Merhabalar,
Öncelikle size çeyrek asır krizinin ne olduğunu açıklamak istiyorum:
“25 yaş sendromu olarak da adlandırılan çeyrek asır krizi, hayatın çeyrek asrında yani 25 yaş civarında ortaya çıkan, çeşitli zihinsel, psikolojik ve somatik belirtilerle kendini gösteren dönemsel bir geçişin sancılı bir sonucudur.”
25 yaşımın bitmesine 2 hafta var. Ben ise gerçek bir depresyonun kıyısında dolanıyorum. Sürekli sebepsiz yere ağlıyorum. Sebeplerin hepsinden bahsedersem okumak sizin için yorucu olabilir ama basit bir yaş kompleksi olmadığını söyleyebilirim, şu an bunu yazarken bile ağlıyorum. 25. Yaşımı doldurduğum andan itibaren kendimi tuhaf hissetmeye başladım. Artık çocuk ya da ergen değilim hatta genç de değildim. Erken dönemlerinde bile olsam yetişkindim ve kendimi her şey için çok geç kalmış hissetmeye başladım. Yaptığım, başardığım hiçbir şey yeterli gelmemeye başladı, hayatımın sorumluluğunu tamamen üstlenmeyi beceremeyeceğimi hissediyordum. Aslında daha iyi hatta çok daha iyi hissettiğim dönemler de oldu ama bu fikirler hep aklımdaydı.
Kırılma noktam işe başlayınca oldu. Kasımda başladım, artık gerçekten çalışmam gerekiyordu ve çok da mutlu oldum. Yüksek lisans yapıyorum, tez dönemindeyim zaten derslerim olmadığı için bolca boş vaktim vardı ve çalışmasaydım kendimi daha kötü hissedecektim ama çalışmaya başladıktan sonra da tam anlamıyla harika hissetmedim. İşim sözleşmeli mühendislik, bu yaşta olup kadrolu bir işte çalışmamayı dert edinmeye başladım bu sefer de. Ne yaparsam yapayım kendimi yeterli hissedemiyorum.
Erkek arkadaşımla beş yılı aşkındır beraberiz, beraber işe girdik ve şubat ayında alacağım maaşla çeyizimi almaya başlayacağımı söyledim, o da destekledi. Ama ben evlenme konusunda çeyizle dahi olsa somut bir şeyler yapmaya başlayınca ne kadar çok korkum olduğunu farkettim. Evlenmesem, bunca senelik ilişkim var sevgilime karşı bir sorumluluğum var ve yaşım geçiyor, evlensem hayat tarzımı değiştirmekten aşırı korkuyorum, şu an başıma buyruğum kendi rutinlerim var ama evlenince ister istemez bunlar bozulacak. Konfor alanım ve kendi dünyamdan kopmak istemiyorum ama kozamı yırtma konusunda geç kaldığıma da emin gibiyim.
Bir diğer mesele annemle babamın yaşlandığını farketmek. Beni en çok üzen şey bu. Evet mantıklı düşününce yaşlanmak hele ki sağlıklı yaşlanabilmek büyük bir nimet, nice gencecik insan çoluk çocuk yaşlanmak, büyümek kısmet olmadan göçüp gidiyor. Her günümüze hamdolsun. Ama insana anne babasının ellerinde, yüzünde, bedeninde, ruhunda yaşlılığın izlerini görmeye başlamanın verdiği hüznün çözümü nedir?
Anksiyete ve panik bozukluk hastasıyım. Zaten beni hastalık hastalılık konularımdan tanıyanlar dahi olacaktır. Derdimi anlatabildim mi bilmiyorum. Ben şükürsüz ya da şımarık biri değilim, her günüme şükrediyorum elhamdülillah. Ama hissettiğim şeylerin içinden de çıkamıyorum artık.