- 12 Temmuz 2006
- 459
- 5
Tecavüz!
Hani “neresinden tutsam elimde kalıyor” var ya! İşte toplum denen şey şu anda neresinden tutsam elimde kalan çürük bir mukavva. Tel tel dökülüyor...
Bu başlığı attıktan sonra buz gibi ürperiyorum. Nicedir yazasım var bu illeti de; yazdıkça ağırlaşıyor konu, küfürler, belalar, dualar, karman çorman oluyor satırlar vazgeçiyorum.
“Kendimi düşüne düşüne paranoyak ettim” diye kızarken; bir yeni haberle sil başa dönüyorum.
“Birbirinden akıl almaz Internet haberlerine inanmayayım, onlar mail adresi derdinde” diyorum ki; tanıdık birileri ıslak gözleri, kırgın, öfkeli sesleri ile anlatıyorlar canlarının başına geleni. Bitiyorum!
Bir de şöyle bir ihtimal var. At Internet’e bir yalan haber; gör ne senaryolar, ne filmler çıkacak ortaya deniyor şimdilerde. Kulaktan kulağa gibi. Sağır duyamayınca uyduracak yeni yeni senaryolar, belki birilerine cazip gelecek, maili okuduğunun akşamı yeni bir kurban bulacak beğendiği senaryoyu çekmek için.
Of of! Bizim ne zaman ardamarımız çatladı? Ne zaman bu kadar kayıtsız, yüzsüz olduk?
Evlat yetiştiriyoruz. Ben kimselere güvenmesin, kimseye yardım etmesin diye yiyorum çocuğu. Gördüğünü görmezlikten gelsin, yapacağı yardımı 2-3 kez düşünsün diye öğretiyorum. Ben insan yetiştiriyorum; korkularımdan, kaygılarımdan ne çıkacak ben de bilmiyorum. “Ya aman anne sen de abartıyorsun “diyecek, dönüp arkasını gidecek bildiği yolda. Ya da paranoyak, panik atak, hasta ruhlu, güvensiz, mutsuz bir insan olacak.
Hayatı bir sofranın etrafında yenen yemeğe benzetiyorum. Kocaman bir sofra ama ucu bucağı yok. Öyle bir gömmüşüz ki kafamızı tabaklarımıza, arada;
“....öldü” deniyor mesela, “hııı” deyip devam ediyoruz.
“...ev almış”, “güzel” deyip devam ediyoruz.
“....evine hırsız girmiş”, “aaa” deyip devam ediyoruz.
“...bayrak yakılmış”, “yine mi” deyip susuyoruz.
“...bir çocuğa tecavüz edilmiş”, “tüh” deyip devam ediyoruz.
Nasıl yani ya? Biz ne zaman peynir ekmek gibi kanıksadık bu haberleri? Ne zaman bu kadar sapık olduk, ne zamandır bu kadar aciziz?
Bana “doğur bir kardeş” diyenler bunu demeden bir daha düşünün. Çünkü ben bir yandan kuzumun eğitimi, gelişimi, geleceği, bir yandan da organ mafyası, sokak çeteleri, uyuşturucusu, sapığı ile baş edemeyeceğim.
Artık uykularım kaçıyor benim. Parkta yalnız oturan her erkek zanlı benim için. Gözümü dikiyorum üstüne, sıkıysa salıncaktan düşen bir çocuğa yardım etsin. Öldürürüm vallahi. Adam dünya UNICEF üyesi olsun isterse. Bu kadar güvensiz, bu kadar manyak yaptı bu haberler beni.
Eşeğe, tavuğa, kardeşine, yengesine, anneannesine tecavüz eden iğrençlerle ben aynı havayı solumak istemiyorum arkadaş. Bu hastalık falan değil. Kesersin orta bacağını şak diye, tedavi edersin adamı. İbreti alem için asarsın üçünü beşini Taksim meydanında, kökünü kazırsın. Bu nedir ya!
