Fobileriniz nelerdir, bunun için ne gibi önlemler alıyorsunuz?

Karanlıkta tek başına durmak.çözümün ya ışık yakmak yada yanıma birini almak
 
Sizce online psikoterapi gercek terapi gibi ise yarar mi? Bircok psikoterapi merkezi bu hizmeti veriyor.diye bir siteyi tvde gördüm. Bircok farkli sehirden psikolog/ psikiyatrist/doktor/diyetisyen var.erkek arkadasimi ikna edebilirsem ben de bu sistemi denemek istiyorum.bu konudaki tecrubelerinjzi merak ediyorum.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Özellikle çok dar olan asansöre binemiyorum.Çözümü ise binmemek
 
Ben balıktan çok korkuyorum market kataloglarinda balıkları gördüğüm an elimden fırlatıyorum gözleri ve ağızları cok korkunc geliyor ama isin ilginç yani balik yiyebiliyorum (kafasız olmak sartiyla)
 
Ben balıktan çok korkuyorum market kataloglarinda balıkları gördüğüm an elimden fırlatıyorum gözleri ve ağızları cok korkunc geliyor ama isin ilginç yani balik yiyebiliyorum (kafasız olmak sartiyla)
CÇok guldum ya :) benimde çok fobim var ama burda yazılanların bazıları çokkomik geldi.uumarim kurtuluruz fobilerimizden şaka bi yana günlük yaşamı etkilediği oluyor
 
Kertenkele Görmeye tahammül dahi edemiyorum elim ayağım bir kötü oluyor ve acayip tiskindiğim bir hayvan Ve köpekleri bu denli sevipte köpekten bu kadar korkan tek insanımdır herhalde O zaman Sizi uzaktan sevmek aşkların en güzeli be diyorum pek sevimli köpiş dostlarım..
 
1-Uyuyacağım zaman yalnız yatıyorsan eğer sırtımı kapıya dönük yatamam asla. Kocam yanımdaysa dönerim de yalnızsam illaki yüzüm kapıyı görecek.
2-Karanlıktan korkarım Bu yüzden kocam evde bütün odalara akü ile çalışan lamba yaptı. Elektirkler gidince kendileri hemen yanıyor elektrik gelince sönüyor.
3-Kapıları kapalı odalardan korkarım. İçeri girince bişi olcak biri çıkçak gibi hissederim.
4-Bulunduğum oda buz kesse de kapısını kapatamam. Kapılarda cam yoksa asla evimdeki kapılar kapanmaz.
5-Evde yalnız olduğum zamanlarda asla tv kapatmam. Kızım doğmadan önce tv açık karşısında uyurdum. Evde ses çıkmayınca dışardaki sesleri duyar korkarım çünkü.
şimdilik aklıma gelenler bunlar :)
 
köpek fobim var maalesef başımdan bir olay geçmişti.. yalnız sokağa çıkamam hiç bulunduğum yerdede sokak köpekleri çok var ..işe girmek istiyorum sırf bu yüzden eve gelip gidemem diye giremiyorum

gece evde yanlızsam ışık ve tv açık sabahı beklerim öyle uyurum
yatarken hep duvar kenarına yatarım yatağın kenarı boşluksa uyuyamam asla
 
Bnm kapalı alan fobim var karanlık fobim var ve kaldırım fobim var kaldırımdan yürüyemiyorum ruhum daralıyor
 
NARKOZ: ASRIN SALGINI DEPRESYON YALANI
Hep söylüyorum!

Günümüzde mevcut psikiyatri global sektörün Truva atına dönüşmüştür!

Sağlıklı beslenme, kitlesel bilinçlenme gibi gelişmeler sonucu fiziksel sağlık alanında fazla hastalık üretemeyen, şimdilik şeker, kalp, tansiyon ve obeezite ile beslenen (ancak bunlarla asla yetinemeyen) kapitalist vampir gözünü psikiyatriye dikmiş durumdadır.

