En beğendiğiniz şiir dizeleri...

Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum

*Cahit Zarifoğlu
 
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
resulullah yolda ebu bekir'i görse "es selamu aleyküm ya sıddık"; derdi,
ben yolda ebu bekir';i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

resulullah azrail'i yolda görse tanırdı;
ben azrail'i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah'ın resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki "kızım ha gayret!";
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki "anneciğim ölmesen..."

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki "anneciğim seni ben..."
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf!

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü...
Muhsin ünlü
 
Tersten Yaşamak

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir...
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua
ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,
yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaşlara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin
hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve
genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan
olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....aman ne güzel günler
başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi
olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...'
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem
başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma
derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak,
oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta
bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli
dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için
ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,
yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veeeeee....
En güzeli deeee......
Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatınız bitiyor...

Can Yücel
 
Evet zaman geçsin diye şarkı söylüyorum
Kemana karşı yıpranır kemane
Taş ta kaydırmaca oyununda
Ve dokunaklı aşkım
Eğik gölgeme astığım

Şarkı söyleyerek geçiriyorum zamanı
Zaman geçsin diye şarkı söylüyorum


Louıs Aragon
 
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Zaman sensin
Kadındır zaman sevilmek özlemi duyar
Aşıklar eteğinde otursun ister
Bozulacak bir entaridir zaman
Perçemdir sonsuz
Taranmış
Bir aynadır buğulanan buğuları dağılan
soluklarla
Zaman sensin uyuyan uyandığım şafakta
Sensin bıçak gibi geçen boynumu
Geçmek bilmeyen zamanın işkencesi oy
Mavi damarlardaki kan gibi durmuş zamanın
işkencesi oy
Hep doyumsuz arzudan daha da beterdir bu
Daha da beterdir bu
Sen odada yürürken gözlerin susuzluğundan
Korkarım hep bozulur diye büyü
Daha da beterdir bu senle yabancılaşmaktan


Louis Aragon
 
İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar
Boşuna yazıyorum dilim dişim tırnağımla kanımla kemanlarımla
Boşuna yazıyorum uyaklarımla
Gecede dalların eski dilini bilmeyen biri gibiyim
Asılmış suların üstünde
Konuşmak kara dilin erkeğin ve kadının
Birbirine tutuşmuş iki ele yabancı biri gibi konuşmak
Konuşmak mutluluğun çılgını gibi
Öpücüklere benzemeyen sözcükler var ya
İşte o sözcükleri yitirmiş bir ağzın dili ile konuşmak
Tüm bunlardan yakınan bir edayla konuşmak

Dolup taşıp ta sanki susmak istiyor gibi
Ey sözlerin ötesinde yetkin ses
Şarkının yüceliği çığlığın çığlığı
Bir an geliyor nota ulaşılmaz seslerin şarkısını söylüyor
Kulak duymuyor artık yükseklerdeki müziği
İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar
Boşuna konuşuyorum ilkyaz'la ve orglarla
Boşuna konuşuyorum gökyüzünün tüm heceleriyle
Bilinen şeylerin özel orkestrasıyla
Ve sağır onikiliklerin bayağılığıyla
Boşuna konuşuyorum barbar çalgılarla
Boşuna söylüyorum onu duvarlara vuran yumruğumla
Boşuna söylüyorum derebeyinin ormanlarını ateşe verir gibi
boşuna söylüyorum onu savaş ilan eder gibi
Alev yutan cambazın ağzındaki alev gibi
İnanmak istemiyorlar bana Kendilerine benzer birini
yaratmışlar benden belki de
Belki döküntülerini giydiriyorlar bana
Alıp gezdiriyorlar beni kendileriyle
Dizelerimi söylüyorlar benzetip kendilerine
Dizelerim onlara tatlı şarkılar oluyor
Biraz da onların satlık malıyım ben
Beklerken bir yol olmayı
Sözcüklerindeyim ben
Okul kitaplarındayım
Rezillik yapamam bu bana yasak

Boşuna haykırıyorum ben
Sana aşık birinden başkası değilim diye !