Avrupa Birliği insan haklarıymış! Yerim ben insan hakkını. Hakkı, hak etmek lazım, insan olmak lazım. Ben el kadar kız çocuğunun vücudunu ısırarak tecavüz eden bir hayvana tanınan hakların içine tüküreyim. Yeminle ben insanlığımdan utanıyorum. Sen büyüt, gözünden sakın, koru, kolla; elin hayvanı bir anlık dalgınlığından kuzunu dilenci yapsın, böbreğini çalsın veya tecavüz etsin! Bu nasıl iş, bu nasıl bir mantık?
Kimse “Allah şaşırtmasın vs.” demesin. Bunun Allah’tan olduğuna da inanmıyorum. Televole’lerin, Kurtlar Vadisi’nin, dansözünü seçen kanalların olduğu bir memlekette her şeyi kendine yakıştıran, kendinde hak gören eğitimsiz hayvanlar var bu toplumda. Senin benim yanımda yürüyen, nefes alan, otobüste yanında oturan hatta belki selam verdiğin biri bile olabilir bu eşek oğlu eşekler.
Olayların bir gerçekleri, bir de efsaneleri var. İnsanlar yeterince gergin değil sanki, hayat güllük gülistanlık, birbirinden tiksinç senaryolar üretenler, bunu iş edinenler var. “Bak şimdi bir mail atacağım ortalığı nasıl dolanacak, delirtecek.” Dolanır durur mail, sen kan kusarsın, düşün, düşün…
Diyorlar ki; hapishanelerde bu suçlardan girenleri kendilerine eş yapıyormuş azılı katiller, hırsızlar sonra da sıkılıp şişleyiveriyorlarmış. Ohhh ellerine sağlık!
Biz henüz idam cezasını kaldıracak kültürde değiliz. Kalkmamalı.
Hatta dar ağacı Taksim meydanına kurulsun. Günlerce asılı kalsın ki aklına şeytanlık düşen biri olursa o görüntü gelsin gözünün önüne, bir kez daha düşünsün. Allah korkusu kalmamış kimsenin kalbinde bugünlerde, belli. Türbanlı bebek resmi basmaya benzemiyor ilkokul çantalarına Allah korkusu. Kıç baş kapatmayla olunmuyor iyi insan. Nefsine hakim insan!
Şimdi ben desem ki; bir özel tim kurulsa, bunların yüzlerce gözü kulağı olsa ve bu hayvanları avlasalar! “İşleri bu olsa sadece” desem, aman maazallah bunu “örgüt kurma ihbarı” sayıp benim peşime düşerler, günlerce kendimi anlatırım orada burada. İnsan hakları var ya! Cana kastetmekten Allah bilir hapis bile yatarım çenemi tutamadığım için, memleket böyle zira.
Kaç ocak cayır cayır yanıyor şu anda, kaç anne-baba gözü yaşlı. Yahu bu nasıl hazmedilir, nasıl kabullenilir, nasıl unutulur? Bilen varsa beri gelsin.
Avrupa rahat, Avrupa şöyle böyle. En çabuk ve özendiğimiz şey Avrupa’nın dejenerasyonu mu? Maşallah bize, tebrikler!
Kapı komşumuzu tanımıyoruz. Kapı, pencere açık yatamıyoruz. Kola askılı çanta kullanmak hayal oldu, arabada müzik dinlemek de ne lüks yarabbim, giyim kuşam desen başlı başına handikap. Yeter ya!
Televizyonlar hala Televole versin, dansözünü seçsin, pop star yetiştirsin, Kurtlar Vadisi’nden delikanlılar örnek olsun topluma. Delikanlı! Hey sana söylüyorum delikanlı! Yanımızdan karımızı, kızımızı, oğlumuzu götürüyor bu sütü bozuklar, biz ne yapıyoruz? Delikanlıyız ya maşallah lafa geldi mi mangalda kül kalmıyor ama en büyük derdimiz türban bizim değil mi, yanılmıyorsam?
