Psikopatolojik Vakaları Anlatan Film Önerileri (Meraklısına)

What We Do In The Shadows mu? Beğenmenize çok sevindim ehehe. Requiem For a Dream hakkında da yorumunuzu bekliyorum seyredince, madde bağımlılığı ile alakalı güzel bir filmdir. Hatta benim üniversite yıllarımda bu film ile ilgili yaptığım analizim vardı, pek çok filmin analizini yaptım hatta. Bilgisayarda bulursam buraya da atarım.
What we do in shadows... çok tatlı bir film. Çok sevdim. Vampir olmak, ancak bu kadar sevimli anlatılabilir herhalde. Espriler çok kaliteli, zekice. Komedi filmlerinin çoğuna gülemeyen bana kahkahalar attırdı. Teşekkürler Astoria:)
 
Aralarında izlediklerim de var izlemediklerimi kaydettim, izleme listeme ekliyorum, teşekkürler :)
 
Astoria merhaba. Epey bir zaman oldu buraya yazmayalı. Ama boş durmuyorum; sizin önerilerinizden izlemeye devam ediyorum:))
Mommy Dead and Dearest'ı izledim. Bir kaç gün süresince bu filmin etkisini yaşadım. Bu olayla ilgili haberleri okudum. Özellikle Gipsy Rose'un aldığı hapis cezasıyla ilgili toplumda epey bir karşıt düşünceler oluşmuş. Ben ise, en azından bu ceza konusunda ne düşüneceğimi şaşırdım. (Siz filmle ilgili çok boyutlu ve güzel, isabetli yorumlar yaptığınız için, bana da kala kala ceza meselesini düşünmek kaldı:))) Gipsy, Face'teki çocukla tanıştıktan sonra kişiliğinin bambaşka bir yönü ortaya çıktı. O zamana dek, saf, anneye boyun eğmiş, güçsüz, edilgen ve çok masum, saf bir kız izlemiştim. Sanki yıllarca annesine karşı kendisini pek güzel gizlemiş gibiydi. Ama tanıştığı çocuk, Gipsy'de derinlerde saklanmış yanının ortaya çıkmasına yol açtı. Sonrasında ise Gipsy'i, gayet zeki, akılcı, sinsi, kurnaz, çok öfke biriktirmiş, manipülasyonda usta bir karakter şeklinde izledik. Aslında bu özellikleri de olan Gipsy'nin 20 yıl boyunca annesine sessiz kalması, komşulara, doktorlara oynanan oyunda annesine eşlik etmesi, bana ilginç göründü. Zaten komşuları olan anne-kız da, bu nedenle Gipsy'i hiç de mağdur göremediler ve affetmediler.

Okuduklarıma göre, cinayeti işleyen sevgilisi müebbet gibi bir ceza almış. Aslında en masum olan, ceza ehliyeti olamayacak tek kişi, bence o.

Neyse...çok zor bir konu, çok zor bir sendrom. Sanırım tedavi edilemez bir şey bu.

Sanırım daha önce de yazmıştım, böyle bir anneyle Gypsy'nin de mental sağlığını koruyor olması beklenemezdi. Muhakkak ona da etkileri olmuştur; manipülasyon yeteneğini de bir tür savunma mekanizması olarak geliştirmiş olabilir. Zaten röportajlarına da baktığınız zaman bir tuhaf. Bu durumu annesinin onunla paylaştığı bir sır gibi, bir oyun gibi görmüş olabilir. Çünkü istismar vakaları genel olarak böyledir. Acı bir örnek olacak ama öz babanın çocuğu istismar ettiği vakalarda çocuğu bunun bir oyun ya da bir sevgi gösterisi olduğuna ikna eder. Çocuk sevgi gösterisinin aslında "bu" olmadığını öğrendiğinde çok şaşırır; çünkü öyle öğrenmiştir. Gypsy de baktı gerçek hayat çok daha farklı, kendisinin yıllarca sevgi bakımından "aldatıldığını" anladı ve annesinden canı ile intikam aldı diye düşünüyorum. Kendisinin bunu gerçekleştirecek cesareti yoktu o yüzden yarım akıllı bi oğlanı manipüle ederek kullandı. Münchausen sendromunun tedavi oranları pek bilimiyor hastaneye başvurmaları çok çok az olduğu için. Genelde "keşfediliyor", içgörüleri de çok kısıtlı bu insanların. O yüzden belki tedavi edilemez diyebiliriz.

Bu da bir başka güzel film öneriniz. İzledim. Beğendim. Ama eşcinsel dönüşüm terapisi denen şey, pek komik bir şeymiş. Ciddiye alınır hiç bir yanını göremedim. İnternette G. Conley'i ve filmi araştırdım. İlginç şeyler çıktı. Filmin sonunda geçen yazıda gördüm; dönüşüm terapisi veren terapist (gerçi belgesi filan yok ya, işte lider diyeyim), gerçek hayatında bir gay'miş ( terapilerde o da ters yönlü bir dönüşüme uğramış:)) ve kendi cinsiyetinden birisiyle evlenmiş. Çok sinsice sürdürmüş terapistliği.

Evet değil mi? Zaten hayatta da bunun örneklerine sıkça rastlamıyor muyuz? Transseksüelleri aşağılayan, istemeyen insanların onlarla para karşılığı cinsel ilişkiye girmeleri misal. Üstüne üstlük pasif bir şekilde. Terapist görünümlü şarlatan da demek ki cinsel duyguları ile ne kadar baş edemez hale geldiyse bu şekilde yanına destek arayarak bu isteğini kapatmaya çalışmış ama pek tabi başaramamış.

