haydaaa. ne alaka şimdi. olabiliyorsan ol. olmamı diyen varben ülkemide Cumhurbaşkanımıda seviyorum. Bundan kime ne. mumkun olsa danışmanıda olurdum kime ne)
-
-
Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.
- 15 Eylül 2015
- 1.150
- 1.145
- 83
ben sadece nankörlük yapmıyorum yapılanları görüyorum. keşke herkes görebilse.
Ülkenin oy verenlerin yarısı görüyo bunu.. kabullenmek lazım bişeyleri bence artık..
yarısından fazlasıda karşı. yine eee noldu şimdii:)
- 5 Mayıs 2013
- 2.835
- 4.188
- 198
Anaaa hakkaten görünmez adammış gibi davranmışlar
aa öyle deme. yıkma birilerinin sürrealist bakış açılarını şimdi.Anaaa hakkaten görünmez adammış gibi davranmışlar
- 15 Eylül 2015
- 1.150
- 1.145
- 83
yani çoğunluk kazandı yinede.. burda amacını anlamadım senin neden münakaşaya giroyosun benle çözemedim gitti.
- 5 Mayıs 2013
- 2.835
- 4.188
- 198
İşte bu da hep bahsettikleri "vücut dili"nde "Seni görmüyorum,saymıyorum" demek
- 15 Eylül 2015
- 1.150
- 1.145
- 83
daha once Erdoğanla tokalaştıkları için olabilirmi acabaaa. Erdogan karşılamıştı hepsini. Obamayı yeni goruyolar orda. tamamını gormeden bilmeden yorum yapmayınız
çoğunluk yüzde 51 yalnız.
- 5 Mayıs 2013
- 2.835
- 4.188
- 198
Sana mı soracaktık yorum yaparken?Görünen gayet açık burada.
- 15 Eylül 2015
- 1.150
- 1.145
- 83
bir partideki oy verenlerin çoğunluğundan bahsediyorum... iktidar olanınkinden. diğerlerin oranı ve çoğunlugundan değilll
bende bir partiye karşı olanlarının oylarından bahsediyorum. napacağız şimdii
- 15 Eylül 2015
- 1.150
- 1.145
- 83
senin çirkin yorumuna cevap vermeyeceğim NOKTA
- 15 Eylül 2015
- 1.150
- 1.145
- 83
hıhı haklısın byby
- 5 Mayıs 2013
- 2.835
- 4.188
- 198
İsabet olur
- 17 Şubat 2009
- 433
- 195
- 303
bu yazı sürekli üstün görünme çabası içinde olanlara gelsin.. yok yanağını sıktı yok makas aldı yok eli üstünde yok ensesine şaplak attı aman çok büyüğüz dünya lideriyiz mınıda mını diyip bu yalapşap durumla övenebilme yeteneğine sahip kişilere gelsin.. bir de eski deki Devlet Adamlığındaki EDEBİ yargılayanlara..
Yüceler Yücesinin rızasını kazanmak..
O'na tertemiz dönmek,Rabbimizin vermiş olduğu emanetini tertemiz teslim edebilmek..
İç ve dış aleminde,hayatını buna göre, böyle yaşamak...
Olgun başaklar gibi ...
Olgun başaklar gibi durabilmek..
“Olgun başak eğik durur; eğer dikse içi koftur” lafını bir başka severim
Sadece başak burcu olmam nedeniyle değil bu sevgi. Bir hali, özlüce ve kestirmeden bu denli anlaşılır anlatan sapsade bir açıklama olmasındandır bu lafa değer verişim.
Başaklar…Buğday tanesinden çillenir. Tek bir taneden. Toprağa düşen bir tek taneden. Topraktan baş verir. Herkesin ezdiği, üzerine basıp geçtiği; ama herkese cömertçe her şeyini veren topraktan. Hani Mevlana demişti ya “Toprak gibi tevazu” derken.
Yağmur yer dikilen o tek tane. Islanır yağış mevsiminde Sonra güneş çıkar, toprak ısınır. Cemreler düşer havaya, suya, toprağa. Bahara uzanır günler; çiçekler açarak, taneler filizlenerek. O tek tane hesabını tutar günlerin, güneşini, fırtınanın.