Memleketimin bir bakanı, oğlunun taraftarı takım için Türk vatandaşı olma kanununu bir günde değiştiriyor, bir diğer bakanım oğlu ihalelerde ihya olsun diye kanunları sil baştan yazıyor, diğeri kıymetlisi, göz bebeği askerlikten yırtsın diye askerlikle yatıp kalkıyor, heee sonra da ahkam kesiyor “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diye.
Bir de muhalefet var, evlere şenlik. Kapı komşum; her kapıyı açtığımda burnumuzun temas ettiği muhalefetten milletvekilim, apartman görevlisini “aptal köylü gene almadı beni” diye aşağılıyor, ki o partiyi kuranların ciğeri yanıyor, neredeyse kalkıp gelecekler top yekun mezardan, rezillik diz boyu. Ben de diyorum ki; çocukların böbreği, tecavüz, taciz. İlahi ben komiğim vallah. Yine kendi kendime yazıp söyleneyim bari…
Açlık, işsizlik ayrı şey kardeşim. Bu durumdaki adam hırsız olur en fazla, onursuz ise.
İçinde şerefsizlik varsa bir adamın, sapık olur. Taciz, tecavüz nedir? İzinsiz başkasının haklarına, bedenine saldırmak. SALDIRMAK! Kelime olarak sinsi, çirkin, öfke uyandıran.
Ben psikolog değilim. Tecavüz eden adamın psikolojisini de düşünemem. Ben onun kirlettiği bedeni, öldürdü ise üstüne kaymaklı kadayıf cinsinden yanan ocağı düşünürüm. Allah belasını versin bu çivisi çıkmışlığın.
Geçenlerde Selimpaşa’da yazlıktayız. Bir anons! Belediye’nin müthiş hizmeti! “Camlarınızı gece kapatın, bölgemizde hırsızlık artı.” Evine hırsız giren adam karakola gidince “eee kardeşim anons yaptırdık, sen bizi dinlemiyor musun?” diyecekler utanmadan. Utanmadan “ne yapalım, sana kısmetmiş” diye gülecekler. Belediye’nin, karakolun hizmeti “anons” artık. “Pencerelerinizi kapatın.” Demir hatta en iyisi pencere yapmayın kardeşim siz evlerinize, neyinize gerek!!!
Yakında “sokağa çıkmayın, en çekirdek ailenizle yaşayın, araba almayın kardeşim, eee çocuk da yapmayın” gibi anonslar duyarsam hiç şaşırmayacağım. Yazıklar olsun…
Çocuğumu korkutmadan neyi nasıl anlatacağımı şaşırdım. Haberlerde duyduğum, gazetede okuduğum haberlerden birini can arkadaşım “.... var ya” diye anlatınca bittim. Tiksindim, insanlığımdan utandım. Eğitimsizliğimizden utandım.
Hemen ertesi gün boy boy gazetelerde TRT eski Genel Müdürü çocuk pornosu sebebiyle tutuklanmış. Ama “benim haberim yok, oğlumun bilgisayarı “demiş ve serbest kalmış. 2 yaşında bile bir çocuğun pornosu varmış. Oğlu “sadece merak” demiş!
Eee hayvan oğlu hayvan! 2 yaşındaki çocuk bir parça et. Kasaptan al büyükçe bir dananın bacağını seyret, istersen sen ona dokun istersen dananın bacağı sana. Neyi merak ettin?
Bu, günlerce Internet’te Gamze hanımın dolanan pornosu değil, Ali Kırca’nın ki değil, 2 yaşında bir bebek!
Bazı insanlar bakınca sadece içi titriyor, sadece mis gibi bebek bebek kokuyor diye duygulanıyor. Sen de 2 yaşında oldun, annenin içi titredi, gözü gibi baktı sana; dingil kadar adam ol da 2 yaşındakilerin seks hayatına merak sal diye. Yüzüne kadar geldi mi tükürüklerim bilmem ama ben bu satırları yazarken kusacağım neredeyse.