Çünkü bu alanda nesnel gerçekliklere gerek yoktur; felsefi kanaatlerinizi hastalık olarak pazarlamak son derece mümkündür. Bunun yolu da çok kolaydır:

Telkin ve propaganda!

“Şunlar şunlar varsa hastasınız” demek kitlelerin önemli bir bölümünde, “Aaaa onlar bende de var, ben demek ki hastayım” demeleri, derken en tabii ruh halleri üzerinde yatıp kalkmaları, bunlarla ilgili sürekli zihinsel doldur boşaltlar yapmaları (çünkü modern psikiyatriye inanarak hasta olduklarını düşünen kişiler kendileriyle ilgili olan ve hastalık denilen bir duruma nasıl kayıtsız kalabilirler ki. Yeter ki kafaların içine “sen hastasın” virüsünü sokun bir kere) hasta olduklarına inanmaları için fazlasıyla mümkündür.

Nitekim de böyle oldu!

Dünyada global bir sağlık sistemi var. Bu sistem kendi sektörünü dünyanın en karlı sektörlerinin başında tutma işlevi görüyor. “Para bu kadar belirleyici mi” dememek gerekir. Bu sizin için veya benim için öyle olmayabilir. Ancak kapitalizmin en temel sloganı daha fazla insanlık değildir; daha fazla kardır!

Bu günlerde daha güçlü bir sesle tekrar yinelenen, “Dünyada depresyon salgını var” feryadı tam bir kara propagandadır. Yine aynı senaryo sahnede. Kitleler belki zor (zor olan her hal hastalık değildir. Borca girmiş birinin ruh hali de zorludur) ancak doğal olan ruh hallerinden ötürü hasta olduklarına telkin ve propaganda yöntemiyle inandırılmaya çalışılıyor. Böyle yapılarak herkesin kaygılanması (kaygı hastalığa götüren kara bir bataktır nasıl olsa), “Muhtemelen benim yaşadığım da depresyon, çünkü bu kadar yaygınmış baksana” demeleri, bu düşünce sonunda tıpış tıpış kliniklere doğru koşmaları hedefleniyor. Yeter ki oraya kadar ulaşsın insanlar. Oraya gidip de önce hastalık teşhisi, ardından kutu kutu aynı ilaçtan almayan kaç kişi var sanıyorsunuz!

Bu mesajla hedefledikleri ikinci nokta devlet kurumlarını daha fazla kaynak ayırmaya hazırlamak, bunun alt yapısını sağlamaktır! Böylece, devletlerin ilgili birimleri bu “asrın salgını” karşısında vicdani muhasebe yapacak, haliyle halklarını düşünerek şeker tabletiyle aynı etkiyi gösterdiği bilmem kaç kere ortaya konan bu “sihirli ilaca” tüyü bitmemiş yetimin haklarından daha fazla rakam ayıracak!

Bu lobinin diğer çok önemli bir hedefi de dünyadaki mevcut global statükoyu muhafazadır! Onlar her ruhsal sıkıntıya hastalık diyerek, “Ne düşünce biçiminde, ne hayatı yaşama felsefende, ne de içinde bulunduğun koşullarda sorun var. Tek sorun var, o da beyninde. İçindeki maddesi azalmış, serotonini düşmüş” demeye çalışmaktadırlar aslında. Yani sorgulama, öde ücretini, sonra da iç ve uyuş sadece! Çünkü sorgularsa gerçek çözümü falan bulabilir insanoğlu! O yüzden korkuya fobi (hastalık) derler, hatta asla bilimsel olmayan, tam bir kandırmaca olan hipnoza bile önem verirler; ancak gerçek yaklaşımlara bir türlü yer vermezler. Amaç şu: Bir şeylerle uğraş, ama bu asla kesin çözüm veren şeyler olmasın! Yoksa sektör ne yapar sonra!