Başak, olgun başak olma yolculuğunu tek başına başaramaz. Önce topraktan baş verip yeşil filizini gösterir, karanlıktan gün ışığına uzayarak. Sonra da önce bereketli yağmur sularının altında ardından yakıcı güneş sıcağında sabırla bekleyerek yol alır; eğik duran dolu başak olma serüveninde.
Bir bahar sabahı o tek tek taneleri diken çiftçinin yüzünü güldürür baş vermiş halleriyle buğday taneleri. Yenidoğan bebeklerin saçları gibi cılız mı cılız, titrek bir baş veriştir o, tarlalarda. Olgun başağa uzanan yolculukta o tek tanenin açık, uçuk yeşilimsi ilk görünüşü bebek saçı gibidir. Okşanası.
Önceleri cılız bir yeşil olan hasat vaktinin buğday sarısı tanelerini taşıyan saplar, boy atar gün be gün güneşin altında. Dolgun yeşil başaklara dönüşürler rüzgarla kavga ederek, yağmurda köklerine su yürüyerek, doluda tanelerini sakınarak. Soğuk da görürler sıcak da. Temmuz sıcağı altında yeşili solar, buğday sarısına çalar giderek.
Yeşilken daha diktir bir başağın tarlada duruşu. Hamken yani.
Tek başak tanesinden onlarca tanenin oluştuğu buğday saplarının rüzgarda salınmaları, eğilmeleri bir ahenktir uzanıp giden gökyüzü altında yayılıp giden uçsuz bucaksız tarlalarda. En zarif eğiliştir başakların dalgalanması. Yeşil başaklar, esintinin eğdiği yöne renk oyunlarıyla bezenmiş dalgalar oluşturarak yatarken, olgun başaklar dopdolu başlarının ağırlığını taşımakta güçlük çeken ince gövdeleri üzerinde başlarını bükerler, rüzgar olsa da olmasa da. Sessiz bir saygı içindedirler hep eğik duruşlarıyla; en saygı duyulacak nimetlerdenken buğdaylar oysa.
Başı yana düşük olgun başlar, bereketle, nimetle doludur.
Olgun başak eğik durur; dik durmaz. Çünkü doludur. O eğiklik de doluluğundandır. Doluyla boş bir olur mu desek yeridir o eğikliği anlatmak için. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” ayetini yaşar gibi.
Dolu insanla boş insan farkı elbette mecazi bir yakıştırmadır. Doluluk bilgide, öğrenmişlikte, görüp geçirmişlikte, görüp geçirmişliğin çıkarımlarını kullanmakta, insan olunduğunu, insanı insan yapan özellikleri unutmadan yaşamakta; insan kimyasının yakıcı, söndürücü, sulayıcı, delici, onarıcı pek çok nitelikten oluştuğunu peşin peşin kabul etmektedir.
Eğik durmak ne eğikliktir ne ezikliktir. Karşıdakine hürmettir. Karşıdaki her zaman olgun bir başak olmayabilir.
İnsan vücudunun dörtte üçü sudan oluşuyor. Kimyamız böyle.
Her insanın suyu ayrı pınardan çıkar. Kaynaklar bir değildir. Kimi kaynağın suyu ekşi, kimi kaymağın suyu şeker gibi, kimi kaynağın suyu acı mı acıdır. Hatta zehir gibi olanları da bulunur.
Yeşil başak dimdik durma özelliğindeyken, güneşin altında kavrula kavrula karınlar doyurmak üzere tanelerini büyüten sarı başaklar, dik durmayı çoktan bırakmışlardır.
Bir orakla destelere dönüşecek olan olgun başaklar, olgunluğunu sadece renklerinden değil doluluklarını gösteren, bükülmeksizin eğilmeleriyle de anlatırlar.
Toprağa düşmüş; yağmuru, doluyu dayak yercesine tanımış; üstüne basıp ezen acımasız ayakların altında çiğnenmiş; buğday tarlasında dolanırken sırf eğlence niyetine sapını ağzında tutmak için başını bir anda gövdesinden koparan hoyrat elleri görmüştür onlar.