Çocukluğuna inmek falan lazım değil. Öyle cezalar olmalı ki ibreti alem için; yeltenmemeli aklının köşesinde kıyısında, pusuda bekleyen şeytan.
İdam edilmeli ama acı çektirilerek. Çeksin ki kurbanın ailesine de teselli olsun bir parça.
Yıllar önce bir film seyretmiştim. Zenci bir kız çocuğuna döverek tecavüz ediliyordu ırkçı pislikler tarafından. Babası deliye dönüyor ve iki adamı öldürüyordu. Babayı savunan avukat her türlü tehdidin altında devam etti mahkeme boyunca ve sonunda baba beraat etti, suça ortak olan adamlarsa hapse girdi. Babayı, Denzel Washington oynuyordu. Ve “hikaye gerçek hayattan alıntıdır, sadece isimler değiştirilmiştir” diye yazınca filmin sonunda saatlerce ağlamıştım, hatırlıyorum.
Hep suni gündemlerle oyalanıyoruz. Hep gerçekleri görmezlikten gelerek. Türbanmış, din elden gidiyormuş, 2 günde yıkılan ..... kavşak açtık törenlerle, üstüne bir de 12 dev adamın zaferi vs vs vs.
Bir cenaze vardı dün İstanbul’un göbeğinde. İran mıydı, Suudi Arabistan mı? HAYIR. İstanbul’un göbeğiydi! Sakalları yerlerdeydi adamların, son model cep telefonları ellerinde cenazeyi çekiyordu kadın mı, adam mı bilinmez kapkaralar.
Cahiller 3, 5, 10, doğurdukça doğuruyor. Bizlerse cesaret edemiyoruz. Çünkü var olan bir evladımıza geçim, eğitim, sağlık, hayat garantimiz YOK.
Cahil 3 dakika zevkin sonucunu “Allah vergisi” deyip geçiştiriyor. Sonra arabanın yanında, kapında dilendiriyor. Bizlerse daha da korkak oluyoruz. Pencerelerimize demirler yaptırıyoruz, kapılarımıza çelikler yığıyoruz. Başımız önümüzde gidip geliyoruz, güneşin rengini unutarak.
Her bir kareyi cahiller, kırolar ele geçirmiş. Biz arabamızı park ederek, restoranında yemek yiyerek, barında eğlenerek zengin ediyoruz, besliyoruz.
Hani “neresinden tutsam elimde kalıyor” var ya! İşte toplum denen şey şu anda neresinden tutsam elimde kalan çürük bir mukavva. Tel tel dökülüyor.
Denizlerimiz kirli, trafiğimiz arapsaçı. Ama biz yan masadakinin gözünü oymaya çalışıyoruz 3 kuruşluk maaş farkı için.
Bizler de ayrı cahilleriz. Okuduklarımız nereye gidiyor, insan kim, hayvan kim ben bilmiyorum. Kafam da yüreğim de karman çorman bu aralar. Gözümü, kulağımı kapatmak benim elimde aslında.
Ben de “vah vah” der geçerim, unuturum, neler unutulmuyor ki? Ama vicdanım beni rahat bırakmıyor. “Dünya sadece senin ucuzlukta .... liraya aldığına övündüğün ayakkabı, bu yıl ... kere gidebildiğin konser, kocanın yaptığı sürprizler veya kızına okul ararken ki şımarıklığın değil” deyip beynime ediyor vicdanım.
Beni, ikiye bölüp aldığım her nefese pişman ediyor vicdanım. Vicdanım benden daha insan hala.
Ben yine bu yazı bittiğinde trafiğe dalıp eve gideceğim, kızımla sarmaş dolaş park yapacağız, hafta sonumu ve son kalan iznimi planlayacağım.
Sizin vicdanınız ne alemde? Yoksa ben mi deliriyorum???
