- 25 Eylül 2008
- 2.913
- 18
Çocuğun başarısını belirleyen en önemli faktörlerin basında sorumluluk duygusu gelir. Sorumluluk duygusuna sahip bir çocuk başarma sorumluluğunun da kendisine ait olduğunu bilir.Çocuğun bu duyguyu kazandığı yer ise ilk önce ailedir.
Aile tarafından küçük yaşlardan itibaren, çocuğun yaşına ve cinsiyetine uygun sorumluluklar verilirse,çocukta sorumluluk duygusu gelişir.Aile de bu duyguyu kazanmayan çocuğa ileri yıllarda bunu kazandırmak çok zor bir iştir.
Bunun için ailenin ,çocuğun bebeklikten itibaren gelişim özelliklerini çok iyi bilmesi ve bu doğrultuda çocuğa yapabileceği işlerle ilgili sorumluluk vermelidir. Ancak özellikle şehirli modern çekirdek ailelerde çocuklar sorumluluklarıyla çok geç yaşta karşılaşmaktalar.Çoğu zaman dört beş yaşına gelmiş olan çocuğa hala annesinin yemek yedirdiğini(bazen 7-8 yaşlarında çocuklara bile),ayakkabısını annesinin giydirdiğini görmemiz mümkündür.Çocuk okula gidiyorsa ödevler aile tarafından yapılır. Fast food tarzı , içinde çocuk oyun alanlarının da olduğu restoranlara bir bakın isterseniz. Buradaki çocuklar iki ila altı yaş arasındaki çocuklardır genellikle . Çocuk kaydıraktan kaymaktadır ve anne elinde hamburgerle ya da bir parça kızarmış patatesle çocuğun peşinden koşmaktadır. Çocuk kaçar oynamaya devam eder anne onu takip eder,çocuk koşar anne koşar ,çocuğun soluklandığı duraksadığı anı kollar ki ısırtabilsin bir parça.Çocuk azına bir parça patates attığında anne dünyanın en mutlu insanıdır ,çocuk oradan da salıncağa geçer anne onunla beraber konum değiştirir hele birde salıncakta bir lokma hamburgerden de ısırtabildiyse siz düşünün artık mutluluğun derecesini.Çocuğun bir şeyler yiyebilmesi için annenin kendisini nasıl telef ettiğini görebilirsiniz.
Evlerde de durum böyledir. Çocuğun yemek saati diye bir kavram yoktur.Sofra kurulur ve çocuk sofrada yemek yemez.daha sonra acıktığını söylediğinde anne hemen yemek hazırlar."Yesin de nasıl yerse yesin" çocuk bilgisayarın başında ya da televizyonun karşısında yemeye çalışır.Çoğu anne reklamlar eşliğinde çocuğa yemek yedirebildiğini keşfetmiştir.Hareketli müzik klipleri de yemek yedirmek için güzel bir yöntem olabilir.(Tabi bu yöntemlerin çocuğun midesine faydası olmasına karşın zihnine yaptığı olumsuz etkilerin farkında değildir,otizm gibi) Çocuk düşmesin , yorulmasın ,bir yeri incinmesin diye çocuğun üzerine alabileceği pek çok iş anne baba tarafından yapılır.Tüm kararlar anne baba tarafından alınır.Çocuğun ne kadar yenmek yiyeceğine bile anne baba karar verir.
Tüm yapılanlar elbette ki iyi niyetle çocuğun iyiliği için yapılmaktadır. Ama yöntem yanlış olunca niyet hiçbir işe yaramaz.Bu ortamda büyüyen çocuğun sorumluluk duygusunun gelişmesi bir yana aldığı gizlim mesajlarla kendine olan güveni de kaybolur ya da kendine güven duygusunu geliştiremez.
Örneğin ; Dört yaşında bir çocuk çorbasını çok rahat kendi içebilir.Ama dökme ihtimali vardır.Bununla beraber çocuklar genellikle annelerinin sabrını taşıracak kadar yavaş yerler.Çocuğun etrafı kirletmesini istemeyen ve bir an önce yemek faslını bitirmesini ve sofrayı toplamayı düşünen anne çocuğa yemeğini yedirdiğinde bilinçaltına verdiği mesaj:"Ben yemeğimi kendim yiyemem,annem yedirir.Yemeği yiyecek beceriye sahip değilim"dir.