In treatment!! Bayıldım, çok sevdim. 3 sezonu da izleyiverdim. Her bölüm ayrı bir hikaye, her biri ayrı bir tartışma konusu. Keşke her bir hastanın seansları itibariyle size yazsaydım da fikirlerinizi alsaydım. Ama arka arkaya ve saatlerce bölümleri izlemeye dalınca böyle bir fırsat yaratamadım.

İz bırakan en çok şu oldu bende; Paul bir terapi veren ve terapi alan kişi olarak ne kadar farklı özelliklere sahip. Hastalarıyla seanslarında bilgi, eğitim birikimini, terapi kurallarını samimi bir şekilde kullanıyor/uyguluyor (Gerçi Laura'da terapi kurallarını çiğnedi) kendi terapilerine sıra gelince, öfkelerini, kararsızlıklarını, bir türlü istediği adımları atamayışı, hatta kendine karşı yabancılığı, başarısız eş-evlat ilişkilerini , babasıyla son ana kadar ilişkisizliği seçmiş ve çocukluk travmasını giderememiş olmasını görüveriyoruz. Gina ve Adele ile o tartışmaları neydi öyle, değil mi?

Ama bir de şunu hissettim; Paul, hastalarına gerçekten samimiyetle yardımcı olmaya çalışan, çok empatik birisiydi. Profesyonel kalabildi mi? Bence pek kalamadı. Bu, en çok Sunil vakasında ortaya çıktı. Sunil ile özdeşleştirdi kendisini. Onun terapisinde, terapist olmayan Paul'ü yansıttı. İyi bir terapist olmak, gerçekten çok zor olmalı. Yani terapiye, sadece profesyonel birikim ve değerlendirmelerini getirip, kendi kişisel yanlarını dışarda tutabilmek, çok zor olmalı.

In Treatment'ın tadı damağımda kalınca buna benzer başka diziler araştırdım ve Gipsy karşıma çıktı. Onu da bir solukta bitirdim. Jean, kişisel sorunları, zaafları için psikologluğu kullanan bir kadın. Çok tehlikeli olabilen, zeki ve kurnaz, manipülatörlükte usta bir karakter. Aidiyet duygusu yok, ne eşine, ne çocuğuna, ne annesine. Merhameti ve sevebilme potansiyeli zayıf, bencil birisi. Sizce, Jean'in tanısı ne olabilir?

Gipsy, bende psikolog ve psikiyatristliğin, bazı profesyonellerde çok tehlikeli bir enstrümana dönüşebileceğini düşündürdü.

In Treatment'ı seyredeli baya oldu pek çok güzel vaka vardı. Bize lisans dönemimizde In Treatment sunum ödevi olarak verilmişti, ben Alex, Laura ve Sophie'yi incelemiştim. :) In Treatment'ın güzel yanlarından biri de terapistin de mükemmel olmadığını bize göstermesiydi bence. Terapi sırasında etik olmayan davranışları da mevcuttu. Sizin bahsettiğiniz Sunil vakasındaki o aktarım, ya da işte Sophie vakasında onun hayatı hakkında kararları kendisinin vermesi, intihar girişimlerini bildirmemesi, bağırması gibi... O yüzden Paul'ün de bir terapisti vardı. Hoş yani hiçbir terapist mükemmel değildir, çünkü hepsi insan ve başka bir bakış açısına her daim ihtiyaç duyacaklar. Jean'de muhtemelen bir kişilik bozukluğu vardır ama hangi tanıyı alır ben de bilemiyorum. Biraz narsisizme benziyor :)

Dönme Dolap'ı da izledim. Güzeldi. Çocuğun yangın çıkarmasının bir bozukluk olarak tanımlandığını bilmiyordum. Böyle yangın çıkartan, bir şeyleri geri dönülemez şekilde harap eden bir insan, aslında nasıl bir mesaj vermektedir sizce? Yani neden bunu, bu yok etmeyi yapar? Özellikle bir çocuktan ziyade, bir yetişkin neden böyle bir şey yapar? Öyle kişiler var ki, yangın yoluyla olmasa da, başka yollarla (sözleriyle, tavırlarıyla, tercihleriyle veya fiziksel şekilde uygulayarak) bir şeyleri kül haline getirebiliyorlar. İşin garibi de benim bildiğim bu insanlar, bir şeyi kül haline getirmekteyken kendileri de çok acı çekiyorlar, hatta nerdeyse kendilerini de kül yığınına dönüştürüyorlar. Yeniden doğmanın veya yeniyi oluşturmanın tek yolunun, mevcudu kül etmekten geçtiğini düşünmelerinden midir acaba? Gerçi, bu örneklediğim durum, filmdeki çocuğun yangın çıkarmasından farklı bir durum.