Sevgi ve saygılarımla…
Funda Dicle
Hani “neresinden tutsam elimde kalıyor” var ya! İşte toplum denen şey şu anda neresinden tutsam elimde kalan çürük bir mukavva. Tel tel dökülüyor...
Bu başlığı attıktan sonra buz gibi ürperiyorum. Nicedir yazasım var bu illeti de; yazdıkça ağırlaşıyor konu, küfürler, belalar, dualar, karman çorman oluyor satırlar vazgeçiyorum.
“Kendimi düşüne düşüne paranoyak ettim” diye kızarken; bir yeni haberle sil başa dönüyorum.
“Birbirinden akıl almaz Internet haberlerine inanmayayım, onlar mail adresi derdinde” diyorum ki; tanıdık birileri ıslak gözleri, kırgın, öfkeli sesleri ile anlatıyorlar canlarının başına geleni. Bitiyorum!
Bir de şöyle bir ihtimal var. At Internet’e bir yalan haber; gör ne senaryolar, ne filmler çıkacak ortaya deniyor şimdilerde. Kulaktan kulağa gibi. Sağır duyamayınca uyduracak yeni yeni senaryolar, belki birilerine cazip gelecek, maili okuduğunun akşamı yeni bir kurban bulacak beğendiği senaryoyu çekmek için.
Of of! Bizim ne zaman ardamarımız çatladı? Ne zaman bu kadar kayıtsız, yüzsüz olduk?
Evlat yetiştiriyoruz. Ben kimselere güvenmesin, kimseye yardım etmesin diye yiyorum çocuğu. Gördüğünü görmezlikten gelsin, yapacağı yardımı 2-3 kez düşünsün diye öğretiyorum. Ben insan yetiştiriyorum; korkularımdan, kaygılarımdan ne çıkacak ben de bilmiyorum. “Ya aman anne sen de abartıyorsun “diyecek, dönüp arkasını gidecek bildiği yolda. Ya da paranoyak, panik atak, hasta ruhlu, güvensiz, mutsuz bir insan olacak.
Hayatı bir sofranın etrafında yenen yemeğe benzetiyorum. Kocaman bir sofra ama ucu bucağı yok. Öyle bir gömmüşüz ki kafamızı tabaklarımıza, arada;
“....öldü” deniyor mesela, “hııı” deyip devam ediyoruz.
“...ev almış”, “güzel” deyip devam ediyoruz.
“....evine hırsız girmiş”, “aaa” deyip devam ediyoruz.
“...bayrak yakılmış”, “yine mi” deyip susuyoruz.
“...bir çocuğa tecavüz edilmiş”, “tüh” deyip devam ediyoruz.
Nasıl yani ya? Biz ne zaman peynir ekmek gibi kanıksadık bu haberleri? Ne zaman bu kadar sapık olduk, ne zamandır bu kadar aciziz?
Bana “doğur bir kardeş” diyenler bunu demeden bir daha düşünün. Çünkü ben bir yandan kuzumun eğitimi, gelişimi, geleceği, bir yandan da organ mafyası, sokak çeteleri, uyuşturucusu, sapığı ile baş edemeyeceğim.
Artık uykularım kaçıyor benim. Parkta yalnız oturan her erkek zanlı benim için. Gözümü dikiyorum üstüne, sıkıysa salıncaktan düşen bir çocuğa yardım etsin. Öldürürüm vallahi. Adam dünya UNICEF üyesi olsun isterse. Bu kadar güvensiz, bu kadar manyak yaptı bu haberler beni.
Eşeğe, tavuğa, kardeşine, yengesine, anneannesine tecavüz eden iğrençlerle ben aynı havayı solumak istemiyorum arkadaş. Bu hastalık falan değil. Kesersin orta bacağını şak diye, tedavi edersin adamı. İbreti alem için asarsın üçünü beşini Taksim meydanında, kökünü kazırsın. Bu nedir ya!
