gözlerimiz kapalı hem de kulaklarımız tıkalı yedik. Size yediğim çikolatadan aldığım hazzı anlatamam. İki duyum birden sistem dışı bırakılınca bu sefer yediğim şeye çok daha fazla odaklanmıştım. İşte o anda gördüm ve anladım ki, ben yemek yerken keyif almak ne demekmiş bilmiyormuşum. Çoğumuz yemek yerken farkına bile varmayız, ne zaman başladık ne zaman bitirdik. Sinirle yenilen tatlılar, televizyon karşısında atıştırılan çerezler, üzüntüyle tüketilen bir tencere makarna, yarın diyete başlayacağım stresiyle bitirilen kutu kutu çikolatalar, sohbet esnasında ağzınıza attığınız mezeler… Sizce bunları böyle yerken hakikaten keyif alıyor musunuz, ne yediğinizin farkında mısınız? Yoga öğretmeni ablam yurt dışındaki merkezlerde yemeğe oturduklarında ilk 20 dakika konuşmanın yasak olduğunu söyledi. Herhalde boşuna bu yasak konulmadı diye düşünüyorum. Beyine tokluk hissi 20 dakikada gittiği gibi aynı zamanda kişi duyarlılığı çok daha yüksek bir şekilde yemeğini yiyerek hem vücudunu hem de ruhunu doyuruyordur. :KK56:
 
ZAYIFLAMA HAKKINDA HER ŞEY >DİYETE PSİKOLOJİK YAKLAŞIM

‘Diyet yaptığınızı ve aniden bir parça çikolata yemek istediğinizi düşünün. Bu dürtüye karşı koymak için uğraşırsınız ama artık dayanamaz hale geldiğinizde, teslim olursunuz. Özgür olduğunuz söylenebilir mi? Canınız yemek istedi ve yediniz. Bu özgürlük mü, kölelik mi? Sonrasında kendinizi nasıl hissedersiniz? Dürtüye karşı koyabilirseniz kendinizi nasıl hissedersiniz?’


Dr. David J. Lieberman , Aklındakini Okuyabilirim!, 108.

‘Diyete başlıyorum fakat bir süre sonra bana ikram edilen besinlere hayır diyemiyorum’ veya ‘sevdiğim besinlere dayanamıyorum, diyete pazartesi başlıyorum, Çarşamba bozuyorum’ veya ‘ diyete girdiğimde kendimi baskı altında hissediyorum ve diyete uyamıyorum’ veya ‘ her şeyi biliyorum diyette ne yapmam gerektiğini fakat kendi başıma başaramıyorum’ bu tür cümleleri sık sık hastalardan duyarız, demek ki sadece ne yiyeceğimizi, diyette neye dikkat edeceğimizi bilmek yetmiyor. Ağırlık kaybetmek sadece az yemek değildir. Bu süreçte bir çok fizyolojik ve psikolojik durumda söz konusudur. Özellikle psikolojik durum diyete büyük bir yön verir.

Bu konuda obez kişilerde ki psikolojik yaklaşımlar ve obezite tedavisinde psikologun rolü üzerine Memorial Hastanesi Uz. Psikolog Selen Fehimoğlu ile bir söyleşimiz oldu;

Soru: Selen Hanım, hepimizin iş hayatı, aile, arkadaş çevresi gibi yaşamının alanlarında çok fazla stresi olabiliyor. Acaba bu noktada stres, üzüntü, sıkıntı v.b durumların bir çeşit boşalım yolu yemek yemek mi? Stresi azaltmak için bazı kişiler alkol alıyor, bazı kişiler sigara içiyor, bazıları ise spor yapıyor, acaba aynı şekilde fazla yemek yemede bir çeşit boşalım yolu mudur? Kişi doyumu ve hırsını yemekten mi alıyor?
Cevap: Stresin verdiği gerginlikten kurtulmak ve anlık rahatlama duygusu yaratabilmek için çoğu kişi yemeye yönelebiliyor. Ancak uzun vadede stresi bastırmış, içine atmış oluyor. Bu nedenle stresle mücadelede yemek yemek etkin bir yöntem değil, boşalım sağlamıyor.

