Evlilik yıldönümünde çeyrek altın takacakmış.

Arkadaş popüler olmaya alışık şiiissssttt. Ses etme.


Öz hakiki mi??? :))) Özenti pucca daha uygun olmaz mı?

Ayol kıskanıyorsunuz beni resmen ajsjs. Sayın hemcinsim, tane tane anlatayım son kez. Zira uzun zamandır bu sitedeyim ve kimseyle herhangi bir konuda tartışma yaşamadım. Çünkü buna gerek yok. Çünkü birbirimizi ekrana yansıyan cümleler dışında tanıma ihtimalimiz yok. Dolayısıyla hakkında zerre fikrimiz olmayan kişiler hakkında böylesine kendinden emin bir şekilde atıp tutmaya gerek yok.

Gayet gereksiz bir saldırı halindesiniz. Konunun içeriği size saçma gelebilir, anlarım. Bunu belirtme hakkınız da mevcuttur, onu da anlarım. Lakin neden ısrarla bir benzetme, bir yaftalama derdindesiniz onu anlayamadım.

Ne yapalım şimdi mevzuyu sidik yarışına mı çevirelim? Tamam dilediğinizi düşünmekte özgürsünüz deyip konuyu kapatıyorum. Zira dünyanın en saçma eylemine girişip, kendimi savunmayacağım size sanal bir platformda. Kaktüs iüm uyandı hem onunla ilgileneyim :) iyi geceler efenim.
 
Gerçekten anlaşıldığıma sevindim yazını okuyunca :) evet ben bana hediye almasından ziyade benim fıstıklı çikolata sevdiğimi hatırlamasını ve bunu önemsemesini istiyorum. Mesela bir sohbet esnasında ona söylediğim bir şeyi unutmamasını istiyorum. Kahverengiyi çok severim, sevgili iken bana kahverengi bir nesne almıştı hediye olarak. Hediyenin değeri ve güzelliği zerre umurumda değildi. Ben Kahverengiyi sevdiğimi hatırlamasına sevinmiştim.

Benim neye ihtiyacım olduğunu anlaması çok mu zor ki. Evet şefkat ve sevgi göstermiyor olmasını anlarım. Bu biraz da benden kaynaklı. Hep verici olamaz en nihayetinde. Ama mesela şu at logolu markanın yeleklerini çok beğendiğini söylemişti o birine. Bana bile değil. Eniştesiyle sohbet ederken söyledi. Ben duydum ve o an bütçe uygun olmadığı halde bir şekilde aldım doğum gününde. İki yıl önce oldu bu olay. Baktım ki aynı incelik yok, ben de bıraktım bir şey yapmayı. Bana dedi ki, ben zaten senden hediye beklemiyorum gülümse eskisi gibi bak yeter. Haklı mı, evet haklı bu hususta.

Ama neden sürekli beklenti söyleyip zerre adım Atamıyoruz ki biz. Hep aynı kısır döngü, hep aynı mevzular. Çok yoruldum ben artık abla ya.

Anladım ben seni, önemsendiğini hissetmek istiyorsun, haklısın da aslında, mesela 90'larda flört ettiğimiz dönem birlikte dinlediğimiz bir şarkıyı yeniden duysak radyoda ve eşim bana dönüp mune bu şarkıyı ilk kez seninle dinlemiştim hatırlıyorsun değil mi dese çok mutlu olurum.

Hediye mediye işin hikayesi, ana tema değer gördüğünü hissedebilmek.

Çok mu oğluna, evin sorunları ve sorumluluklarına odaklandınız ablacım? Birbirinizi görmeyen duymayan bir çift haline gelmişsiniz, şu mesajın bana sevgi bitmiş düşüncesi yarattırmadı, sevgi var ama siz sevgiyi ve değer görmeyi yeniden yeşertmek için ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, soluklanmaya ihtiyacınız var, birkaç gün başbaşa kalabilseniz sanki birşeyler olacak ama oğlun durmuyor, kimseye bırakma şansınız da yok anladığım kadarıyla.

Sen konuşurken mi yoksa duygularını kaleme alırken mi daha rahat anlatabiliyorsun kendini?


Sanki yazarken duyguların daha çok açığa çıkıyor gibi, mektup yazsana eşine, bize yazdığın gibi kasmadan, duygularını en yalın haliyle dile getirerek, sevdiğin özlediğin tüm duyguları, geçmişte birlikte yapmaktan hoşlandığın şeylere olan özlemini, eşinle yapmak istediklerini, korkularını, endişelerini yazdığın bir mektup belki bir başlangıç olur.