Avrupa Birliği insan haklarıymış! Yerim ben insan hakkını. Hakkı, hak etmek lazım, insan olmak lazım. Ben el kadar kız çocuğunun vücudunu ısırarak tecavüz eden bir hayvana tanınan hakların içine tüküreyim. Yeminle ben insanlığımdan utanıyorum. Sen büyüt, gözünden sakın, koru, kolla; elin hayvanı bir anlık dalgınlığından kuzunu dilenci yapsın, böbreğini çalsın veya tecavüz etsin! Bu nasıl iş, bu nasıl bir mantık?
Kimse “Allah şaşırtmasın vs.” demesin. Bunun Allah’tan olduğuna da inanmıyorum. Televole’lerin, Kurtlar Vadisi’nin, dansözünü seçen kanalların olduğu bir memlekette her şeyi kendine yakıştıran, kendinde hak gören eğitimsiz hayvanlar var bu toplumda. Senin benim yanımda yürüyen, nefes alan, otobüste yanında oturan hatta belki selam verdiğin biri bile olabilir bu eşek oğlu eşekler.
Olayların bir gerçekleri, bir de efsaneleri var. İnsanlar yeterince gergin değil sanki, hayat güllük gülistanlık, birbirinden tiksinç senaryolar üretenler, bunu iş edinenler var. “Bak şimdi bir mail atacağım ortalığı nasıl dolanacak, delirtecek.” Dolanır durur mail, sen kan kusarsın, düşün, düşün…
Diyorlar ki; hapishanelerde bu suçlardan girenleri kendilerine eş yapıyormuş azılı katiller, hırsızlar sonra da sıkılıp şişleyiveriyorlarmış. Ohhh ellerine sağlık!
Biz henüz idam cezasını kaldıracak kültürde değiliz. Kalkmamalı.
Hatta dar ağacı Taksim meydanına kurulsun. Günlerce asılı kalsın ki aklına şeytanlık düşen biri olursa o görüntü gelsin gözünün önüne, bir kez daha düşünsün. Allah korkusu kalmamış kimsenin kalbinde bugünlerde, belli. Türbanlı bebek resmi basmaya benzemiyor ilkokul çantalarına Allah korkusu. Kıç baş kapatmayla olunmuyor iyi insan. Nefsine hakim insan!
Şimdi ben desem ki; bir özel tim kurulsa, bunların yüzlerce gözü kulağı olsa ve bu hayvanları avlasalar! “İşleri bu olsa sadece” desem, aman maazallah bunu “örgüt kurma ihbarı” sayıp benim peşime düşerler, günlerce kendimi anlatırım orada burada. İnsan hakları var ya! Cana kastetmekten Allah bilir hapis bile yatarım çenemi tutamadığım için, memleket böyle zira.
Kaç ocak cayır cayır yanıyor şu anda, kaç anne-baba gözü yaşlı. Yahu bu nasıl hazmedilir, nasıl kabullenilir, nasıl unutulur? Bilen varsa beri gelsin.
Avrupa rahat, Avrupa şöyle böyle. En çabuk ve özendiğimiz şey Avrupa’nın dejenerasyonu mu? Maşallah bize, tebrikler!
Kapı komşumuzu tanımıyoruz. Kapı, pencere açık yatamıyoruz. Kola askılı çanta kullanmak hayal oldu, arabada müzik dinlemek de ne lüks yarabbim, giyim kuşam desen başlı başına handikap. Yeter ya!
Televizyonlar hala Televole versin, dansözünü seçsin, pop star yetiştirsin, Kurtlar Vadisi’nden delikanlılar örnek olsun topluma. Delikanlı! Hey sana söylüyorum delikanlı! Yanımızdan karımızı, kızımızı, oğlumuzu götürüyor bu sütü bozuklar, biz ne yapıyoruz? Delikanlıyız ya maşallah lafa geldi mi mangalda kül kalmıyor ama en büyük derdimiz türban bizim değil mi, yanılmıyorsam?
