5. Sinema Günleri - 8. Hafta Anketi

. . .

  • When Nietzsche Wept - Nietzsche Ağladığında

    OY: 7 70,0%
  • Touching The Void - Boşluğa Dokunmak

    OY: 1 10,0%
  • Memory - Hafıza

    OY: 1 10,0%
  • Yazgı

    OY: 1 10,0%

  • Ankete Katılan
    10
merhabalar ne güzel sinema grubu ben geç kaldım anlaşılan yetişmiş olsaydım When Nietzsche Wept - Nietzsche Ağladığında ya oy vermek isterdim. Kitabını okumuştum gerçi üzerinden bayağı zaman geçti 8-9 yıl kadar. Filminin olduğunu bilmiyordum bir ara izleyim bende :)Her şeyi bir araya sıkıştırıyorum ne olacak benim halim bir ara yapacak o kadar çok şeyim varki:))
Galiba bu son haftanız tekrar düzenlenecekmi sinema günü
 
eylul.yn hoşgeldin:)

Son haftalarda hepimiz işlerimizin yoğunluğu nedeniyle biraz uzak kaldık bu başlıktan. gerçi yine her hafta anketimiz açıldı, oylamalar yapıldı filmler yorumlandı ama eski hareketliliğini yitirince açıkçası ben de sanırım diğer arkadaşlarımız da bir sonraki organizasyon için biraz çekimser kaldık. Ama aramıza sizin gibi sinemaya ilgi duyan, başlığa ilgi gösterenler de katılınca belki 1-2 hafta aranın ardından, katılım da olursa yeni organizasyona başlayabiliriz:)

Bu arada ben filmi izledim=))

Artık klasikleşmiş bir eleştiri ile başlayayım, filmden kitaptan aldığım keyfi alamadım. =) Aslında ikisini ayrı değerlendirmek gerekir, zaten kitabı da okuyalı çok uzun zaman oldu bu nedenle kitapla kıyaslamadan film üzerinden değerlendirmeye çalışacağım - ne kadar mümkünse artık-:

Oyuncu seçimlerini çok isabetli bulmadım, bıyıkları dışında Nietzsche'yle herhangi bir benzerlik yoktu. Freud'un çok az rolü vardı, daha etkin olabilirdi. Kızıl saçlı oyuncunun histeri nöbetleri abartılıydı, kimi sahneleri skeci andırıyordu ve genel olarak karakterler karikatür gibi çizilmişti.

Diyaloglar iki karakterin ruhunu da yansıtıyordu, aralarındaki etkileşim filmi götüren en önemli unsurdu yine de bir eksiklik, uyumsuzluk, yavanlık hissettim filmin genelinde.
 
Atlantis, sen de felsefik filmleri izlemeyi seviyorsun anladığım kadarıyla. Bergman ın bir evliliğin olası kronolojisini aktardığı bir evlilikten manzaralar ı izlemekten sıkılmam. Finali olmayan bir izleti ama dokunaklı.

Yönetmenin fikrini sorgulamayı sen de seviyorsun gibi. Fantastik filmlerde ben bunu yapamıyorum, bilimkurguda da. Gerçekdışılığı hayatın içinden güzel geçiriyor Lynch. Sanırım bu.

Bir rüya için ağıt, ve Leon izledikten sonra hitab etmedi bana. Vardır daha da ilk aklıma ikisi geldi, ..ağıt da şımarık gençliği izlemek hiç keyifli değildi
Leon da ise duygu aktarımı çok inceydi, bu çok güzel. ama sevememiştim.

Başkalarının nefret ettiği ama ben de etki bırakaaan..
olmuştur muhakkak ama bir çırpıda aklıma gelemedi şimdi.

Film müziklerini beğeni duyacak aklımda kalacak kadar dikkate almadan izliyorum, ama burada sevgili prensesin uykusuyum un önerdiği naked ın soundtrack ını aradığımı biliyorum.