 


Sanki yazarken duyguların daha çok açığa çıkıyor gibi, mektup yazsana eşine, bize yazdığın gibi kasmadan, duygularını en yalın haliyle dile getirerek, sevdiğin özlediğin tüm duyguları, geçmişte birlikte yapmaktan hoşlandığın şeylere olan özlemini, eşinle yapmak istediklerini, korkularını, endişelerini yazdığın bir mektup belki bir başlangıç olur.

+1
 
Tamam blog açacağım, tamam sensin taaamam. Hatta bloğun adını da öz hakiki pucca koyacağım. Oldu mu?
Siz kesinlikle haklısınız.
Buna gönülden inanıyorum.
Çocukken yaşadıklarınız, aile yapınız, çocuğunuzun haşinliği vs hepsinde haklısınız.
Ancak eşiniz de haklı. Yaptığı hataları telafi etmeye çalışan bir insan ama siz 30 yıllık sorunların tamamını eşinize yıkıp, ona haksızlık ediyorsunuz.
Yaşattığınız durum şu; sevdiğiniz postu yerden yere vurmak.

Eşiniz sizi anlamaya çalışıyor ama elinden gelen bu. Siz kendinizden umudu kesmişken, eşiniz neye inanıp umut etsin?

Siz çocuğunuzla ilgili meseleyi tam da evlilik yıldönümünde değil de 2-3 gün önce veya sonra halletseydiniz, dün eşinize seni seviyorum diye mesaj atmış olsaydınız, sizce bu kadar mutsuz olacak mıydınız?

Belki eşiniz uzun zaman sonra sizden gördüğü bu adımla sizi mutlu edecek şeyler için çabalayacaktı.

Siz eşiniz için "geç kaldı" diye düşünüyorsunuz ya; o da öyle düşünüyor olabilir mi "geç kaldım/kaldık"?

Sizin derdiniz aslında ne çocukla, ne eşinizle. Sizin derdiniz kendinizle.

Siz yaşadıklarınızı güçlüymüş gibi davranarak atlatmaya çalışmışsınız hep. Ama değilsiniz. Her insan yıkılır, çöker, sonra yeniden ayağa kalkar. Her insan bir omuza, bir içten sarılmaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç hissi zayıflık değil, gayet insani.

Sevgi dilinizin bi cigara al hacı seviyesinde kalması, eşinize cilve yaptığınızda yaşatacağı kötü hisler çocukken yaşadıklarınız ve ailenizin bilinç altınıza kodlamaları olabilir mi?

Ayrıca bir şey daha belirteyim, kızmayın lütfen.

Eşinizin sabır eşiği çocuğunuz.
Çocuğunuz kreşe uyum sağlayıp, siz iş hayatınıza döndüğünüzde yani çocuğunuz 1. derece sorun olmaküan çıktığında eşinize hala aynı davranmaya devam ederseniz, işte o zaman eşiniz aranızda sevgi kalmadığına kani olup ayrılmak isteyecektir.

Çünkü insanoğlu, alışkanlıklarını kolay kolay terkedemez. Çocuk düzeldi, hadi sevgi pıtırcığı olayım diyemezsiniz.
Çünkü insan kendi ördüğü duvarı görmediği için, yıkamaz.
 
Aklıma eski komşumuz geldi.
Yeni evlilerdi.
Karı koca çok da iyi insanlardı.
Birgün eşime dert yanmış.
"Hanımla aynı yatakta yatıyoruz ama aramıza tır bile sığar" demiş.

Eşiyle konuştum birgün.
Sadece sex sırasında kocasına yakın duruyormuş. Onun dışında ne sarılma, ne bir sıcak söz. Yatakta da en uzak mesafede yatarmış.
Nedeni de ailesi hep ayıp, günah diye büyütmüş kızcağızı. Utanıyorum derdi.
Seviştiğin adam, hala neyin utanması derdim ama kız yenemedi bunu.
Çocukları da oldu ama ayrıldılar.
Kocası artık kendisini tecavüzcü gibi hisseder olmuş çünkü.
 
Aklıma eski komşumuz geldi.
Yeni evlilerdi.
Karı koca çok da iyi insanlardı.
Birgün eşime dert yanmış.
"Hanımla aynı yatakta yatıyoruz ama aramıza tır bile sığar" demiş.

