- 11 Mayıs 2015
- 6.122
- 8.491
Ben seni ve senin gibi insanları cidden anlayamıyorum.Çevremde senin gibi çok akrabam var.Aman ben herkese gideyim ama kimse bana gelmesin.Kusura bakma sizinki bıkkınlık içe dönüşdeğil,bildiğin rahatlık bencillik tıpkı Ayşe hatunda. Olduğu gibi.Gelene kapı açmamak nedir Ya? Zaten hepimiz yalnız gideceğiz bu dünyadan.İnsan insan içine karıştıkça yaşar.Sana samimiyetsiz insanlarla zaman öldür demiyorum.Ancak bu yabanilik bana keyfi geldi
Sizin kapıyı telefonu açmadığınız insanlar sevmedikleriniz. Ama benim şu hayatta sevmediğim bir tane insan bile yok. Bir çok önemsediklerim var bir de diğerleri. Ama o diğerlerini arkadaş olarak hayatımın hiçbir noktasında ağırlamak gelmiyor içimden.Benim için insanlar ikiye ayrılır sevdiklerim ve sevmediklerim. Kalabalık saydığım bir arkadaş grubum var güldüğümüz eğlendiğimiz ama aynı zamanda kapıyı telefonu açmadığım insanlarda var. Bunu normal buluyorum sevmediğim insanlara bi bardak su bile vermek istemiyorum çünkü bırakın baklava böreği. Ama bu durum sizin için geçerli değil gibi yanlış anlamayın ama hayatınızdaki tüm insanlara böyle davranıyorsanız bi yerlerde farketmediğiniz bi sorun olmuştur gibi geliyor bana. Siz de bu durumu sorguladığınıza göre durumun farkındasınız. Ayrıca sevdiğiniz insanlara karşı sergilediğiniz tavır anlaşılır ya da olur öyle şeyler ya insanlar değişir diye ifade edilemez kesinlikle :)
Ben kibir olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsa kendimi bu konuda öteki değil cool hissederdim. Eyvallah böyle mutluyum. Ama aklım birşeyler ters gidiyor diyor. Kibir sahibi biri bunu kolay kolay kontrol edemez ve tersliği de itiraf edemez.Ben buna "kibir" diyorum, kusura bakmayın..
Bazen yalnız kalmak herkesin ihtiyacı tabii ki ama kimseye ihtiyacım yok diyerek kendini toplumdan soyutlamak hoş değil. İnsan insana lazım.
Sizin belki kimseye ihtiyacınız yok ama belki başkalarının size ihtiyacı vardır?
Tamam çok fazla herkesle samimi olmayın ama Allah aşkına bir komşularınızla tanışın yahu.. aç mi, hasta mi, kimdir bir bakin...
not: uzun bir iç döküş. durumu olmayanlar hiç başlamasın.
selamlar hanımlar,
dün haber sitelerinde gezinirken ayşe hatun önal'ın verdiği bir röportajda 'evime misafir davet etmiyorum' başlığı dikkatimi çekti. röportaj tam metni şu şekilde:
'Yalnız yaşadığım için artık eve pek misafir kabul etmiyorum. İnsanlara hizmet falan bunlar beni yoran şeyler, dışarıda görüşmeyi tercih ediyorum. Davetsiz misafirlere kapıyı açmıyorum zaten evde yok numarası yapıyorum.'
31 yaşımdayım. iki üniversite okudum toplamda sekiz sene süren bir üniversite hayatım oldu. özellikle kimya fakültesinde okurken tanıştığım insan sayısı ve sosyal yoğunluk hala arkadaşlarım arasında konuşulur. kendi öğrenci evimiz vardı beş öğrenciydik ama o evde beş kişi uyuduğumuz çok nadirdi. gün geldi yirmi kişi kaldık. telefon listem ciddi kabarıktı. ve bu insanların çoğu birbirimize yüreğimizden dokunduğumuz, hayatımda hep olmalı, hep kalmalı türünden kişilerdi. yani bu sosyal hız benim başımı döndürmüyor, beni yormuyor aksine memnun ediyordu. çoğu kişinin hayallerinde olan kalabalık sofralar, kahkaha yükselen evler bizim evimizdi. her meslek grubundan arkadaşım vardı. ilk üniversite bitip ikinci üniversitem başladığında arkadaş grubunun yaş ortalaması düşük olduğu için pek iletişim kurma taraftarı olmadım ve bir nebze kendime döndüm. kimya yolculuğum sırasında beraber olduğumuz o kabarık listeyle de görüşmeye devam ettim. benimle birkaç saat geçirseydiniz telefonuma gelen bildirimlere bakarak tanınmış biri olduğumu düşünebilirdiniz.