Hmm evet, iki durum alakasız :) Şimdi piromani için söyleyeyim, ateşin yakmasını, kül etmesini izlerken sanki hipnoz olmuş gibi büyülenirler. Yakmadan önce çok gerilirler, yaktıktan sonra da o ateşin yanmasını izlerken büyük bir haz alırlar. Bu hazzın cinsel haz olduğu söylenir. Piromaninin sebebi tam olarak belli değil ancak piromani tanısı almış çocukların genelde aile içinde ihmal edilmiş, yeterince sevgi ve ilgi görmeyen, yalnız, depresif çocuklar olduğu bulgusuna ulaşışmıştır. Hatta Kız Kardeşim İçin kitabında (filmi de vardı) aile hasta olan ve onun donörü olan çocukları ile daha çok ilgileniyordu ve en büyük çocuk neredeyse unutulmuştu. O çocuk da piromaniydi. Babası da itfaiyeciydi yanlış hatırlamıyorsam, mesela o vakada iten bir sebep de bu olabilir. Babam beni fark etsin tarzı.

İkinci dediğiniz durum biraz daha felsefik geldi bana. Yani daha derin bir düşünce, tüm vakalara genellenemeyeceği için net bir şey söylemek doğru olmayacaktır.
 
Rica ederim, tartışmak ya da filmle alakalı kafanıza takılan şeyleri sormak isterseniz her zaman beklerim. :)
Dün Kevin hakkında konuşmalıyız 'ı, izledim. Film ağır ilerliyor ama beğendim, sarstı beni.
Kevının psikolojik bir hastalığı var mıydı yani? Neden yaptı, annesinin tavırları yüzünden mi? Bunları merak ettim.
 
Dün Kevin hakkında konuşmalıyız 'ı, izledim. Film ağır ilerliyor ama beğendim, sarstı beni.
Kevının psikolojik bir hastalığı var mıydı yani? Neden yaptı, annesinin tavırları yüzünden mi? Bunları merak ettim.

Güzel soru. :) Kevin'de "davranım bozukluğu" dediğimiz bir durum var; 18 yaşından önce bu tanıyı veriyoruz, 18 yaşından sonra ismi "antisosyal kişilik bozukluğu"na dönüşüyor. Davranım bozukluğu yaşayan çocuk ve ergenlerde belirgin olarak insanlara ve hayvanlara zarar verme ve bundan pişmanlık duymama, sık sık kavgaya karışma, sık sık okuldan ve evden kaçma, yalan söyleme, gasp etme, yangın çıkarma, cinsel eylemlere zorlama gibi belirtiler gözlemliyoruz. Bu belirtiler 18 yaşından sonra da devam ederse dediğim gibi davranım bozukluğu tanısı değil antisosyal kişilik bozukluğu tanısını veriyoruz.

Davranım bozukluğunun bilinen belirgin bir sebebi yok ancak bazı risk faktörleri var tabi ki. Çocuğun aile içinde ihmal ve istismara uğraması, ebeveynler arası tutarsız davranışlar, aile içinde madde kullanımı gibi. Filmde de belirgin olarak gördüğümüz, sizin de fark ettiğiniz sıkıntılı bir anne-çocuk ilişkisi var. Anne en baştan beri çocukla sağlıklı bir bağ kurabilmiş değil; zaten başta da anlıyoruz Kevin isteyerek olmamış bir bebek ve Eva anne olmaya hazır değil. Çocuk gelişimi gibi bir alanda çalışıyorsanız daha iyi bilirsiniz bağlanma kuramlarını, bilmiyorsanız da Google'dan okuyabilirsiniz. Kevin en baştan beri ailede yoğun derecede ihmale uğramış, sevgisiz büyümüş bir çocuk. Baba figürü belirgin değil sadece çocuğa oyuncak alan sonra da bir iki saat geçiren birisi (aldığı oyuncakların da genelde şiddet içerikli oyuncaklar olmasına ayrı parantez açmak lazım), anne küçük kızına ilgi ve sevgi gösteriyor ama Kevin doğduğundan beri onunla güvenli, sağlıklı bir bağ kurabilmiş değil. Kevin'in kendini dışlanmış hissettiğini ve istenmediğini anlaması zor değil dolayısıyla. Arkadaşı deseniz zaten hiç yok, yine antisosyal kişilik örüntüsüne bir örnek.

Bununla birlikte Kevin yoğun bir kaygı yaşıyor ve bu kaygısını aşmanın yolu da onun için tek: üstün olmak, dominant olmak. Sevgi ve güven ihtiyacını, agresif, saldırgan, üstünlük kurmaya çalışan bir kişilik oluşturarak tatmin etmeye çalıştı. Sevgi görmeyen, güvenli bir limanı olmayan çocuk kindar ve sevgisiz olur. Burada da davranım bozukluğuna dönüşmüş. "Madem sevgi görmüyorum ben de gücümü böyle gösteririm, beni fark edin, ben varım" diyerek üstünlüğünü göstermek amacıyla herkesi öldürmüştür.
 
Güzel soru. :) Kevin'de "davranım bozukluğu" dediğimiz bir durum var; 18 yaşından önce bu tanıyı veriyoruz, 18 yaşından sonra ismi "antisosyal kişilik bozukluğu"na dönüşüyor. Davranım bozukluğu yaşayan çocuk ve ergenlerde belirgin olarak insanlara ve hayvanlara zarar verme ve bundan pişmanlık duymama, sık sık kavgaya karışma, sık sık okuldan ve evden kaçma, yalan söyleme, gasp etme, yangın çıkarma, cinsel eylemlere zorlama gibi belirtiler gözlemliyoruz. Bu belirtiler 18 yaşından sonra da devam ederse dediğim gibi davranım bozukluğu tanısı değil antisosyal kişilik bozukluğu tanısını veriyoruz.