Yine bu günlerde, “Gerçek depresyon vakalarının en fazla yüzde yirmisi kliniklere gidiyor” denilerek kitlelere, “Kliniğe gitmedik diye kendinizi sağlıklı zannetmeyin. Siz aslında durumundan habersiz olan cahil hastalarsınız. Ama biz, siz kliniğe gelmeseniz bile durumunuzun ne olduğunu oturduğumuz yerden biliyoruz” mesajı veriliyor. Böylece pastayı büyütmek için korku umacılığı yapıyor. Esas söylemesi gereken şeyi, yani, “Demek kliniklere gitmeyen yüzde 80’lik daha büyük kesime hiç de bir şey olmuyor, bak ne güzel yaşayıp gidiyorlar” gerçeğini ise demiyor. Çünkü öyle bir hırsla gözünü o bakir yüzde seksene dikmiş ki bunu göremiyor bile.

NEDEN SIK SIK BUNLARI YAZIYORUM. TAKINTILI BİRİ MİYİM YOKSA

Gerçeklere kayıtsız kalamadığım, göz göre göre yapılan bu sömürüye eyvallah diyemediğim için yazıyorum. “Kötü komşu ev sahibi yapar” derler ya hani, kötü işleyen bu sömürü sistemi de aynı şekilde beni yazar yaptı! (Demek ki her işte bir hayır var hakikaten.)

Bu sektörün çivisinin çıktığını görüyorum; çünkü yıllardır bizzat içinde çalışıyorum. Mutfakta olup biteni aşçı ve garsondan daha iyi kim bilebilir! Mutfağın içini bilmek için prof. olmak değil, aşçı olmak gerekir.

Önce teşhis konuluyor kişilere, sonra önümüze geliyor bu vakalar. Haliyle gerçeği tüm çıplaklığıyla görme şansımız çok fazla.

DEHB denilenlerin en fazla yüzde beşinin gerçek manada DEHB olduğuna, depresyon denilenlerde bu oranın yüzde ikiyi bile geçmediğine binlerce kere şahit oluyorum. On gün önce kocasından boşanmış kadının sekiz - on günlük doğal yas sürecine bile kronik depresyon denilebiliyor, iş o boyuta varmış durumda!

Sonra da ya, “Bana ne, salla başı al maaşı” deme durumu ile, “Bari millet öğrensin, kendi tedbirlerini kendileri alsınlar, bu işin kendi içinden düzeleceği yok” deme tercihi arasında tercihe zorlanıyorum.

Beni buna zorlayan şey sadece inancımın yüklediği mesuliyet duygusu ve doğuştan verilen, henüz bozulmadığını düşündüğüm vicdanım! Kimse belki de kendimi hedef haline getirecek bu yazılarım için bana para falan ödemiyor yani. Zaten hayatta en az zaafım olan şeydir, para! Çünkü onun her şeyi satın alacak gücünün olmadığını yıllar önce fark ettim!

BELKİ DE BU, BU KONULARDAKİ SON YAZIM

Çünkü ısrar; bir yerden sonra özün yani içeriğin önüne geçebiliyor, sözlenilenlerin önemini azaltabiliyor. Kişiler bu durumda içeriğin taşıdığı mesajla değil, söyleyen kişinin niyetiyle vs. uğraşmaya başlayabiliyorlar. Bilirim, günümüz insanı biraz tuhaftır. Kendisi için uğraşana değil, aleyhine çalışana meyillidir egoları! O sebeple kendisini seveni pek sevemez, gözü yine de çekip giden de, kendisinden kaçanda kalır daha çok! Onun için dedim zaten, esasında asrın sorunu Stockholm sendorumu diye!

Evet, yeni, yine vicdanımı sızlatan bir tespitim olmadığı sürece bu konulardaki son yazım bu muhtemelen!

