- 6 Mart 2012
- 17.734
- 27.909
- 49
Anne-baba olmak, çok ciddi hazırlık gerektiren bir durumdur. Uzmanlar, “Anne-babalık; çok fazla sorumluluk isteyen, geri dönüşü olmayan, birçok bilgi ve beceri edinmeyi ve sosyal anlamda birçok fedakârlık yapmayı gerektiren bir roldür.” uyarısında bulunuyor.
Psikolojik hazırlık Anne-baba adayının öncelikle evliliklerinin sağlıklı bir şekilde yürüyor olduğundan emin olmaları önemlidir. Çünkü sanıldığının aksine kötü giden evlilikler çocuk sahibi olunduğunda daha iyi olmazlar ve çocuk evliliğin can simidi değildir. Aksine her zaman çocuk, evlilik ilişkisi içine yeni bir yük getirir. Bu yükü kolaylıkla taşıyabilmenin en önemli koşuluysa eşlerin iyi, sağlıklı, keyifli, doyurucu bir ilişki yaşıyor olmalarıdır. Çocukla birlikte tüm yaşam düzeninin değişeceği, sosyal yaşama ve iş yaşamına dair önemli değişikliklerin yaşanacağı düşünülürse bu konuda da hazır olmanın önemi görülebilir. Birçok anne-babanın (özellikle de çalışan anne-babalar), onun gelişiyle birlikle zamanların enerjilerinin önemli bir bölümünü onun için ve onunla geçirmeleri nedeniyle mesleki anlamda istedikleri yere ulaşmakta zorluklar yaşadıkları ve zaman zaman çocuk sahibi olmanın onlar için bir engel teşkil ettiği belirtilir. Çocuk özellikle ilk birkaç yılda oldukça emek ister. Zamanınızın ve enerjinizin önemli bir bölümünü alır. Bu, hem kendinize hem de birbirinize ayıracağınız zamanın azalması anlamına gelecektir.
Aile bütçesi de bir çocukla birlikte oldukça değişikliğe uğrayacaktır. Toplumumuzda “çocuk kısmetiyle gelir” gibi bir inanış olmasına rağmen birçok aile bunun böyle olmadığın belirtir. Ekonomik olarak yeterince hazır olmadan sahip olunan bir bebeğin, sonrasında psikolojik sıkıntıların da yaşanmasına neden olabildiği bilinir. Tüm bu değişiklikleri öngörmek ve bu duruma ne kadar uyum sağlayabileceğiniz konusunda bir karar vermek belki de çocuk sahibi olmadan önce düşünülmesi gereken en önemli husustur. Çocuk gelişimini bilmek çiftleri rahatlatır
Bebeğin zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimi hakkında bilgi sahibi olmak genellikle zama¬na bırakılır. Çocuklar büyüdükçe o döneme ait gelişimleri takip edilir, sorun çıktığında o soruna dair çözümler aranır ve yine genellikle geleneksel yöntemler tercih edilir. Oysa çocuk gelişimi ve eğitimi başlı başına bir bilimdir. Hatta birkaç bilim dalı bu konuyla ilgilenir. İnsanın kişiliği, zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimi özellikle yaşamın ilk 6 yılında çok hızlı oluşur. Bu yıllar, insan hayatı yönünden çok önemlidir. Bu dönemde bebeği gelişim özellikleriyle tanımak ve gelişmesi için gerekli ortamı hazırlamak, ona destek vermek önemlidir. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda anne-babanın özellikle 0-6 yaşa ait gelişim özellikleri hakkında bilgi sahibi olmasının önemi görülür.
Çiftler çocuk doğduktan sonrasını hesaplamalı mı?
Mümkün olan her türlü planlamanın yapılması, karşılaşılabilecek güçlüklerle kolayca baş edilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle de mutlaka bebeğin gelişiyle karşılaşılacak zorluklar konuşulmalı, öngörülmeye çalışılmalıdır. Bu konuda okumak ve çevrede yakın dönemde bebek sahibi olmuş kişilerin deneyimlerini dinlemek yararlı olacaktır. Bazen çok olumsuz deneyimlere de şahit olmak olasıdır. Ancak her bir deneyimin kendine has koşulları olduğu ve bazı koşulları değiştirerek sonuçların da değiştirilebileceği unutulmamalıdır. Bilgi sahibi olmak her zaman belirsizliğin kaygısını azaltan bir etmendir. Beklenmedik, birden bire karşılaşılan zorluklar ise her zaman kaygı yaratır.