Soru: Sonuçta kişi kendine zarar verdiğini farkında…
Cevap: Yeme anında önemsemiyor olabilir. Özellikle yemek yemek, stres anında öğrenilmiş bir alışkanlık şeklinde otomatik olarak devreye giriyorsa, kişi kendisine o an için zarar verdiğini fark etmiyor, düşünmüyor olabilir. Bilinçli bir seçim olmadığı için, ve / veya farklı alternatifleri bulunmadığı için. Ancak süreç içinde stresi yemekle denetlemeye çalışmanın verdiği zararları pek çok kişi biliyor.

Soru: Fakat yıllardır denemesine rağmen zayıflamada başarısız olmuş bir kişi örneğin damar tıkanıklığı teşhisi konduğunda, bir hastalık sonucu ameliyat olmak için, bir kişiye ilgi duyduklarında veya işinde daha karizmatik olmak için çok başarılı bir şekilde zayıflayabiliyor. Burada kişilerin zayıflaması için bir neden veya bir dış etken olması kişi üzerinde daha mı etkili?
Cevap: Sağlık sorunları nedeniyle zayıflamada korku / kaygı duyguları oluştuğu için kişi daha kolay motive olabilir ama diğer konularda kişiliklerin de önemli rolü var. Psikolojide ‘kontrol odağı’ denen bir kavram vardır. Bazı kişiler içsel olarak kendiliklerinden yönlenirler, bu iç kontrol odağına sahip kişiler ‘ben bunu istiyorum, kararım bu, bunun için neler yapmalıyım, nasıl başarabilirim’, gibi düşüncelerle motivasyonlarını kendileri oluşturmayı başarabilirler. Bazı kişiler üzerinde ise dış koşullar, diğer kişiler daha etkilidir. ‘beni beğensinler, benimle ilgili iyi şeyler söylesinler, beni takdir etsinler, beni yönlendirsinler’ gibi düşünceler daha güçlü bir motivasyon kaynağıdır. Dış kontrol odağına sahip kişilerde dışarıdan bir etken daha etkili olabilir.

Soru: Biz hastalarda mutlaka diyete başlarken kendilerinin gerçekten bunu istemesi gerektiğini ve dışarıdan zorlamaların yapılmamasını ‘ çok şişmansın, zayıflasana’ ‘niye zayıflamıyorsun, bence mutlaka zayıflamalısın’ veya zorlayarak kişiyi diyetisyene yönlendirme gibi çevre baskısıyla diyete başlayan kişilerin çoğunda diyeti bırakıp, kişinin eski yeme davranışlarına döndüğünü görebiliyoruz. Burada kişilere şöyle bir mesaj verilebilir mi ‘ kişi istediği an zaten bir yardım alacaktır, bu noktada zorlayıcı sözler ve kişiye sürekli kilodan bahsetmek, dalga geçmek çok yanlıştır.’
Cevap: Zorlamak istenen etkiyi sağlamadığı gibi kişiyi psikolojik açıdan yıpratabiliyor. Pek çok danışan, çevresinden yalnızca dış görünüşü ve kilosu hakkında geri bildirim ve tavsiye almaktan rahatsızlık duyduğunu belirtiyor. Diğer kişilerin gözünde sadece fiziksel özellikleriyle var olmanın, sürekli aynı konuda öğüt duymanın kendilerini olumsuz etkilediği yönünde hemfikirler. ‘ herkes bunu söylüyor, ben bundan kurtulamayacağım zaten gibi bir düşünceyle çaresizlik duygusu, kaygı ve stres yaşıyorlar. Bu duyguların zayıflama konusunda motivasyon, girişim ve çabalarını olumsuz etkilediğini belirtiyorlar.

Soru: Çok sık sorulan sorulardan birisi de iştah üzerinedir. Tabii ki iştahı düzenleyen hormon, enzim ve besin çeşitlerinin de etkilerini de biliyoruz. Fakat bazı durumlarda hastalar çok az miktarlarda doyduklarını belirtiyorlar, böyle durumlarda psikolojinin de etkisinin var olduğunu söyleyebilir miyiz?
Cevap: Buna çok kesin bir şey söylemek zor. Genelde zayıflama amacıyla gelen bireylerin çok katı kuralları olabiliyor. “Ben diyet programında belirtilenden de az yiyeyim, hazır canım istemezken fazla yemeyeyim, daha hızlı, daha kolay zayıflarım” gibi düşünceleri olabiliyor. Bu nedenle mümkün olduğu kadar az yemeye çalışabiliyorlar. Bunların haricinde danışan eğer az besinle doydum diyorsa, bunun durumsal mı sürekli mi olduğu araştırılabilir.
Kişinin hayatındaki dönemsel stres düzeyi, depresyon, anoreksi, hormonal işleyişteki düzen(sizlik) gibi olasılıklar düşünülebilir.