-kendimi yeteri kadar övebildiysem sorunuma geçiyorum-
sonra, zamanla fark ettiğim bir değişime girmeye başladım. telefon görüşmeleri 'bu sefer sen arayacaksın' larla bitmeye başladı. rehberin arayan kısmı doluyken aranan kısmı o günkü ev arkadaşlarıma açtığım ekmek lazım mı telefonlarıyla meşguldü.
bugün geldiğim noktada rehberimdeki elle tutulur dost denecek insan sayısı beş-altıya indi. tanımadığım numaralardan gelen vefafız nasılsın mesajları seyrekleşti. numarayı tanımadığımı söylemekten utandım ve her seferinde zaten devam ettirmek istemediğim konuşma kendiliğinden bitti.
son birkaç yıldır böyleyim. o beş altı kişiden başkasıyla görüşmek istemiyorum. o görüştüklerimde hadi şunu yapalım, alo cınım naber şeklindeden ziyade, birkaç ayda bir orda mısın hayatta mısın iyi misin merakını giderdikten sonra birkaç ay daha aramama halini aldı. oturduğum apartmanda kimseyle görüşmüyorum çünkü komşuculuk oynamak beni bayıyor. samimiyetsiz birkaç lakırdıyı kahve eşliğinde tüketmek. kahve sonrası ne benim cebimde ne onun cebinde dişe dokunur birşey kalmamış olması, çoğu kişiye minik ve ponçik bu kahve ziyaretini benim için zulme dönüştürüyor. ayşecim gibieşim haricinde kimseye kapıyı açmam. insanlar beni böyle kabullendiği için de pek gelmezler zaten.
böyle anlatınca yabani biri olduğum düşünülmesin. insanlara kendimi sevdirmeyi ve affettirmeyi çok iyi başarırım. tanıdığım ve pek iyi tanımadığım çok insanda büyük bir kredim vardır nedense.
bayramları hiç sevmem mesela. daha dün görüştüğün komşuna baklava, sarma gibi insanı zahmetten öldürecek şeyler yedirip havadan sudan konuşmanın neresi bu kadar çekici anlamıyorum. çok konuşan insanlara tahammülüm ciddi derecede azaldı. boş konuşan insanlara ise hiç tahammülüm kalmadı. eski günlerimi düşündüğümde yıldızı sönmüş bir star gibi hissediyorum kendimifakat o hayat şu an bana öyle uzak ve öyle yorucu geliyor ki.
var mı ben gibi insandan kaçan, insan sevmeyen. burada açılan arkadaş arıyorum konularının sahiplerinden özür diliyorum bunu şımarıkça bir off bırakın yakamı yhaa'dan ibaret sanmayın. çevrem öyle büyük doldu ve öyle büyük boşaldı ki olanları anlamdırmakta zorlanıyorum. kendi dünyamı kurdum ve içinde çok mutluyum. çalışıyorum, kimyagerim. müzik kursuna gidiyorum. dil eğitimi alıyorum. kaneviçe yapıyorum. üniversite sınavına hazırlanıyorum yeni bir bölüm için. ben bana yetiyorum ve çok mutluyum. ama neden toplumdan ve insanlardan bu kadar uzağım. yarın gece bir arkadaşın kınası var. ben de iki göbek atar keyfimizi buluruz tadında olabilsem. ama göbek atarak eğlenmek bir bana mı saçma ve sıkıcı geliyor.
not: uzun bir iç döküş. durumu olmayanlar hiç başlamasın.
selamlar hanımlar,
dün haber sitelerinde gezinirken ayşe hatun önal'ın verdiği bir röportajda 'evime misafir davet etmiyorum' başlığı dikkatimi çekti. röportaj tam metni şu şekilde:
'Yalnız yaşadığım için artık eve pek misafir kabul etmiyorum. İnsanlara hizmet falan bunlar beni yoran şeyler, dışarıda görüşmeyi tercih ediyorum. Davetsiz misafirlere kapıyı açmıyorum zaten evde yok numarası yapıyorum.'
31 yaşımdayım. iki üniversite okudum toplamda sekiz sene süren bir üniversite hayatım oldu. özellikle kimya fakültesinde okurken tanıştığım insan sayısı ve sosyal yoğunluk hala arkadaşlarım arasında konuşulur. kendi öğrenci evimiz vardı beş öğrenciydik ama o evde beş kişi uyuduğumuz çok nadirdi. gün geldi yirmi kişi kaldık. telefon listem ciddi kabarıktı. ve bu insanların çoğu birbirimize yüreğimizden dokunduğumuz, hayatımda hep olmalı, hep kalmalı türünden kişilerdi. yani bu sosyal hız benim başımı döndürmüyor, beni yormuyor aksine memnun ediyordu. çoğu kişinin hayallerinde olan kalabalık sofralar, kahkaha yükselen evler bizim evimizdi. her meslek grubundan arkadaşım vardı. ilk üniversite bitip ikinci üniversitem başladığında arkadaş grubunun yaş ortalaması düşük olduğu için pek iletişim kurma taraftarı olmadım ve bir nebze kendime döndüm. kimya yolculuğum sırasında beraber olduğumuz o kabarık listeyle de görüşmeye devam ettim. benimle birkaç saat geçirseydiniz telefonuma gelen bildirimlere bakarak tanınmış biri olduğumu düşünebilirdiniz.