Bebekle ilişkinin rahat, huzurlu ve kaygıdan arınmış olması bebeğin gelişimi için çok önemlidir. Bebeğin huzurlu olması ise anne-babanın da rahat, huzurlu ve mutlu olması sonucunu doğurur. İlk günler hem bebeğin dünyaya, anne-babaya uyum sağlamaya çalıştığı zor bir dönemdir, hem de anne babanın bir bebeğin varlığına alıştığı, uykusuzluğa ve yorgunluğa dayanmak zorunda olduğu zorlayıcı bir dönemdir. İyi bir hazırlık, görev dağılımı ve iyi bir organizasyonla tüm bu zorlukların üstesinden gelmek mümkün olabilir. Bebeğin odasının, bakım malzemeleri ve donanım açısından düzenlenmesi bile bebeğin bakımını kolaylaştırıcı etmenlerdir. Bu nedenle bebek alışverişinin de anne-baba tarafından beraberce yapılması, hangi malzeme ve eşyanın ne için ne zaman kullanılacağının bilinmesi ilk günlerin belirsizliğinde çok yardın olacaktır.
Çocuğa adapte olma süreci Bebeğin sevilme, beslenme, bakım, uyku gibi ihtiyaçlarının zamanında ve yeterince karşılanması bebeğin de huzurlu ve mutlu olmasını sağlar. İhtiyaçları karşılanan bebekler birkaç hafta içinde annelerinden kısa sürelerle ayrı kalmayı tolere edebilirler. Bu da hem bebeğin hem de annenin yavaş yavaş özgürleşmesi anlamına gelir. İlk aydan itibaren bu prensiple büyütülen bebekler uykusuzluk, huzursuzluk gibi belirtileri genellikle daha az gösterirler. Hatta doğumdan itibaren kendi yatağında yatmaya alıştırılan çocuklar bir daha kolay kolay uyku problemi yaşamazlar. Ama tam tersi olarak ilk günlerden itibaren kucakta ya da aynı yatakta uyumaya alıştırılan çocuklar ister istemez annelerine daha fazla bağımlı olurlar ve bu da uzun yıllar anneden ayrı kalmaya tahammülsüzlüğe, anneye fazla bağımlılığa sebep olabilir. Bu durumda annenin bebekten önceki sosyal hayatına dönmesi imkânsızlaşır. Oysa azar azar da olsa annenin bebekten ayrı kalabilmesi ve bebeğin de annenin olmadığı durumlarda rahat edebilmesi, anne-babanın da kendilerine vakit ayırabilmelerini sağlar. Böylece 1 saatliğine bile evden ayrıldıklarında eve daha keyifle dönerler. Bu da bebeğe olumlu yansır. Bebeğin doğumundan sonra kendini eve kapayan ve “çocuğuna adayan” anneler, aslında bebekleri için sağlıklı bir model olamazlar. Elbette bebeklik dönemi anneye ihtiyacın en yoğun olduğu dönemdir, ama bebeğin annenin karnından çıkması zaten ayrı kalmaya hazır olduğunun bir göstergesidir. Fiziksel yakınlığı anne karnındakine benzer bir şekilde sürdürmek, bebeklerin de psikolojik olarak büyüyememelerine, uzun zaman hatta bazen okul yıllarına dek süren anneye bağımlılık ve özgüven sorunlarına neden olur. Annesinden güvenli bir şekilde ayrı kalmayı deneyimleyen bebekler daha huzurlu olurlar, anne-baba da aynı huzuru hissedip bebekle oldukça ahenkli bir ilişki sürdürebilirler. Elbette bebeğin yaşı, annenin bebekten ne kadar ayrı kalması gerektiği konusunda belirleyicidir. Bebekler ilk aylarda günde birkaç saat anneden ayrı kalabilirken, 1 yaş civarında bu süre yaklaşık 8-10 saati bulabilmektedir. Bu arada bebeğe bakım veren kişinin de aynı şefkat ve mutlulukla bebekle ilişki kurabiliyor olması önemlidir. İlk 3 yılda bebeğin çok gerekmedikçe anneyle birkaç günden fazla ayrı kalması önerilmez. Bebekte geçirilen zamanın bebek açısından doyurucu olması, ayrı kalınan zamanların daha rahat geçmesini sağlayacaktır.