Film beğenilerinde ruh halinin de etkisi oluyor, birbirine yakın ruh hallerinde aynı filmden farklı etkiler alabiliyoruz. Eleştirilerimiz de kendimizden fikir alıyor, yön buluyor. Yansız, maddi kaygıdan uzak, samimi eleştirmen yazıları okumanın farkındalık arttırdığını ve sinema konusunda geliştirdiğini düşünüyorum. Takip ettiğimiz eleştirmen, web site v.s. bunları da konuşmak isterim. Açıkcası bu konuda internette tatmin edici okunaklı yazı denk gelmiyorum.

Filmi de izlemişsin, havada kalmışlık hissi bırakmış sen de. Yorumunu paylaşmanı merakla bekliyordum,
kitabını okumamış olsaydın sence yine aynı yavanlığı hisseder miydin ?

Dulcinea; hoşgeldin ; )

Eylul.yn, sen de hoşgeldin .. organizasyon devam mı tamam mı bilmiyorum, katılımcıya göre belirlenecek olmalı.
 
Bergman benim için en özel isimdir=) Bunuel, Lynch de=) Evet felsefe alt metni olan filmlerle birlikte, birey merkezli, bireyi öznelliğiyle ele alan, toplumsal sorunlardan ziyade ruhsal süreçlere ağırlık veren filmlerden daha fazla keyif alıyorum.

Filme ilgili soruna gelirsek; sanırım kitabı okumasam da böylesi bir Nietzsche profili bana rahatsızlık verirdi, gerçi bu kez de onun kitaplarını okuduğumdan yine bir beklenti oluyor yani tamamen tarafsız, film üzerinden karakterleri tanıma imkanım olmuyor bu nedenle çok da nesnel değerlendiremiyorum filmi. Özellikle Zerdüşt sahnesinde resmen Zerdüşt bir deli gibi betimlenmiş, evet kitapta Zerdüşt'ün halk içine karıştığında onunla alay eden, onu anlamayan bir kitleyle karşılaması geçmekte ama bu sahne bana biraz Levent Kırca skeçlerini anımsattı. Onun dışında histeri de karikatürize edilmiş sanki, aşırılık vardı filmde ve vurgulanmak istenen ruhsal durumların dışında da aşırı durağanlık. Durağanlık ve aşırılığın sınırlarında gezip dengeyi tutturamamış gibi geldi. Bir de tam olarak söze dökemediğim bir eksiklik var, nasıl aktarsam bilemiyorum; yönetmen ve senariste dair bilgim yok ama belki felsefe ve psikiyatriye yakın duran bir isim bu filmi tekrar çekse ve kitabın özüne sadık kalarak senaryoyu revize etse çok daha başarılı bir uyarlama çıkar gibi ortaya.

Lou Salome yi canlandıran oyuncu da bana göre uygun değildi. Salome etkileyici, baştan çıkarıcı bir kadın ki Nietzsche'yi etkileyen de bu nitelikleri. Fakat filmi izlerken Nietzsche'nin neden Salome'nin tesirinde kaldığını anlayamıyoruz.
 
Nihil hoş buldum :16: Film seçimlerin için teşekkürler. Özellikle Touching the Void için... Çok beğendiğim bir filmdi ve varlığı tamamiyle aklımdan çıkmıştı, hatırlamak ayrı bir zevk :119:

Film benim için de yavandı ve tahminin doğru... kesinlikle kitabı önceden okumakla alakalı. Zaten kitabından daha çok tatmin duygusu yaratan bir film yok benim için :)) Özellikle kitap içinde felsefe barındırıyorsa, yönetmenin bunu aynı derinlikte seyirciye yansıtması çok zor bence.

Atlantis gibi Nietzsche profili ayrı bir konuydu benim için de... ama o eleştirilerimi direkt kitaba yönelik yaptığımdan filme çok yansımamıştı izlerken.

Sonuç olarak kitabı okumayan biri için film çok daha güzel, ama o zaman da Nietzsche eleştirilerinden kurtulamazdı. Yönetmenin de suçu yok ki, garibim riskli alana yönelmiş :1:
 
Nihil hoş buldum :16: Film seçimlerin için teşekkürler. Özellikle Touching the Void için... Çok beğendiğim bir filmdi ve varlığı tamamiyle aklımdan çıkmıştı, hatırlamak ayrı bir zevk :119:

Film benim için de yavandı ve tahminin doğru... kesinlikle kitabı önceden okumakla alakalı. Zaten kitabından daha çok tatmin duygusu yaratan bir film yok benim için :)) Özellikle kitap içinde felsefe barındırıyorsa, yönetmenin bunu aynı derinlikte seyirciye yansıtması çok zor bence.