Memleketimin bir bakanı, oğlunun taraftarı takım için Türk vatandaşı olma kanununu bir günde değiştiriyor, bir diğer bakanım oğlu ihalelerde ihya olsun diye kanunları sil baştan yazıyor, diğeri kıymetlisi, göz bebeği askerlikten yırtsın diye askerlikle yatıp kalkıyor, heee sonra da ahkam kesiyor “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diye.
Bir de muhalefet var, evlere şenlik. Kapı komşum; her kapıyı açtığımda burnumuzun temas ettiği muhalefetten milletvekilim, apartman görevlisini “aptal köylü gene almadı beni” diye aşağılıyor, ki o partiyi kuranların ciğeri yanıyor, neredeyse kalkıp gelecekler top yekun mezardan, rezillik diz boyu. Ben de diyorum ki; çocukların böbreği, tecavüz, taciz. İlahi ben komiğim vallah. Yine kendi kendime yazıp söyleneyim bari…
Açlık, işsizlik ayrı şey kardeşim. Bu durumdaki adam hırsız olur en fazla, onursuz ise.
İçinde şerefsizlik varsa bir adamın, sapık olur. Taciz, tecavüz nedir? İzinsiz başkasının haklarına, bedenine saldırmak. SALDIRMAK! Kelime olarak sinsi, çirkin, öfke uyandıran.
Ben psikolog değilim. Tecavüz eden adamın psikolojisini de düşünemem. Ben onun kirlettiği bedeni, öldürdü ise üstüne kaymaklı kadayıf cinsinden yanan ocağı düşünürüm. Allah belasını versin bu çivisi çıkmışlığın.
Geçenlerde Selimpaşa’da yazlıktayız. Bir anons! Belediye’nin müthiş hizmeti! “Camlarınızı gece kapatın, bölgemizde hırsızlık artı.” Evine hırsız giren adam karakola gidince “eee kardeşim anons yaptırdık, sen bizi dinlemiyor musun?” diyecekler utanmadan. Utanmadan “ne yapalım, sana kısmetmiş” diye gülecekler. Belediye’nin, karakolun hizmeti “anons” artık. “Pencerelerinizi kapatın.” Demir hatta en iyisi pencere yapmayın kardeşim siz evlerinize, neyinize gerek!!!
Yakında “sokağa çıkmayın, en çekirdek ailenizle yaşayın, araba almayın kardeşim, eee çocuk da yapmayın” gibi anonslar duyarsam hiç şaşırmayacağım. Yazıklar olsun…
Çocuğumu korkutmadan neyi nasıl anlatacağımı şaşırdım. Haberlerde duyduğum, gazetede okuduğum haberlerden birini can arkadaşım “.... var ya” diye anlatınca bittim. Tiksindim, insanlığımdan utandım. Eğitimsizliğimizden utandım.
Hemen ertesi gün boy boy gazetelerde TRT eski Genel Müdürü çocuk pornosu sebebiyle tutuklanmış. Ama “benim haberim yok, oğlumun bilgisayarı “demiş ve serbest kalmış. 2 yaşında bile bir çocuğun pornosu varmış. Oğlu “sadece merak” demiş!
Eee hayvan oğlu hayvan! 2 yaşındaki çocuk bir parça et. Kasaptan al büyükçe bir dananın bacağını seyret, istersen sen ona dokun istersen dananın bacağı sana. Neyi merak ettin?
Bu, günlerce Internet’te Gamze hanımın dolanan pornosu değil, Ali Kırca’nın ki değil, 2 yaşında bir bebek!
Bazı insanlar bakınca sadece içi titriyor, sadece mis gibi bebek bebek kokuyor diye duygulanıyor. Sen de 2 yaşında oldun, annenin içi titredi, gözü gibi baktı sana; dingil kadar adam ol da 2 yaşındakilerin seks hayatına merak sal diye. Yüzüne kadar geldi mi tükürüklerim bilmem ama ben bu satırları yazarken kusacağım neredeyse.