Belirtilen sü¬reler, eşlerin kendilerine ve birbirlerine zaman ayırabilmeleri için yeterli sürelerdir.Bebekle ilişki iyi yapılandırıldığında, anne-babalar rahatlıkla kendi yasam alışkanlıklarını sürdürebilirler. Anne-baba sorumluluğu Ne kadar hazır olunursa olunsun anne-babalık zor ve yaşam boyu devam eden ağır bir sorumluluktur. Sorumluluktan kaçınan kişilerin anne-baba olma kararlarını mutlaka göz¬den geçirmeleri gerekir. Konunun bu yönü göz ardı edildiğinde bundan mutlaka çocuklar zarar görürler. Birçok anne-baba görev gibi anne-babalık yaptıkları için çocuklarıyla ilişkilerinde de ciddi sorunlar yaşarlar. Çocukları için yaptıkları her şeyin karşılığını beklerler. Oysa çocuk sahibi olmak koşulsuz sevmeyi, koşulsuz kabulü öğrenmek demektir. Ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın sevilmeli ve kabul görme¬lidir. Çocuk kendimiz için dünyaya getirdiğimiz bir varlık olmamalıdır. Anne-babalık onun farklılıkları ve özel yönleriyle bizden “farklı” biri olduğunu kabul etmek ve yaşamımız boyunca onu koşulsuzca destekleyebilmektir. Bunu sık sık hatırlamak ve bu bilinçle anne-babalık rolünü sürdürmek gerekir.
Gerçekten çocuk evliliğe darbe mi?
Araştırmalar, kötü giden ilişkilerin çocuktan sonra daha da kötüye gittiğini, ancak evliliği devam etme olasılığının da arttığını gösteriyor. Bu anlamda kötüye giden ilişkiler için çocuğun bir “darbe” olduğu söylenebilir. Bu nedenle de çiftler bebek kararı vermeden önce evliliklerinde yaşanan problemleri çözmeyi hedeflemeli sonra çocuk düşünmelilerdir. Bazen iyi giden evliliklerin de bebeğin ardından çıkmaza girdiği, ilişkide sorunların yaşandığı biliniyor. Doğumla birlikte herkesin ilgi odağı ister istemez bebek oluyor. Annenin fiziksel problemleri, emzirme telaşı, yorgunluk, uykusuzluk, doğum sonrası annenin içinde bulunduğu depresif ruh hali, ister istemez karı-koca arasındaki cinsel çekişmeye bir miktar gölge düşürüyor. Özellikte de bebekle kaygılı ve bağımlı bir ilişki sürdürülüyorsa bu “birbirini itme hali” biraz daha uzun zaman alabiliyor. Her iki taraf da birbirinin ilgisizliğine şikâyetçi oluyor. Tüm zamanın bebeğe ayrılması, baş başa kalmaya özen göstermeme, hatta bunu önemsememe, zaman içinde gerginliği artmasına ve ilişkide tehlike çanlarının da çalmaya başlamasına neden oluyor.
