Sağlıklı beslenme için tüm gıda, meyve ve sebzeler.

İSRAİL'DE NEDEN KANSER YOK?
100 yıl önce en nadir hastalıklardan biri sayılan kanser hastalığı, son 20 yılda müthiş bir hızla, kadınlarda %50, erkeklerde %100 gibi bir artış gösterdi. Bir arkadaşımın söylediği gibi; artık kim kanser oldu değil, kim kanser olmadı diye soracağız!

Bu artışların sebepleri Dr. Hamer'ın dediği gibi; Siyonistlerin çeşitli yöntemler ile sağlığımıza uyguladıkları saldırılarıdır.

Dr. Hamer Avrupa’da sayısız kanser vakasını iyileştiren “Yeni Germanik Tıp" (Germanische Neue Medizin) yöntemini icat eden kişidir. Sayısız karalama kampayanları sonucu Doktorası ve çalışma izni elinden alınmıştır.

İsrail’de ise kanser hastalıkları nedense son derece nadir görülmektedir.

Ulusal kanser kayıt merkezinden Dr. Micha Barchana’nın açıklamasına göre; İstatistikler İsrail’deki kanser vakalarının ve kanserden ölenlerin sayısının dikkat çekici bir biçimde giderek azaldığını gösteriyor.


İsrail’de 2003 yılında 160 kişi kanser öldü, 2004 yılında ise 152 kişi kanser öldü. Ülkenin nüfusu toplamda 7,4 milyondur, bunlardan 1,5 milyonu Arap kökenli ve 0,3 milyonu yahudi olmayan nüfusu barındırıyor. Böylelikle nüfusun 5,6 milyonu İsrailli yani yahudi kökenlidir.

2003 ve 2004 yılının kanser vakalarının azalmasına göre hesaplayacak olursak İsrail’de:

2009 yılında 118 kişi kanserden öldü
2013 yılında 96 kişi kanserden öldü
2020 yılında ise sadece 78 kişi kanserden ölecek

Bu hesaba göre İsrail’de 366 günde 152 kanser ölümlerinin sayısı 1 günde 0,4 oranındadır, yani oldukça düşük.

Bu ölüm oranlarının çoğunun Arap kökenli İsrailli ve Yahudi olmaması dikkat çeken unsurlardan biri. Bu durum yahudi kökenli İsraillilerin ölüm oranın çok daha az olduğunu gösteriyor.

(Kaynak: Gesundheit Berlin Brandenburg)

Peki diğer ülkelere nazaran İsrail’de kanser vakalarının bu kadar az olmasının sebebi nedir? Sigara alışkanlığı mı?

Hayır, İsrail’de her 4. kişi sigara tüketmektedir, Almanya’da ise her 3. kişi sigara tükettiğine göre bu sebebiyet olarak gösterilemez.

İsrail'de kanser vakalarına kemo ya da ışın terapisinin uygulanmadığına dair güçlü iddialar var. Ülkede kanser hastalığının ölüm oranının düşük olması, bu iddiaları güçlendiriyor.
Peki İsrail’de kanser nasıl tedavi edilir?

- Cevabı çok basit, yıllardır alternatif tıbbın ve meslek ahlakı olan doktorların savunduğu fakat ciddiye alınmayan yöntemler ile tedavi ediliyor.


Bunlardan bir kaçı:

- bitkisel kürler ve kolloidial gümüş suyu ile vücudun zehirlerden tamamen arındırılması (detoksifikasyon)
- sağlıklı beslenme (hayvansal gıdalar olmaksızın bazik besinler diyeti)
- bioenerji tedavisi ile vücudun titreşim ve elektromanyetik akımı dengelenerek ruh ve beden sağlığının onarılması