Davranım bozukluğunun bilinen belirgin bir sebebi yok ancak bazı risk faktörleri var tabi ki. Çocuğun aile içinde ihmal ve istismara uğraması, ebeveynler arası tutarsız davranışlar, aile içinde madde kullanımı gibi. Filmde de belirgin olarak gördüğümüz, sizin de fark ettiğiniz sıkıntılı bir anne-çocuk ilişkisi var. Anne en baştan beri çocukla sağlıklı bir bağ kurabilmiş değil; zaten başta da anlıyoruz Kevin isteyerek olmamış bir bebek ve Eva anne olmaya hazır değil. Çocuk gelişimi gibi bir alanda çalışıyorsanız daha iyi bilirsiniz bağlanma kuramlarını, bilmiyorsanız da Google'dan okuyabilirsiniz. Kevin en baştan beri ailede yoğun derecede ihmale uğramış, sevgisiz büyümüş bir çocuk. Baba figürü belirgin değil sadece çocuğa oyuncak alan sonra da bir iki saat geçiren birisi (aldığı oyuncakların da genelde şiddet içerikli oyuncaklar olmasına ayrı parantez açmak lazım), anne küçük kızına ilgi ve sevgi gösteriyor ama Kevin doğduğundan beri onunla güvenli, sağlıklı bir bağ kurabilmiş değil. Kevin'in kendini dışlanmış hissettiğini ve istenmediğini anlaması zor değil dolayısıyla. Arkadaşı deseniz zaten hiç yok, yine antisosyal kişilik örüntüsüne bir örnek.

Bununla birlikte Kevin yoğun bir kaygı yaşıyor ve bu kaygısını aşmanın yolu da onun için tek: üstün olmak, dominant olmak. Sevgi ve güven ihtiyacını, agresif, saldırgan, üstünlük kurmaya çalışan bir kişilik oluşturarak tatmin etmeye çalıştı. Sevgi görmeyen, güvenli bir limanı olmayan çocuk kindar ve sevgisiz olur. Burada da davranım bozukluğuna dönüşmüş. "Madem sevgi görmüyorum ben de gücümü böyle gösteririm, beni fark edin, ben varım" diyerek üstünlüğünü göstermek amacıyla herkesi öldürmüştür.
Çok güzel açıklamışsınız teşekkür ederim 😊.
Hani şu güvenli bağlanma dedikleri durumu annesiyle tam yaşayamamasının payı da var yani bu durumda.
Peki bu davranım bozukluğu tedavi edilebilir miydi? Annesi aslında normal olmadığının farkındaydı, neden yardım almadı diye düşündüm film boyunca.
 
Çok güzel açıklamışsınız teşekkür ederim 😊.
Hani şu güvenli bağlanma dedikleri durumu annesiyle tam yaşayamamasının payı da var yani bu durumda.
Peki bu davranım bozukluğu tedavi edilebilir miydi? Annesi aslında normal olmadığının farkındaydı, neden yardım almadı diye düşündüm film boyunca.

Evet kesinlikle. Eva kendini suçluyordu aslında en başından beri, yani sorunun çocuğunda değil kendinde olduğunu düşünüyordu. Film biraz bizi bu yönden sorguluyor aslında. Annelik içgüdüsel midir, herkes anne olabilir mi? Bir çocuk suç işlediği zaman bu anne olmayı becerememekten (!) mi kaynaklıdır? En baştan beri Eva'yı vicdan azabı çektirmeye yönlendirecek şeyler vardı filmde. Mesela Kevin bebekken Eva ağlamasını susturamayınca diğer kadınlar ona aşağılayarak bakıyorlardı; aynı şekilde Kevin çocukları öldürdükten sonra anneler Eva'yı suçladılar. Hapis hayatını Kevin'den çok Eva yaşadı. Yani biraz daha annelik ve toplumsal baskıya vurgu vardı filmde.

Davranım bozukluğu tedavi edilebilir mi? Tamamen bir düzelme olmasa da kontrol altına alınabilir belki. Yani Kevin en baştan tedavi görseydi belki çocukları öldürmezdi ama anneyle arasında olan o duygusuz, mesafeli bağ onu sağlıklı bir çocuk olmaktan alıkoyardı diye düşünüyorum.
 
Evet kesinlikle. Eva kendini suçluyordu aslında en başından beri, yani sorunun çocuğunda değil kendinde olduğunu düşünüyordu. Film biraz bizi bu yönden sorguluyor aslında. Annelik içgüdüsel midir, herkes anne olabilir mi? Bir çocuk suç işlediği zaman bu anne olmayı becerememekten (!) mi kaynaklıdır? En baştan beri Eva'yı vicdan azabı çektirmeye yönlendirecek şeyler vardı filmde. Mesela Kevin bebekken Eva ağlamasını susturamayınca diğer kadınlar ona aşağılayarak bakıyorlardı; aynı şekilde Kevin çocukları öldürdükten sonra anneler Eva'yı suçladılar. Hapis hayatını Kevin'den çok Eva yaşadı. Yani biraz daha annelik ve toplumsal baskıya vurgu vardı filmde.

