Hamileliğimin 14. haftasında belki de cinsiyetini öğrenirim diye, mutlulukla gittiğim kontrolde doktor '' Amniyon sıvısı azalmış, haftaya tekrar kontrol edilmesi gerek.'' dediğinde çok da umursamadım. Bebeğim ordaydı işte, minicik kalbi pıtpıtpıt atıyordu, ellerini ayaklarını oynatıyordu. Kötü ne olabilirdi ki ? Bebeğim iyiydi, biliyordum. Yanılmışım.
Sonraki iki hafta sürekli hastanelerde, doktorlarla, kontrollerle geçti. Amniyon sıvısı sürekli azaldı, bebeğin mesanesi yeterli idrarı üretmiyordu, böbreğe giden önemli bi damar gözlenemiyordu...Her şeye hazırlıklı ol dedi doktorlar.
ve 17 Kasım 2014 Pazartesi günü. Yavrum 16 haftalık. Sabah kontrole bebeğimi görmeye gittiğimde, suyunun neredeyse hiç kalmadığını, sadece ayaklarının civarında 1.4 cm lik bir bölgede az miktar bir sıvı oldugunu gördük. Minik kalbi atıyordu ama o hep kıpır kıpır olan elleri bacakları artık neredeyse hiç hareket edemiyordu. Küçücük bir alana, sıvısız bir şekilde sıkışmıştı bebeğim. Gelişimi yavaşlamıştı. Olması gerektiği kadar büyümemişti son bir haftada. İki profesör baktılar. Kesinlikle alınması gerek dediler. Doktorlardan biri aynen şu cümleyi kullandı.
'' En ufak bir tereddütüm yok, bu gebeliğin sonlandırılması gerek, kendi öz kızımın dahi başına gelse hiç tereddüt etmeden bunu söylerdim, inanın.''
Sonra alelacele yatışım yapıldı. Eşim, annem, ben bir odada beklemeye başladık. Ben ağlıyorum, herşey o kadar gerçek ama bir yandan sanki bir rüyadayım. Kötü bir rüya.
Sonrası malum, suni sancı ilaçları, bekleme, doğumhane, yan odalardan gelen bebek ağlama sesleri... Benim bebeğim hiç ağlayamayacak...
Saat 23:15 ti, ilk suni sancı hapının üstünden 11 saat geçmişti. Çok fena çişim gelmiş gibi hissettim... Ördek getirdiler, bunun içine yap dediler... Hafifçe doğruldum ve o an... İçimden balık gibi kaydı bebeğim... Unutamıyorum o anı... O kadar canlı ki, sanki şu anda bile aynen yaşıyorum... ''Bebek geldi.'' dedim. ''Ne bebeği?'' dediler. Sanırım bu kadar sorunsuz çıkmasına inanamadılar... Kesesiyle gelmişti meleğim. Ben bakmaya çalışırken apar topar gelip götürdüler, siz bakmayın dediler...
Sonrasında nedense hiç bir şey hissedemedim. Ağlamadım. Doktor geldi, keseyle, plasenteyla her şeyiyle çıkmış, kürtaja gerek yok ama yine de pıhtıları bir temizleyelim dedi. Sonrası malum çatal... Herkes benim vücudumda bir şeyler yapıyor, kanlar akıyor. Ben sanki ruhum alınmış gibiyim. Bebeğim alındı benden. Öpemedim bile bir kere. Ağlayamadı o da. Acı çekti mi?.....Sorular...Çok fazla soru var. Alelacele bileğimdeki beyaz hasta bilekliğini kesiyorlar. Yerine mavi bir tane takıyorlar. Hemşire '' Erkek bebekti, bak mavi taktık.'' diyor. Öylece bilekliğe bakıyorum...
Uykusuz bir gecenin ardından sabah oluyor. Odaya giren doktorlara, hemşirelere bebeğimi mutlaka görmek istediğimi söylüyorum. Genelde bu durumlarda anne kesinlikle görmek istemezmiş sanırım... Ben görmek istiyorum. Bebeğimi belki öpemedim, emziremedim, büyütemeyeceğim ama en azından bu kadarını ona borçluyum. Onu görmeden, yüzünü, dudaklarını beynime kazımadan yollayamam...
Doktor ''Gelin lütfen.'' diyor... Koridorlardan geçerken bebek ağlama sesleri, aralık kapıların ardında bebeklerini emziren mutlu anneler... Bir odaya sokuyorlar bizi. Büyük bir buzdolabı var. Doktor açıyor kapısını, üzerinde soyismim yazan bir poşet çıkartıyor. İçini açtığında yavrumun minicik bedenini görüyorum. O kadar kusursuz, o kadar minik ki... Elleri, ayakları, minicik, muntazam, ince ve uzun parmakları... Dudakları hafif aralık...Yavrum... '' O kadar güzel ki...'' diye ağlamaya başlıyorum. İlk ben girdiğim gibi ilk de ben çıkıyorum o odadan... Annem ve Kocam geride kalıyorlar...
Şimdi yerinde koca bir boşluk var. Ben bir görünmez anneyim. Anneyim biliyorum. Benim bir oğlum var. Onu hiç emziremesem de, ağlamasını bir kerecik bile duymamış olsamda, hiç annecim diyemeyecek olsa da... Benim bir oğlum var. Onu asla unutmayacağım. Ben görünmez anneyim...