Bizler ise önce kendimizi ilaç lobisinin mezbasına teslim edip, kemo / ışın terapileri gibi yıllardır tartışılan ve bugüne kadar kanser hastalığına olan faydası ispatlanamayan, kaş alırken göz oyan, dehşet tedavi yöntemleri ile bedenimiz çürümek üzereyken kısacası çaresiz kaldıktan sonra bu tür yöntemlere başvuruyoruz. Geç kaldıktan sonra da alternatif tıpta ki bedene zarar vermeyen, zehirlemeyen ve bedeni onaran gerçek tedavi yöntemleri

"işe yaramadı" olarak kayıtlara geçiyor. Bu durum ilaç lobisinin işine geliyor, ve üzerine bilinçli eklenen çeşitli karalama kampanyaları ile kanseri iyileştiren birçok etkili yöntem arka plana itiliyor.
İsrail'in tedavi konsepti bizlerde neden uygulanmıyor?

Bu sorunun cevabı geleneksel tıbbın, ilaç lobisinin ve dünya politikasının şiddetli bir inatla kemoterapi + radyo + ışın terapi + cerrahi uygulamalar + morfin gibi başarısızlığı apaçık ortada olan yöntemleri, dünyadaki yahudi olmayan nüfusa zorla dayatmasıdır. Sebepler yeterince açık, ilaç lobisinin geleneksel fakat etkisiz tedavi yöntemleri tüm zamanların en devasa ticaret kaynağıdır, özellikle kanser hastalığı. Zararsız, etkili ve bütüncül onarıcı tedavilere karşı olan ilgisizliğin ana sebebi bu devasa ticaretdir.

Çünkü kalıcı ve ilaç lobisine bağımlı hastalıklar olmazsa, bu devasa ticaret yok olur! Teknoloji ve tıbbın neredeyse ışık hızıyla ilerleyip paralel olarak gökten düşer gibi her yıl 20.000'den fazla yeni ve tedavisi bulunamayan hastalıkların çıkması, bizleri artık düşündürmeye ve gözlerimizi açmaya teşvik etmelidir.

Kanser hastalığının, geleneksel tedavi yöntemlerdeki başarı istatistikleri ilk bakışta iç açıcı bir izlenim yaratıyor. Çeşitli tanımlar ve kriterler kullanılarak belirlenen bu istatikselleri, yakından analiz edip mercek altına aldığımızda bakın nelerle karşılaşıyoruz:

Çeşitli terimler yeniden tanımlanarak aldatıcı bilgilerle, insanların bazı tanımları "iyileşme" yada "başarılı tedavi edildi" olarak algılamasına yol açıyor.

İlk olarak “iyileşme“ yada “ kansersiz“ tanımı istatistiklerde şu şekilde yazılarak yeniden tanımlanıyor:

“ Kanser teşhisinden sonra 5 yıl yaşadı “.

Fakat bu durumda hasta 5 yıl içerisinde yine de kanser olabilir.

Hastalara kanser tedavisinin sözde başarısını sunan bu tür istatistiklerde, hastanın kaç yıl yaşadığından ziyade, tedavinin gerçek başarısını tespit etmek için "kaç yıl kansersiz“ kaldığını bilmesi son derece önemli bir unsur değil midir?

Gelelim daha da kritik bir noktaya!

Hasta bahis edilen 5 yıldan sonra tekrar kanser olursa, hatta ölürse, istatistiklere yine de:
“tamamen tedavi edildi ve tamamen iyileşti “


olarak kayıtlara geçiyor! Son derece zeki kelime oyunları ile bu tedavilerin sözde başarı oranı bu şekilde insanlara aktarılıyor.

Başlangıç noktasında olan kanser hastalıkları, hayati tehlikesi olmayan kanser hastalıkları, dolayısı ile tedavisi zaten kolay olan kanser hastalıkları, bu istatistiklere ilk olarak kayıt edilen vakalardır.

İleri seviyede kanser olup erken ölen vakalar hiç bir şekilde istatistiklerde kayıda geçmiyor.
1997 de alınan yeni bir kararla, kemo terapiden kaynaklanan ölümlerin, istatistiklere organ / kalp yetmezliği sonucu oluşan ölüm olarak kayıtlara geçiyor.