Louis Aragon
 
Hoşgeldin bebek yaşama sırası sende
Senin yolunu gözlüyor
Kuş palazı,boğmaca,karaçiçek,sıtma,yürek
farkı,kanser filan
İşsizlik açlık falan..
Hoşgeldin bebek yaşama sırası sende
Senin yolunu gözlüyor
Tren kazası,uçak kazası,iş kazası,yer
depremi,kuraklık filan
Karasevda karasevda karasevda ayyaşlık
falan…
Hoşgeldin bebek yaşama sırası sende
Senin yolunu gözlüyor
Hapishane kapısı hapishane kapısı polis
copu filan
Senin yolunu gözlüyor
Sosyalizm sosyalizm falan…
Hoşgeldin bebek yaşama sırası sende
Zülfü Livaneli – Hoşgeldin Bebek şarkı sözü
 
Duydumki vazgecmissin benden bir baskasini sevmissin olabilir gonul bu hem benden daha guzelmis dalga dalgaymis saclari anlamliymis bakislari ya gozleri siyah mi yesil mi ela mi asil merak ettigim bu degil BENİM KADAR FEDAKAR Mİİİ??
 
bi şiir istersin içinde benzetmeler olan ,
kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel birşey yok.......
 
-
“..Lânet olsun! .
Ruh’un kendisi hakkında beslediği yüce
fikr’e,
Tüm Duygular’ı zorlayan göz
kamaştırıcılığa..”
-
Şükürler olsun ki ruhum,Yaratılıştan
yücedir..
Göz kamaştırmasa bile duygularım da
öyledir..
-
“..Lânet olsun! ..
Ömürboyu bizleri aldatan Şeref hayaline..
Kadın,çocuk,mülk şeklinde hoşagiden
tüm şeylere..”
-
Ben şerefimle yaşadım..Şerefi etmedim
hayal…
Mülk istemedim ALLAH’tan,kâfidir evlâd-ü
iyâl…
-
“..Lânet olsun! ..
Hazineye,boş eğlence,paraya ve
servetlere..
AŞK’ın o yükek
hazzına,sabırlara,ümitlere..”
-
Mala-mülke meyletmedim..Öylesine
gönlüm toktur,
Hazinede,servetlerde,eğlencede gözüm
yoktur..
Lânet etmedim ümide, AŞK’ımın
ulviyyetine;
Ne inanc’ın ne de sabr’ın ilâhî
kutsiyyetine..
Lânet etmek şöyle dursun..AŞK’ı
yaşatabilseydim…
Akıp-giden şu zamanı çekip-
durdurabilseydim…
Hayatboyu yüreğimden söküp-
atmadıklarımı,
Yıllaryılı,gece-gündüz kafama taktıklarımı;
Bitürlü sonu gelmeyen,bin çeşit
kaygularımı,
Ruhumu yakıp-küleden ateşli arzularımı…
Uykusuz gecelerimde döktüğüm
gözyaşlarını! …
Nâçar kalıp,bastırdığım,sevdalı
duygularımı…
Neler çektiğimi,keşke…bir
açıklayabilseydim…
Boyun büküp,diz çökerek,keşke
yalvarabilseydim! ..
Dualar ettim ALLAH’a…kaybettiğim
huzurumu,
Geri versin,bağışlasın günahımı
kusurumu!

