- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
AŞIRI İLGİLİ AİLE
Aşırı bakım vardır.
Normalden fazla yardım vardır.
Bebeksi bir değer verilir.
Çocuğun her işini anne üstlenir
Çocuklar:
Hep desteklenmeyi bekler.
Risk alamaz.
Hep birilerine bağımlıdır.
Gururlu olurlar.
Duygu ön plandadır.
Her isteğinin olmasını ister.
Kendine güveni azalır.
Sevgili Anneciğim ve Babacığım;
Bu size yazdığım ilk mektubum. Lütfen dikkatlice okur musunuz?
Büyümek istiyorum artık. Sorumluluk almak….
Şimdiye kadar benim yatağımı siz topladınız, okul servisine siz bindirdiniz hatta arkamdan öğretmenimi arayıp öğle yemeğinde sandivicimi ve meyve suyumu bitirmem için sıkı sıkı uyardınız. Arkadaşımda kalmaya gittiğimde gecenin bir yarısı telefon açıp sohbetin en tatlı yerinde “hadi yatın artık sabah da uykunuzu alın, erken kalkın” dediniz. Baharda bile dondurmadan sonra zorla koca bir bardak su dayadınız ağzıma… Bunu hep benim iyiliğim için yaptınız… Evladımız hasta olmasın, desteksiz kalmasın dediniz hep. Biliyorum bunların hepsi benim içindi.
Yaptığınız her şey için teşekkür ediyorum. Ama artık büyümek istiyorum. Kendi sorumluluklarımı taşımak, kendi yatağımı kendim toplamak, yardıma ihtiyacım olduğunda içimdeki zeki ve düşünceli insanın bana yardım elini uzatmasını istiyorum. Şimdiye kadar bütün sorularıma benden önce cevap buldunuz ve belki de bu yüzden artık cevapları kendim aramak istiyorum.
Ve risk almak….
Çünkü biliyorum ki kıyıdan ayrılamadığım sürece açık denizlerde yüzemeyeceğim. Siz her zaman benim güvenliğimi düşündüğünüz ve bu yüzden boğulmamam için kıyıda kalmamı istediniz. Ama ben okyanusları merak ediyorum. Kıyıda çırpınmak değil, su yutarak da olsa yüzmeyi öğrenmek istiyorum.
Benim için endişe duymanızı anlayabiliyorum. Beni korumak, kollamak istiyorsunuz. Bütün ihtiyaçlarımı karşılayarak benim sorunsuz bir yaşam sürdürmemi istiyorsunuz. Ve belki de bu yüzden benim adıma düşünüp, benim adıma karar alıp, benim yapmam gereken her şeyi siz yapıyorsunuz. Ama ben biliyorum ki hayat koşulları her zaman istediğim şeyleri bana sunmayacak, bunu çok iyi biliyorum. Sizin şefkatli kollarınız gibi değil yaşam… Sizden ayrıldığımda, yaşam bana sizin kadar şefkatli davranmayacak… Ve bu yüzden hangi sorunla karşılaşırsam karşılaşayım ayakta kalmak istiyorum. Desteğiniz için çok teşekkür ederim. Ama desteksiz ayakta kalmanın ne olduğunu da öğrenmek istiyorum.
Aslında bu yaptıklarınız şimdi çok hoşuma gidiyordu. Benim yerime düşünen, benim geleceğimi planlayan birisinin olması… yalnız büyüdükçe fark ediyorum ki, yaptığınız iyi niyetli davranışların çoğu benim kendime duyduğum güveni parça parça azaltıyor.
Peki bundan sonra ne olacak?
Şimdi küçüğüm ve benim hayatıma yön vermenize sessiz kalmam normal. Ama ben hayatımı hiç kendi ellerime alamadım ki! Siz olmadığınızda kim yönlendirecek beni? Kim benim davranışlarımı belirleyecek? İş hayatımda ya da özel hayatımda sorunlarla karşılaştığımda kim benim adıma çözüm bulacak?
Tek başıma ayakta kalabilir miyim?
Kendime güvenebilir miyim açıklardaki bir gemiyi tek başıma limana yaklaştırabileceğime?...
Sizleri suçlamıyorum. Çünkü siz de belki öyle gördünüz. Öyle büyüdünüz belki de… belki de çok zorluklar çektiğiniz için benim şimdi güvende ve rahat olmamı istiyorsunuz. Sadece sahip olduğunuz şeyleri aktarmaya çalışıyorsunuz, biliyorum.