-kendimi yeteri kadar övebildiysem sorunuma geçiyorum-
sonra, zamanla fark ettiğim bir değişime girmeye başladım. telefon görüşmeleri 'bu sefer sen arayacaksın' larla bitmeye başladı. rehberin arayan kısmı doluyken aranan kısmı o günkü ev arkadaşlarıma açtığım ekmek lazım mı telefonlarıyla meşguldü.
bugün geldiğim noktada rehberimdeki elle tutulur dost denecek insan sayısı beş-altıya indi. tanımadığım numaralardan gelen vefafız nasılsın mesajları seyrekleşti. numarayı tanımadığımı söylemekten utandım ve her seferinde zaten devam ettirmek istemediğim konuşma kendiliğinden bitti.
son birkaç yıldır böyleyim. o beş altı kişiden başkasıyla görüşmek istemiyorum. o görüştüklerimde hadi şunu yapalım, alo cınım naber şeklindeden ziyade, birkaç ayda bir orda mısın hayatta mısın iyi misin merakını giderdikten sonra birkaç ay daha aramama halini aldı. oturduğum apartmanda kimseyle görüşmüyorum çünkü komşuculuk oynamak beni bayıyor. samimiyetsiz birkaç lakırdıyı kahve eşliğinde tüketmek. kahve sonrası ne benim cebimde ne onun cebinde dişe dokunur birşey kalmamış olması, çoğu kişiye minik ve ponçik bu kahve ziyaretini benim için zulme dönüştürüyor. ayşecim gibieşim haricinde kimseye kapıyı açmam. insanlar beni böyle kabullendiği için de pek gelmezler zaten.
böyle anlatınca yabani biri olduğum düşünülmesin. insanlara kendimi sevdirmeyi ve affettirmeyi çok iyi başarırım. tanıdığım ve pek iyi tanımadığım çok insanda büyük bir kredim vardır nedense.
bayramları hiç sevmem mesela. daha dün görüştüğün komşuna baklava, sarma gibi insanı zahmetten öldürecek şeyler yedirip havadan sudan konuşmanın neresi bu kadar çekici anlamıyorum. çok konuşan insanlara tahammülüm ciddi derecede azaldı. boş konuşan insanlara ise hiç tahammülüm kalmadı. eski günlerimi düşündüğümde yıldızı sönmüş bir star gibi hissediyorum kendimifakat o hayat şu an bana öyle uzak ve öyle yorucu geliyor ki.
var mı ben gibi insandan kaçan, insan sevmeyen. burada açılan arkadaş arıyorum konularının sahiplerinden özür diliyorum bunu şımarıkça bir off bırakın yakamı yhaa'dan ibaret sanmayın. çevrem öyle büyük doldu ve öyle büyük boşaldı ki olanları anlamdırmakta zorlanıyorum. kendi dünyamı kurdum ve içinde çok mutluyum. çalışıyorum, kimyagerim. müzik kursuna gidiyorum. dil eğitimi alıyorum. kaneviçe yapıyorum. üniversite sınavına hazırlanıyorum yeni bir bölüm için. ben bana yetiyorum ve çok mutluyum. ama neden toplumdan ve insanlardan bu kadar uzağım. yarın gece bir arkadaşın kınası var. ben de iki göbek atar keyfimizi buluruz tadında olabilsem. ama göbek atarak eğlenmek bir bana mı saçma ve sıkıcı geliyor.
Ben yazsam anca bu kadar yazardım sanırım. Üniversitede fazlasiyla sosyaldim ve evlendikten sonra çoğuyla görüşmeyi kestim. Hatta esim o kadar sosyal bi insandı ki. Ama insanlarin kötü yüzlerini göre gore benim doğruyu yaptığımı anlayip saygı göstermeye başladı. En yakınlarım yüzünden (hem akraba, hem sözde dost) cok fazla darbe yedim. Artik o insanların evime gelip kötü enerjilerini bırakmalarını istemiyorum.
Kendi kendime yetebilmeyi ve sadece eşimle mutlu olmayı öğrendim. Çünkü etrafımdakiler kuru kalabalıktan baska birşey değilmiş zamanla çok iyi anladım. Özetle bende halimden çok memnunum. Yalnızlığı seviyorum. Yeni insanlari tanimak epey yorucu ve zaman kaybi gibi geliyor