Alkali diyet yalanı
Diyetlerin de bir trendleri var. Şimdi popüler olan alkali diyet. Oysa bu diyetin yararlarını kanıtlayan ve destekleyen hiçbir bilimsel veri ve çalışma yok!
Alkali diyet yalanı
Karatay, Dukan derken bir de ‘alkali diyet’ çılgınlığı ortalığı kasıp kavurmaya başladı. Alkali diyetin ya da alkali olarak önerilen besinlerin zayıflatıp zayıflatmadığına ya da kanserden koruyup korumadığına dair onlarca soru alıyorum. Cevabımsa hep aynı: “Eğer biri size bazı besin, içecek ya da ilaçların kanınızın ve midenizin asidik oranını değiştirdiğini söylüyorsa, o kişi beslenmeden ve metabolizmadan anlamıyordur”.
Evet gerçekten de anlamıyorlar, beslenmeden de besinlerin vücuttaki işlevlerinden de... Toplum ise hep yeni, ilginç bilgilerin peşinde, özellikle de medya.. Eğer bir haber ezber bozuyorsa ve ilgi çekiyorsa doğru olup olmadığının hiç bir önemi yok. Popüleritesi varsa iyidir. Örneğin ben bugün çıkıp “Şekerin zayıflatıcı etkisi ortaya çıktı” ya da “Sigara kansere karşı bir numaralı koruyucudur!” desem, inanılmaz medyatik olur ve bunun doğruluğunu sorgulamayan binlerce kişinin ilgisini çekebilirim.
Alkali diyet de bence aynen böyle. Fazlası var, azı yok. Her şeyden önce kanımızı ya da midemizi asidik ya da alkalik (bazik) yapan şeyler, besinler değil, vücudun ta kendisidir. Yani vücut, yediklerinizin asit oranını ayarlayarak kendisine uygun hale getirir. Düşünün ki mide, asit oranı oldukça yüksek bir organımızdır ( pH :1-2) ve zaten aldığınız besinler otomatik olarak asidik olacaklardır. Bu durumda ise vücudun dengelerini korumak için pankreas devreye girer ve salgıladığı hormon ve kimyasallarla dengeyi kurar.
Bu diyet nedir?
Alkali diyeti önerenlerin arkasındaki düşünce; et, süt, şeker, kafein, alkol, yapay ve işlenmiş yiyecekleri yemekten kaçınmak, daha fazla taze sebze, meyve ve kuruyemiş tüketerek vücudun pH seviyesini dengede tutmaktır. Bu diyeti uygulayacak kişiler kesinlikle rafine şeker tüketmemeleri konusunda uyarılır.
Bilimsel ve etik değil
Alkali diyet ile ilgili yapılmış ve bu diyetin yararlarını kanıtlayıp uzun süre uygulanmasını destekleyen hiçbir bilimsel veri ve çalışma yoktur. Bu sistem vücudu -güya- nötr, asit ve baz yapan yiyeceklerin gruplarını, uygulayıcılarına öğretmek ister. Nötr yapanların şeker, yağ, çay, kahve, nişasta; asit yapanların et, yumurta, peynir, tahıllar, erik, armut; alkali yapanların süt, sebze, meyve ve yağlı tohumlar olduğunu anlatır. Alkali beslenme diye anlatılan beslenme önerilerinin hem bilime hem de etiğe uymadığını en basit şekliyle açıklamak gerekirse ; evet pH dengesi vücut için önemlidir ve bunu vücut her ne koşulda olursa olsun zaten kendi kontrol sistemi ile denetler.
Vücudumuzdaki hücrelerin çalışması nötr ortamlarda olur. Ancak vücudumuz bu sıvıların nötr ortamda tutulması için hiçbir şeyden etkilenmeyen bir denetim mekanizması bulunur. Bu denetim mekanizmasında ise, yaşlanma, çok yeme, az uyuma, çok asitli yeme gibi etkenler vücudun asit-baz dengesini değiştirmez.
Vücut, açlık grevi gibi özel durumlar dışında, bu dengeyi asla bozmaz -ki alkali diyet yapıyorum diye metabolik açlığa (vücudun yaşamsal fonksiyonlarını yerine getiremeyecek kadar kötü beslenmesi) girmiş onlarca insan tanıyorum. Bu nedenle yeterli ve dengeli beslenme öğretilerinin saptırılarak anlatılması ve uygulamaya alınması son derece yanlış ve sağlıksız. Bizler toplumu doğru bilgilendirmeli ve bilimin ışığından uzaklaşmadan önerilerde bulunmalıyız.