Onları olgunlaştıran, dopdolu, tane tane yapan toprağa, havaya, suya, yağmura; eken, diken, biçen ellere; öğüten değirmene; hamur yapan anaya; ekmek yapan fırın işçisine eğilirler saygıyla.
Başaklar bükülmez, eğilirler bu yüzden...
Olgunluk, doygunluk getirir. .
Buğday sarısı renginden, eğik duruşuna kadar anlatır görüntüsü olgunluğunu dolu başakların. Daha söze gerek var mıdır dik durmak gibilerinden.......
alıntıdır
Aişe Yasemin YÜKSEL
Yüceler Yücesinin rızasını kazanmak..
O'na tertemiz dönmek,Rabbimizin vermiş olduğu emanetini tertemiz teslim edebilmek..
İç ve dış aleminde,hayatını buna göre, böyle yaşamak...
Olgun başaklar gibi ...
Olgun başaklar gibi durabilmek..
“Olgun başak eğik durur; eğer dikse içi koftur” lafını bir başka severim
Sadece başak burcu olmam nedeniyle değil bu sevgi. Bir hali, özlüce ve kestirmeden bu denli anlaşılır anlatan sapsade bir açıklama olmasındandır bu lafa değer verişim.
Başaklar…Buğday tanesinden çillenir. Tek bir taneden. Toprağa düşen bir tek taneden. Topraktan baş verir. Herkesin ezdiği, üzerine basıp geçtiği; ama herkese cömertçe her şeyini veren topraktan. Hani Mevlana demişti ya “Toprak gibi tevazu” derken.
Yağmur yer dikilen o tek tane. Islanır yağış mevsiminde Sonra güneş çıkar, toprak ısınır. Cemreler düşer havaya, suya, toprağa. Bahara uzanır günler; çiçekler açarak, taneler filizlenerek. O tek tane hesabını tutar günlerin, güneşini, fırtınanın.
Başak, olgun başak olma yolculuğunu tek başına başaramaz. Önce topraktan baş verip yeşil filizini gösterir, karanlıktan gün ışığına uzayarak. Sonra da önce bereketli yağmur sularının altında ardından yakıcı güneş sıcağında sabırla bekleyerek yol alır; eğik duran dolu başak olma serüveninde.
Bir bahar sabahı o tek tek taneleri diken çiftçinin yüzünü güldürür baş vermiş halleriyle buğday taneleri. Yenidoğan bebeklerin saçları gibi cılız mı cılız, titrek bir baş veriştir o, tarlalarda. Olgun başağa uzanan yolculukta o tek tanenin açık, uçuk yeşilimsi ilk görünüşü bebek saçı gibidir. Okşanası.
Önceleri cılız bir yeşil olan hasat vaktinin buğday sarısı tanelerini taşıyan saplar, boy atar gün be gün güneşin altında. Dolgun yeşil başaklara dönüşürler rüzgarla kavga ederek, yağmurda köklerine su yürüyerek, doluda tanelerini sakınarak. Soğuk da görürler sıcak da. Temmuz sıcağı altında yeşili solar, buğday sarısına çalar giderek.
Yeşilken daha diktir bir başağın tarlada duruşu. Hamken yani.
Tek başak tanesinden onlarca tanenin oluştuğu buğday saplarının rüzgarda salınmaları, eğilmeleri bir ahenktir uzanıp giden gökyüzü altında yayılıp giden uçsuz bucaksız tarlalarda. En zarif eğiliştir başakların dalgalanması. Yeşil başaklar, esintinin eğdiği yöne renk oyunlarıyla bezenmiş dalgalar oluşturarak yatarken, olgun başaklar dopdolu başlarının ağırlığını taşımakta güçlük çeken ince gövdeleri üzerinde başlarını bükerler, rüzgar olsa da olmasa da. Sessiz bir saygı içindedirler hep eğik duruşlarıyla; en saygı duyulacak nimetlerdenken buğdaylar oysa.
