- 1 Mart 2008
- 1.886
- 15
“Şımarık çocuklar gibisin Zeynep!”
Villanın kapısı açıldığı anda bahçede bekleyen lüks siyah arabadan fırladı şoför Refik. Arka kapıyı açarak hazır ol durumunda beklemeye başladı. Kerim Bey yaşından beklenmeyen bir çeviklikle indi merdivenlerden. Her zamanki gibi kaşları çatıktı. Köşeli yüz hatları vardı. Kızıyla aynı renk yeşil gözleri sert bakışlarla süzdü etrafı. Hâlâ yakışıklı bir adamdı. Uzun boylu, kırlaşmış saçları biçimli burnu ile yaşını göstermiyor, dinçliğini muhafaza ediyordu. Senelerdir aksatmadan her sabah yarım saat spor yapardı.
- Günaydın Refik.
- Günaydın beyefendi.
Başka bir şey konuşmadı şoförle. Hemen arabaya bindi. Az sonra hızla çıktılar bahçeden...
***
Asuman Hanım Saniye’nin getirdiği kahvesini alarak kahvaltı masasından kalkıp bahçeye bakan tavandan yere kadar cam olan kısımda duran karşılıklı konmuş fiskos koltuklarından birine geçti. Üzerinde ipekli bir sabahlık vardı. Yüzünün hatları Kerim Beye benziyordu ama kadın olmanın verdiği incelik ve zarafet, ağabeyinin sert görünümünden eser bırakmamıştı onun yüzünde. Daha narin daha nahif bir biçimdeydi yüzünün şekli. İnce uzun parmaklı elleri her zaman bakımlıydı. Kendine dikkat eder, özen gösterir ve her an şık, temiz ve düzgün olmaya itina gösterirdi. Hayatındaki yaşanmamışlıkları kendine ait prensipleriyle örtmeye çalışıyor, inanılmaz bir disiplin içinde hayatını sürdürüyordu. İster istemez Kerim Beyin mükemmeliyetçiliği ona da geçmiş olduğu için, daha yuvarlak bakmasına rağmen verdiği bütün kararlarda bu özelliğin etkileri görülüyordu...
Saniye’nin getirdiği gazeteleri aldı eline, bir yandan kahvesini içerken bir yandan da okumaya başladı. Hava bulutluydu. Güneş ara sıra “ben buradayım” dercesine yüzünü gösteriyor, ama çoğunlukla, iki gündür var olan yoğun bulutların içinde kayboluyordu. Gazetelerine dalmıştı ki salon kapısının alışıldığından daha hızlı açılmasıyla irkilerek başını kaldırdı. Zeynep gençliğinin verdiği umursamazlıkla içeriye girmiş, sabahtan beri sessizlik çökmüş olan salonu adeta doldurmuştu:
- Günaydın halacığım, babam gitmiş sanırım... Öf, insan gece uyurken acıkır mı yahu! Kurt gibi açım.
Sevgiyle kendisine bakan Saniye’ye döndü:
- Yumurta istiyorum Saniye abla... Rafadan... Bir de kaşar pane yaparsan sevinirim. Çayımı da kupada getiriver lütfen. Taze ekmek vardır umarım.
Saniye gülümseyerek sevgiyle baktı genç kıza:
- Tabii ki var küçük hanım, sabah ekmeği var. Şimdi hazırlarım istediklerinizi.
Zeynep, halasının yanına gelip boynuna sarıldı ve yanağına okkalı bir öpücük kondurdu:
- Nasılsın bakalım Asuman Sultan? Bugün yine çok güzelsin...
Asuman Hanım bu iltifattan memnun olmuş, ne diyeceğini şaşırmıştı. Başını yana çevirdi:
- Deli kız! Şu kalkışa bak! Kızım kocaman oldun artık, hâlâ şımarık çocuklar gibisin...
Zeynep kahvaltı sofrasından bir dilim domates attı ağzına:
- Amaaan, babam gibi konuşma hala sen de... Hayat güzel, yaşamak güzel, dersler iyi, bir sıkıntım yok... Ben neşeli olmayayım da kimler olsun!