Tabağındaki iki tane köfteyi yedikten sonra "ben doydum" diyen çocuğa; "hayır olmaz, tabağındaki diğer köfteyi de yiyeceksin" dediğinizde çocuğun bilinçaltına verilen mesaj: "Ben doyduğuma karar verecek güçte değilim,doyup doymadığıma annem karar verir" şeklinde olur.
Ama aileler çocuğun yiyeceği iki tane daha köfteden alacağı proteinin çocuğun özgüven geliştirmesinde daha önemli olduğunu düşünmedikleri için çocuğu biraz daha yemesi için zorlamaya devam ederler.
Böylece çocuk acıkmasının ve doymasın sorumluluğunu bile almadan büyümeye başlar.
Ayrıca biz ebeveynlerin yaptığı diğer bir hatada ; yapamaz endişesi taşıdığımızdan ya da bazen etrafın kirlenmesi ya da eşyaların kirlemesi gibi basit nedenlerden dolayı çocuklarımızın güven kazanmasına ve sorumluluk almalarına engel oluruz.Öyle ki "ekmeğin pişkinini alamaz "diyerek çocuğu bakkala göndermeyen anneler mevcuttur.Mutfağı kirletir diyerek on iki yaşındaki kızının kek yapmasına izin vermeyen anneler de mevcut.Ya parayı kaybederse diye çocuğunun eline bir fatura verip bankaya göndermeyen aileler, "evet onlarda var" .Bir de "zaten çok yoruluyor çocuk" diye düşünen ve çocuklarına görev vermekten kananlar yok mu? Tabiî ki onlarda mevcut.
Oğlum iki yaşındayken süt içtiği bardağını götürüp bulaşık makinesine koymasını söylüyordum.Ya da bir yere giderken yanına bir oyuncak almak isterse bunu kendisinin taşımak zorunda olduğunu.Bir keresinde yanına çok fazla oyuncak aldı ve taşımak istemedi,oyuncakları bana vermek istedi."ben sana oyuncakları taşıyacaksan al demiştim " diyerek oyuncakları taşımayı reddettim.Arabamıza doğru yürüyorduk ama oğlum ısrarla oyuncakları elimden almamı istiyordu.Çevrede dikkatini çeken başka şeyler vardı ama o oyuncakları taşımak zorundaydı.Bir süre sonra ağlamaya bağırmaya başladı."Onları taşıman gerekiyor, çünkü onlar senin oyuncakların,bir daha ki sefere yanına taşıyabileceğin kadar oyuncak al" dedim.Kararlı olduğumu görünce arabaya kadar oyuncaklarını taşıdı.O günden sonra yanına taşıyabileceği kadar oyuncak alıyor ya da almadan çıkıyor.
Anlattığım bu olay çok küçük bir olay gibi görünüyor. Ve çevreden bizi gözleyen birileri için acımasız,vicdansız bir anneyim o kadar şeyi çocuğa taşıttığım için.Ama burada çocuk zarar görmeden basitçe yaptığı davranışın ,aldığı kararın bedelini ödemeyi öğreniyordu.Kendisine en başta yanına aldığı oyuncağın fazla olmasının sonuçları anlatılmış bunun bir sonucu olacağı kendisine yük olacağı söylenmişti.Daha evdeyken "hayır götüremezsin bunları,kim taşıyacak" diyerek çocuğa emir verebilir ve onun karar almasını engelleyebilirdim.Ama oğlum bir karar aldı ve bu kararın gerektirdiği sorumluluğu yerine getirdi.Şimdi daha isabetli karar alması gerektiğini öğrendi. Etrafımızda çok fazla kararsız insan vardır. İnsanların çoğunun kafası karışıktır ve karar vermek zor iştir.Bir karar vermek diğer seçeneklerden vazgeçmeyi gerektirir ve biz her şeye sahip olmak isteriz.Kararlı çocuk yetiştirmek de yine anne baba tutumlarıyla yakından ilgilidir.