Bu arada mühim bir hatırlatma yapmalıyım:

İnsanlara depresyon hastası değilsiniz derken sadece bir suistimal olduğundan dolayı değil; aslında var olan ve adına depresyon denilen bir zorlu ruhsal süreçten kurtulmanın yolunun evvela kendimizi hasta kabul etmemek olduğunu bildiğim için de bunu söylüyorum.

Yani, “Depresyon hastalık değildir, bu durumda siz de hasta değilsiniz” demekle, “Yardım almayın boş verin, çekin derdinizi” demiyorum ben; sizin durumunuzun düzelmesi için de bunun böyle algılanması gerektiğini söylemeye çalışıyorum.

Çünkü hastayım dediğinizde iyileşme olasılığınızı değil; süreci besleme ve uzatma olasılığınızı artırıyorsunuz ancak! Benim hasta değilsiniz telkinim aslında iyileşmeniz için de gerekli olan temel terapötik bir yaklaşım!

Velhasıl gerek özünde hastalık olmadığı için gerekse (velev ki hastalık dahi olsa) bu zorlu insani süreçten kurtulabilmeniz için en doğru psikolojik ve felsefi zemin (yaklaşım) kendinizi hasta kabul etmemek, böylece beyninizi ruhsal dünyanızın üzerine kilitlememektir. Bu kilit açık olursa ilaç alsanız da almasanız da vakti geldiğinde kurtulur gidersiniz. Depresyondan kim ölmüş! (İntihar riski hikayesine kanmayın siz. Bir depresyon vakası intihar edene dek beş depresyonu olmayan sağlıklı kişi intihar ediyor yaşamda)

Dediğim gibi, depresyon vs. denilen bir süreçten kurtulmanın en doğru ilk adımı kendinizi hasta olarak görmek değil; sağlıklı ancak zor bir dönemden geçen bir kişi olarak algılamaktır. Bu ilk adımı doğru atarsanız gerideki adımlar kısa da olsa uzun da olsa hedefinize varırsınız!

(Not: Hemen değil, vakti saati gelince! Çok iyi beslediniz diye yeni doğan bir bebek iki ayda yürümez)

Psikolog
İzzet Güllü
 
asansöre yalnız binemem. kopmasından ya da içinde kalmaktan korkuyorum. biri varken binerim ama yine de inene kadar ecel terleri dökerim:)
 
var da var:))))) hamam böceği,kara sinek,deprem,alerji olmak,bazen olan yutma fobim sanki yutamıyacağım boğulurum korkusu ki ciddi anlamda yaşadığımda çok zayıflarım.
 
Kocamın beni aldatmasından korkuyorum ve maalesef önlemler kısıtlı vasat
 
Benimde cok fobilerim var saymakla bitmez ama en cok korktuğum sey evde yanlızken banyo yapamam evde birileri varsa kapıyı kapatmam yarım bırakıp oyle girerim gündüzleri geceleri ise eşimi kapi önunde bekletip oyle girerim ve kapiyi kapatamam esim icin biraz zor oluyor her daim beni beklemesi ama yapacak birsey yok korkuyorum mesela asla yanliz uyuyamam geceleri tek basima kalamiyorum yanliz kalddiğim zaman cildiracak gibi oluyorum banyoya girdigim zaman uc harflilerden korku giriyor icime kucukken beni cok korkuttular sanirim onlar beynime yerlesmis korkular bunun icinde hic doktora gitmedim gitsem deli derlermis gibi geliyor ve bu durumdanda kimseye bahsetmem ailem ve esimin ailesi biliyor sadece. Diger korkularima gelince orumcek hamam bocegi kopeklerden korkarim ama sokak kopeklerinden cok korkuyorum sadece birde karanlik gozlerimi kapatamam sanki kottu seyle olacak gibi gelir evde yanlizken elektrik supurgesi calistiramam korkarim gece tuvalete kalkamiyorum korkuyorum ama birileri varsa uyumuyorsa gidebilirim dedigim gibi yanliz kalamam birileri varsa korkmam.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…