iki gün önce Bin Muhteşem Günei'i bitirdim. hala aklımda meryem ve leyla. gözlerim dolarak yer yer bir kaç damla akıtarak okudum kitabı. ama ağlamalar, göz yaşları kitabın önüne geçmemeli kitap bu yüzden çok beğeniliyor yargısına kapılmamalı kimse. Kitap o kadar içten ve sıcak ki ''sanki onlar benim komşularım ve ben onların hayatlarını, çektikleri sıkıntıları karşı pencereden izliyorum. ve sanki ben de onlardanım ben de afgan kadınıyım izliyorum ama yardım edemiyorum.''
bir kadının çaresizliği, boyun eğişi, yer yer isyanı ama sindirilişi ve kaderine razı olma hatta razı olmaya zorlanma... bu kitap bazı şeyleri yeniden düşünmeye yol açan, halimize bin kere şükür dedirten, ve en önemlisi burda yazanlar ne kadar roman olsa da gerçekten uzaklarda bir yerlerde siz o satırları okurken bir kadının pilavı tutturamadı diye, sesli güldü diye, çocuğu susturamadı diye dayak yediğinin hem de ölesiye dayak yediğinin farkına vardıran hayatın içinden bir kitap.
kitapta beni en çok etkileyen bölümlerden birisi;
Meryem, Nana'nın söylediklerini anımsadı: ''Hep kuzeyi gösteren bir pusula ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da mutlaka bir kadını işaret eder. Her zaman. Bunu aklından çıkarma Meryem.''