Asit ve baz
Unutulmaması gereken en önemli nokta : Tüm yiyecekler ağızdan alındıktan sonra midede asidiktir ve bağırsakta pankreas salgılarıyla bazik olur! Bu kural değişmez ve vücudun otokontrolü halindedir. Siz ne yerseniz yiyin.. Yiyeceklerin içerisindeki asit veya alkali yapan mineraller birbirlerini dengeleyerek ya da metabolizma sonucu oluşan asitlerle birleşerek bir denge içerisinde vücut sıvısının nötr ortamda kalmasını sağlar.
Bu tıbbi kural hiç değişmez ve özel yiyeceklere, alkali su gibi bir içeceğe de gereksinim duymadan ömür boyunca düzenli çalışmasına devam eder. Beslenmemizin asit veya baz oluşturan yiyeceklerden zengin oluşu, kanın nötr durumda kalmasını asla etkilemez. Diyetinizde çok fazla asit veya baz oluşturan yiyecek bulunsa dahi kanın asit veya alkaliye dönüşme durumu diye bir şey söz konusu dahi değildir.
Diyetin zararları ne?
Alkali diyetin uzun süre kullanımı özellikle demir, çinko ve kalsiyum eksikliğine sebep olur. Bu mineraller ise kadınlar için hayati önemi olan minerallerdir. Bazı önemli vitaminleri saymıyorum bile... Ekmek ve tahıl grubu besinlerden aldığımız B grubu vitaminleri ve etten aldığımız B 12 gibi.. Ve maalesef bu tür vitamin ve mineralleri ilaç olarak dışardan tamamlamaya çalışsanız bile, araştırmalar göstermiş ki vücut için yeterli olamıyor ve tüm bu besin öğelerinin eksikliği sonucunda metabolizmada dönüşü olmayan travmalar oluşabiliyor.
Demir eksikliğine bağlı anemi; çinko eksikliğine bağlı cilt, deri ve saçlarda sağlık sorunları; B 12 yetersizliğine bağlı unutkanlık; alzheimer; kalsiyum eksikliğine bağlı kalp rakatsızlıkları; diş ve kemik problemleri gibi birçok sağlık problemi, bu durum için örnek verilebilir. İlginç olan ise; bu vitamin ve minerallerin eksikliğinde oluşabilecek hastalık ve tedavilerine ilişkin milyonlarca bilimsel yayın ve makale varken, alkali diyet diye tarama yaptığınızda bilimsel bir araştırma ne yazık ki bulamamanız.
Sizi et, süt, pek çok meyve ve tahıldan uzaklaştıran; çiğ sebze ve bazı meyvelerle çok kısıtlı birkaç tahıl türevini yemenize izin veren bu beslenme modeli de diğer tüm popüler diyetler gibi modası geçmeye mahkum olacaktır.
NE YAPMALI?
Yeterli ve dengeli beslenmenin formülü oldukça açık. Buna popüler tanımlamalar yapmaya hiç ama hiç gerek yok. Günlük aldığınız enerjinin %50-60’ını karbonhidratlardan (kilolu iseniz bu miktar azaltılabilir), %25-30’unu yağlardan ve %15-20’sini de proteinlerden almalısınız.
Karbonhidrat seceneklerinizi daha çok posalı olanlardan (tam tahıllı ekmek, makarna, yulaf , meyve, sebze gibi), protein seceneklerinizi az yağlı olanlardan (yarım yağlı süt, yoğurt ve et ürünleri ile kuru baklagiller gibi) ve yağ seceneklerinizi de daha çok doymamış yağlardan (zeytinyağı, ayçicek ve mızırözü karışımları ile badem, fındık ceviz gibi) yaptığınız sürece sorun yok demektir. Bir de size müthiş bir içecek! Hem zayıflatıyor hem de hastalıklara karşı koruyucu ve yaşlanmayı geciktiriyor. Tam da duymak istediğiniz şu zayıflatan mucize iksirlerden! Ne mi? Tabii ki su! Bol bol içiniz! Alkali falan değil, bildiğiniz su!
Amerika’yı yeniden keşfetmenin bir anlamı yok. Yeni çalışmalar ve bilimsel yenilikler elbette var; ancak adı üstünde: bilimsel. Bilimin ışığında, sağlık dolu bir hafta olsun hepimize...