Soru: Hastalarda çok sık rastladığımız bir durum da yasak kavramıdır. Örneğin kişiye tatlı vermediğiniz bir hafta sürekli tatlı yediğini söylemesi üzerine diyet programına tatlı koyduğunuzda bir sonra ki hafta canım istemedi yazdığınız tatlıyı yemedim diyebiliyor. Diyette yasak kavramı kişinin psikolojisini olumsuz yönde mi etkiliyor?
Cevap: Yasak kavramı kadar, eski düzenin dışına çıkmanın getirdiği sıkıntılar ve yeni bir yemek düzenine uyum sağlama çabaları olarak da düşünülebilir bu durum. Yiyeceklerin miktarlarına ve çeşitlerine getirilen kısıtlılıklar, aşırı can istemelerine direnme çabaları, kişide gerginlik yaratabiliyor. Ve yasak ihlallerine neden olabiliyor. Önemli olan, diyet listesine harfi harfine uyulmadığında da kişinin kararlılığını sürdürebilmesi. Ayrıca bireyin kişilik özellikleri, kendisinden ve diyet programından beklentileri de programa uyumu ve tutarlılığı etkileyebilen unsurlar.

Soru: Peki bu noktada engellenme duygularının oluşumunu engellemek için ne gibi bir yol izlenebilir?
Cevap: Gerçekçi beklentiler oluşturmak önemli. Genel anlamda engellenme, sıkıntı, gerginlik gibi olumsuz duygularla mücadele etmeyi ve onları denetleyebilmeyi öğrenmek uzun süreli ve kalıcı değişim sağlıyor. Kısa sürede çabuk kilo verme beklentisi, diyete uyarken hiçbir tökezlemeyle karşılaşmayacağına inanmak, diyet ihlali olduğunda suçluluk ve kızgınlık duygularıyla diyetten vazgeçmek, uzun süreli, istikrarlı ve sağlıklı diyetleri olumsuz etkiliyor.
Günlük yaşantıda fiziksel aktiviteyi arttırmak, gevşeme yolları öğrenmek, evde diyete aykırı yiyecekler bulundurmamak da engellenme duygularını önleyici bazı alışkanlıklar.

Soru: Zayıflamaya yardımcı yöntemlerinden biride yeme günlüğü tutmak olduğunu biliyoruz. Fakat kişiler bunu yapmak istemiyorlar, sıkıldıklarını söylüyorlar. Bu yöntemin yararları hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Bu yöntem kişinin yeme davranışını tanıması ve anlaması konusunda önemli bilgi sağlıyor; hem kendisi, hem de psikoloğu için. Kilo problemi olan kişilerde açlık ve istek’ten bağımsız olarak kişiyi yemeye iten duygular, düşünceler ve / veya ortamlar olabiliyor. Neyi, ne zaman, ne miktarda, hangi durumlarda, ne gibi düşüncelerin etkisiyle yediğini bilmesi, kişinin değişimi için ilk adımı oluşturuyor. Daha sonra tespit edilen problem alanları için uygun başa çıkma yolları oluşturuluyor.

Soru: Gelelim hızlı zayıflama isteklerine. 1 haftada 5 kg verdiren diyetler v.b şok zayıflatma yöntemleri çok fazla duyuyoruz. Fakat bu tür yöntemlerin sağlık üzerine zararları her yerde yazılıp anlatılmasına ve kişinin bunu bilmesine rağmen yinede bu tür yöntemlere başvuran bir çok kişi var, örneğin sağlığı açısında risk oluşturabileceğini bildiği bir ilacı reçetesiz alıp kullanabiliyor, bu durum hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Hızlı kilo verme isteği çok gerçekçi değil. Uygulamaların etkinliğini, kalıcılığını ve yan etkilerini, riskli ilaçları kullananlara sormak gerek. Ancak sağlığa zarar riskini göze aldıklarına göre kendilerine göre geçerli nedenleri olmalı.