Atlantis gibi Nietzsche profili ayrı bir konuydu benim için de... ama o eleştirilerimi direkt kitaba yönelik yaptığımdan filme çok yansımamıştı izlerken.

Sonuç olarak kitabı okumayan biri için film çok daha güzel, ama o zaman da Nietzsche eleştirilerinden kurtulamazdı. Yönetmenin de suçu yok ki, garibim riskli alana yönelmiş :1:

hosgeldin
sefalar=getirdin-biricik-citiriskom-benim:16::16:
 
prensescim kelime aralarında boşluk bırakmak için ekran klavyesini kullan bence.
başlata tıkla ordan programlar - erişilebilirlik - ekran klavyesi

işlem tamamdır :)

canimcim baslati tiklattim ama secenekler arasindan programlar cikmadi kuzum
veya ben bulamadim:43:
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Film az önce bitti. Kitabı okumadığım için büyük bir beklenti içinde değildim. Bende kitaplardan sonra filmlerin genelde hayalkırıklığına uğrattığını düşünüyorum .
When nietzsche wept ana hikayeden daha çok Nietzsche ve Josef arasında ki diyaloglarla ilgimi çekti , söz konusu Nietzsche olunca daha derin bir anlatım olabilirdi diye düşünüyorum, benim kafamdaki Nietzsche ile filmde ki pek örtüşmedi , bu yüzdende oyuncu seçmini başarılı bulmadım .
Josef'in ruh hali aktarımı , gerçek ve rüya karışımları oldukça başarılıydı .
Altı çizilmesi gereken bir çok replik barındırıyor ama benim için en öne çıkanı;

"Görüyorsun ki gerçek acıtır.
Ölümümün yaklaştığını biliyorum.
Yetersiz ve değersizim, evet.
Fakat bu varoluşun bir amacı olmadığı manası taşımaz.
Tam tersine, ölüm sürünerek yaklaştıkça, hayatın değeri yükselir.
'Evet' demeyi öğrenmelisin, Josef.
Ama hayatın her dakikasına...
'Evet' de."



"Gözyaşların konuşabilseydi, ne söylerlerdi?"


Teşekkürler Nihil
 
eylul.yn hoşgeldin:)

Son haftalarda hepimiz işlerimizin yoğunluğu nedeniyle biraz uzak kaldık bu başlıktan. gerçi yine her hafta anketimiz açıldı, oylamalar yapıldı filmler yorumlandı ama eski hareketliliğini yitirince açıkçası ben de sanırım diğer arkadaşlarımız da bir sonraki organizasyon için biraz çekimser kaldık. Ama aramıza sizin gibi sinemaya ilgi duyan, başlığa ilgi gösterenler de katılınca belki 1-2 hafta aranın ardından, katılım da olursa yeni organizasyona başlayabiliriz:)
Hoşbulduk atlantis umarım düzenlenir tekrar ve ben de fırsat buldukça katılırım aranıza.

Film beğenilerinde ruh halinin de etkisi oluyor, birbirine yakın ruh hallerinde aynı filmden farklı etkiler alabiliyoruz. Eleştirilerimiz de kendimizden fikir alıyor, yön buluyor. Yansız, maddi kaygıdan uzak, samimi eleştirmen yazıları okumanın farkındalık arttırdığını ve sinema konusunda geliştirdiğini düşünüyorum. Takip ettiğimiz eleştirmen, web site v.s. bunları da konuşmak isterim. Açıkcası bu konuda internette tatmin edici okunaklı yazı denk gelmiyorum.


Eylul.yn, sen de hoşgeldin .. organizasyon devam mı tamam mı bilmiyorum, katılımcıya göre belirlenecek olmalı.