Yine bir kendi oğlumdan örnek vereceğim; Henüz 11 aylıkken bile markete gittiğimizde bir şeyler gösterir almak isterdi.O zamandan beri ne zaman alışverişe gitsek sadece tek bir şey alırım ona.Biraz daha büyüyünce de aynı şekilde devam etti bu durum.Sihirli yumurta , oyuncaklı sakız bir de çikolata istediğinde sadece bir tanesini alabileceğini ve karar vermesini söylüyordum.En çok istediğini al diyordum.Ve bildim bileli alışverişte hiçbir sorun yaşamıyoruz.Hala her markete gittiğimizde tek bir şey alarak marketten ayrılıyor,oyuncakçıya gittiğimizde bile tek bir oyuncak alır ve oyuncağı seçtiğinde kararını vermiştir alır ve dükkandan ayrılır.Fakat başta annem olmak üzere pek çok insana göre ben kötü bir anneyim ,param var ama çocuğa istediğini almıyorum.Çocuğu arada bırakıyorum ve çocuk alamadığı şeylere üzülüyor.Evet üzülüyor olabilir.Ama hayat boyunca bir karar verdiğimizde elimizden kaçan seçeneklere üzülürüz.Çoğu insan sırf bu nedenle bir karar veremez.
Bu sorunu en derin olarak öğrencilerimde ve danışanlarımda gördüm üniversite için meslek seçerken yaşadıkları kararsızlık çok büyüktü, sırf bu nedenden hedef belirleyememek ve bir karara odaklanamamaktan dolayı çalışamıyor performans sergileyemiyorlardı. Vermeleri gereken karar kritikti ve çoğu ilk defa böyle bir karar vermek zorunda kalmışlardı.Sırf meslek seçiminde değil evleneceği insanda kıyafet seçerken , tatil planlarımızda hayatının her aşamasında isabetli tercikler yapabilmenin yolu doğru tercih yapmasını öğrenmesi ve bunun sonuçlarını fark ederek hareket etmesidir.İnsanlar tek bir tercih yapabilirler.İnsanlar tek bir eş ,tek bir iş seçerler toplantıda giymek üzere bir kıyafet seçeriz, ev almadan bir çok eve bakar ama bir tanesini alıp oturmamız gerekir.
Her evet için bir hayır olmalıdır. Kararlar acı verir çünkü olasılıkların sınırlılığını ifade ederler. Kara verdiğinizde bir daha ele geçmeyecek seçeneklerden vazgeçmiş olursunuz.
Karar verebilmek hele hızlı karar verebilmek önemli bir özelliktir ve bu özelliği kazanmış kişilerin hayatları daha kolaydır. Veliler ile yaptığım çalışmalarda üzerinde ısrarla durduğum bir konudur bu. Veliler hep çocuklarının akademik başarılarıyla ilgilenir.Sadece veliler anne ve babalar değil elbette.Toplumda başarı denilince öğrencinin akademik başarısı ilk akla gelendir.Ben velilere şunu söylerim: "Karar verme becerisine sahip,sorumluluk sahibi ,kendine güvenen çocuklar yetiştirin ve gerisini hiç düşünmeyin.Çocuğunuz bu özelliklere sahipse eğitimini tamamlasa da tamamlamasa da ,okuldan yüksek notlar alsa da almasa da hiç korkmayın.Çünkü; güvenli,kararlı ve sorumluluk sahibi bir insan her koşulda her şartta hayatını kurtarır ve eline aldığı işte başarılı olur.Üniversite başarıya giden yollardan sadece biridir.Türkiye'nin bir gerçeği vardır.Biz ne kadar çabalarsak çabalayalım bu gençlerin onda biri üniversiteye gidebilecek .Çünkü ülkemizin üniversite kapasitesi bu kadar."