Belki de bu yazdıklarıma rağmen ben de ileride çocuklarıma sizin gibi örnek olmak için canla başla çalışacağım.
Belki destek bulamazsam hep kendimi eksik hissedeceğim.
Belki bu desteği yanlış yerlerde arayacağım. Belki de bu yüzden kötü insanlara katlanmak zorunda kalacağım.
Ve belki de bir gün benim çocuğum bana böyle bir mektup yazacak ve artık özgür iradesiyle yaşamak istediğini belirtecek. Kim bilir?...
Son olarak şunu bilmenizi isterim ki sizi çok seviyorum…
ÜSTÜNLÜK BEKLEYEN, BASKICI VE MÜKEMMELLİYETÇİ AİLE
Çocuk üstün olmaya zorlanır.
Sürekli nasihat verilir.
Bol eleştiri yapılır.
Aile çocuğu beğenmez
Çocuklar:
Fevri davranışları vardır.
Mutsuzdurlar.
Güvensizdirler.
Gergindirler.
Mantık ön plandadır.
Karamsardırlar.
SEVGİLİ ANNECİĞİM VE BABACIĞIM,
Biliyorum ki sürekli mutsuz olmam, gergin olmam, sinirliliğim, kendimle barışık olamam ve kendime olan güvensizliğim sizi üzüyor.
Yaklaşık birkaç gün önce, elime geçen bir makale benim ilk defa hayatımı gözden geçirmeme neden oldu. Makalede diyordu ki; insanların %90’ı daha 18’lerine gelmeden kafalarında açılan mutsuzluk ve başarısızlık çukuruna düşüyorlarmış.
Bu makale çok ilgimi çekmişti. Çünkü nedenini bilmediğim bir şekilde kendimi stresli, gergin, karamsar, güvensiz kısacası mutsuz hissediyordum. Ve mutsuzluğumun sonucunda başarısızlık çukurunun içine saplandığımı fark ettim.
Size neden bu konuda mektup yazdığımı merak ettiğinizi biliyorum. Açıklayayım:
Bu birkaç gün içinde aklımda sadece bir soru vardı: “NEDEN?”
Yani neden bu çukurdayım ve neden çıkmaya bu kadar istekli olduğum halde çırpındıkça batıyor gibi hissediyorum kendimi?
Yalnız bu sabah uyandığımda, daha önemli bir soru olduğunu ve bunun cevabını bulmadan çözüme ulaşamayacağımı fark ettim. Bu soru ise “NASIL?”dı.
Yani nasıl bu kadar mutsuz olabiliyorum. Nasıl kendimi bu kadar gergin, karamsar ve üzgün bir hale getirdim? Bu noktaya nasıl geldim?
Sonunda problemin nerede olduğunu buldum. Bu yüzden size bu mektubu yazıyorum. Daha açık söyleyeyim. Nasıl sorusunun cevabını çocukluk döneminde buldum. Şaşırtıcı aynı zamanda gerçek bu.
Öncelikle sürekli benden her şeyin en iyisini bekleyen, mükemmeliyetçi bir ailede yetiştiğimi fark ettim. Siz her zaman benim ne yaparsam yapayım, ne olursam olayım en iyisi olmamı istediniz. Mesela okul dönemi boyunca benim hep daha sıkı çalışıp daha yüksek notlar almamı istediniz. Okul birinciliği için yarış atı misali hazırlanmamızı istediniz.
Aslında biliyorum tek istediğiniz şey benim hep önden gitmemdi ve hep başarılı olmamdı. Bunda yanlış bir şey yok. Aynı zamanda bu istek, ben bile farkında olmadan, kendime olan güvenimi her geçen gün biraz daha götürüyordu. Çünkü şimdi ne olursa olsun insan olduğumu ve hata yapabileceğimi, her insan gibi benim de dört dörtlük olamayacağıma kendimi inandıramıyorum. Yaptığım hatanın niteliğinin hiçbir önemi yok. ÖSS’de istediğim puanı tutturamamaktan sporda sayı kaybetmeme, arkadaşlarımla iletişim sorunu yaşamaktan yemeğin tuzunu unutmama kadar büyük küçük bütün hatalarım kendime olan güvenimi azaltıyor.