Soru: Hasta bir doktor ve diyetisyen takibindeyken programı bırakıp, bir süre sonra tekrar başlama veya başka bir diyetisyen ve doktora başvurma şeklinde bir davranış gösterebiliyor. Kişi sürekli diyete başlar, yarım bırakır, tekrar başlar. Bir süre sonra da ‘zaten ben bu işi yapamıyorum, ben denedim başaramıyorum’ şeklinde düşünmeye başlar. Bu durum hakkında yorumlarınız nelerdir?
Cevap: Çaresizlik duygusunun etkisi olabilir. Kişinin iç dünyasında neler olup bitiyor, motivasyonunu ve şevkini neler kırıyor, bunları anlamak lazım.

Soru: Hastalardan gelen istekler arasında ‘ben 6 gün çok sıkı bir diyet yapayım fakat 1 gün istediğimi yiyebileyim veya ‘ ben bu hafta 1 kg verirsem görüşmeden sonra pizza yemek ödülüm olsun mu?’ şeklinde sorular geliyor. Burada ödül veya ceza sistemi motivasyonda işe yarayan, hastanın diyete devamını kolaylaştıran bir sistem midir?
Cevap: Ödül yiyecek olmadığında etkisi daha fazla olur. Özellikle kişinin kendi sorumluluğunu alması ve kendi kendini ödüllendirebilmeyi öğrenmesi, bunu alışkanlık haline getirmesi, başarısını sahiplenmesi ve özgüvenini beslemesi açısından çok faydalı bana göre. Böyle bir alışkanlık (kişinin kendi kendisini ödüllendirebilmesi), yeme stilini değiştirebilmek ve verilen kilolardan sonra kiloyu muhafaza edebilmekte önemli. Genellikle kişiler önemsedikleri belirli şeyleri hep kilo verdikten sonraki zamana erteliyor. Örneğin ‘ ben farklı giyinmeyi çok seviyorum fakat 30 kg kilo verdikten sonra özenli ve güzel giyinmeye başlayacağım. Zayıflama programları sırasında, henüz asıl hedef kilo ranjına ulaşmadan da kişi böyle ödüllendirici davranışlara başlayabilirse motivasyon ve özgüven güçlenerek diyete devam edebiliyor.
Cezanın etkili olacağına inanmıyorum. Ancak hastayı kaybetmek ve / veya motivasyonunu bozmak gibi sonuçlara bile sebebiyet verebilir.

Soru: Diyet süresince psikolojik destek sadece obezite tanısı konmuş kişilerde mi, yoksa tüm kilo vermek için başvuran kişilerde de mi gereklidir?
Cevap: Yemek yemek bir davranış biçimi, her davranışta olduğu gibi somut bazı özellikleri, tetikleyicileri, ve sonuçları var. Kilo verme süresince, öncelikle yiyeceklerin içeriği ve miktarı değiştiriliyor. Buna ek psikolojik destek görüşmelerinde kişi genel olarak kendini güçlü yanlarıyla da tanımayı, yeme alışkanlıkları hakkında farkındalık kazanıp işlevsel olan yeni davranışlar edinmeyi öğreniyor. Bu şekilde verilen kiloları muhafaza etmek daha kolay oluyor.

Soru: Diyet programına devam eden kişilerde arada diyette bozduklarında veya istedikleri haftalık kilo hedefine ulaşamadıklarında programı yarıda bırakmak çok sık rastladığımız bir durumdur.
Cevap: Genellikle kişiler tarafından diyetisyen bir dış kontrol mekanizması olarak görülüyor. Kişi kendisini diyetisyene karşı sorumlu hissediyor. İşin bu kısmı hastanın motivasyonunu arttırıyor, kendi kendisine karşı oluşturmakta zorlandığı sorumluluk duygusunu diyetisyen üstleniyor, diyetisyen tarafından takdir edilmek ve onaylanmak kişiyi memnun ediyor, bir çeşit öğrenci – öğretmen ilişkisi yaşanıyor. Ancak madalyonun diğer tarafında hasta diyete uymadığı zaman kendisini suçlu ve başarısız hissediyor. “Ben gerekeni yapmadım, diyetisyenin karşısına çıkmamam gerekir” gibi düşünüyor. Bu çok katı bir düşünce tarzı, ve kişinin diyetteki sürekliliğini bozuyor. Psikolojik destek görüşmelerinde, kişi diyet boyunca karşılaşabileceği engeller ve zorluklar hakkında bilgi sahibi oluyor. Kendisiyle ilgili yargılayıcı tutumlarıyla başa çıkabilmeyi ve gerçekçi beklentiler oluşturabilmeyi öğreniyor.
:KK56:
 