Çocuğumuzun kendine güvenmesi için önce anne ve baba olarak bizim çocuğumuza güven duymamız ve duyduğumuz güveni çocuğumuza hissettirmemiz gerekir. Çocukluğunda güven verilmemiş bir insan yetişkin olduğunda bunun eksikliğini yaşar. Çocuğumuza güvenmeli ama burada bir dengeyi çok iyi kurmalıyız.Ben sana güveniyoruz evladım diyerek onu denetimsiz bırakmak doru değildir.Çocukların ve gençlerin denetime ,kontrol edilmeye ihtiyaçları vardır.Çocuğunuzla arkadaş gibi olun ,asla arkadaş olmayın güvenin güvenilin paylaşın ancak sunuda unutmayın sizlerin esasen anne babasınız ,bu ayrım noktasını kaybetmek gözden kaçırmamak gereklidir "gibi olmak"
İki yaşındaki çocuk onun elinden tutmanızı istemez.Kendi başına yürümek ister.Ama bir an dönüp baktığında annesini göremezse ağlamaya başlar.Annesini yanında ister ama elini tutmak istemez. Ergenlik dönemindeki gençte böyledir.Kurallara uymak istemez ama kuralların olmasından da hoşlanır aslında.İtiraz etmesine rağmen anne ve babanın ,ısrarla koydukları kuralın arkasında durması gence kendini güvende hissettirir.Akşam saat yedide evde olması gerekiyorsa,genç kişi bu kuralı delmek için birkaç hamle yapacaktır.Bir gün yedi bucukta bir gün sekizde eve gelecektir.Anne baba bu duruma aldırmaz ,sınırları esnetir "maden öyle bari eve girme sınırını sekiz yapalım" gibi bir tutum sergilerse genç sınırı biraz daha aşmaya çalışacaktır.Aslında bu durum gencin hoşuna gidiyor gibi görünse de belirsizlik ortamı ve anne babanın sözlerinin arkasında durmadığını görmek genci rahatsız eder. Çocuklarımız özgür olmak istese de bu özgürlük anne babanın çerçevesini önceden çizmiş olduğu sınırlar içinde olmalıdır. Çocuk paylaşmazsa var olmaz . Anne babasının hep ona bakmasını ister.Oyun oynarken seyredilmek ister,Bazen televizyon izlerken bile annesinin onunla beraber televizyona bakmasını ister.Gördüğü,keşfettiği şeyleri ailesiyle paylaşmak ister.Çocuğun paylaşımına ortak olmak,onun dünyasına inmenizi sağlar.Çocuk paylaşmazsa var olamaz. Ailede var olmayan çocuk kendisini var edecek bir ortam arar.Nefes alamıyorsanız nefes alacak bir yer ararsınız.
Psikolog Tülay KÖK
Hipnoterapist, Psikoterapist
Aile tarafından küçük yaşlardan itibaren, çocuğun yaşına ve cinsiyetine uygun sorumluluklar verilirse,çocukta sorumluluk duygusu gelişir.Aile de bu duyguyu kazanmayan çocuğa ileri yıllarda bunu kazandırmak çok zor bir iştir.
Bunun için ailenin ,çocuğun bebeklikten itibaren gelişim özelliklerini çok iyi bilmesi ve bu doğrultuda çocuğa yapabileceği işlerle ilgili sorumluluk vermelidir. Ancak özellikle şehirli modern çekirdek ailelerde çocuklar sorumluluklarıyla çok geç yaşta karşılaşmaktalar.Çoğu zaman dört beş yaşına gelmiş olan çocuğa hala annesinin yemek yedirdiğini(bazen 7-8 yaşlarında çocuklara bile),ayakkabısını annesinin giydirdiğini görmemiz mümkündür.Çocuk okula gidiyorsa ödevler aile tarafından yapılır. Fast food tarzı , içinde çocuk oyun alanlarının da olduğu restoranlara bir bakın isterseniz. Buradaki çocuklar iki ila altı yaş arasındaki çocuklardır genellikle . Çocuk kaydıraktan kaymaktadır ve anne elinde hamburgerle ya da bir parça kızarmış patatesle çocuğun peşinden koşmaktadır. Çocuk kaçar oynamaya devam eder anne onu takip eder,çocuk koşar anne koşar ,çocuğun soluklandığı duraksadığı anı kollar ki ısırtabilsin bir parça.Çocuk azına bir parça patates attığında anne dünyanın en mutlu insanıdır ,çocuk oradan da salıncağa geçer anne onunla beraber konum değiştirir hele birde salıncakta bir lokma hamburgerden de ısırtabildiyse siz düşünün artık mutluluğun derecesini.Çocuğun bir şeyler yiyebilmesi için annenin kendisini nasıl telef ettiğini görebilirsiniz.
