4-Bugünün işini yarına, yarının işini öbür güne
Önümüze koyduğumuz hedefe giden yolda en sık düştüğümüz tuzaklardan biri budur: Bir işi yapmak için illa canımızın istemesi gerektiğine inanırız. Böyle bir şey yok. Ve hayatımızdaki pek çok sorumluluk için geçerli olduğu gibi, bunu da canımız istemeyecek, hem de hiç!
Tutumların davranışları belirlediği kadar, davranışlar da tutumları belirler; fakat nihayetinde davranışların tutumlar üzerindeki belirleyiciliği daha fazladır. Amaçladığınız şey doğrultusunda planlanan şekilde davranmaya başladığınızda, tutumunuzun ve motivasyonunuzun değiştiğini siz de göreceksiniz.
"Bugün yapmak istemediğim işi yarın da yapasım olmayacak."
5- Uydurduğumuz bahaneler ve kendimize söylediğimiz yalanlar
Allan, dinleyecek birini bulduğunda uzun uzun savsaklama alışkanlığından dert yanıyor, fakat görünüşe göre hayatında hiçbir değişiklik olmuyordu. Bu konuda geliştirdiği gizli yeteneklerini
kabullenmek istemese de, arkadaşlarının gözünde Allan bahanelerin efendisiydi. İş hesap vermeye gelince tam bir "teflon adam"a dönüşürdü; kendisine karşı sorumlulukları da dahil savuşturamayacağı, üzerinden atamayacağı hiçbir sorumluluk yoktu. İşten kaytarmak, başka bir güne bırakmak için daima bir bahanesi olurdu.
6-Başlamanın gücü
Beklendiği gibi pazartesi günü katılımcıların belli bir iş veya işlerden (örneğin yöneticinin yapılmasını istediği bir görevden) kaçınarak bunun yerine (arkadaşlarla vakit geçirmek türünden) başka birtakım faaliyetlerde bulunmayı tercih ederken genellikle "En iyisi bunu yarın yapayım," veya "Bugün değil. Baskı altındayken daha iyi çalışıyorum," gibi ifadeler kullandıklarını gördük. Elbette haftanın daha sonraki günlerinde katılımcılardan hiçbirinin durup dururken "En iyisi şu [kaçındığım] işi bugün yapayım," veya "Son geceye bıraktığım iyi oldu, bu şekilde daha iyi çalışıyorum," türünden şeyler söylediğine şahit olmadık. Bizi asıl şaşırtan şey, katılımcıların sorumlu oldukları işe dair algılarının gösterdiği değişim oldu. Korkutucu görünen, imtina edilen halihazırdaki işe dair pazartesi günkü algı, çok stresli, zor ve mutsuzluk verici olduğu yönündeydi. Perşembe günü (veya cuma sabah erken saatlerde) bütün hafta uzak durdukları işle fiilen uğraşmaya başladıktan sonra katılımcıların algıları da değişti.
Peter Gollwitzer' ın geliştirdiği eylem psikolojisi kuramına göre uygulama hedefi, belli bir hedefe (ya da daha büyük çaplı bir hedefe veya göreve ait bir alt hedefe) ne zaman, nerede ve nasıl ulaşacağımızı daha en başından ortaya koyarak, ilgili hedef doğrultusunda kararlı bir şekilde ilerlememizi sağlar.
Farkındaysanız, söylediğimiz şey şu meşhur Nike sloganı "Just do it!" [Yap gitsin!] değil; biz hemen şimdi başlayın diyoruz. Bir kere başladıktan sonra "yapma" faslına bir şekilde geçilir elbet. Meseleye "hemen yapma" perspektifinden bakarsak, önümüzde bizi bekleyen onca işin ağırlığı altında ezilme riskiyle karşı karşıya kalırız. Eğer yalnızca o ilk adımı atarsak, her şey çok daha kolay hale gelir.
Elimizdeki işe hemen başladığımızda, savsaklamak için gösterdiğimiz bütün o nafile çabalar da birdenbire son bulur.
Önünüzde duran işi basitleştirebildiğiniz kadar basitleştirin ve bir de mümkün olduğunca somut hale getirin.
Lao Tzu'nun da bilgece ifade ettiği gibi: "Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile tek bir adımla başlar." İşte o ilk adımı atın, hemen işe koyulun. Her şeyi değiştirme gücüne sahip bir adımdır bu.
Aslında belli bir görevi yerine getirmek üzere çalışmaya başlayamayacağınızı anladığınızda, işe bunu alt görevlere bölmekle de başlayabilirsiniz. FAKAT bazen size ne denli çekici görünürse görünsün, bununla yetinmeyin. Pek çoğumuz böyle bir liste hazırladıktan sonra kendimizi daha iyi hissedip bir şey başardığımızı düşünürüz ve böylece fiilen paydos ederiz ve bu da savsaklamamız için bize yeni bir bahane yaratır. Unutmayın: Bu listeyi elinizdeki işe başlamak amacıyla yaptınız. O halde hemen başlayın.
7-Başlamak neden sihirli bir değnek değildir?
Bilgisayar başında çalışanların daha iyi bildiği bir durumsa, e-postaları kontrol etmek veya internette bir şeylere
bakınmak gibi sebeplerle dikkatin dağılması ve işin bir kenara bırakılmasıdır. Kendi araştırmalarımda da gördüğüm üzere, bilhassa İnternet teknolojileri dikkat dağıtma konusunda fevkalade etkililer. "E-postalarıma bakmak bir dakikamı bile almaz," diye gelen kutusunu kontrol edersiniz ve saatler sonra bir bakarsınız ki elinizdeki iş bir kenarda öylece duruyor.
Muhtemel dikkat dağıtıcılarla ilgili önkararlar alırken izlenebilecek iki temel yaklaşım var. Birinci yaklaşım, çalışmaya başlamadan önce dikkatimizi dağıtabilecek şeyleri mümkün mertebe ortadan kaldırmak. İkinci yaklaşımda ise dikkatimiz dağıldığında, engel ve aksiliklerle karşılaştığımızda ne yapacağımıza önceden karar verebilmemize olanak sağlayan uygulama hedeflerine geri dönüyoruz:
a-Dikkati dağıtacak şeyleri azaltmak: dikkatimizi genellikle nelerin dağıttığını baştan belirlememiz gerekiyor. Dikkati dağıtacak şeyleri azaltmayı öngören bu stratejinin kilit unsuru proaktif olmak. Çalışmaya başlamadan önce dikkatinizi
dağıtabilecek şeyleri ortadan kaldırdığınızdan emin olun. Odanızın kapısını kapatmak, telefonun zilini kapatmak, cep telefonunu tümden kapatmak (mesajlaşma pek çok insan için kronik bir savsaklama faaliyetidir), sosyal medya uygulamalarını (Facebook, Twitter, Instagram vb) kapatmak, dikkatinizi dağıtması muhtemel dergi, gazete türünden şeyleri ortadan kaldırmak ... Kısacası, kapatmanız veya ortadan kaldırmanız gereken ne varsa tereddüt
etmeden kapatın veya ortadan kaldırın. Buradaki anahtar fiil " kapatmak." Bu stratejinin önerdiği şey de bu: Elinizdeki işe yönelttiğiniz dikkatinizi ve odaklanmanızı korumak için, kendinizi zihninizi dağıtabilecek şeylere kapatın. İşte bu, oturup bölünmeden çalışmanızı sağlayacak önkararınızdır.
b-Uygulama hedefleri: karşıma engel çıkarsa nasıl baş edicem?