Çocukluğuna inmek falan lazım değil. Öyle cezalar olmalı ki ibreti alem için; yeltenmemeli aklının köşesinde kıyısında, pusuda bekleyen şeytan.
İdam edilmeli ama acı çektirilerek. Çeksin ki kurbanın ailesine de teselli olsun bir parça.
Yıllar önce bir film seyretmiştim. Zenci bir kız çocuğuna döverek tecavüz ediliyordu ırkçı pislikler tarafından. Babası deliye dönüyor ve iki adamı öldürüyordu. Babayı savunan avukat her türlü tehdidin altında devam etti mahkeme boyunca ve sonunda baba beraat etti, suça ortak olan adamlarsa hapse girdi. Babayı, Denzel Washington oynuyordu. Ve “hikaye gerçek hayattan alıntıdır, sadece isimler değiştirilmiştir” diye yazınca filmin sonunda saatlerce ağlamıştım, hatırlıyorum.
Hep suni gündemlerle oyalanıyoruz. Hep gerçekleri görmezlikten gelerek. Türbanmış, din elden gidiyormuş, 2 günde yıkılan ..... kavşak açtık törenlerle, üstüne bir de 12 dev adamın zaferi vs vs vs.
Bir cenaze vardı dün İstanbul’un göbeğinde. İran mıydı, Suudi Arabistan mı? HAYIR. İstanbul’un göbeğiydi! Sakalları yerlerdeydi adamların, son model cep telefonları ellerinde cenazeyi çekiyordu kadın mı, adam mı bilinmez kapkaralar.
Cahiller 3, 5, 10, doğurdukça doğuruyor. Bizlerse cesaret edemiyoruz. Çünkü var olan bir evladımıza geçim, eğitim, sağlık, hayat garantimiz YOK.
Cahil 3 dakika zevkin sonucunu “Allah vergisi” deyip geçiştiriyor. Sonra arabanın yanında, kapında dilendiriyor. Bizlerse daha da korkak oluyoruz. Pencerelerimize demirler yaptırıyoruz, kapılarımıza çelikler yığıyoruz. Başımız önümüzde gidip geliyoruz, güneşin rengini unutarak.
Her bir kareyi cahiller, kırolar ele geçirmiş. Biz arabamızı park ederek, restoranında yemek yiyerek, barında eğlenerek zengin ediyoruz, besliyoruz.
Hani “neresinden tutsam elimde kalıyor” var ya! İşte toplum denen şey şu anda neresinden tutsam elimde kalan çürük bir mukavva. Tel tel dökülüyor.
Denizlerimiz kirli, trafiğimiz arapsaçı. Ama biz yan masadakinin gözünü oymaya çalışıyoruz 3 kuruşluk maaş farkı için.
Bizler de ayrı cahilleriz. Okuduklarımız nereye gidiyor, insan kim, hayvan kim ben bilmiyorum. Kafam da yüreğim de karman çorman bu aralar. Gözümü, kulağımı kapatmak benim elimde aslında.
Ben de “vah vah” der geçerim, unuturum, neler unutulmuyor ki? Ama vicdanım beni rahat bırakmıyor. “Dünya sadece senin ucuzlukta .... liraya aldığına övündüğün ayakkabı, bu yıl ... kere gidebildiğin konser, kocanın yaptığı sürprizler veya kızına okul ararken ki şımarıklığın değil” deyip beynime ediyor vicdanım.
Beni, ikiye bölüp aldığım her nefese pişman ediyor vicdanım. Vicdanım benden daha insan hala.
Ben yine bu yazı bittiğinde trafiğe dalıp eve gideceğim, kızımla sarmaş dolaş park yapacağız, hafta sonumu ve son kalan iznimi planlayacağım.
Sizin vicdanınız ne alemde? Yoksa ben mi deliriyorum???
Sevgi ve saygılarımla…
Funda Dicle