Evlerde de durum böyledir. Çocuğun yemek saati diye bir kavram yoktur.Sofra kurulur ve çocuk sofrada yemek yemez.daha sonra acıktığını söylediğinde anne hemen yemek hazırlar."Yesin de nasıl yerse yesin" çocuk bilgisayarın başında ya da televizyonun karşısında yemeye çalışır.Çoğu anne reklamlar eşliğinde çocuğa yemek yedirebildiğini keşfetmiştir.Hareketli müzik klipleri de yemek yedirmek için güzel bir yöntem olabilir.(Tabi bu yöntemlerin çocuğun midesine faydası olmasına karşın zihnine yaptığı olumsuz etkilerin farkında değildir,otizm gibi) Çocuk düşmesin , yorulmasın ,bir yeri incinmesin diye çocuğun üzerine alabileceği pek çok iş anne baba tarafından yapılır.Tüm kararlar anne baba tarafından alınır.Çocuğun ne kadar yenmek yiyeceğine bile anne baba karar verir.
Tüm yapılanlar elbette ki iyi niyetle çocuğun iyiliği için yapılmaktadır. Ama yöntem yanlış olunca niyet hiçbir işe yaramaz.Bu ortamda büyüyen çocuğun sorumluluk duygusunun gelişmesi bir yana aldığı gizlim mesajlarla kendine olan güveni de kaybolur ya da kendine güven duygusunu geliştiremez.
Örneğin ; Dört yaşında bir çocuk çorbasını çok rahat kendi içebilir.Ama dökme ihtimali vardır.Bununla beraber çocuklar genellikle annelerinin sabrını taşıracak kadar yavaş yerler.Çocuğun etrafı kirletmesini istemeyen ve bir an önce yemek faslını bitirmesini ve sofrayı toplamayı düşünen anne çocuğa yemeğini yedirdiğinde bilinçaltına verdiği mesaj:"Ben yemeğimi kendim yiyemem,annem yedirir.Yemeği yiyecek beceriye sahip değilim"dir.
Tabağındaki iki tane köfteyi yedikten sonra "ben doydum" diyen çocuğa; "hayır olmaz, tabağındaki diğer köfteyi de yiyeceksin" dediğinizde çocuğun bilinçaltına verilen mesaj: "Ben doyduğuma karar verecek güçte değilim,doyup doymadığıma annem karar verir" şeklinde olur.
Ama aileler çocuğun yiyeceği iki tane daha köfteden alacağı proteinin çocuğun özgüven geliştirmesinde daha önemli olduğunu düşünmedikleri için çocuğu biraz daha yemesi için zorlamaya devam ederler.
Böylece çocuk acıkmasının ve doymasın sorumluluğunu bile almadan büyümeye başlar.
Ayrıca biz ebeveynlerin yaptığı diğer bir hatada ; yapamaz endişesi taşıdığımızdan ya da bazen etrafın kirlenmesi ya da eşyaların kirlemesi gibi basit nedenlerden dolayı çocuklarımızın güven kazanmasına ve sorumluluk almalarına engel oluruz.Öyle ki "ekmeğin pişkinini alamaz "diyerek çocuğu bakkala göndermeyen anneler mevcuttur.Mutfağı kirletir diyerek on iki yaşındaki kızının kek yapmasına izin vermeyen anneler de mevcut.Ya parayı kaybederse diye çocuğunun eline bir fatura verip bankaya göndermeyen aileler, "evet onlarda var" .Bir de "zaten çok yoruluyor çocuk" diye düşünen ve çocuklarına görev vermekten kananlar yok mu? Tabiî ki onlarda mevcut.