Eşiyle konuştum birgün.
Sadece sex sırasında kocasına yakın duruyormuş. Onun dışında ne sarılma, ne bir sıcak söz. Yatakta da en uzak mesafede yatarmış.
Nedeni de ailesi hep ayıp, günah diye büyütmüş kızcağızı. Utanıyorum derdi.
Seviştiğin adam, hala neyin utanması derdim ama kız yenemedi bunu.
Çocukları da oldu ama ayrıldılar.
Kocası artık kendisini tecavüzcü gibi hisseder olmuş çünkü.
Onunkisi psikolojik rahatsızlık olmuş o derede
 
Siz kesinlikle haklısınız.
Buna gönülden inanıyorum.
Çocukken yaşadıklarınız, aile yapınız, çocuğunuzun haşinliği vs hepsinde haklısınız.
Ancak eşiniz de haklı. Yaptığı hataları telafi etmeye çalışan bir insan ama siz 30 yıllık sorunların tamamını eşinize yıkıp, ona haksızlık ediyorsunuz.
Yaşattığınız durum şu; sevdiğiniz postu yerden yere vurmak.

Eşiniz sizi anlamaya çalışıyor ama elinden gelen bu. Siz kendinizden umudu kesmişken, eşiniz neye inanıp umut etsin?

Siz çocuğunuzla ilgili meseleyi tam da evlilik yıldönümünde değil de 2-3 gün önce veya sonra halletseydiniz, dün eşinize seni seviyorum diye mesaj atmış olsaydınız, sizce bu kadar mutsuz olacak mıydınız?

Belki eşiniz uzun zaman sonra sizden gördüğü bu adımla sizi mutlu edecek şeyler için çabalayacaktı.

Siz eşiniz için "geç kaldı" diye düşünüyorsunuz ya; o da öyle düşünüyor olabilir mi "geç kaldım/kaldık"?

Sizin derdiniz aslında ne çocukla, ne eşinizle. Sizin derdiniz kendinizle.

Siz yaşadıklarınızı güçlüymüş gibi davranarak atlatmaya çalışmışsınız hep. Ama değilsiniz. Her insan yıkılır, çöker, sonra yeniden ayağa kalkar. Her insan bir omuza, bir içten sarılmaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç hissi zayıflık değil, gayet insani.

Sevgi dilinizin bi cigara al hacı seviyesinde kalması, eşinize cilve yaptığınızda yaşatacağı kötü hisler çocukken yaşadıklarınız ve ailenizin bilinç altınıza kodlamaları olabilir mi?

Ayrıca bir şey daha belirteyim, kızmayın lütfen.

Eşinizin sabır eşiği çocuğunuz.
Çocuğunuz kreşe uyum sağlayıp, siz iş hayatınıza döndüğünüzde yani çocuğunuz 1. derece sorun olmaküan çıktığında eşinize hala aynı davranmaya devam ederseniz, işte o zaman eşiniz aranızda sevgi kalmadığına kani olup ayrılmak isteyecektir.

Çünkü insanoğlu, alışkanlıklarını kolay kolay terkedemez. Çocuk düzeldi, hadi sevgi pıtırcığı olayım diyemezsiniz.
Çünkü insan kendi ördüğü duvarı görmediği için, yıkamaz.
Bu konu için en güxel yorum bu olmuş. Harfi harfine katılıyorum.
 
Ayrı yatma mevzusunu çözemiyorum bir türlü. Oğlana yer yatağı alırsak ancak mümkün olabilir. Bir de gerdeğe hazırlanacak taze gelin gibi hissediyorum kendimi bu konuda. Ciddi manada aynı yatakta yatmak bilmediğim bir şey gibi artık. Elimi ayağımı nereye koyarım bilemem gibi. Böyle değişik bir his anlatamıyorum :)

Araya uzun zaman girdiğinde böyle oluyor işte, oğlun uyuduktan sonra bir sokul yanına, eşinin kokusunu, sıcaklığını hissetmeyi dene, sevişmek değilde dokunmak, ona yeniden ısınmak, sarılmak göreceksin ikinize de iyi gelecek.
 