Başı yana düşük olgun başlar, bereketle, nimetle doludur.
Olgun başak eğik durur; dik durmaz. Çünkü doludur. O eğiklik de doluluğundandır. Doluyla boş bir olur mu desek yeridir o eğikliği anlatmak için. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” ayetini yaşar gibi.
Dolu insanla boş insan farkı elbette mecazi bir yakıştırmadır. Doluluk bilgide, öğrenmişlikte, görüp geçirmişlikte, görüp geçirmişliğin çıkarımlarını kullanmakta, insan olunduğunu, insanı insan yapan özellikleri unutmadan yaşamakta; insan kimyasının yakıcı, söndürücü, sulayıcı, delici, onarıcı pek çok nitelikten oluştuğunu peşin peşin kabul etmektedir.
Eğik durmak ne eğikliktir ne ezikliktir. Karşıdakine hürmettir. Karşıdaki her zaman olgun bir başak olmayabilir.
İnsan vücudunun dörtte üçü sudan oluşuyor. Kimyamız böyle.
Her insanın suyu ayrı pınardan çıkar. Kaynaklar bir değildir. Kimi kaynağın suyu ekşi, kimi kaymağın suyu şeker gibi, kimi kaynağın suyu acı mı acıdır. Hatta zehir gibi olanları da bulunur.
Yeşil başak dimdik durma özelliğindeyken, güneşin altında kavrula kavrula karınlar doyurmak üzere tanelerini büyüten sarı başaklar, dik durmayı çoktan bırakmışlardır.
Bir orakla destelere dönüşecek olan olgun başaklar, olgunluğunu sadece renklerinden değil doluluklarını gösteren, bükülmeksizin eğilmeleriyle de anlatırlar.
Toprağa düşmüş; yağmuru, doluyu dayak yercesine tanımış; üstüne basıp ezen acımasız ayakların altında çiğnenmiş; buğday tarlasında dolanırken sırf eğlence niyetine sapını ağzında tutmak için başını bir anda gövdesinden koparan hoyrat elleri görmüştür onlar.
Onları olgunlaştıran, dopdolu, tane tane yapan toprağa, havaya, suya, yağmura; eken, diken, biçen ellere; öğüten değirmene; hamur yapan anaya; ekmek yapan fırın işçisine eğilirler saygıyla.
Başaklar bükülmez, eğilirler bu yüzden...
Olgunluk, doygunluk getirir. .
Buğday sarısı renginden, eğik duruşuna kadar anlatır görüntüsü olgunluğunu dolu başakların. Daha söze gerek var mıdır dik durmak gibilerinden.......
alıntıdır
Aişe Yasemin YÜKSEL
- 1 Haziran 2012
- 6.933
- 23.284
- 598
Komik bir görüntü olmuş açıyla ilgili muhakkak.
Ama böyle durumlarda cumhurbaşkanını küçümsemek kendimizi küçümsemek gibi geliyor arkadaşlar.Her ne kadar beğenmesek de oraya bizi temsil etmek için çıkıyor,bizim için konuşuyor.Orada ona yapılan davranışların olumsuz olması bizi sevindirmemeli,çünkü bu bize yapılmış olur.Fanatik düşünmemek lazım,özellikle siyasette.
Ama böyle durumlarda cumhurbaşkanını küçümsemek kendimizi küçümsemek gibi geliyor arkadaşlar.Her ne kadar beğenmesek de oraya bizi temsil etmek için çıkıyor,bizim için konuşuyor.Orada ona yapılan davranışların olumsuz olması bizi sevindirmemeli,çünkü bu bize yapılmış olur.Fanatik düşünmemek lazım,özellikle siyasette.
- 1 Eylül 2010
- 11.644
- 22.237
- 598
- 17 Temmuz 2011
- 7.001
- 3.629
- 448
- 34
Su görüntü geldi sonrasında aklima... Durusunu , söylemlerini begenir miyim? Hayir.
Ayni üzüntüyü bu videodada yasamistim.
- 1 Eylül 2010
- 11.644
- 22.237
- 598
Benzer Konular