Serbest bir hayat yaşamak istiyordu
Asuman Hanım hafifçe gülümsedi. Tekrar gazetesine döndü. Zeynep bu arada müzik açmış, sessizliğin yerini sert tempolu yabancı bir müzik almıştı. Asuman Hanımın kaşları çatıldı ama sesini çıkartmadı. Biraz sonra Saniye, Zeynep’in istediklerini getirmişti. Genç kız iştahla oturdu sofraya. Birkaç lokma yedikten sonra halasına döndü:
- Halacığım.... Halacığııımmm...
Asuman Hanım gözlüklerinin üstünden genç kızı süzdü:
- Senden bir şey isteyeceğim... Bizim bir gezimiz var. Okulun gezisi, hafta sonunda... Şu babamı ikna etsen diyorum... Uludağ’a gidilecek. Cumartesi-pazar...
Asuman Hanım kaşlarını kaldırdı, gözlüklerini çıkartıp genç kıza doğru döndü.
***
Zeynep uzun boyu, yeşil gözleri ile oldukça güzel bir kızdı. Henüz yirmi yaşının içindeydi. Mükemmel bir tahsil yapmış, üniversite sınavlarını girerek Edebiyat Fakültesinin İngiliz Edebiyatı Bölümünü kazanmıştı. Zaten lise tahsilini kolejde yaptığı için İngilizcesi mükemmeldi. Ne babasına ne de halasına benziyordu. Onlardan çok ayrı bir yüz yapısı vardı. Halasıyla ortak yanı sadece parmaklarının uzunluğuydu... İlkokuldan beri piyano çalıyordu. Kerim Bey kızının iyi yetişmesi için gereken her şeyi yapmış, ona özel dersler aldırmış, müziğe yöneltmişti. Ama koyduğu katı kurallar genç kızı bunaltıyordu. Kerim Beyin kızı için beslediği idealler Zeynep’in sahip olduğu hayat görüşüne pek uymuyordu. O daha serbest, daha lakayt bir hayat yaşamak istiyordu. Kerim Bey ise her şeyi hesap eden yapısıyla bu anlayışa ters düşüyor, tabii baba olduğu için de onun tarzı baskın oluyordu. Aralarındaki kuşak çatışması hiçbir zaman karşılıklı tartışmaya dönüşmemişti. Kerim Bey asla böyle bir şeye izin vermezdi. Zeynep’e söylemek istediğini bir kere söyler, yapılmadığı zaman da genç kızı ürküten bir tepki koyardı. Bu hiçbir zaman azarlama, bağırma şeklinde olmazdı. Bir tek bakışı yetiyordu Kerim Beyin. Zeynep ise hassas bir genç kızdı. Babası tarafından terslenmek asla kabul edemeyeceği bir şeydi. Onun mesafeli duruşundan dolayı içinde taşıdığı çekingenlik zaman zaman korkuya dönüşür, babasını sinirlendirmekten kaçınırdı. Ama yapmak istedikleri ile yaşadıkları farklı şeylerdi. Genç kız bütün bunları beyninde irdelemeye çalışıyor, sabırla diplomasını almayı bekliyordu. O zaman babasının karşısına geçecek, ideallerini anlatacak ve bunları gerçekleştirmek için yapmak istediklerini sıralayacaktı. Kerim Beyin iş hayatında her zaman söylediği bir şey vardı: “Oyunu kuralına göre oynayacaksın...” Zeynep de öyle yapıyordu. Asuman Hanım dikkatle süzdü genç kızı:
- Ne gezisi bu? Baban böyle şeylere izin vermez biliyorsun...
Zeynep ağzındaki lokmayı yutmaya çalışırken başını salladı:
- Biliyorum, onun için yardım istiyorum ya! Lütfen hala! Arkadaşlarla bir gezi işte. Eğlenmek, hoşça vakit geçirmek istiyorum. Ne var bunda? Sen konuşursan önceden ön yargılı olmaz hiç olmazsa. Sadece beni desteklemeni istiyorum. Hayatımda ilk defa bir geziye gideceğim. Üniversite talebesiyim artık. Lütfen güzel Asuman Sultan, lütfen!