Oğlum iki yaşındayken süt içtiği bardağını götürüp bulaşık makinesine koymasını söylüyordum.Ya da bir yere giderken yanına bir oyuncak almak isterse bunu kendisinin taşımak zorunda olduğunu.Bir keresinde yanına çok fazla oyuncak aldı ve taşımak istemedi,oyuncakları bana vermek istedi."ben sana oyuncakları taşıyacaksan al demiştim " diyerek oyuncakları taşımayı reddettim.Arabamıza doğru yürüyorduk ama oğlum ısrarla oyuncakları elimden almamı istiyordu.Çevrede dikkatini çeken başka şeyler vardı ama o oyuncakları taşımak zorundaydı.Bir süre sonra ağlamaya bağırmaya başladı."Onları taşıman gerekiyor, çünkü onlar senin oyuncakların,bir daha ki sefere yanına taşıyabileceğin kadar oyuncak al" dedim.Kararlı olduğumu görünce arabaya kadar oyuncaklarını taşıdı.O günden sonra yanına taşıyabileceği kadar oyuncak alıyor ya da almadan çıkıyor.
Anlattığım bu olay çok küçük bir olay gibi görünüyor. Ve çevreden bizi gözleyen birileri için acımasız,vicdansız bir anneyim o kadar şeyi çocuğa taşıttığım için.Ama burada çocuk zarar görmeden basitçe yaptığı davranışın ,aldığı kararın bedelini ödemeyi öğreniyordu.Kendisine en başta yanına aldığı oyuncağın fazla olmasının sonuçları anlatılmış bunun bir sonucu olacağı kendisine yük olacağı söylenmişti.Daha evdeyken "hayır götüremezsin bunları,kim taşıyacak" diyerek çocuğa emir verebilir ve onun karar almasını engelleyebilirdim.Ama oğlum bir karar aldı ve bu kararın gerektirdiği sorumluluğu yerine getirdi.Şimdi daha isabetli karar alması gerektiğini öğrendi. Etrafımızda çok fazla kararsız insan vardır. İnsanların çoğunun kafası karışıktır ve karar vermek zor iştir.Bir karar vermek diğer seçeneklerden vazgeçmeyi gerektirir ve biz her şeye sahip olmak isteriz.Kararlı çocuk yetiştirmek de yine anne baba tutumlarıyla yakından ilgilidir.
Yine bir kendi oğlumdan örnek vereceğim; Henüz 11 aylıkken bile markete gittiğimizde bir şeyler gösterir almak isterdi.O zamandan beri ne zaman alışverişe gitsek sadece tek bir şey alırım ona.Biraz daha büyüyünce de aynı şekilde devam etti bu durum.Sihirli yumurta , oyuncaklı sakız bir de çikolata istediğinde sadece bir tanesini alabileceğini ve karar vermesini söylüyordum.En çok istediğini al diyordum.Ve bildim bileli alışverişte hiçbir sorun yaşamıyoruz.Hala her markete gittiğimizde tek bir şey alarak marketten ayrılıyor,oyuncakçıya gittiğimizde bile tek bir oyuncak alır ve oyuncağı seçtiğinde kararını vermiştir alır ve dükkandan ayrılır.Fakat başta annem olmak üzere pek çok insana göre ben kötü bir anneyim ,param var ama çocuğa istediğini almıyorum.Çocuğu arada bırakıyorum ve çocuk alamadığı şeylere üzülüyor.Evet üzülüyor olabilir.Ama hayat boyunca bir karar verdiğimizde elimizden kaçan seçeneklere üzülürüz.Çoğu insan sırf bu nedenle bir karar veremez.
Bu sorunu en derin olarak öğrencilerimde ve danışanlarımda gördüm üniversite için meslek seçerken yaşadıkları kararsızlık çok büyüktü, sırf bu nedenden hedef belirleyememek ve bir karara odaklanamamaktan dolayı çalışamıyor performans sergileyemiyorlardı. Vermeleri gereken karar kritikti ve çoğu ilk defa böyle bir karar vermek zorunda kalmışlardı.Sırf meslek seçiminde değil evleneceği insanda kıyafet seçerken , tatil planlarımızda hayatının her aşamasında isabetli tercikler yapabilmenin yolu doğru tercih yapmasını öğrenmesi ve bunun sonuçlarını fark ederek hareket etmesidir.İnsanlar tek bir tercih yapabilirler.İnsanlar tek bir eş ,tek bir iş seçerler toplantıda giymek üzere bir kıyafet seçeriz, ev almadan bir çok eve bakar ama bir tanesini alıp oturmamız gerekir.
Her evet için bir hayır olmalıdır. Kararlar acı verir çünkü olasılıkların sınırlılığını ifade ederler. Kara verdiğinizde bir daha ele geçmeyecek seçeneklerden vazgeçmiş olursunuz.