Seni çok iyi anlıyorum aslında konuyu çeyrek altından ibaret sanıp gereksiz yere saldıranlara da anlam veremedim. Sorununu anlıyorum ama çözümü malesef bende yok bende aynı dertten muzdaribim. Eşimin evliyken geçirdiğimiz ilk doğum gününü normalde odun olmama rağmen tabir-i caizse kırk gün kırk gece kutladım. Sürpriz parti (mumlar, gül yaprakları, balonlar, isme ve cisme özel seker hamurlu pasta) sabah gidilen önceden ödediğim kahvaltı hesap içinde gelen doğumgünü kartı, günün devamında gittiğimiz gezide şelale tepesinde çantadan kek ve mum çıkarmamla tekrar kutlama vs. gel görki eşim doğumgünümü hatırlamadı bile. Hediye alacaksam neyi beğendiyse aralardan yakalar onu alırım. Benimse 4 tane bilekligim var artık o kadarını da yapmıyor. Eve yemek söyler mesela ben soğan ve et yemem soğanlı et dürüm falan söyler. Eve atıştırmalık birşey alırım elimi attığımda bulamam tartışınca ben 3 kuruşluk şeyi sorun etmiş olurum ama o aslında sorunun beni düşünmemesi olduğunu anlamaz. Çocuk ağlayınca oda değiştirir ama çocuğunu çok seviyor! dur. Ben ne yaptıysam çözüm bulamadım. Bence çözüm boşanmak ama eve ekmek bırakmadı aldığın gofreti yedi diye adammı boşanır diyorlar. Bence boşanmalı sorun gofrette değil işte.
 
tüm yorumları okumadım. ara ara geçtim. sizi anlayamadım. evet bir incelikler istiyorsunuz, eşinizden bir adım istiyorsunuz ama kendiniz bir adım atmıyorsunuz. eşiniz de tıpkı sizin gibi duyguları, istekleri olan bir insan farkındasınız değil mi? ayrı yatmaniz, onunla yakinlasmamaniz, kale gibi saklandığıniz gururunuz onu incitmiyor mu sanıyorsunuz. hep siz ve sizin isteklerinizden bahsetmişsiniz. kendimi eşinizin yerine koydum bu yaptıklarınizi eşim yapsa inanın ondan uzaklasirdim. evde sürekli somurtkan bir adam, eşine bile gururundan yaklaşmayan bir adam. hele ki cinselliğin olmaması başlı başına bir gerginlik sebebi (bir kadın olarak).
sorunlarınız çift taraflı ve hem siz hem de eşiniz problem çözme konusunda üzgünüm ki yetenekli değilsiniz. yapacağınız şey profosyonel yardım almak. eğer böyle devam ederseniz üç kişilik bir mutsuzluk içinde yuvarlanıp gideceksiniz. gittiği yere kadar. ve bana kalirsa bu evlilik bitse bile siz mutsuz olacaksınız çünkü mutlu olmak için değil güçlü ve gururlu olmak için çabalıyorsunuz
 
Evet evet tam da anladığınız gibi başlık. Algınızın ayarlarıyla oynamayın, bırakın serbest kalsın.

Efenim yarın benim evliliğimin 4. Yıl dönümü. Toplamda 7 yıldır birlikte olduğum, 4 yılını da aynı evde geçirdiğim muhterem, yarın için muhteşem planlar yapmış. Öncelikle aşkımızın kaktüsünü, kendisine bakmaya çok gönüllü olan, adeta yeğenim geliyor diye sevinç naraları atan halasına iteleme kararı aldık. Zira romantik yıldönümü akşamında "yavrum ketçabı sıkma gözüne çocuğum" bağrışmaları olsun istemedik. Zaten aynı fikirde olduğumuz tek husus da budur beyimle.

Sevgililik dönemi de dahil, hiçbir zaman romantik bir çift olmadık. Ben, "hacı ota çiçeğe para verme bana gelirken bir paket cigara al hayrına" derdim, o da sağolsun bu durumu kabullenmeye pek hevesli olduğundan buluşmalara fıstıklı çikolata, bir paket sigara ve en sevdiğim karikatür dergisinin o haftaki sayısını alarak gelirdi. Buluşma ritüeli haline gelmişti bu durum. Romantizm beklentimiz olmadı ikimizin de. Ayağımı taşa çarptığımda yolun ortasında önümde eğilip kanı temizlemesi ve pansuman yapması romantizm ihtiyacımı fazlaca karşılardı. Zaten o lanet inceliğin ardından evlenme teklifini kabul ettim. Bu adam vicdanlı, bundan olur dedim. Fikrimi eşekler tepseydi, tatlı su romantiği olduğumu gollum kulağıma fısıldasaydı keşke.