Zayıflamanın etkili olması için önemli adımlardan biri de psikolojinin farkındalığıdır. İşte adım adım kilo psikolojisi…


diyet psikolojisi mkle
İlk adım; günde kaç saatinizi yemek yemeyi ya da rejim yapmayı, rejimi bırakmayı, rejimi bozmayı düşünerek geçiriyorsunuz gözleyin ve kaydedin…

Günde 15 -18 saat ayakta olan birinin benim gözlemlerime göre günde 15 kez (neredeyse saatte 1 kez hatta çoğunlukla daha da yoğun bir şekilde) yemek yemeyi ya da yememeyi düşündüğünü söyleyebilirim. Yemek yemeyi düşündüğünüz anlarda iç sesinizi takip etmeye başlayın ve bunun için kendinize 3 hafta verin.

Dikkat etmeniz gerekenler:
En çok bu iç sesin tonu, vurgulaması,
Sen ya da ben hangi özne ile size hitap ettiği,
Olumlu mu olumsuz mu?
Uzaklaşmacı mı, yaklaşmacı mı?
Eleştirici mi alaycı mı?
Kibar mı, motive edici mi, cesaret verici mi?

Bunları iyice takip edin ve dinleyin iç sesinizi…
Böylece yemek yemek veya diyet yapmakla ilgili bu ses, acaba farkında olmadan sizi nasıl etkiliyor. Bunca zamandır iç sesiniz size nasıl davranmış? Sizi bazen uykuda bile rahat bırakmayıp, 24 saat konuşan bu ses nasıl?

İkinci adım: Yemek yemeye başlamadan önce, yemeğe şöyle bir dikkatlice bakın. Siz en çok çeken yönü ne?
Kokusu mu, görüntüsü mü?
Tadımı, bildik oluşu mu, hepsi mi?
Farklı tatlar mı denemeyi seversiniz?
Anneniz/eşiniz mi yemeklerinizi pişirir?
Sadece kendi yemeklerinizi mi tercih edersiniz?
Hangi lokantalara, tatlılara dayanamazsınız?
İş, arkadaş, akraba ziyaretlerinde onları kırmamak için, ısrarlara dayanamadığınız için, yemek yediğiniz olur mu? Ne kadar sıklıkta?
Öğün arası atıştırdığınız, kuru yemişler, çikolatalar, yağlı birçok besin takip ediyor musunuz?
Akşam yemeği sonrası televizyonun karşısında, farkında olmadan, artık otomatikleşen atıştırmalar, tıkınmalar var mı?
Bunları gram gram, not alsaydınız nasıl olurdu?

Hiç denediniz mi? Eminim düşündünüz, bu konuda konuştunuz… Hatta bir sürü diyet denemeleriniz de oldu. Ama tek tek, her yediğinizin gramlarını 3 hafta boyunca not alırsanız, farklı bir durumla karşı karşıya kalırsınız. Beyniniz, artık otomatikleşen, yemek yeme davranış kalıbınızın dışında, farklı bir davranış kalıbı uygularsa, en azından 1 hafta ile 3 hafta arasında vücuduna neler girdiğini, saniye saniye takip ederse, farklı bir bakış açısı kazanabilir. Yakamayacağımız kadar kalorileri vücuda yüklemek, sadece sağlığımızı bozmakla kalmaz, estetik açıdan ve psikolojik açıdan da bizleri etkiler, yaşam kalitemizi bozar. Bir deyim vardır; “Bizler yediklerimizden ibaretiz ‘’derler. Ayrıca beynimiz ne yediğimizi unutsa bile, vücudumuz hepsini hatırlar.