Bebeği mutluluk kaynağı olarak görmek, ama bu arada karı-koca ilişkisini de koru¬yabilmek ve bu dengeyi kurabilmek büyük önem taşıyor. İlk aylarda annenin hem psikolojik hem de fiziksel yükünün çok daha ağır olduğu düşünüldüğünde babanın anneye gereken psikolojik desteği vermesi, bebeğin bakımıyla ve ihtiyaçlarıyla ilgilenmesi çok önemli oluyor. İlk zamanlar bu desteği alan anneler, bu dönemin hüzünlü halini çok daha kolay atlatıyorlar. Bu nedenle tüm bu süreci öngörmek, gerekli tüm hazırlıkları el ele ve keyifle yapabilmek, ilk günleri, ilk ayları el birliğiyle ve huzurla geçirebilmek hem bebeğin gelişimi için hem de ilişkinin sağlığı için hayati önem taşıyor. Son olarak anne-baba olabilmenin yaşamı son derece zenginleştiren, dünyadaki tüm güzellikleri aydınlatan çok önemli bir deneyim olduğunu, keyfinin ve mutluluğunun hiçbir güzelliğe değişilmeyeceğini hatırlatmak isterim. Tüm anne-babaların bunun tadına varabilmesi ve tüm çocukların anne-babalarının sevgi ve mutluluğunu kalpten hissedebilmesi dileğiyle…
Psikolojik hazırlık Anne-baba adayının öncelikle evliliklerinin sağlıklı bir şekilde yürüyor olduğundan emin olmaları önemlidir. Çünkü sanıldığının aksine kötü giden evlilikler çocuk sahibi olunduğunda daha iyi olmazlar ve çocuk evliliğin can simidi değildir. Aksine her zaman çocuk, evlilik ilişkisi içine yeni bir yük getirir. Bu yükü kolaylıkla taşıyabilmenin en önemli koşuluysa eşlerin iyi, sağlıklı, keyifli, doyurucu bir ilişki yaşıyor olmalarıdır. Çocukla birlikte tüm yaşam düzeninin değişeceği, sosyal yaşama ve iş yaşamına dair önemli değişikliklerin yaşanacağı düşünülürse bu konuda da hazır olmanın önemi görülebilir. Birçok anne-babanın (özellikle de çalışan anne-babalar), onun gelişiyle birlikle zamanların enerjilerinin önemli bir bölümünü onun için ve onunla geçirmeleri nedeniyle mesleki anlamda istedikleri yere ulaşmakta zorluklar yaşadıkları ve zaman zaman çocuk sahibi olmanın onlar için bir engel teşkil ettiği belirtilir. Çocuk özellikle ilk birkaç yılda oldukça emek ister. Zamanınızın ve enerjinizin önemli bir bölümünü alır. Bu, hem kendinize hem de birbirinize ayıracağınız zamanın azalması anlamına gelecektir.
Aile bütçesi de bir çocukla birlikte oldukça değişikliğe uğrayacaktır. Toplumumuzda “çocuk kısmetiyle gelir” gibi bir inanış olmasına rağmen birçok aile bunun böyle olmadığın belirtir. Ekonomik olarak yeterince hazır olmadan sahip olunan bir bebeğin, sonrasında psikolojik sıkıntıların da yaşanmasına neden olabildiği bilinir. Tüm bu değişiklikleri öngörmek ve bu duruma ne kadar uyum sağlayabileceğiniz konusunda bir karar vermek belki de çocuk sahibi olmadan önce düşünülmesi gereken en önemli husustur. Çocuk gelişimini bilmek çiftleri rahatlatır
Bebeğin zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimi hakkında bilgi sahibi olmak genellikle zama¬na bırakılır. Çocuklar büyüdükçe o döneme ait gelişimleri takip edilir, sorun çıktığında o soruna dair çözümler aranır ve yine genellikle geleneksel yöntemler tercih edilir. Oysa çocuk gelişimi ve eğitimi başlı başına bir bilimdir. Hatta birkaç bilim dalı bu konuyla ilgilenir. İnsanın kişiliği, zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimi özellikle yaşamın ilk 6 yılında çok hızlı oluşur. Bu yıllar, insan hayatı yönünden çok önemlidir. Bu dönemde bebeği gelişim özellikleriyle tanımak ve gelişmesi için gerekli ortamı hazırlamak, ona destek vermek önemlidir. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda anne-babanın özellikle 0-6 yaşa ait gelişim özellikleri hakkında bilgi sahibi olmasının önemi görülür.
Çiftler çocuk doğduktan sonrasını hesaplamalı mı?
Mümkün olan her türlü planlamanın yapılması, karşılaşılabilecek güçlüklerle kolayca baş edilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle de mutlaka bebeğin gelişiyle karşılaşılacak zorluklar konuşulmalı, öngörülmeye çalışılmalıdır. Bu konuda okumak ve çevrede yakın dönemde bebek sahibi olmuş kişilerin deneyimlerini dinlemek yararlı olacaktır. Bazen çok olumsuz deneyimlere de şahit olmak olasıdır. Ancak her bir deneyimin kendine has koşulları olduğu ve bazı koşulları değiştirerek sonuçların da değiştirilebileceği unutulmamalıdır. Bilgi sahibi olmak her zaman belirsizliğin kaygısını azaltan bir etmendir. Beklenmedik, birden bire karşılaşılan zorluklar ise her zaman kaygı yaratır.