Bu hatalarımın hepsi bende stres ve güvensizlik oluşturmaya başladı bende. Şimdi derste öğretmen soru sorduğunda elimi kaldırmak istemiyorum çünkü cevabı yanlış söylemekten korkuyorum. Sözlü de bile acaba doğru cevap bu mu diye düşünmekten kaslarımın gerildiğini ve daha fazla stres yaşadığımı fark ediyorum.
Ne yaparsam yapayım siz beni hiç beğenmediniz. Ya da gevşeyeceğim korkusuyla beğendiğinizi fark ettirmediğiniz voleybolda içinde olduğum takımın aldığı final kupası ya da orta okuldayken şiir yarışmasında benim birinci olmam, kompozisyonumun her zaman iyi olmasında edebiyat kolu başkanı olmam…. Bu rağmen hep kusurlarımı buldunuz. Şimdi de ben kendimde ve çevremdeki insanlarda hep kusur arıyorum. Ve inanmayacaksınız, her zaman söylenecek birkaç eleştirim var ve sürekli insanların kusurlarını bulup çıkartıyorum. Sizin sert bakışlarınız gibi, benim de gergin kaşlarımı çatarak bakmam çevremdekileri rahatsız ediyor.
Siz beni böyle yetiştirdiniz….
Eleştiriyle, bitmez tükenmez nasihatlarla…
“Sınavdan neden 95 aldın da 100 almadın.”
“Toplum içinde düzgün konuş”
“Abartılı gülme, kınarlar”
“Derslerini iyi çalış ki bu yıl okul birincisi olabilesin, bak kuzenin nasıl başarılı”
“Ben senin yaşındayken hiç böyle davranmazdım”
“Bu müzikten ne anlıyorsun, adam gibi şeyler dinle!”
“Ceketin toz olmasın”
En ufacık hatamda: “Zaten senden adam olmaz”
Ve daha bir sürü örnek hafızama kazınmış…
Şimdi düşünüyorum da benim hiç mi iyi bir özelliğim yoktu? Ya da fark edilmiyor muydu? Şiir yarışmasında birinci olmam, sınavda istediğim üniversiteyi kazanmam, kaptanı olduğum takımın birinci olması…
Aslında ikisinin de sonucu da aynı: hiç takdir edilmedim.
Şimdiyse ben takdir edemiyorum insanları…
Şiir yarışmasında birinci olmam, sınavda istediğim üniversiteyi kazanmam, kaptanı olduğum takımın birinci olması… Ama hiç mutlu olamadım.
İşte bunlar beni mutsuz eden.
Gün geçtikçe, insanlara, hayata olan bakış açım daha da değişiyor. Bu değişimin olumlu olmasını çok isterdim ama ne yazık ki öyle değil. Artık insanların ve kendimin yaptığı en küçük hatalara bile göz yumamıyorum. Herkesin robot gibi her şeyi eksiksiz yapmasını bekliyorum. Küçücük bir şey eksik olsa ya da ters gitse günlerce düşünüyorum, ya yapamazsam korkusuyla hedef belirleyemiyorum ya da bir türlü harekete geçemiyorum. Kendi yaptığım küçücük sıradan yanılmalara bile daha az gülümsüyor daha çok söyleniyorum.
Artık keyif de alamıyorum yaptığım şeylerden. Sıradan tekdüze bir hayat yaşıyorum.
Bol eleştiri ve nasihat yerine benim iyi yönlerimi de görmenizi, hep başarım yerine biraz da kişiliğimle (ahlakımla, saygımla, sevgimle) ilgilenmenizi isterdim.
Yarış atı gibi sınavdan sınava koşturmak yerine biraz da özel hayatımı yaşamamı desteklemenizi, her fikir ortaya koyuşumda reddetmek yerine açıklamalar yapmanızı ve biraz da olsa benim fikirlerime saygı duymanızı isterdim.
En ufak hatamda sert bakışlarla azarlamak yerine küçük hatalarımda rahat bırakıp büyük hatalarımda engel olmanızı, bana farkında olarak ya da olmayarak tepeden bakmak yerine kalbinizdeki sevgiyi hissettirmenizi ve en önemlisi beni, idealinizdeki çocukla kıyaslamayıp beni olduğum gibi kabul edip beni benimle kıyaslamanızı isterdim.
Belki birkaç gün önce okuduğum bu makale sadece sıradan bir yazı olacaktı benim için. Belki de şükredecektim, %90 yerine %10’un içinde olduğumu farkedip….