Asuman Hanım telaşlanmıştı!..
Asuman Hanım gazetelerine çevirdi başını. Bir süre konuşmadı. Zeynep merakla sordu:
- Ne diyorsun Asuman Türkmen?
Kadın omuzlarını kaldırdı:
- Söylerim. Ama ısrar edemem bilmiş ol...
Zeynep ellerini çırptı:
- Yaşasın, sağ ol canım benim, kraliçem... Söylemen yeterli... Ama konuşurken biraz da destek vermeyi ihmal etme... Öff, ne zaman kendi başıma istediğimi yapabileceğim? Kimseye sormadan, izin almadan...
Asuman Hanım başını iki yana salladı:
- Tövbe tövbe...
Zeynep çayından bir yudum aldı:
- Annem yaşasaydı bütün bunlar böyle olmazdı diye düşünüyorum.
Asuman Hanım irkildi, dudaklarını ısırdı. Yüzünü bir gölge kapladı aniden. Telaşlanmış gibiydi...
***
Kerim Bey kapıda kendisini karşılayan Saniye’ye çantasını verdikten sonra hemen yan taraftaki aynaya bakıp saçlarını düzeltti. Yüzünü inceledi. Sonra ağır adımlarla salona girdi. Asuman Hanım lacivert bir etek ve krem rengi triko bir bluz giymişti. Hafif bir ruj sürmüştü... Her zaman olduğu gibi ayakta karşıladı ağabeyini.
- Hoş geldin abi...
- Merhaba Asuman... Zeynep yok mu?
- Henüz gelmedi. Birazdan gelir. Bugün dersi akşam bitiyor. Nasılsın?
Kerim Bey fiskos koltuklarından birine oturdu:
- Yorgunum Asuman. Bütün gün toplantıdan toplantıya koşturdum. Ukrayna ile yeni bir bağlantı yaptık. Onunla uğraştım. Sen ne yaptın?
Asuman Hanım omuzlarını kaldırdı:
- Hiç, ben de kadınları koruma derneğinin toplantısına gittim. Sonra da arkadaşlarla çay içtik Divan Pastanesinde.
Ağabeyinin karşısındaki koltuğa oturdu. Birkaç dakika sonra Saniye girdi içeriye. Kerim Beyin yıllardır süren alışkanlığıydı işten gelir gelmez sade bir kahve içmek. Adamın kahvesini sehpanın üzerine bıraktı. Bir bardak suyunu da koydu yanına. İki adım geri çekildi:
- Akşam yemeğini kaçta istersiniz efendim?
Asuman Hanım gülümsedi:
- Yedi buçuk sekiz gibi yeriz Saniye. Zeynep gelir o zamana kadar.
- Baş üstüne efendim.
Kerim Bey göz ucuyla onun salondan çıkmasını takip ettikten sonra bir yudum aldı kahvesinden:
- Bugün Asiye Hanım telefon etti. Para istedi. Doktor kontrolü için gerekiyormuş. Gönderdim avukat vasıtasıyla. Bu kadından hoşlanmıyorum...
Asuman Hanım dudaklarını ısırdı:
- O kadar riskli ki abi bu iş... Kime ne kadar güvenebileceğini bilemiyorsun. O kadını başından beri beğenmemiştim zaten. Çıkarcı, paragöz bir kadına benziyordu.
Kerim Bey arkasına yaslandı. Kahve fincanındaki son yudumu da içip sehpanın üzerine bıraktı:
- Avukata gereken talimatı verdim. Gerekirse işine son verecek. Bir hemşire tutulur olmazsa.