Üçüncü adım; Daha çok üzülünce mi, sinirlenince mi, yoksa duygu durumunuz ne olursa olsun, mütemadiyen mi yemek yemek istiyorsunuz?
Bunu değiştirmek için, beyninizle ve vücudunuzla, bir takım olumlamalarla konuşmaya başlamak nasıl olurdu? Kendinize sorular sorun.
Yemek yemeden önce, yemek yerken, doyduktan sonra, yemek yemek hissiniz sürekli mi?
Nereniz sizi yemeğe teşvik ediyor?
Sürekli karnınız mı kazınıyor? Mideniz mi aç?
Beyninizde sürekli ‘’ye ya da yeme, yememelisin, diyet yapmalısın, spor yapmadın yine’’ gibi konuşmalar mı geçiyor?

Bütün bunları daha yakından gözlemlediğinizde, dinlediğinizde, takip ettiğinizde gerçekten değiştirmek mi istediğinizi yoksa değiştirmek istiyor’muş’ gibi mi yaptığınızı fark edeceksiniz. Evet, maalesef genelde kabullenmesi zor olsa da, kendisi için yemek yemekten başka bir şeyler yapmayan kişilerle karşılaşıyoruz.

Şimdi bir kez daha düşünün. Sizin iç dünyanızda “yemek yemek” tanımı nedir? Yeryüzünde milyarlarca insanın, kendine özgü özel bir tanımlaması olacaktır. Sizinki hangisi? Nasıl anlamlar yüklemişsiniz yemek yemeye? İçinizde hangi duygular beliriyor bu konudan bahsederken? Kendinize sorar mısınız acaba yemek yemekle ilgili olan bu duygularınızı değiştirme imkanlarınız olsaydı, hangi duygularla değiştirirdiniz? Ya da size benzer duyguları yaşatan, hangi davranış kalıplarını, hangi hobileri yemek yemek kadar isterdiniz? Bunları daha önce hiç düşündünüz mü? Ya da düşündünüz ama uygulamak için harekete geçtiniz mi? Harekete geçmek için önce fark etmek önemlidir. Sonra da, kendimizi olumlamalarla motive ederek, beynimizi, bedenimizi hazırlamak işe yarayacaktır.

Dördüncü ve son adımda, her gün kendinizle randevulaşın.
En az günde 45 dakika ya da 1 saat telefonların fişini çekerek, bedeninizi ve beyninizi yatağınıza uzanarak, en rahat pozisyonda dinleyin. Spor yapmak, kitap okumak, uyumak vs. buna dahil değil. Çünkü tamamen beynimizi, bedenimizi takip edelim.

Eğer mümkünse 30dakika uzanarak, diğer 30 dakika ayna karşısında bedeninizi izleyerek ve kafanızdan geçen düşüncelerinizi, duygularınızı, bedeninizi inceleyen sizi takip edin. İsterseniz ayna karşısında mayolu egzersizde yapabilirsiniz. Daha da etkili olacaktır. Düşüncelerinizi not aldığınızda, okuduklarınız sizi şaşırtacaktır.

Diyelim ki, o anda aklınıza yaz kıyafetleriz, bikiniler geldi ve sinirlendiniz... Çocuklar, taksitler, aileniz, işler, patronunuz gibi sorunlarınız geldi. Hemen onlara başka bir saate randevu vererek, o zaman dilimini sadece kendinizle geçirin. Bunu 3 hafta uygulayın. Acaba günde sadece 1 saat bile kendinizi incelmiş olarak düşünüyor musunuz? Hayal ediyor musunuz? Görselleştirebiliyor musunuz? Düşünüyorsanız olumlu düşünceler mi, yoksa olumsuzlar mı? Bunları takip edin. Her seferinde olumsuz cümleleri en olumlu haliyle, hayal edip not alın. Diğer saatlerde artık, olumlu kayıtları tekrar edin.

Örneğin, “Evet artık öğün aralarında sürekli atıştırmamam lazım” cümlesi yerine, aynı anlama gelen olumlu bir cümleyi yerleştirin. “Bugünden itibaren, her zaman atıştırmak yerine, sağlıklı ara öğün yemeye hazırım” ya da “Bir şeyler atıştırmak istiyorum ve bunun için meyve veya yoğurt tercih ediyorum” iyi fikir olabilir. “Bunları denemeyi seçiyorum. Ben incelmeyi seçiyorum ve sağlıklı beslenmeye hazırım” gibi cümleler bulmaya çalışın. Beyninizi yeni olumlu alternatiflere hazırlamaya başlayın.