Bebekle ilişkinin rahat, huzurlu ve kaygıdan arınmış olması bebeğin gelişimi için çok önemlidir. Bebeğin huzurlu olması ise anne-babanın da rahat, huzurlu ve mutlu olması sonucunu doğurur. İlk günler hem bebeğin dünyaya, anne-babaya uyum sağlamaya çalıştığı zor bir dönemdir, hem de anne babanın bir bebeğin varlığına alıştığı, uykusuzluğa ve yorgunluğa dayanmak zorunda olduğu zorlayıcı bir dönemdir. İyi bir hazırlık, görev dağılımı ve iyi bir organizasyonla tüm bu zorlukların üstesinden gelmek mümkün olabilir. Bebeğin odasının, bakım malzemeleri ve donanım açısından düzenlenmesi bile bebeğin bakımını kolaylaştırıcı etmenlerdir. Bu nedenle bebek alışverişinin de anne-baba tarafından beraberce yapılması, hangi malzeme ve eşyanın ne için ne zaman kullanılacağının bilinmesi ilk günlerin belirsizliğinde çok yardın olacaktır.
Çocuğa adapte olma süreci Bebeğin sevilme, beslenme, bakım, uyku gibi ihtiyaçlarının zamanında ve yeterince karşılanması bebeğin de huzurlu ve mutlu olmasını sağlar. İhtiyaçları karşılanan bebekler birkaç hafta içinde annelerinden kısa sürelerle ayrı kalmayı tolere edebilirler. Bu da hem bebeğin hem de annenin yavaş yavaş özgürleşmesi anlamına gelir. İlk aydan itibaren bu prensiple büyütülen bebekler uykusuzluk, huzursuzluk gibi belirtileri genellikle daha az gösterirler. Hatta doğumdan itibaren kendi yatağında yatmaya alıştırılan çocuklar bir daha kolay kolay uyku problemi yaşamazlar. Ama tam tersi olarak ilk günlerden itibaren kucakta ya da aynı yatakta uyumaya alıştırılan çocuklar ister istemez annelerine daha fazla bağımlı olurlar ve bu da uzun yıllar anneden ayrı kalmaya tahammülsüzlüğe, anneye fazla bağımlılığa sebep olabilir. Bu durumda annenin bebekten önceki sosyal hayatına dönmesi imkânsızlaşır. Oysa azar azar da olsa annenin bebekten ayrı kalabilmesi ve bebeğin de annenin olmadığı durumlarda rahat edebilmesi, anne-babanın da kendilerine vakit ayırabilmelerini sağlar. Böylece 1 saatliğine bile evden ayrıldıklarında eve daha keyifle dönerler. Bu da bebeğe olumlu yansır. Bebeğin doğumundan sonra kendini eve kapayan ve “çocuğuna adayan” anneler, aslında bebekleri için sağlıklı bir model olamazlar. Elbette bebeklik dönemi anneye ihtiyacın en yoğun olduğu dönemdir, ama bebeğin annenin karnından çıkması zaten ayrı kalmaya hazır olduğunun bir göstergesidir. Fiziksel yakınlığı anne karnındakine benzer bir şekilde sürdürmek, bebeklerin de psikolojik olarak büyüyememelerine, uzun zaman hatta bazen okul yıllarına dek süren anneye bağımlılık ve özgüven sorunlarına neden olur. Annesinden güvenli bir şekilde ayrı kalmayı deneyimleyen bebekler daha huzurlu olurlar, anne-baba da aynı huzuru hissedip bebekle oldukça ahenkli bir ilişki sürdürebilirler. Elbette bebeğin yaşı, annenin bebekten ne kadar ayrı kalması gerektiği konusunda belirleyicidir. Bebekler ilk aylarda günde birkaç saat anneden ayrı kalabilirken, 1 yaş civarında bu süre yaklaşık 8-10 saati bulabilmektedir. Bu arada bebeğe bakım veren kişinin de aynı şefkat ve mutlulukla bebekle ilişki kurabiliyor olması önemlidir. İlk 3 yılda bebeğin çok gerekmedikçe anneyle birkaç günden fazla ayrı kalması önerilmez. Bebekte geçirilen zamanın bebek açısından doyurucu olması, ayrı kalınan zamanların daha rahat geçmesini sağlayacaktır.