Asuman Hanım tasdik ederek başını salladı. Kerim Beyin yüzü gergindi. Her zamanki gibi kaşları çatıktı. Bu sırada Zeynep’in sesi duyuldu içeriden. Asuman Hanım telaşla baktı ağabeyine:
- Sonra konuşuruz artık abi. Kapatalım meseleyi.
devamını istiyormusunuz ARKASI YARIN......... NETTEN ALINTIDIR
Villanın kapısı açıldığı anda bahçede bekleyen lüks siyah arabadan fırladı şoför Refik. Arka kapıyı açarak hazır ol durumunda beklemeye başladı. Kerim Bey yaşından beklenmeyen bir çeviklikle indi merdivenlerden. Her zamanki gibi kaşları çatıktı. Köşeli yüz hatları vardı. Kızıyla aynı renk yeşil gözleri sert bakışlarla süzdü etrafı. Hâlâ yakışıklı bir adamdı. Uzun boylu, kırlaşmış saçları biçimli burnu ile yaşını göstermiyor, dinçliğini muhafaza ediyordu. Senelerdir aksatmadan her sabah yarım saat spor yapardı.
- Günaydın Refik.
- Günaydın beyefendi.
Başka bir şey konuşmadı şoförle. Hemen arabaya bindi. Az sonra hızla çıktılar bahçeden...
***
Asuman Hanım Saniye’nin getirdiği kahvesini alarak kahvaltı masasından kalkıp bahçeye bakan tavandan yere kadar cam olan kısımda duran karşılıklı konmuş fiskos koltuklarından birine geçti. Üzerinde ipekli bir sabahlık vardı. Yüzünün hatları Kerim Beye benziyordu ama kadın olmanın verdiği incelik ve zarafet, ağabeyinin sert görünümünden eser bırakmamıştı onun yüzünde. Daha narin daha nahif bir biçimdeydi yüzünün şekli. İnce uzun parmaklı elleri her zaman bakımlıydı. Kendine dikkat eder, özen gösterir ve her an şık, temiz ve düzgün olmaya itina gösterirdi. Hayatındaki yaşanmamışlıkları kendine ait prensipleriyle örtmeye çalışıyor, inanılmaz bir disiplin içinde hayatını sürdürüyordu. İster istemez Kerim Beyin mükemmeliyetçiliği ona da geçmiş olduğu için, daha yuvarlak bakmasına rağmen verdiği bütün kararlarda bu özelliğin etkileri görülüyordu...
Saniye’nin getirdiği gazeteleri aldı eline, bir yandan kahvesini içerken bir yandan da okumaya başladı. Hava bulutluydu. Güneş ara sıra “ben buradayım” dercesine yüzünü gösteriyor, ama çoğunlukla, iki gündür var olan yoğun bulutların içinde kayboluyordu. Gazetelerine dalmıştı ki salon kapısının alışıldığından daha hızlı açılmasıyla irkilerek başını kaldırdı. Zeynep gençliğinin verdiği umursamazlıkla içeriye girmiş, sabahtan beri sessizlik çökmüş olan salonu adeta doldurmuştu:
- Günaydın halacığım, babam gitmiş sanırım... Öf, insan gece uyurken acıkır mı yahu! Kurt gibi açım.
Sevgiyle kendisine bakan Saniye’ye döndü:
- Yumurta istiyorum Saniye abla... Rafadan... Bir de kaşar pane yaparsan sevinirim. Çayımı da kupada getiriver lütfen. Taze ekmek vardır umarım.
Saniye gülümseyerek sevgiyle baktı genç kıza:
- Tabii ki var küçük hanım, sabah ekmeği var. Şimdi hazırlarım istediklerinizi.
Zeynep, halasının yanına gelip boynuna sarıldı ve yanağına okkalı bir öpücük kondurdu:
- Nasılsın bakalım Asuman Sultan? Bugün yine çok güzelsin...
Asuman Hanım bu iltifattan memnun olmuş, ne diyeceğini şaşırmıştı. Başını yana çevirdi:
- Deli kız! Şu kalkışa bak! Kızım kocaman oldun artık, hâlâ şımarık çocuklar gibisin...
Zeynep kahvaltı sofrasından bir dilim domates attı ağzına:
- Amaaan, babam gibi konuşma hala sen de... Hayat güzel, yaşamak güzel, dersler iyi, bir sıkıntım yok... Ben neşeli olmayayım da kimler olsun!