Zorunluluk cümleleri –meli, -malı, -memeli, -mamalı yerine; olumlu şimdiki yada geniş zaman cümleleri kullanarak, harekete geçin.

Uzm. Psk. Seray Şengel :KK56:
 
Kızlar atv zahide ile yetiş hayata da 4 ayrı diyet programı uygulayacaklar tavsiye ederim
 
Kıymalı Karnabahar Tarifi;

Malzemeler:

100-150 gr yağsız kıyma
1 baş soğan
2-3 diş sarımsak
2-3 adet domates
Yarım kilo karnabahar
İsteğe göre baharat
Yapılışı:

Zayıflama listesi yemeklerinin başında gelen karnabahar; yağ yakımını hızlandırdığı için en çok tercih edilen sebzeler arasında yer almaktadır. Kıymayı yağsız tavanızda kavurduktan sonra içerisinde ince doğranmış soğan ve sarımsağı sırayla ekleyin ve kavurma işlemine devam edin. Ardından domatesinizi kuşbaşı doğrayın ve baharatlarla beraber bir miktar pişirin. Son olarak karnabaharınızı parçalara ayırarak harcınızın üzerine koyun. Dilerseniz bir miktar su ilave edin dilerseniz kendi başına kısık ateşte yumuşayana kadar ağzı kapalı şekilde pişirin. Oldukça lezzetli bu tarifi haftada en az 2 kere pişirmenizi tavsiye ederiz. :KK56:
 
Malzemeler:
1 adet sivri yeşil biber
1 adet dolmalık kırmızı biber
½ salatalık
1 tutam maydanoz
1 tutam taze nane
1 tutam tere otu
3 yaprak marul
2 yaprak göbek marul
100 gram haşlanmış tavukgöğsü (yaklaşık 1 adet)
1 avuç makarna (tercihen kepekli ve haşlanmış olmalı)
Yarım limonun suyu
4-5 yaprak kadar roka
Zeytinyağı
Tuz
İsteğe göre az miktarda hardal

Hazırlanışı:
Maydanozu, naneyi, marul yapraklarını ve rokayı ince ince doğrayarak bir kaba alın. Aynı kaba yeşil ve kırmızı biberleri halka halka doğrayarak ekleyin. Son olarak salatalıkları da küçük parçalar halinde doğrayıp ekledikten sonra oldukça az miktarda tuzu serpin ve limon suyunu da yeşilliklerin üzerine dökün. Kabın içerisine koyduğunuz tüm malzemeleri karıştırdıktan sonra servis yapacağınız kase veya tabağa aktarın. Ardından yeşilliklerin üzerine haşladığınız makarnayı koyun. Tavuk göğsünü ise küçük parçalar veya ince şeritler halinde kestikten sonra salatanın üzerine yerleştirin. Eğer hardal seviyorsanız salatanın üzerine az miktarda hardal da dökün ve son olarak zeytinyağını tabağın her yerinde eşit olmasına çalışarak gezdirin. Diyet tavuklu salatanız hazırdır, afiyet olsun. :KK56:
 
Malzemeler

1 su bardağı yoğurt
1 litre su
1 adet yumurta
Yarım yemek kaşığı un
1 adet küçük boy doğranmış patates
Yarım fincan pirinç
1 avuç kadar ince kıyılmış ıspanak
Hazırlanışı
1 litre suyun içerisine patates ve pirinç konularak yumuşayana kadar pişirilir. Başka bir kap içerisinde yoğurt, yumurta ve un karıştırılır. Çorbanın suyundan azar azar karışıma eklenerek ılıtılır. Sonrasında ise; yoğurtlu karışım ve ıspanaklar çorbaya eklenir, 5-6 dakika daha pişirilir, ılık olarak servis yapılır. Afiyet olsun… :KK56:
 
Kızlarrr beni de beni de alın aranızaaa :KK52:
 
melikecim paylaşımların çok güzel teşekkürler... Kızlar akşam yemeğinde çok kaçırmayın :) Benim menüm yoğurtlu brokoli salatası sonrasında su yeşilçayy
 
esradmr ,burcubilen,deronunyeri ,tatlitambak,ilkay,umutincisi,ezilan, neredesiniz sesiniz çıkmıyor bugün. :44:
 
X