Velhasılı oğlum doğana kadar nispeten iyi olan evliliğim, oğlumun doğumuyla birlikte faciaya dönüştü. Doğduğundan beri zor bir çocuktu, hala zor. Çok zor...
Sıklıkla boşanma mevzusunun açıldığı, paylaşımın bittiği, can acıtıcı sözleri iki tarafın da rahatlıkla sarf ettiği bir evliliğin ortasında bulduk kendimizi. Şiddetli tartışmalar esnasında, ikimiz de evliliğin sadece çocuk için sürdüğünü, sevginin kalmadığını da söyledik. Maalesef ki bizi en çok yıpratan durum bu oldu.

Bittabi bu karmaşa içinde cinsellik de ciddi manada sekteye uğradı. Öylesine yapılan, uzun süreler akla gelmeyen, bazı zamanlarda da eziyete dönüşen bir eylem oldu. Ki evvelinde bu hususta zerre sıkıntımız yoktu.

Geçtiğimiz günlerde maalesef annem bu tartışmalardan birine şahit olup, hakemliğe soyundu. Bu arada hiçbir zaman bağırmalı, çevre tarafından bilinen tartışmalarımız olmadı. Öylesine koptuk ki zaten, tartışmak bile gelmiyor içimizden. Oğlumu sebep göstermek istemiyorum ama oğlum dolayısıyla o kadar yıprandık ve yorulduk ki, ben sürekli şikayet eden ve surat asan bir kadına, o da biraz kafa dinleyeyim diyen bir adama dönüştü. He annem diyordum, annem ortada büyük bir sorun olmadığına, evliliğin kurtarılabileceğine kanaat getirerek ikimizin de hiç içinden gelmediği halde bazı atraksiyonlar ile canlanacak bir halde olduğumuzu dile getirdi. Bu konuşma, tam da yıldönümüne yakın gerçekleştiği için bir adım atalım dedik.

Evet hiçbir zaman romantik bir tip olmadım ama incelikler de her daim beni cezbetti. Pahalı hediyeler yerine benim gerçekten neyi sevdiğimi bilen ve buna göre hareket eden bir adam istedim her daim. İlk zamanlar öyleydi ama sonra... 31 yaşın bana getirisi olan beklenti içine girme durumundan mütevellit, mevcut halimiz beni daha da yıprattı.

Bu akşam yarınla ilgili konuşurken tam da başlıkta yazdığım cümleyi sarf etti benim koca. Ben de "olur tabi, sonraki yıldönümlerinde de yarım ve tam takarsın, hepsini bozdurup kendime burma bilezik alırım." dedim.Öylece baktı yüzüme. Şaka yapmış meğersem. Nasıl komik, nasıl eğlenceli bir eş. Küçük bir mümin latifesi işte. Gecemize renk kattı.

Biliyorum ki, böyle bir tepki vermesem hakikaten çeyrek alabilecek bir adam. Bozdurup ihtiyaçlarımı karşılarım. Hatta toki kurasına katılırsak ileride, minnak sevimli bir adım olur bu çeyrek. Yaşlılığımızda torunlarımıza anlatır ağlarız.

Neye sinir oluyorum biliyor musunuz? Ben gerçekten fazlaca romantizm beklentisi olan bir hatun değilim. Ancak boka sarmış, hatta sona gelinmiş bir evliliği kurtarma çabasında iken bu tür gerzek hareketler beni iyice dibe çekiyor. Daha da soğuyorum her şeyden.

Esasında evliliğimle ilgili yazacak çok şey var lakin bu kadarı bile gözüm kanadı diyecek arkadaşlara fazla oldu. Belki gerçekten merak eden ve yardımcı olmak isteyen zatlar olursa detay yazarım.

Şimdi ben ne yapayım? Zerrece içimden gelmediği halde, çaba sarf etmek adına uğraştığım bugünlerde çeyrek altınımı yastık altına mı saklayayım? Yoksa inceldiği yerden kopsun mu diyeyim.

Mevzuyu çeyrek altınla sınırlı tutup buna mı takıldın diyecek arkadaşlar, lütfen beni yormayın. Şimdiden teşekkürler efem.


Abiye sarılıp öpesim geldi. Adam adam ... gerçi çeyrek kaç para oldu haberi yok sanırım...
 
X