- 19 Şubat 2007
- 219
- 1
- 96
Çok da uzak olmayan restorana yürürken Aylin’in gözü karşı çaprazdaki, arkadaşının işlettiği kafeye takıldı. Nurten’in babası öldüğünde ona Kapalı Çarşı’da işlettiği 30 yıllık esnaf lokantasını bırakmıştı. Nurten’se hayattaki tek dayanağı babasının ölümünü biraz zor da olsa atlattıktan sonra ederinin altında bir fiyata elden çıkartmıştı o yeri. Dayanamıyordu kendisine hem anne hem baba olmuş Muharrem Efendi’nin anılarıyla dolu dükkanda durmaya. İşletse bayan olması hiç bir şeyi değiştirmez gayet de başarılı sürdürürdü bu baba mesleğini, çünkü çocukluğunu Kapalı Çarşıda geçirmiş bir kadın olarak kimseden çekincesi yok, hatta pek çok erkeğin eline su dökemeyeceği kadar güçlü kuvvetli ve mert bir kadındı. Ama olmadı, duramadı oralarda daha fazla. Şimdi bu her zaman dolu şık kafede, liseli gruplardan entel tayfasına, her gün alışveriş yapan zengin hanımlardan genç aşıklara, çok değişik insanlarla paylaşıyordu yalnızlığını. Ahh, dedi Aylin, keşke benim de böyle bi yerim olsa, kendime ait böyle bir kalem, kapısından içeri girdiğimde herkesin beni tanıyıp saydığı, kendime özgü dokunuşlarla süsleyebildiğim, her şeyiyle beni anlatan…