Davranım bozukluğu tedavi edilebilir mi? Tamamen bir düzelme olmasa da kontrol altına alınabilir belki. Yani Kevin en baştan tedavi görseydi belki çocukları öldürmezdi ama anneyle arasında olan o duygusuz, mesafeli bağ onu sağlıklı bir çocuk olmaktan alıkoyardı diye düşünüyorum.
Kesinlikle izlerken Evanın o ruh halini içimde hisssettim, anne olarak kendimi yerine koydum, sorguladım. O cık cık cı topluma kızdım!
Eşi de yardımcı olmadı mesela, bebeği sürekli bütün gün ağlıyor, eşi akşam geliyor bebeğin tam sustuğu zamana denk geliyor, bak böyle sadece sallayacaksın hepsi bu diyor!!! Hepsi o değildi ki, sen sadece o anı gördün. Bütün gün stres yumağına dönen, o stresi haliyle bebeğe de istemeden hissettiren, sonunda iyice kısır döngüye dönen bir annenin durumu vardı.
Aslında Eva bu çocukta bir şey var normal değil demeye çok çalıştı ama eşinden destek göremedi.
Bir annenin yaşamaması gereken her acıyı yaşadı Eva.
Uzun süre etkisinden kurtulamayacağım :KK43:
 
Kesinlikle izlerken Evanın o ruh halini içimde hisssettim, anne olarak kendimi yerine koydum, sorguladım. O cık cık cı topluma kızdım!
Eşi de yardımcı olmadı mesela, bebeği sürekli bütün gün ağlıyor, eşi akşam geliyor bebeğin tam sustuğu zamana denk geliyor, bak böyle sadece sallayacaksın hepsi bu diyor!!! Hepsi o değildi ki, sen sadece o anı gördün. Bütün gün stres yumağına dönen, o stresi haliyle bebeğe de istemeden hissettiren, sonunda iyice kısır döngüye dönen bir annenin durumu vardı.
Aslında Eva bu çocukta bir şey var normal değil demeye çok çalıştı ama eşinden destek göremedi.
Bir annenin yaşamaması gereken her acıyı yaşadı Eva.
Uzun süre etkisinden kurtulamayacağım :KK43:

Kurban aslında ölenler desek de Eva'ydı bence. Babanın görünmez olması zaten çok bilindiktir böyle vakalarda. Baba çocuk bakımına hiç dahil değildi mesela ama dediğiniz gibi Eva'nın stresinin farkına varıp ona yardımcı olması, destek çıkması gerektiği yerde "düzgün bakamadığı için" Eva'yı suçluyordu, ona kendi çapında akıl vermeye kalkıyordu. Çocuklarıyla sadece oyun oynuyor ama problemlerinin farkına varmıyordu. Eva dediğiniz gibi durumun farkındayken baba gidip Kevin'e şiddet içerikli oyuncaklar satın alıyor, onunla şiddet içerikli bilgisayar oyunları oynuyor, hatta gerçek bir okçuluk seti satın alarak katliamının önünü de açmış oluyordu.
 
Merhaba Astoria Astoria borderline kişilik bozukluğunu net bir şekilde anlatan bir film var mı? İlk sayfada bir tane gördüm ama onda net anlatılmamış demişsiniz.
 
Merhaba Astoria Astoria borderline kişilik bozukluğunu net bir şekilde anlatan bir film var mı? İlk sayfada bir tane gördüm ama onda net anlatılmamış demişsiniz.

Merhaba, mesajınız gözümden kaçmış kusura bakmayın. İlk sayfada var aslında Fatal Attraction, Türkçesi Öldüren Cazibe. Tam bir Borderline örneğini Alex karakterinde görebilirsiniz orada. Bunun dışında Ingrid Goes West var, yine aralarda bir yerde olacaktı. Sosyal medya bağımlılığının hayatımıza olan korkunç etkilerini muhtemelen bağımlı ya da Borderline kişilik bozukluğuna sahip, tam emin değilim, Ingrid üzerinden görmek yine mümkün, eğlenceli bir film aynı zamanda.
 
Merhaba, mesajınız gözümden kaçmış kusura bakmayın. İlk sayfada var aslında Fatal Attraction, Türkçesi Öldüren Cazibe. Tam bir Borderline örneğini Alex karakterinde görebilirsiniz orada. Bunun dışında Ingrid Goes West var, yine aralarda bir yerde olacaktı. Sosyal medya bağımlılığının hayatımıza olan korkunç etkilerini muhtemelen bağımlı ya da Borderline kişilik bozukluğuna sahip, tam emin değilim, Ingrid üzerinden görmek yine mümkün, eğlenceli bir film aynı zamanda.
Tamam teşekkür ederim 😊
 
Şimdi size Güney Kore'den bir film önerisiyle geleceğim. Yönetmeni kendisine Burning filmiyle de bayıldığım Lee Chang-dong.

56. Oasis (Oasiseu)

MV5BZjYwNGYwM2ItZGFmMy00ZjdiLWJjNWMtNTA4YjA1MTc0OTdiXkEyXkFqcGdeQXVyMjcxNjI4NTk@._V1_UX182_CR0,0,182,268_AL_.jpg


IMDB Puanı:
7.9

Yılı: 2002

Tür: Dram, Duygusal

Süre: 2 sa 13 dk

Yönetmen: Chang-dong Lee

Oyuncular: Kyung-gu Sol, So-Ri Moon, Nae-sang Ahn

Konusu: Hayat bazen işlenen suçların vicdan sancısını ayyuka çıkartarak çok farklı sapaklara yönlendirir insanları. Jong-du Hong, farklı ve hatta sorunlu bir davranış biçimine sahip olduğu için genel olarak dışlandığı bir hayat sürer. Bir gün bir kaza yaparak istemeden bir adamın ölümüne sebep olur. Hapise girer ve cezası bitip de dışarı çıktıktan sonra vicdan sancısı onu ölen adamın evine kadar sürükler. Orada adamın serebral palsili kızı Gong-ju ile karşılaşır. Kendine hakim olamaz ve kıza tecavüz eder. Gong-ju, her ne kadar acı çekse de aslında tatminsel bir şeyler yaşadığı için Jong-du’ya bağlanır ve bir aşk hikayesi çıkar ortaya. Ancak bu aşk toplumda onları, dışarıda bırakanlar tarafından illaki hor görülecektir.