Her şeye rağmen sizi seviyorum…
Aşırı bakım vardır.
Normalden fazla yardım vardır.
Bebeksi bir değer verilir.
Çocuğun her işini anne üstlenir
Çocuklar:
Hep desteklenmeyi bekler.
Risk alamaz.
Hep birilerine bağımlıdır.
Gururlu olurlar.
Duygu ön plandadır.
Her isteğinin olmasını ister.
Kendine güveni azalır.
Sevgili Anneciğim ve Babacığım;
Bu size yazdığım ilk mektubum. Lütfen dikkatlice okur musunuz?
Büyümek istiyorum artık. Sorumluluk almak….
Şimdiye kadar benim yatağımı siz topladınız, okul servisine siz bindirdiniz hatta arkamdan öğretmenimi arayıp öğle yemeğinde sandivicimi ve meyve suyumu bitirmem için sıkı sıkı uyardınız. Arkadaşımda kalmaya gittiğimde gecenin bir yarısı telefon açıp sohbetin en tatlı yerinde “hadi yatın artık sabah da uykunuzu alın, erken kalkın” dediniz. Baharda bile dondurmadan sonra zorla koca bir bardak su dayadınız ağzıma… Bunu hep benim iyiliğim için yaptınız… Evladımız hasta olmasın, desteksiz kalmasın dediniz hep. Biliyorum bunların hepsi benim içindi.
Yaptığınız her şey için teşekkür ediyorum. Ama artık büyümek istiyorum. Kendi sorumluluklarımı taşımak, kendi yatağımı kendim toplamak, yardıma ihtiyacım olduğunda içimdeki zeki ve düşünceli insanın bana yardım elini uzatmasını istiyorum. Şimdiye kadar bütün sorularıma benden önce cevap buldunuz ve belki de bu yüzden artık cevapları kendim aramak istiyorum.
Ve risk almak….
Çünkü biliyorum ki kıyıdan ayrılamadığım sürece açık denizlerde yüzemeyeceğim. Siz her zaman benim güvenliğimi düşündüğünüz ve bu yüzden boğulmamam için kıyıda kalmamı istediniz. Ama ben okyanusları merak ediyorum. Kıyıda çırpınmak değil, su yutarak da olsa yüzmeyi öğrenmek istiyorum.
Benim için endişe duymanızı anlayabiliyorum. Beni korumak, kollamak istiyorsunuz. Bütün ihtiyaçlarımı karşılayarak benim sorunsuz bir yaşam sürdürmemi istiyorsunuz. Ve belki de bu yüzden benim adıma düşünüp, benim adıma karar alıp, benim yapmam gereken her şeyi siz yapıyorsunuz. Ama ben biliyorum ki hayat koşulları her zaman istediğim şeyleri bana sunmayacak, bunu çok iyi biliyorum. Sizin şefkatli kollarınız gibi değil yaşam… Sizden ayrıldığımda, yaşam bana sizin kadar şefkatli davranmayacak… Ve bu yüzden hangi sorunla karşılaşırsam karşılaşayım ayakta kalmak istiyorum. Desteğiniz için çok teşekkür ederim. Ama desteksiz ayakta kalmanın ne olduğunu da öğrenmek istiyorum.
Aslında bu yaptıklarınız şimdi çok hoşuma gidiyordu. Benim yerime düşünen, benim geleceğimi planlayan birisinin olması… yalnız büyüdükçe fark ediyorum ki, yaptığınız iyi niyetli davranışların çoğu benim kendime duyduğum güveni parça parça azaltıyor.
Peki bundan sonra ne olacak?
Şimdi küçüğüm ve benim hayatıma yön vermenize sessiz kalmam normal. Ama ben hayatımı hiç kendi ellerime alamadım ki! Siz olmadığınızda kim yönlendirecek beni? Kim benim davranışlarımı belirleyecek? İş hayatımda ya da özel hayatımda sorunlarla karşılaştığımda kim benim adıma çözüm bulacak?
Tek başıma ayakta kalabilir miyim?
Kendime güvenebilir miyim açıklardaki bir gemiyi tek başıma limana yaklaştırabileceğime?...
Sizleri suçlamıyorum. Çünkü siz de belki öyle gördünüz. Öyle büyüdünüz belki de… belki de çok zorluklar çektiğiniz için benim şimdi güvende ve rahat olmamı istiyorsunuz. Sadece sahip olduğunuz şeyleri aktarmaya çalışıyorsunuz, biliyorum.