Bu sinsi manipülasyon kemo, ışın, radyo terapi gibi geleneksel ve zararlı yöntemlerle kanser vakalarının başarısız tedavi edilmesi sonucu oluşan ölüm sayısını kamufle etmek amaçlıdır!

http://devrihaber.com/
 
KÜÇÜK EVLER SAĞLIĞA ZARARLI

Küçük evler sağlığı tehdit ediyor. Solunum yollarından tutun, kireçlenmeye, depresyondan alerjiye kadar birçok hastalığa neden olan küçük metrekareli, 1+1 evler uzun vadede işkenceye dönüşüyor. Ayrıca ormanda 2 saatlik bir yürüyüş bağışıklık hücrelerinin sayısını artırıyor.

Büyükşehirlerin giderek büyüyen problemlerinden biri de giderek küçülen yaşam alanlarından kaynaklanıyor. Kolay kiralanabilmesi ve daha ucuza satın alınabilmesi nedeniyle 1+1 evler giderek daha çok talep görüyor. Maddiyat ön plana geçince sağlık her zamanki gibi arka plana atılıyor.

KÜÇÜK EVLER HAYATI SAĞLIKSIZ HALE GETİRİYOR

– Pratik küçük evler

Kalabalık şehir hayatının getirdiği sağlık riskleri ulaşılabilir hesaplı evlerin getirebileceği faydaları silip süpürüyor. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, Sağlıklı Yaşam Merkezi Direktörü Uzm. Dr. Özgür Şamilgil, genç yaştakilerin çekici bulduğu bu küçük dairelerin 30’lu 40’lı yaşlardakiler için hayatı daha çekilmez sağlıksız hale getirdiğine dikkat çekiyor.

PLAZALAR SAĞLIKSIZ EVLER DE ÖYLE

Zaten kalabalık, camları açılmayan, kendi büyük, çalışan için küçük yaşam alanları sunan sağlıksız plazalarda çalışanların evlerine döndüklerinde de rahatlayabileceği bir ortam yok artık. Küçücük alanlara sığdırılan örneğin duvara kaldırılıp kapatılan yemek masaları ve hatta yataklardan ibaret yalnızca uyumak ev işe gitmeden önce kahvaltı etmek için kullanılan bir mekândan ibaret olan evler, stresten bir kaçış yolu olacağına sağlığı tehdit ediyor.

ÇOCUK GELİŞİMİNİ DE KÖTÜ ETKİLİYOR

– Çocuk sağlığı

Bu tür evler sadece erişkinlerin değil sürekli hareketli olan çocukların da sağlıklı gelişmesine engel oluyor. Dar evlerde yaşayan çocukların daha çekingen olduğu, çalışma ve konsantre olma sorunu yaşadığı, fazla kilolu olduğu biliniyor. Misafir ağırlamaya da imkan sağlamayan bu şartlar sosyalleşme sorunu da yaratıyor.

DAR EVLERDE YAŞAYAN ÇOCUKLARDA MADDE BAĞIMLILIĞI VAR

Rahatlama, kendi gösterebilme gibi temel psikolojik ihtiyaçlar bu ortamlarda maalesef sağlanamıyor. Dar ve fiziki koşulları yetersiz evlerde yaşayan çocuklarda madde bağımlılığına daha çok rastlanıyor.

O BİNALARDA YAŞAYANLARDA HASTA BİNA SENDROMU

Kapalı devre havalandırma sistemi olan camları açılamayan yapay ışıklandırılan ev ve işyerlerinde yaşayanlarda Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre Hasta Bina Sendromu görülebiliyor.

Bu hastalık kedisini, bu tür binalardaki halı, perde, mobilya ve duvar boylarındaki kimyasal maddelerin göz, burun, boğaz, cilt gibi duyusal organlarda tahriş ve sinir sitemi üzerine zehirli etkilere bağlı bazı şikayetler ve mikrobi hastalıklara daha sık yakalanma gibi sorunlarla ortaya çıkıyor.