(Filmdeki psikopatolojik durumlardan birisi DSM-5 tanı kitabında bir tanı olarak yer almasa da halk dilinde Stockholm sendromu olarak bildiğimiz, kurbanın tecavüzcüsüne/alıkoyucusuna saplantılı olarak aşık olması şeklinde tanımlayabildiğimiz bir olay. Bir yandan tam olarak bu sendromun olduğunu da söyleyemiyorsunuz çünkü serebral palsili olan bu kızın kurtuluşu tecavüzcüsünün ellerinde gibi bir şey. Gözleriniz dolarak izleyeceksiniz.)
 
Konuna tekrar göz gezdirmişken; ilave yapayım dedim:

1-Aşk (Her)
her-filmi-5399516_o.jpg


Tür olarak psikolojik değil ama psikolojik olarak irdelenebilir.

Konu:
Yalnız yaşayan bir yazar, tüm ihtiyaçlarını karşılaması için kurdurduğu sistemle sıradışı bir ilişki geliştirir.
(Yapay zekaya -aşık- olur yalnızlıktan)

1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı olan çok yönlü sinemacı Spike Jonze'un son uzun metrajlı filmi, yalnızlık ve yaratıcılık sıkıntısı çeken bir yazarın öyküsünü anlatıyor.

2- Ben Tonya (I, Tonya)
images.jpg

Tür olarak biyografik (Zaten biliyorsundur Tonya Harding'in gerçek hayat öyküsü, psikolojik yönü de bence gayet baskın bir film)

Tonya Harding buz patenine gönül vermiş ve hırslı bir sporcudur. Buz pateni sporunda giderek yükselen Tonya, memnun edilmesi zor annesi, eski eşi Jeff Gillooly ile dengesiz ilişkileri ve hep daha iyi olmak adına kendini zorlaması gibi gerekçelerle stres içindedir. İki defa Olimpiyat ve iki defa da Skate America Champion ödülünü kazanan Tonya, eski eşinin de yardımıyla 1994 yılında ABD Şampiyonası öncesinde aynı dalda yarıştığı sporcu Nancy Kerrigan'ı sakatlaması için birini tutar. Ancak komplonun ortaya çıkması ile birlikte ödeyeceği bedeller Tonya için bir hayli zorlu olacaktır.
 
Konuna tekrar göz gezdirmişken; ilave yapayım dedim:

1-Aşk (Her)
Eki Görüntüle 2584707

Tür olarak psikolojik değil ama psikolojik olarak irdelenebilir.

Konu:
Yalnız yaşayan bir yazar, tüm ihtiyaçlarını karşılaması için kurdurduğu sistemle sıradışı bir ilişki geliştirir.
(Yapay zekaya -aşık- olur yalnızlıktan)

1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı olan çok yönlü sinemacı Spike Jonze'un son uzun metrajlı filmi, yalnızlık ve yaratıcılık sıkıntısı çeken bir yazarın öyküsünü anlatıyor.

2- Ben Tonya (I, Tonya)
Eki Görüntüle 2584708
Tür olarak biyografik (Zaten biliyorsundur Tonya Harding'in gerçek hayat öyküsü, psikolojik yönü de bence gayet baskın bir film)

Tonya Harding buz patenine gönül vermiş ve hırslı bir sporcudur. Buz pateni sporunda giderek yükselen Tonya, memnun edilmesi zor annesi, eski eşi Jeff Gillooly ile dengesiz ilişkileri ve hep daha iyi olmak adına kendini zorlaması gibi gerekçelerle stres içindedir. İki defa Olimpiyat ve iki defa da Skate America Champion ödülünü kazanan Tonya, eski eşinin de yardımıyla 1994 yılında ABD Şampiyonası öncesinde aynı dalda yarıştığı sporcu Nancy Kerrigan'ı sakatlaması için birini tutar. Ancak komplonun ortaya çıkması ile birlikte ödeyeceği bedeller Tonya için bir hayli zorlu olacaktır.

İkisi de izlediğim harika filmler, teşekkürler önerilerin için canım. :)

İzlemeyenler için fazla spoiler vermek istemiyorum ama Her filmi bence varoluşçu psikoloji açısından irdelenebilecek oldukça güzel bir film. Yapay zeka sayesinde sorgulayacağımız bazı şeyler oldu. Mesela bu film açısından ele alırsak birincisi yalnızlık kavramı değil mi? Yani bir insan gibi hayatı olmayan, duyguları olmayan, incinemeyen, aile, birlik, beraberlik gibi kavramların ne olduğunu bilmeyen bir yapay zeka insanın yalnızlık ve hayata katmak istediği anlam ihtiyaçlarını ne kadar giderebilir? Bir de ölüm kavramı var tabi. Yapay zeka sonsuza kadar yaşayabiliyor hatta bir yerde ana karakterin gözünde Tanrılaşıyor. Böyle bir durum gerçekten var olsaydı insanlar nasıl başa çıkarlardı bu durumla? Sorgulanması gereken çok kavram var Her filminde ve çok severek izlemiştim. Tekrar izleyebilirim.