Hoşbulduk Nihil eleştiriyi ne kadar güzel ve doğru bir yaklaşımla açıklamışsın. Gerçekten ruh halide çok önemli aynı filmlerden o an ki duruma göre değişik tatlar alabiliyoruz. Yansız, samimi ve mütevazi eleştirileri okumak bana da çok zevk veriyor.
Organizasyonun geçmiş haftalarını okumadım ama bundan sonra güzel yorumlar okuyacakmışım gibi his var umarım devam eder. :)
 
prensesin.uykusuyum; filmi izlenesi kılan diyaloglarıydı senin için de, öyle anladım. ben henüz tekrar izlemedim biliyor musun, etkilenmeyin benden derken sizlerden etkileneceğim sanırım , kendi yorumumu merak eder oldum : )

rica ederim,.

eylul.yn; kullanıcı ismin çok güzel. ayrı bir severim eylül ismini.

yarı yıl tatiline denk geldiği için durağanlık oldu sanırım sinema günlerinde. elbette ben de devamını dilerim, ; )
 
Aaa prenses', bu arada
yazgı yı indirdin mi ? izliyecek misin ?
 
Rapid linklerini buldum sonunda indiriyorum şimdi , en yakın zamanda izleyeceğim. Touching The Void de ilgimi çekti ,onuda indiriyorum :)
 
Son düzenleme:
Yazgıyı az önce izledim .
Zeki Demirkubuz beni pek şaşırtmadı. Yine karakter odaklı bir hikaye. Musa oldukça sıradışı biri , kayıtsızlığı , hiçliği sorgulamak için biçilmiş kaftan ama şu var ki başarılı olmuşmu derseniz bence olmamış , oyunculuklar göze batıyor bu durumda inandırıcılığını yitiriyor. Filmin süresi duran çekimlerle uzatılmış ki fotoğrafta vermediğini düşünürsek oldukça gereksiz olmuş, yönetmenlik adına bunu çok zayıf buldum. Engin Günaydın filmin en sevdiğim ayrıntılarından oldu .Diğer oyuncular arasında sivrilen inandırıcılığıyla oldukça başarılıydı. Filmin sonlarına doğru savcı ve Musa arasında geçen diyalog film boyunca Musaya sorulmayı istenebilecek bütün soruları kapsıyor ama gelin görünkü savcıyı oynayan oyuncu okul piyesinde gibi konuşunca filmin belkide en merak uyandırıcı sahnesi çöpe gidiyor. Genel olarak çekimler , replikler vs dışında beni en çok kötü oyunculuklar rahatsız etti , biraz daha uğraşılmış ve daha doğal aktarım yapılabilseymiş senaryo ve Musa karakteriyle çok daha başarılı bir film olabilirmiş. Yinede izlerken sıkıldın mı derseniz , hayır derim . Yaklaşık 2 saat süren filmi kesintisiz sıkılmadan izledim.

Nihil sen ne düşündün oyunculuklar ve çekim konusunda , rahatsız etti mi izlerken ?
 
- film içeriği barındıran bir yorum -
..
Musa'nın tepkisi tepkisizlik.
O halde insan neden tepkilenmez ?,,
hissedeceği tepkiden kaçmak için,
duyguyu yaşamamak için,, nedenlerden biri olabilir..
diğer yandan Musa için hiçbirşey farketmez,
o halde tepkilense de tepkilenmese de bir, o halde neden duygulanarak yorulayım?
diye hissediyor da olabilir..

Annesinin vefatına kayıtsız kalmasına çok şaşırmamıştım. kopuk iletişimli ise ebeveyn ile ,
çok uç bir davranış gelmemişti.

Musa yaşayan bir karekter değil. Ruhu yaşamıyor. Mecburen bedenen yaşıyor, yaşatıldığı için o da. Musa yı izledikten sonra, gereksiz ayrıntılara fazla anlam mı yüklüyoruz, sevinçlerimiz mi abartılı üzüntülerimizi mi fazla hissettiriyoruz kendimize gibi davranış sorgulama sürecine girmiştim bir hafta on gün kadar sanırım.

