sizin şahsınıza yazmıyorum, sizi ve eşinizi tanımıyorum o yüzden doğrudan üzerinize alınmayın lütfen.
erkeklere sayıp dökmüşsünüz, az evvelki konuda gördük, 2. kadına da bayağı sayılıp dökülüyor, peki evdeki kadının hiç mi suçu yok?
evvela bir erkek bir kadınla birlikte olabilmek için neden 40 takla atmalı? neden bir kadının peşinden koşmalı? kadın adama "gel bak en muhteşemi burada!" mesajı gönderdikten sonra adamın " e bu muymuş bu kadar peşinde telef olduğum" demesi garip mi?
sorun nerede biliyor musunuz? sorun kadının kendini "elde edilmesi gereken bir şey" olarak görmesi "şey" tabirini bağışlayın uygun kelime bulamadım.
daha en başta eşitler arası bir ilişki kurulmadı ki? adam 1-0 önde başlıyor, o fatih kadın kale, o etken kadın edilgen, e hal bu olunca adam sadece "elde edene" kadar çaba harcıyor, neden devam etsin ki? kadın en başta zaten "beni elde etmelisin" mesajı gönderdi. adamın beynindeki koda göre o kadın artık "onun"
diyorum ya eşitler arası bir ilişki değil. adam daha önde. kadın ona en başta etken bir rol biçti. kadın prensesti adam kadını kötü kalpli cadının elinden kurtaran prens. işte bu yüzden masallar "ve sonsuza kadar mutlu yaşadıklar" diye biter, çünkü sonrası çok vahim.
tabi bir de "elde ettik"ten sonra olanlar var, kadın sanki tek işlevi bir adamın karısı olmakmış gibi kendini sadece "karılık" vasfı üzerinden tanımlar, oysa o aynı zamanda eştir ama dedik ya eşitler arası değil ilişki, koca o evin reisi. onun reisliğini sorgusuz sualsiz kabullenir kadın.
o yuva erkeğin rahat etmesi gereken bir yerdir. kadın kendini paralamaya başlar. erkeği dünyanın en herbir şeyi imiş gibi deli gibi kıskanır uçan sinekten bile, tek onun kocası vardır sanki, bekar kadını kocasının yanında görmeye tahammül edemez.
erkek o adına yuva denilen kafesin aslanıdır artık, patronundan fırça yer gelir karısına diklenir, kadın kocamdır der. işte köpek gibi çalışır, gelir bir de evde çalışır, kocası bulaşık makinesine iki tabak koysa "ay benim kocişim muhteşemdir olur." çünkü kadın ikisinin ortak sorumluluğunda olması gereken bir görevi sorgusuz sualsiz kabullenmiş erkeğin yaptığı işi bir lütuf olarak kabullenmiştir.
oysa ikisinin evi ikisinin sorumluluğudur ama eşitler arası bir ilişki değildi bu hatırladınız mı? kadın erkek için saçını süpürge etmeyi marifet sanır. etmelidir de "elde edilmiş"tir artık. o artık "erkeğindir." dolayısıyla orası erkeğin ülkesidir, kuralları o koyar.
yetmez "bir erkeğin çocuklarının anası" olmak eklenir bunlara. kadın artık kutsaldır. kutsallığı kadınlığıyla çelişir ve öncelik artık anneliktedir. bazen kadın anneliğini kadınlığının bile önüne alır, o artık annedir, kutsaldır çünkü. şehvani hiçbir şey onunla bağdaşmaz. bu sefer saçı süpürge etmeye çocuklar eklenir. kadın işte çalışır, evde çalışır, çocuklara bakar, erkek "elde ettikleriyle" hükümranlığına devam eder.
neden çaba sarf etsin ki? bir kez çaba sarf etti ve "elde etti" artık sıra onundur, ödülünü sonuna kadar kullanmak hakkıdır.
erkek mağarasında neslini sürdürür ama o neslin gelişimine hiçbir katkı sağlamaz. gece bebek ağlar, kadın kalkar, bebeğin karnı acıkır kadın besler, evi kadın temizler, çocuğun veli toplantısına kadın gider, aile toplantısına kadın gider. erkek "elde ettiklerine" 3 kuruş para verir, kadın yaptıklarının üzerine bir de çalışır.
hoş çalışmasa ne? iş para koymak mıdır sadece biri sadece parasını koyar, diğeri tüm hayatını. ama kadın "elde edilmiş"tir bir kere hem de ne zahmetlerle. kadın bu kadar yorgunluğun üzerine yıpranınca, çenesine vurunca adam da gider başka bir tane "elde eder"
o yüzden kadınlar bu kafada oldukça erkekler daha çok g.tü yayar oturur. dost acı söylermiş.