TEPEDEN TIRNAĞA ŞİKAYETLER

Kişiler tat duyusunda bozukluk, kas kemik ağrıları, yorgunluk, baş ağrısı, sinirlilik, kuru öksürük, gözlerde sulanma, nefes darlığı, dikkatsizlik, kilo artışı gibi karmaşık şikayetlerden yakınıyorlar.

ANTİDEPRESAN VE ANTİALERJİK İLAÇLAR DAHA FAZLA KULLANILIYOR

Hasta binalarda yaşayanlarda antidepresan antiallerjik gibi çeşitli ilaç kullanımının daha fazla olduğu biliniyor.

– Güneş girmeyen eve doktor da girse işe yaramaz!

D vitamini üretimi için gerekli olan güneşten gelen UV-B ışını camdan geçemiyor. Başta kemik kas hastalıkları olmak üzere depresyon, kanser, romatizma, kalp damar, beyin sinir sistemi, bağışıklık sistemi zayıflığı, hormonal hastalıkların D vitamini eksikliği ile yakından alakalı olduğu biliniyor.

Plaza benzeri işyeri ve evlerdeki halı, boya ve mobilyalarda kullanılan yapay kimyasal maddelerin, ofis cihazlarından çıkan görünmez buharlara, iyi temizlenmeyen klima filitrelerinde biriken mikroplara sürekli maruz kalanlarda uzun vadede birçok hastalığın ortaya çıkma olasılığı artıyor.

MİKROPSUZ YAŞAM HASTALIK ÜRETİYOR

Yapılan araştırmalar, doğamızın vazgeçilmez bir parçası olan mikroplardan uzak, toprağa ayak basmadan, evcil hayvanlardan, çiçekten, böcekten, ağaçtan uzakta büyüyen çocukların erken yaşta başta allerji, astım, kalp damar hastalıkları, romatizmal hastalıklar, obezite, şeker ve kansere yakalanma olasılıklarının arttığı biliniyor.

ÇÖZÜM DOĞADA

Evde veya işte oturarak zaman geçirenlerin diyabet ve kalp hastalığı riski 2 kat artıyor ve 30 dakikalık egzersizin bile faydasını götürüyor, 1-2 saatte bir 2 dk kalkıp yürümek gerekiyor.

Düzenli egzersiz meme ve kolon kanseri riskini %25-30 azaltıyor.

Harvard mezunlarının uzun yıllar takibini içeren bir araştırmaya göre 1 saatlik egzersizin beklenen ömrü 2 saat uzattığı, kalp krizi olasılığını yüzde 35 azalttığı bildiriliyor.

Birçok araştırma, düzenli egzersiz yapanların ömrünün, hareketsiz yaşayanlara göre sağlıklı olarak 7 yıl kadar daha uzun olduğunu gösteriyor.

2 SAATLİK YÜRÜYÜŞ BAĞIŞIKLIK HÜCRELERİNİN ARTMASINI SAĞLIYOR

Japonya’dan bir araştırmaya göre, ormanda 2 saatlik yürüyüş bağışıklık hücrelerinin kısa sürede artmasını, güçlenmesini sağlıyor. Bahar aylarında daha sık görülen soğuk algınlığı virüsleri, grip virüsleri kadar ağır hastalık yaratmıyor. Ayrıca düzenli egzersiz yapanlar hem yüzde 50 daha seyrek yakalanıyor. Yakalandığında kendini yorgun hissetmiyorsa, egzersize devam etmekle yüzde 30 çok daha çabuk iyileşiyor.