I, Tonya zaten direkt istismar üzerine kurulu bir film, senin de dediğin gibi psikolojik yönü epey baskın çünkü aileden gelen travmaların bir insanın hayatına nasıl etki edebileceğini gösteriyor. Mesela Harding'in baba ve anne figürü temsillerinin romantik ilişkilerini nasıl etkilediğini görmek vurucu olmuştu. Yine şema terapi üzerinden de yorumlanabilecek bir film, Tonya'nın talepkâr annesinden kaynaklı gelişen başarısızlık, yüksek standartlar, ya da yetersiz özdenetim şemaları irdelenebilir. Bir de hafıza ile ilgili ilginç yönler var filmde. Herkes aynı olayı yaşamış ama farklı şekillerde hatırlıyor ve anlatıyorlar.

Bu filmleri de ilk sayfaya ekleyelim hemen. Gayet güzel, psikopatolojik yönler içeren film önerileri.
 
Listeyi yeni tarihli, kimisi Oscar ödüllü olan filmlerle güncelleyelim bakalım. :)

59. Joker

MV5BNGVjNWI4ZGUtNzE0MS00YTJmLWE0ZDctN2ZiYTk2YmI3NTYyXkEyXkFqcGdeQXVyMTkxNjUyNQ@@._V1_UX182_CR0,0,182,268_AL_.jpg


IMDB Puanı: 8.6

Yılı: 2019

Tür: Polisiye, Dram, Gerilim

Süre: 2 sa 2 dk

Yönetmen: Todd Phillips

Oyuncular: Joaquin Phoenix, Robert De Niro, Zazie Beetz

Konusu: 80li yıllar… Annesi tarafından sürekli “mutlu olması” öğütlenerek büyütülen Arthur Fleck, annesinin öğüdünü tutar ve palyaçoluğu meslek edinerek hem insanları hem de kendini mutlu etmeyi amaç haline getirir. Ancak başına gelen korkunç olaylar Arthur’un “mutlu olma” amacıyla çelişir, onu delirtir ve en sonunda Arthur’dan psikopat bir katil yaratır: Joker.

(Bu film başrol oyuncusu Joaquin Phoenix'e en iyi erkek oyuncu ödülü başta olmak üzere iki Oscar ödülü kazanmıştır. Filmde Joker karakteri sıradışı bir nöropsikolojik vaka. Kendisi, duygu durumunu ifade edemediği için kızgınlık veya üzüntü anında sadece kahkaha ile duygusal dışavurum yaşıyor. Yani ağlayası geldiğinde bile istemsiz bir şekilde gülüyor ve kahkaha atıyor. Buna literatürde "psödöbulbar etki (emosyonel inkontinans - duygu kontrolsüzlüğü)" deniyor, daha detaylı bilgi isteyenler araştırabilirler. Bununla birlikte psikopatolojik olarak antisosyal kişilik örüntüsü ve travma sonrası stres bozukluğu belirtilerini de Joker karakteri üzerinde görmeniz mümkün.)

60. Midsommar (Ritüel)

MV5BMzQxNzQzOTQwM15BMl5BanBnXkFtZTgwMDQ2NTcwODM@._V1_UX182_CR0,0,182,268_AL_.jpg


IMDB Puanı: 7.2

Yılı: 2019

Tür: Dram, Korku, Gizem

Süre: 2 sa 27 dk

Yönetmen: Ari Aster

Oyuncular: Florence Pugh, Jack Reynor, Vilhelm Blomgren

Konusu: Dani ve Christian, ilişkileri pamuk ipliğine bağlı, neredeyse ayrılmak üzere olan genç bir Amerikalı çifttir. Ancak Dani’nin ailesinde yaşanan bir trajedi yüzünden birbirlerinden ayrılamazlar. Yas dönemini hâlâ atlatamayan Dani, doktora tezi için arkadaş grubu ile İsveç kırsalındaki bir köye gidecek olan Christian’ın peşine takılır. Kuzey Avrupa’da geleneksel bir tören olan yaz gündönümü festivaline katılan çift, kısa süre içinde bu güneş batmayan köyde yapılan ritüellerin göründüğü kadar masum olmadığını anlar ve kendilerini pagan bir tarikatın hedefinde bulur.

(Başrolünü kendisine bayıldığım tatlış Florence Pugh'un üstlendiği filmin türü korku olarak geçse de tam olarak korku denemez. Rahatsız edici, yüzünüzü buruşturacağınız sahneler mevcut olsa da daha çok gerilim gibi, dolayısıyla bizdeki korku filmleri tarzı bir şey beklemeyin derim. Korku diye açtım ama korkutmuyor onu söyleyeyim, korku filmlerini çok seyredemeyen birisi olarak rahat izledim diyebilirim. Psikopatolojik olarak zaten bir trajedi ile başlıyor film ve başrol oyuncusu Dani'nin aile üyelerinden birisi psikolojik bir rahatsızlığa sahip. Bundan oldukça olumsuz etkileniyor Dani ve uzun süreli ilişkisiyle ilgili yaşadığı sıkıntıları da var, gayet toksik bir ilişkinin içinde. Filmde oldukça fazla metafor var, her biri ayrı ayrı yorumlanabilir. İzleyenler olursa onlarla filmi tartışmayı çok isterim, burada önerilen filmlerden izleyen çok üye olduğunu biliyorum. İzleyenler olursa bu filmi lütfen görüşlerini ve onlara ne hissettirdiğini yazsınlar buraya.)