Belki de bu yazdıklarıma rağmen ben de ileride çocuklarıma sizin gibi örnek olmak için canla başla çalışacağım.
Belki destek bulamazsam hep kendimi eksik hissedeceğim.
Belki bu desteği yanlış yerlerde arayacağım. Belki de bu yüzden kötü insanlara katlanmak zorunda kalacağım.
Ve belki de bir gün benim çocuğum bana böyle bir mektup yazacak ve artık özgür iradesiyle yaşamak istediğini belirtecek. Kim bilir?...
Son olarak şunu bilmenizi isterim ki sizi çok seviyorum…
ÜSTÜNLÜK BEKLEYEN, BASKICI VE MÜKEMMELLİYETÇİ AİLE
Çocuk üstün olmaya zorlanır.
Sürekli nasihat verilir.
Bol eleştiri yapılır.
Aile çocuğu beğenmez
Çocuklar:
Fevri davranışları vardır.
Mutsuzdurlar.
Güvensizdirler.
Gergindirler.
Mantık ön plandadır.
Karamsardırlar.
SEVGİLİ ANNECİĞİM VE BABACIĞIM,
Biliyorum ki sürekli mutsuz olmam, gergin olmam, sinirliliğim, kendimle barışık olamam ve kendime olan güvensizliğim sizi üzüyor.
Yaklaşık birkaç gün önce, elime geçen bir makale benim ilk defa hayatımı gözden geçirmeme neden oldu. Makalede diyordu ki; insanların %90’ı daha 18’lerine gelmeden kafalarında açılan mutsuzluk ve başarısızlık çukuruna düşüyorlarmış.
Bu makale çok ilgimi çekmişti. Çünkü nedenini bilmediğim bir şekilde kendimi stresli, gergin, karamsar, güvensiz kısacası mutsuz hissediyordum. Ve mutsuzluğumun sonucunda başarısızlık çukurunun içine saplandığımı fark ettim.
Size neden bu konuda mektup yazdığımı merak ettiğinizi biliyorum. Açıklayayım:
Bu birkaç gün içinde aklımda sadece bir soru vardı: “NEDEN?”
Yani neden bu çukurdayım ve neden çıkmaya bu kadar istekli olduğum halde çırpındıkça batıyor gibi hissediyorum kendimi?
Yalnız bu sabah uyandığımda, daha önemli bir soru olduğunu ve bunun cevabını bulmadan çözüme ulaşamayacağımı fark ettim. Bu soru ise “NASIL?”dı.
Yani nasıl bu kadar mutsuz olabiliyorum. Nasıl kendimi bu kadar gergin, karamsar ve üzgün bir hale getirdim? Bu noktaya nasıl geldim?
Sonunda problemin nerede olduğunu buldum. Bu yüzden size bu mektubu yazıyorum. Daha açık söyleyeyim. Nasıl sorusunun cevabını çocukluk döneminde buldum. Şaşırtıcı aynı zamanda gerçek bu.
Öncelikle sürekli benden her şeyin en iyisini bekleyen, mükemmeliyetçi bir ailede yetiştiğimi fark ettim. Siz her zaman benim ne yaparsam yapayım, ne olursam olayım en iyisi olmamı istediniz. Mesela okul dönemi boyunca benim hep daha sıkı çalışıp daha yüksek notlar almamı istediniz. Okul birinciliği için yarış atı misali hazırlanmamızı istediniz.
Aslında biliyorum tek istediğiniz şey benim hep önden gitmemdi ve hep başarılı olmamdı. Bunda yanlış bir şey yok. Aynı zamanda bu istek, ben bile farkında olmadan, kendime olan güvenimi her geçen gün biraz daha götürüyordu. Çünkü şimdi ne olursa olsun insan olduğumu ve hata yapabileceğimi, her insan gibi benim de dört dörtlük olamayacağıma kendimi inandıramıyorum. Yaptığım hatanın niteliğinin hiçbir önemi yok. ÖSS’de istediğim puanı tutturamamaktan sporda sayı kaybetmeme, arkadaşlarımla iletişim sorunu yaşamaktan yemeğin tuzunu unutmama kadar büyük küçük bütün hatalarım kendime olan güvenimi azaltıyor.