Senin de değindiğin gibi savcı ile dialoğu uzun uzun konuşulası bir dialog. Orada bir sahne vardı prenses,
kapının kendi kendine açılması, gıcırdaması,
Musa nın bir bakıp bir başını çevirmesi.
İzlerken dedim bu sahneye ne gerek vardı, neden bu sahne,
düşünüp birşey bulamamam ile öyle kalmıştı. sonrasında nereden okuduğumu hatırlamıyorum,
bir yorumcu da bu sahneyi sorgularken, belki de devlet dairelerinin bakımsızlığına yer verilmek istenmiş olabilir diye yorumlanmıştı,. ince bir yorum değil mi ?

Akıl oyunlarının sürükleyiciliğinin yazgı da olmamasının nedenini yerli yapım olmasına bağlıyorum. Yerli yapımların geneli izlerken izleme isteğini aynı seviyede tutamıyor, yabancı yapım olsaydı Musa
daha çarpıcı dolayısıyle daha izlenesi olacağını düşünüyorum, kesinlikle katılıyorum sana.

Sabırsızlıktan dolayı diş gıcırdatmamsı hissi olur ya, öne çıkan duyguyu böyle tanımlayabilirim.
Yok, sıkılmamıştım izlerken.
 
Musanın tepkisizliği bende de tam tersi bir hissiyat uyandırdı.
Daha fazla sevinmeli , daha fazla üzülmeli.
Ozaman yaşamanın hakkını veririz , diye düşündüm .
Musa beni film boyunca çok yordu kısacası .
Savcı ile diyalog sırasında açılan kapıya bende anlam yüklemeye çalıştım .
Sanırım Zeki Demirkubuz bu sahneyle derin bir anlam değilde , sürekli izleyenlerine bir selam göndermiş.
"Masumiyet" filminin başında da sürekli açılan bir kapı vardı. (yanlış hatırlamıyorsam)

Benim filmde akıcılıkla ilgili bir sorunum yoktu Nihil . Aslında bakarsan "akıl oyunları" gibi klasik Amerikan yapımlarından oldukça sıkıldım , tercihim durağan ilerleyen , simgesel anlatımlı hatta yer yer az diyaloglu naif filmler. Sanat filmi belkide...
ama Türkiyede bir çok yönetmen "sanat filmi" kavramını yanlış anlıyor bana kalırsa.
boş boş sahne çekmek , yol çekmek değildir ki sanat filmi.
Yazgı da bu duruma düşmüş , örneğin Musa durakta otobüs bekliyor , sahne en az 2 dk sürüyor , sadece yoldan geçen arabaları izliyoruz, zaman çalıyor sanki yönetmen , sahne çok boş.

Birde şu soruyu sordum film bitiminde kendime
Diyalog sahnesi filmin en çarpıcı sahnesiydi.
Oyunculuk doğallıktan uzak , çok kötüydü.
Neden bir yönetmen böyle önemli bir sahnede titiz davranmaz.
En doğalını yakalayana kadar tekrar tekrar çekmez.
Ben nasılsa gişe filmi yapmıyorum diye bu kadar özensizlik yapılmamalı bence.
Filmde bende hiç sıkılmadım , oyunculuklar gözüme batmasaydı bu filmi çok daha fazla sevebilirdim.

Masumiyette mesela Haluk Bilginer , Derya Alabora öyle bir döktürmüşler ki film tekrar tekrar izleme isteği uyandırıyor.

Filmde ki "sütlü kahve" detayı da oldukça güzeldi , son sahnede böyle bir şey bekliyordum :)

"
- Açmısın ?
- Yok.
- Sıcak bir şey yapayım ozaman , ne içersin ?
- Sütlü kahve "

Bu arada Musanın çocuğa boş bakışı , televizyon izleme sahnesi ve kararan ekran sonrası Musanın sesinin duyulması oldukça başarılıydı...
 
Son düzenleme:
"daha fazla sevinmeli, daha fazla üzülmeli, yaşamanın hakkını vermek için ",
aklıma gelmemişti.