Serbest bir hayat yaşamak istiyordu
Asuman Hanım hafifçe gülümsedi. Tekrar gazetesine döndü. Zeynep bu arada müzik açmış, sessizliğin yerini sert tempolu yabancı bir müzik almıştı. Asuman Hanımın kaşları çatıldı ama sesini çıkartmadı. Biraz sonra Saniye, Zeynep’in istediklerini getirmişti. Genç kız iştahla oturdu sofraya. Birkaç lokma yedikten sonra halasına döndü:
- Halacığım.... Halacığııımmm...
Asuman Hanım gözlüklerinin üstünden genç kızı süzdü:
- Senden bir şey isteyeceğim... Bizim bir gezimiz var. Okulun gezisi, hafta sonunda... Şu babamı ikna etsen diyorum... Uludağ’a gidilecek. Cumartesi-pazar...
Asuman Hanım kaşlarını kaldırdı, gözlüklerini çıkartıp genç kıza doğru döndü.
***
Zeynep uzun boyu, yeşil gözleri ile oldukça güzel bir kızdı. Henüz yirmi yaşının içindeydi. Mükemmel bir tahsil yapmış, üniversite sınavlarını girerek Edebiyat Fakültesinin İngiliz Edebiyatı Bölümünü kazanmıştı. Zaten lise tahsilini kolejde yaptığı için İngilizcesi mükemmeldi. Ne babasına ne de halasına benziyordu. Onlardan çok ayrı bir yüz yapısı vardı. Halasıyla ortak yanı sadece parmaklarının uzunluğuydu... İlkokuldan beri piyano çalıyordu. Kerim Bey kızının iyi yetişmesi için gereken her şeyi yapmış, ona özel dersler aldırmış, müziğe yöneltmişti. Ama koyduğu katı kurallar genç kızı bunaltıyordu. Kerim Beyin kızı için beslediği idealler Zeynep’in sahip olduğu hayat görüşüne pek uymuyordu. O daha serbest, daha lakayt bir hayat yaşamak istiyordu. Kerim Bey ise her şeyi hesap eden yapısıyla bu anlayışa ters düşüyor, tabii baba olduğu için de onun tarzı baskın oluyordu. Aralarındaki kuşak çatışması hiçbir zaman karşılıklı tartışmaya dönüşmemişti. Kerim Bey asla böyle bir şeye izin vermezdi. Zeynep’e söylemek istediğini bir kere söyler, yapılmadığı zaman da genç kızı ürküten bir tepki koyardı. Bu hiçbir zaman azarlama, bağırma şeklinde olmazdı. Bir tek bakışı yetiyordu Kerim Beyin. Zeynep ise hassas bir genç kızdı. Babası tarafından terslenmek asla kabul edemeyeceği bir şeydi. Onun mesafeli duruşundan dolayı içinde taşıdığı çekingenlik zaman zaman korkuya dönüşür, babasını sinirlendirmekten kaçınırdı. Ama yapmak istedikleri ile yaşadıkları farklı şeylerdi. Genç kız bütün bunları beyninde irdelemeye çalışıyor, sabırla diplomasını almayı bekliyordu. O zaman babasının karşısına geçecek, ideallerini anlatacak ve bunları gerçekleştirmek için yapmak istediklerini sıralayacaktı. Kerim Beyin iş hayatında her zaman söylediği bir şey vardı: “Oyunu kuralına göre oynayacaksın...” Zeynep de öyle yapıyordu. Asuman Hanım dikkatle süzdü genç kızı:
- Ne gezisi bu? Baban böyle şeylere izin vermez biliyorsun...
Zeynep ağzındaki lokmayı yutmaya çalışırken başını salladı:
- Biliyorum, onun için yardım istiyorum ya! Lütfen hala! Arkadaşlarla bir gezi işte. Eğlenmek, hoşça vakit geçirmek istiyorum. Ne var bunda? Sen konuşursan önceden ön yargılı olmaz hiç olmazsa. Sadece beni desteklemeni istiyorum. Hayatımda ilk defa bir geziye gideceğim. Üniversite talebesiyim artık. Lütfen güzel Asuman Sultan, lütfen!