61. Honey Boy (Şeker Çocuk)

MV5BZWQ5YThjZjAtNWM3ZC00MDJjLWIzNDktY2Y2Y2FmMTFiNWJmXkEyXkFqcGdeQXVyMTA2MDQ3MTQ3._V1_UX182_CR0,0,182,268_AL_.jpg


IMDB Puanı: 7.4

Yılı: 2019

Tür: Dram

Süre: 1 sa 34 dk

Yönetmen: Alma Har'el

Oyuncular: Shia LaBeouf, Lucas Hedges, FKA Twigs

Konusu: Başrol oyuncusu Shia LaBeouf'un gerçek anılarından uyarlanan filmde, çocuk oyuncu Otis, akli dengesi yerinde olmayan babası ile uğraşmaktadır. Otis'in eski bir palyaço olan babası James, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle rehabilitasyon merkezine yatıp, tedavi görür. Tedavisinin bitmesinin ardından temiz kalıp, sorumluluk almaya çalışan James, setlerde oğlunu tehdit ederek onun motive olmasını sağlamaya çalışır. Otis, sancılı geçen çocukluk döneminin ardından artık bir yetişkin olduğundaysa sadece babası ile ilgili sorunlarla değil, kendi mental sorunlarıyla da başa çıkmak zorunda kalır.

(Yakın zamanda Türkiye'de de vizyona girmiş epey vurucu bir filmdi Honey Boy. Başrol oyuncusu Shia LaBeouf'un çocukluk anılarından uyarlanan bir film. Babası çocuğunu hem fiziksel hem sözlü olarak istismar eden, alkol ve uyuşturucu bağımlısı, narsisistik kişilik örüntüsüne sahip ve oğlunu aynı zamanda ekonomik olarak da istismar eden bir adam. Böyle bir babayla yetişmenin yetişkinliğini ve hayatını nasıl etkilediğini gösteriyor bize. Buna rağmen babayla da empati kurabildiğiniz, bir yerde acıdığınız bir film. Oğlunu seven ama nasıl seveceğini bilmeyen bir adam. Çocuğunu severken onu travmaların içine iten bir adam. Shia LaBeouf'un filmde babasını canlandırması da ayrı ilginç ve güzel olmuş bence. İzlemenizi öneririm.)
 
Selam bu konuyu seviyorum ara ara bakıyorum önerilen filmlere. Simdi 2 tane film önermeye geldim. Konu içinde arattım ama göremedim yazılmamış muhtemelen.

1. Short term 12
travmaları olan ve buna bağlı davranış bozuklukları gösteren çocukları ve yetişkinleri konu alan bir film. Aslında bazen çocuklara karşı da ön yargılı olabiliyoruz. Empati yapabilmek ve farkındalığın artması açısından iyi bir film bence. Bir de çok akıcı.

2.diecisiete
Burada da otizmli ve ya asperger sendromlu olduğunu tahmin ettiğim bir çocuğun ve abisinin hikayesi var. İzlemesi çok keyifli. Bu arada İspanyol filmi ve izlerken İspanya'dan da güzel manzaralar görmek mümkün:)

Yazmışken bir tane de dizi önereyim: UNBELIEVABLE
Bu da 2019 yapımı mini dizi. dizi aslında bir suç gerilim dizisi. Ama tecavüze uğrayan kadınların soruşturma esnasında ve sonraki hayatları boyunca da nasıl bir psikoloji icinde olduklarını da çok net anlatmış. Çok değerli bir yapım bence.
 
Selam bu konuyu seviyorum ara ara bakıyorum önerilen filmlere. Simdi 2 tane film önermeye geldim. Konu içinde arattım ama göremedim yazılmamış muhtemelen.

1. Short term 12
travmaları olan ve buna bağlı davranış bozuklukları gösteren çocukları ve yetişkinleri konu alan bir film. Aslında bazen çocuklara karşı da ön yargılı olabiliyoruz. Empati yapabilmek ve farkındalığın artması açısından iyi bir film bence. Bir de çok akıcı.

2.diecisiete
Burada da otizmli ve ya asperger sendromlu olduğunu tahmin ettiğim bir çocuğun ve abisinin hikayesi var. İzlemesi çok keyifli. Bu arada İspanyol filmi ve izlerken İspanya'dan da güzel manzaralar görmek mümkün:)

Yazmışken bir tane de dizi önereyim: UNBELIEVABLE
Bu da 2019 yapımı mini dizi. dizi aslında bir suç gerilim dizisi. Ama tecavüze uğrayan kadınların soruşturma esnasında ve sonraki hayatları boyunca da nasıl bir psikoloji icinde olduklarını da çok net anlatmış. Çok değerli bir yapım bence.

Unbelievable'ı eklemiştim mini dizi ama ben de sizin gibi çok beğendiğimden eklemiştim. Diğer iki filmi izlememiştim haftasonu filmlerim bu ikisi olsun madem. Öneriler için çok teşekkür ederiz, umarım benden başka yararlananlar da olur. :)
 
X