Örnek verirken ilk aklıma neden akıl oyunları geldi bilmiyorum,
olay örgüsünden ziyade akıcılığı söylemem şizofreni nin çok çok çok başarılı, birebir yansıtılabilmesiydi.
ama neden akıl oyunları da başka film değil, bilemedim. ..
Hıımm,, düşününce galiba kişilik bozukluğu ile bağdaştırdım. İki kişilik bozukluğunun aktarımını karşılaştırmış olmalıyım..

Bahsettiğin boş sahneler 'moda' olmuş gibi prenses. yerli yönetmenler sık sık uyuyor bu modaya. tutarlı bir film olmalı ki sanat demeliyim diyorsun sanırım, boş luklarla doldurulmuş filmler kof geliyor.
Sanat beklentisi olan için beklentiyi karşılamadığından dolayı istediği oyu alamaycaktır yöneten. Dialog beklentisi olan için ise güzel oy alacaktır.
Ama vakit doldurup uzun süreli film, düşüncesini izleyiciye vermekse amaç
göz göre göre belli edip irite etmemeli, bu kaliteyi düşürüyor
yöneten kendi kendine eksi puanı verdiyor.
İzleyici televizyon dizilerinden uzun yol sahnelerine aşina,
bilinirliliği göz ardı ederek, yönetenin es geçmesi huzursuzluk bırakıyor/bıraktı sanırım bu filmde.

Birde şu soruyu sordum film bitiminde kendime
Diyalog sahnesi filmin en çarpıcı sahnesiydi.
Oyunculuk doğallıktan uzak , çok kötüydü.
Neden bir yönetmen böyle önemli bir sahnede titiz davranmaz.
En doğalını yakalayana kadar tekrar tekrar çekmez.
Ben nasılsa gişe filmi yapmıyorum diye bu kadar özensizlik yapılmamalı bence.
Filmde bende hiç sıkılmadım , oyunculuklar gözüme batmasaydı bu filmi çok daha fazla sevebilirdim.

Nasıl titiz olunabilirdi meselâ? doğallıktan, gerçeklikten uzak gelmesini düşündüren neydi sende?

Uzun sayılabilecek süre önce izlediğim için, kahve sahnesini ve son sahneyi yorumlayabilecek kadar hatırlayamadım,
Musa olmak değil ama
olan Musa'yı izlemek, trajikomik.

seninle düşüncelerimizi konuşturmak keyifli,
keyifli olduğunu düşünmem samimiyetini hissettirmenden geliyor. tabi ben de hissediyorum.
teşekkür ederim sana.
 
"vakit doldurup uzun süreli film, düşüncesini izleyiciye vermekse amaç
göz göre göre belli edip irite etmemeli, bu kaliteyi düşürüyor
yöneten kendi kendine eksi puanı verdiyor.
İzleyici televizyon dizilerinden uzun yol sahnelerine aşina,
bilinirliliği göz ardı ederek, yönetenin es geçmesi huzursuzluk bırakıyor"


işte bu , kesinlikle katılıyorum .

Savcıyla diyalog sahnesinde oyunculuk konusunda şöyle titiz olunabilirdi.
"Sen izleyeli uzun zaman geçtiği için şu an hatırlamakta güçlük çekebilirsin hatta bir ara vaktin olursa o sahneyi bir kez daha izle derim. "
Oyuncu hiç nefes almadan hiç mimik yapmadan sanki kağıttan bir metin okurmuş gibi konuşuyor . Noktalarda durmuyor bile .
Titiz davranması gerektiğini burdan yola çıkarak söyledim. Naçizane fikrim en iyisini , doğalını yakalayana kadar sahne tekrar çekilebilirdi.
Doğal oyunculuk gerçekten zor iş , bu işin ehli oyuncuları filmlerde oynatabilmekte özellikle kısıtlı bütçeyle film yapan yönetmenleri epey zorlayacaktır belkide mümkün olmayacaktır.
Burda yönetmene iş düşüyor , biraz gayretle daha özenli filmler çıkarılabilir diye düşünüyorum.


kesinlikle bende çok keyif aldım Nihil
arada bir böyle filmleri mercek altına alalım :)
 
Back
X