Asuman Hanım telaşlanmıştı!..
Asuman Hanım gazetelerine çevirdi başını. Bir süre konuşmadı. Zeynep merakla sordu:
- Ne diyorsun Asuman Türkmen?
Kadın omuzlarını kaldırdı:
- Söylerim. Ama ısrar edemem bilmiş ol...
Zeynep ellerini çırptı:
- Yaşasın, sağ ol canım benim, kraliçem... Söylemen yeterli... Ama konuşurken biraz da destek vermeyi ihmal etme... Öff, ne zaman kendi başıma istediğimi yapabileceğim? Kimseye sormadan, izin almadan...
Asuman Hanım başını iki yana salladı:
- Tövbe tövbe...
Zeynep çayından bir yudum aldı:
- Annem yaşasaydı bütün bunlar böyle olmazdı diye düşünüyorum.
Asuman Hanım irkildi, dudaklarını ısırdı. Yüzünü bir gölge kapladı aniden. Telaşlanmış gibiydi...
***
Kerim Bey kapıda kendisini karşılayan Saniye’ye çantasını verdikten sonra hemen yan taraftaki aynaya bakıp saçlarını düzeltti. Yüzünü inceledi. Sonra ağır adımlarla salona girdi. Asuman Hanım lacivert bir etek ve krem rengi triko bir bluz giymişti. Hafif bir ruj sürmüştü... Her zaman olduğu gibi ayakta karşıladı ağabeyini.
- Hoş geldin abi...
- Merhaba Asuman... Zeynep yok mu?
- Henüz gelmedi. Birazdan gelir. Bugün dersi akşam bitiyor. Nasılsın?
Kerim Bey fiskos koltuklarından birine oturdu:
- Yorgunum Asuman. Bütün gün toplantıdan toplantıya koşturdum. Ukrayna ile yeni bir bağlantı yaptık. Onunla uğraştım. Sen ne yaptın?
Asuman Hanım omuzlarını kaldırdı:
- Hiç, ben de kadınları koruma derneğinin toplantısına gittim. Sonra da arkadaşlarla çay içtik Divan Pastanesinde.
Ağabeyinin karşısındaki koltuğa oturdu. Birkaç dakika sonra Saniye girdi içeriye. Kerim Beyin yıllardır süren alışkanlığıydı işten gelir gelmez sade bir kahve içmek. Adamın kahvesini sehpanın üzerine bıraktı. Bir bardak suyunu da koydu yanına. İki adım geri çekildi:
- Akşam yemeğini kaçta istersiniz efendim?
Asuman Hanım gülümsedi:
- Yedi buçuk sekiz gibi yeriz Saniye. Zeynep gelir o zamana kadar.
- Baş üstüne efendim.
Kerim Bey göz ucuyla onun salondan çıkmasını takip ettikten sonra bir yudum aldı kahvesinden:
- Bugün Asiye Hanım telefon etti. Para istedi. Doktor kontrolü için gerekiyormuş. Gönderdim avukat vasıtasıyla. Bu kadından hoşlanmıyorum...
Asuman Hanım dudaklarını ısırdı:
- O kadar riskli ki abi bu iş... Kime ne kadar güvenebileceğini bilemiyorsun. O kadını başından beri beğenmemiştim zaten. Çıkarcı, paragöz bir kadına benziyordu.
Kerim Bey arkasına yaslandı. Kahve fincanındaki son yudumu da içip sehpanın üzerine bıraktı:
- Avukata gereken talimatı verdim. Gerekirse işine son verecek. Bir hemşire tutulur olmazsa.
Asuman Hanım tasdik ederek başını salladı. Kerim Beyin yüzü gergindi. Her zamanki gibi kaşları çatıktı. Bu sırada Zeynep’in sesi duyuldu içeriden. Asuman Hanım telaşla baktı ağabeyine:
- Sonra konuşuruz artık abi. Kapatalım meseleyi.
devamını istiyormusunuz ARKASI YARIN......... NETTEN ALINTIDIR