..
FAUST
 
Severmişim Meğer / Nazım
Hikmet Ran / 19 Nisan 1962
yıl 62 Mart 28
Prag-Berlin treninde pencerenin
yanındayım
akşam oluyor
dumanlı ıslak ovaya akşamın
yorgun bir kuş gibi inişini
severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun
inişine benzetmeyi sevmedim
toprağı severmişim meğer
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir
kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
Platonik biricik sevdam da buymuş
meğer
meğer ırmağı severmişim
ister böyle kımıldanmadan aksın
kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş
Avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine
dümdüz
bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir
kere bile
bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek
sen göremeyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden
azıcık uzun karganınkinden
alabildiğine kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu
keder
benden sonra da duyulacak
benden önce söylenmiş bunların
hepsi bin kere
benden sonra da söylenecek
gökyüzünü severmişim meğer
kapalı olsun açık olsun
Borodino savaş alanında
Andırey’in sırtüstü seyrettiği gök
kubbe
hapiste Türkçeye çevirdim iki
cildini Savaşla Barış’ın
kulağıma sesler geliyor
gök kubbeden değil meydan
yerinden
gardiyanlar birini dövüyor yine
ağaçları severmişim meğer
çırılçıplak kayınlar Moskova
dolaylarında Peredelkino’da kışın
çıkarlar karşıma alçakgönüllü
kibar
kayınlar Rus sayılıyor kavakları
Türk saydığımız gibi
İzmir’in kavakları
dökülür yaprakları
bize de Çakıcı derler
yar fidan boylum
yakarız konakları
Ilgaz ormanlarında yıl 920 bir
keten mendil astım bir çam dalına
ucu işlemeli
yolları severmişim meğer
asfaltını da
Vera direksiyonda Moskova’dan
Kırım’a gidiyoruz Koktebel’e
asıl adı Göktepe ili
bir kapalı kutuda ikimiz
dünya akıyor iki yandan dışarda
dilsiz uzak
hiç kimseyle hiçbir zaman böyle
yakın olmadım
eşkiyalar çıktı karşıma Bolu’dan
inerken Gerede’ye kırmızı yolda ve
yaşım on sekiz
yaylıda canımdan gayri alacakları
eşyam da yok
ve on sekizimde en değersiz
eşyamız canımızdır
bunu bir kere daha yazdımdı
çamurlu karanlık sokakta bata çıka
Karagöz’e gidiyorum Ramazan
gecesi
önde körüklü kaat fener
belki böyle bir şey olmadı
….
çiçekler geldi aklıma her nedense
gelincikler kaktüsler fulyalar
İstanbul’da Kadıköy’de Fulya
tarlasında öptüm Marika’yı
ağzı acıbadem kokuyoryaşım on
yedi
kolan vurdu yüreğim salıncak
buluklara girdi çıktı
çiçekleri severmişim meğer
üç kırmızı karanfil yolladı bana
hapishaneye yoldaşlar 1948
yıldızları hatırladım
…
severmişim meğer
gözümün önüne kar yağışı geliyor
ağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram
buram tipisi de
meğer kar yağışını severmişim
güneşi severmişim meğer
şimdi şu vişne reçeline bulanmış
batarken bile
güneş İstanbul’da da kimi kere
renkli kartpostallardaki gibi batar
ama onun resmini sen öyle
yapmayacaksın
meğer denizi severmişim
hem de nasıl
ama Ayvazofki’nin denizleri bir
yana
bulutları severmişim meğer
ister altlarında olayım ister
üstlerinde
ister devlere benzesinler ister ak
tüylü hayvanlara
ayışığı geliyor aklıma en aygın
baygın en yalancısı en küçük
burjuvası
severmişim
yağmuru severmişim meğer
ağ gibi de inse üstüme ve
damlayıp dağılsa da camlarımda
yüreğim
beni olduğum yerde bırakır ağlara
dolanık ya da bir damlanın
içinde ve çıkar yolculuğa hartada
çizilmemiş bir memlekete gider
yağmuru severmişim meğer
ama neden birdenbire keşfettim
bu sevdaları Prag-Berlin treninde
yanında pencerenin
altıncı cıgaramı yaktığımdan mı
bir eski ölümdür benim için
Moskova’da kalan birilerini
düşündüğümden mi geberesiye
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
zifiri karanlıkta gidiyor tren
zifiri karanlığı severmişim meğer
kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften
kıvılcımları severmişim meğer
meğer ne çok şeyi severmişim de
altmışında farkına vardım bunun
Prag-Berlin treninde yanında
pencerenin yeryüzünü dönülmez
bir
yolculuğa çıkmışım gibi
seyrederek
Etik
 
''Neyleyim köşkü neyleyim sarayı içinde salınan yar olmayınca..''
 
Melih cevdet anday'ın çok güzel şey
adlı şiirini akla getirir bir de.
"yaşamak güzel şey doğrusu
üstelik hava da güzelse
hele gücün kuvvetin yerindeyse
elin ekmek tutmuşsa bir de
hele tertemizse gönlün
hele kar gibiyse alnın
yani kendinden korkmuyorsan
kimseden korkmuyorsan dünyada
dostuna güveniyorsan
iyi günler bekliyorsan hele
iyi günlere inanıyorsan
üstelik hava da güzelse
yaşamak güzel şey
çok güzel şey doğrusu!"
 
O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
ben ağaran tanyerinide.

Nazım HİKMET
 
AYSEL GİT BAŞIMDAN
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...

Atilla İlhan
 

beni güzel hatırla!
dizlerimde uyuduğunu düşün,
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
alnından öptüğüm dakikaları...
birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
şaşırtmayı severim biliyorsun.
bu da sana son sürprizim olsun.
şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
beni güzel hatırla.
gidiyorum...
 
X