Karar verebilmek hele hızlı karar verebilmek önemli bir özelliktir ve bu özelliği kazanmış kişilerin hayatları daha kolaydır. Veliler ile yaptığım çalışmalarda üzerinde ısrarla durduğum bir konudur bu. Veliler hep çocuklarının akademik başarılarıyla ilgilenir.Sadece veliler anne ve babalar değil elbette.Toplumda başarı denilince öğrencinin akademik başarısı ilk akla gelendir.Ben velilere şunu söylerim: "Karar verme becerisine sahip,sorumluluk sahibi ,kendine güvenen çocuklar yetiştirin ve gerisini hiç düşünmeyin.Çocuğunuz bu özelliklere sahipse eğitimini tamamlasa da tamamlamasa da ,okuldan yüksek notlar alsa da almasa da hiç korkmayın.Çünkü; güvenli,kararlı ve sorumluluk sahibi bir insan her koşulda her şartta hayatını kurtarır ve eline aldığı işte başarılı olur.Üniversite başarıya giden yollardan sadece biridir.Türkiye'nin bir gerçeği vardır.Biz ne kadar çabalarsak çabalayalım bu gençlerin onda biri üniversiteye gidebilecek .Çünkü ülkemizin üniversite kapasitesi bu kadar."
Çocuğumuzun kendine güvenmesi için önce anne ve baba olarak bizim çocuğumuza güven duymamız ve duyduğumuz güveni çocuğumuza hissettirmemiz gerekir. Çocukluğunda güven verilmemiş bir insan yetişkin olduğunda bunun eksikliğini yaşar. Çocuğumuza güvenmeli ama burada bir dengeyi çok iyi kurmalıyız.Ben sana güveniyoruz evladım diyerek onu denetimsiz bırakmak doru değildir.Çocukların ve gençlerin denetime ,kontrol edilmeye ihtiyaçları vardır.Çocuğunuzla arkadaş gibi olun ,asla arkadaş olmayın güvenin güvenilin paylaşın ancak sunuda unutmayın sizlerin esasen anne babasınız ,bu ayrım noktasını kaybetmek gözden kaçırmamak gereklidir "gibi olmak"
İki yaşındaki çocuk onun elinden tutmanızı istemez.Kendi başına yürümek ister.Ama bir an dönüp baktığında annesini göremezse ağlamaya başlar.Annesini yanında ister ama elini tutmak istemez. Ergenlik dönemindeki gençte böyledir.Kurallara uymak istemez ama kuralların olmasından da hoşlanır aslında.İtiraz etmesine rağmen anne ve babanın ,ısrarla koydukları kuralın arkasında durması gence kendini güvende hissettirir.Akşam saat yedide evde olması gerekiyorsa,genç kişi bu kuralı delmek için birkaç hamle yapacaktır.Bir gün yedi bucukta bir gün sekizde eve gelecektir.Anne baba bu duruma aldırmaz ,sınırları esnetir "maden öyle bari eve girme sınırını sekiz yapalım" gibi bir tutum sergilerse genç sınırı biraz daha aşmaya çalışacaktır.Aslında bu durum gencin hoşuna gidiyor gibi görünse de belirsizlik ortamı ve anne babanın sözlerinin arkasında durmadığını görmek genci rahatsız eder. Çocuklarımız özgür olmak istese de bu özgürlük anne babanın çerçevesini önceden çizmiş olduğu sınırlar içinde olmalıdır. Çocuk paylaşmazsa var olmaz . Anne babasının hep ona bakmasını ister.Oyun oynarken seyredilmek ister,Bazen televizyon izlerken bile annesinin onunla beraber televizyona bakmasını ister.Gördüğü,keşfettiği şeyleri ailesiyle paylaşmak ister.Çocuğun paylaşımına ortak olmak,onun dünyasına inmenizi sağlar.Çocuk paylaşmazsa var olamaz. Ailede var olmayan çocuk kendisini var edecek bir ortam arar.Nefes alamıyorsanız nefes alacak bir yer ararsınız.
Psikolog Tülay KÖK
Hipnoterapist, Psikoterapist