Belirtilen sü¬reler, eşlerin kendilerine ve birbirlerine zaman ayırabilmeleri için yeterli sürelerdir.Bebekle ilişki iyi yapılandırıldığında, anne-babalar rahatlıkla kendi yasam alışkanlıklarını sürdürebilirler. Anne-baba sorumluluğu Ne kadar hazır olunursa olunsun anne-babalık zor ve yaşam boyu devam eden ağır bir sorumluluktur. Sorumluluktan kaçınan kişilerin anne-baba olma kararlarını mutlaka göz¬den geçirmeleri gerekir. Konunun bu yönü göz ardı edildiğinde bundan mutlaka çocuklar zarar görürler. Birçok anne-baba görev gibi anne-babalık yaptıkları için çocuklarıyla ilişkilerinde de ciddi sorunlar yaşarlar. Çocukları için yaptıkları her şeyin karşılığını beklerler. Oysa çocuk sahibi olmak koşulsuz sevmeyi, koşulsuz kabulü öğrenmek demektir. Ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın sevilmeli ve kabul görme¬lidir. Çocuk kendimiz için dünyaya getirdiğimiz bir varlık olmamalıdır. Anne-babalık onun farklılıkları ve özel yönleriyle bizden “farklı” biri olduğunu kabul etmek ve yaşamımız boyunca onu koşulsuzca destekleyebilmektir. Bunu sık sık hatırlamak ve bu bilinçle anne-babalık rolünü sürdürmek gerekir.
Gerçekten çocuk evliliğe darbe mi?
Araştırmalar, kötü giden ilişkilerin çocuktan sonra daha da kötüye gittiğini, ancak evliliği devam etme olasılığının da arttığını gösteriyor. Bu anlamda kötüye giden ilişkiler için çocuğun bir “darbe” olduğu söylenebilir. Bu nedenle de çiftler bebek kararı vermeden önce evliliklerinde yaşanan problemleri çözmeyi hedeflemeli sonra çocuk düşünmelilerdir. Bazen iyi giden evliliklerin de bebeğin ardından çıkmaza girdiği, ilişkide sorunların yaşandığı biliniyor. Doğumla birlikte herkesin ilgi odağı ister istemez bebek oluyor. Annenin fiziksel problemleri, emzirme telaşı, yorgunluk, uykusuzluk, doğum sonrası annenin içinde bulunduğu depresif ruh hali, ister istemez karı-koca arasındaki cinsel çekişmeye bir miktar gölge düşürüyor. Özellikte de bebekle kaygılı ve bağımlı bir ilişki sürdürülüyorsa bu “birbirini itme hali” biraz daha uzun zaman alabiliyor. Her iki taraf da birbirinin ilgisizliğine şikâyetçi oluyor. Tüm zamanın bebeğe ayrılması, baş başa kalmaya özen göstermeme, hatta bunu önemsememe, zaman içinde gerginliği artmasına ve ilişkide tehlike çanlarının da çalmaya başlamasına neden oluyor.
Bebeği mutluluk kaynağı olarak görmek, ama bu arada karı-koca ilişkisini de koru¬yabilmek ve bu dengeyi kurabilmek büyük önem taşıyor. İlk aylarda annenin hem psikolojik hem de fiziksel yükünün çok daha ağır olduğu düşünüldüğünde babanın anneye gereken psikolojik desteği vermesi, bebeğin bakımıyla ve ihtiyaçlarıyla ilgilenmesi çok önemli oluyor. İlk zamanlar bu desteği alan anneler, bu dönemin hüzünlü halini çok daha kolay atlatıyorlar. Bu nedenle tüm bu süreci öngörmek, gerekli tüm hazırlıkları el ele ve keyifle yapabilmek, ilk günleri, ilk ayları el birliğiyle ve huzurla geçirebilmek hem bebeğin gelişimi için hem de ilişkinin sağlığı için hayati önem taşıyor. Son olarak anne-baba olabilmenin yaşamı son derece zenginleştiren, dünyadaki tüm güzellikleri aydınlatan çok önemli bir deneyim olduğunu, keyfinin ve mutluluğunun hiçbir güzelliğe değişilmeyeceğini hatırlatmak isterim. Tüm anne-babaların bunun tadına varabilmesi ve tüm çocukların anne-babalarının sevgi ve mutluluğunu kalpten hissedebilmesi dileğiyle…