Bu hatalarımın hepsi bende stres ve güvensizlik oluşturmaya başladı bende. Şimdi derste öğretmen soru sorduğunda elimi kaldırmak istemiyorum çünkü cevabı yanlış söylemekten korkuyorum. Sözlü de bile acaba doğru cevap bu mu diye düşünmekten kaslarımın gerildiğini ve daha fazla stres yaşadığımı fark ediyorum.
Ne yaparsam yapayım siz beni hiç beğenmediniz. Ya da gevşeyeceğim korkusuyla beğendiğinizi fark ettirmediğiniz voleybolda içinde olduğum takımın aldığı final kupası ya da orta okuldayken şiir yarışmasında benim birinci olmam, kompozisyonumun her zaman iyi olmasında edebiyat kolu başkanı olmam…. Bu rağmen hep kusurlarımı buldunuz. Şimdi de ben kendimde ve çevremdeki insanlarda hep kusur arıyorum. Ve inanmayacaksınız, her zaman söylenecek birkaç eleştirim var ve sürekli insanların kusurlarını bulup çıkartıyorum. Sizin sert bakışlarınız gibi, benim de gergin kaşlarımı çatarak bakmam çevremdekileri rahatsız ediyor.
Siz beni böyle yetiştirdiniz….
Eleştiriyle, bitmez tükenmez nasihatlarla…
“Sınavdan neden 95 aldın da 100 almadın.”
“Toplum içinde düzgün konuş”
“Abartılı gülme, kınarlar”
“Derslerini iyi çalış ki bu yıl okul birincisi olabilesin, bak kuzenin nasıl başarılı”
“Ben senin yaşındayken hiç böyle davranmazdım”
“Bu müzikten ne anlıyorsun, adam gibi şeyler dinle!”
“Ceketin toz olmasın”
En ufacık hatamda: “Zaten senden adam olmaz”
Ve daha bir sürü örnek hafızama kazınmış…
Şimdi düşünüyorum da benim hiç mi iyi bir özelliğim yoktu? Ya da fark edilmiyor muydu? Şiir yarışmasında birinci olmam, sınavda istediğim üniversiteyi kazanmam, kaptanı olduğum takımın birinci olması…
Aslında ikisinin de sonucu da aynı: hiç takdir edilmedim.
Şimdiyse ben takdir edemiyorum insanları…
Şiir yarışmasında birinci olmam, sınavda istediğim üniversiteyi kazanmam, kaptanı olduğum takımın birinci olması… Ama hiç mutlu olamadım.
İşte bunlar beni mutsuz eden.
Gün geçtikçe, insanlara, hayata olan bakış açım daha da değişiyor. Bu değişimin olumlu olmasını çok isterdim ama ne yazık ki öyle değil. Artık insanların ve kendimin yaptığı en küçük hatalara bile göz yumamıyorum. Herkesin robot gibi her şeyi eksiksiz yapmasını bekliyorum. Küçücük bir şey eksik olsa ya da ters gitse günlerce düşünüyorum, ya yapamazsam korkusuyla hedef belirleyemiyorum ya da bir türlü harekete geçemiyorum. Kendi yaptığım küçücük sıradan yanılmalara bile daha az gülümsüyor daha çok söyleniyorum.
Artık keyif de alamıyorum yaptığım şeylerden. Sıradan tekdüze bir hayat yaşıyorum.
Bol eleştiri ve nasihat yerine benim iyi yönlerimi de görmenizi, hep başarım yerine biraz da kişiliğimle (ahlakımla, saygımla, sevgimle) ilgilenmenizi isterdim.
Yarış atı gibi sınavdan sınava koşturmak yerine biraz da özel hayatımı yaşamamı desteklemenizi, her fikir ortaya koyuşumda reddetmek yerine açıklamalar yapmanızı ve biraz da olsa benim fikirlerime saygı duymanızı isterdim.
En ufak hatamda sert bakışlarla azarlamak yerine küçük hatalarımda rahat bırakıp büyük hatalarımda engel olmanızı, bana farkında olarak ya da olmayarak tepeden bakmak yerine kalbinizdeki sevgiyi hissettirmenizi ve en önemlisi beni, idealinizdeki çocukla kıyaslamayıp beni olduğum gibi kabul edip beni benimle kıyaslamanızı isterdim.
Belki birkaç gün önce okuduğum bu makale sadece sıradan bir yazı olacaktı benim için. Belki de şükredecektim, %90 yerine %10’un içinde olduğumu farkedip….
Her şeye rağmen sizi seviyorum…