Yaşam alanı seçiminde, işe ve okula uzak, daha ucuz ama daha doğal ve konforlu evlerde yaşamanın getireceği birçok faydanın, zaman kaybı, trafikte geçirilecek stres ve hava kirliliğine maruz kalmanın getireceği risklerle karşılaştırılarak karar verilmesi gerekiyor.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/kucuk-evler-sagliga-zararli-40002456
 
Çatlamış Topuklar İçin Doğal Tedavi

Yazın giyilen açık ayakkabılardan dolayı ayaklara mutlaka özel bakım yapılmalı. Sert ve çatlak topukların verdiği kötü görüntü herkesi rahatsız ediyor. Önerdiğim bitkisel tedavileri uygulamadan önce çatlak ve sert topuklara neden olabilecekleri bilmek gerekir:

Vitamin ve minerallerin (E vitamini, kalsiyum, demir, çinko, omega 3 yağ asitleri) eksikliği topukların çatlamasına yol açabilir. Evde sert zeminlerde çıplak ayakla dolaşmak da topukların çatlamasına katkıda bulunur. Bir de yaz ayakkabıları (sandalet, terlik) çatlaklrin çoğalmasına neden olur

Çatlak topuklardan kurtulmak ve güzel görünümlü ayaklara sahip olmak için neler yapabileceğinize gelince:

-Ayağınızı badem yağ ile iyice yağlayın. Ve üzerine ölü deniz tuzu sürün. Sünger taşını sert bölgelere sürerek yumuşatmaya başlayın. Haftada 2 kez bu işlemi yapın. Deniz tuzu yerine dilerseniz kahve telvesi, buğday kepeği ve mısır unu kullanabilirsiniz

-Topuktaki kalınlaşmış deri tabakasını yumuşatmak için ayaklarınızı elma sirkesi eklenmiş su dolu leğende 15 dakika boyunca bekletin.

Deniz tuzu ayak dostudur

-1 tatlı kaşığı vazelini bir kaba koyun. Üzerine 1 çay kaşığı hindistan cevizi yağı ve 1 çay kaşığı gliserin ekleyin. Elde ettiğiniz karışımla ayaklarınıza masaj yapın. Ve yarım saat bekledikten sonra suyla temizleyin
Haftada 1 gün yaptığınız bu uygulamayla topuklar çok bakımlı görünecek ve sertleşmiş kısımlar yumuşaklığını geri kazanacak.



Topuklardaki çatlaklar için hergün, zeytinyağı veya hindistan cevizi yağı ile masaj yapın

-2 kaşığı çileği ezin ve içine 1 çorba kaşığı deniz tuzu karıştırın. Biraz da zeytinyağı damlatın. Bu macunle topuk kısmını ovun ve 10-15 dakika bekletin. önce soğuk su sonra da ılık su ile yıkayın.

-Parafin ve 3 damla hardal yağı karışımını gece ayaklara uygulamak pamuk çorap giyerek yatmak çözümlerden biridir. 15 gün boyunca yapılan bu uygulamayla topuklarda çatlak kalmaz

-Lahana yapraklarını haşlayın ve ayağınıza sarın. Pamuk çorap girek uyuyun.

-Bir soğanı kaynatın ve püre haline getirin. Ayağınıza bulamacı sürün ve tülbent sararak 1 saat dinlenin.

-Sıcak bir banyo öncesi olgun bir muzu ezerek ayaklarınıza sürün ve bekleyin. 20 dakika bekletin. Daha sonra ılık su ile temizleyin.

Unutmayın ayakların bakımlı görünümü ve güzelliği sizi daha fazla çekici kılacaktır. Aynı zamanda sağlıklı bir yaşam için de ayaklara özel bakım uygulamalı. Çünkü ayak çatlaklarından bedene mikropların girmesi bir çok hastalığı beraberinde getirir.

Doğadan kopmamanızı temenni ediyorum.

Herbalist Tarkan Güveloğlu
 
KIZARTMA YAPARKEN HANGİ YAĞ KULLANILMALI

"Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu! Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek için! Yunanistan’da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg. Türkiye’de ise 1 kg. Sağlık sorunları Türkiye’de neden artıyor gerisini siz düşünün!

Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250 derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi’nin tarif ettiği gibi hep zeytinyağı....” Prof.Dr.Kenan DEMİRKOL
 
KANSER HÜCRELERİNİ ÖLDÜREN MUCİZE İÇECEK




Bay Seto akciğer kanseri. Çin’de ünlü bir Herbalistin tavsiyesi üzerine bu içeceği içmeye başlıyor. 3 ay boyunca düzenli şekilde bu içeceği kullanıyor ve şimdi sağlığına kavuşmuş durumda.

Bu içeceği hazırlamak için ihtiyacınız olan şeyler ;

1 adet pancar kökü

1 havuç

1 elma

Bu malzemeleri yıkayıp, kesip, meyve sıkacağında suyunu çıkardıktan sonra bekletmeden suyunu içebilir ve geri kalan posasını cildinize sürebilirsiniz.

Bu mucize sayılabilecek içeceğin etkili olduğu rahatsızlıklar:

1) Gelişmekte olan kanser hücrelerini önlemekte.

2)Karaciğer, böbrek, pankreas hastalıklarını önlemekte ve ülser tedavisinde de kullanılabilmekte.

3)Akciğeri güçlendirir, kalp krizi ve yüksek tansiyonu önler.

4) Bağışıklık sistemini güçlendirir.

5) Kızarmış, yorgun veya kuru gözlere iyi gelir.

6) Kas ağrısını ortadan kaldırmaya yardımcı olur.

7) Bağırsak hareketlenmesine yardımcı olarak kabızı ortadan kaldırır. Detoks olarak da kullanılabildiğinden cildiniz daha sağlıklı ve parlak bir görünüme sahip olacaktır.

8) Boğaz enfeksiyonuna iyi gelir.

9) Regl ağrısını azaltmaya yardımcı olur.

10) Saman nezlesine iyi gelir.

kaynak: galaksi arşivi
 
NAR KABUĞU
Prof. Dr. Uslu, evde sıkılan narın kabuklarının asla atılmaması gerektiğini de belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Gölgede veya 40-50 dereceyi geçmeyecek ortamlarda kurutarak, ufaladığımız nar kabuklarını serin bir yerde saklayalım.
Daha sonra 100 gram kaynamış suya, 2 gram nar kabuğu atarak, yaklaşık 10 dakika kaynatıp suyunu hemen her gün çay olarak tüketelim. Böylece başta kanser, kalp ve şeker hastalıkları olmak üzere pek çok hastalıktan kendimizi korumuş olacağız.
Hatta çay içmekten üşenirsek, kurutulmuş ve parçalanmış nar kabuklarını, kahve çekme makinelerinde toz haline getirip, bir çay ya da kahve kaşığı tozu salata, peynir gibi gıdalarla direk olarak ta tüketebiliriz.
Özellikle şeker hastaları beta hücrelerini artıracak bu tozu tüketmeye özel çaba göstermelidir. Genelde tüm meyvelerde olduğu gibi narın da en değerli yeri kabuğudur. Bir ilaç gibi içtiğimiz nar suyundan arta kalan kabukları da asla atmayalım ve başta kanser, şeker ve kalp olmak üzere hemen hemen tüm hastalıklardan korunalım.”
ŞİFA OLSUN...
 
Ödem

Hareketsiz Yaşam Ödeme Neden Oluyor!

Vücudumuzda normal koşullar altında alınan sıvı miktarı ile atılan sıvı miktarı arasında bir denge söz konusudur. Dolaşım sistemimiz kalpten aldığı sıvıyı kan damarları ile dokulara taşır. Dokuların ihtiyacı olan oksijeni ve besin öğelerini içeren bu sıvı, dokulara gelindiğinde kan damarlarından ilgili dokulara aktarılır, besin öğeleri kullanıldıktan sonra tekrar kan damarları aracılığıyla kalbe geri döner. Hareketsizlik, iklimsel faktörler, ilaç kullanımı gibi çeşitli durumlarda ise bu sıvıda dengesizlik yaşanır ve vücutta ödemler (sıvı tutulumu) oluşur.

Vücutta Ödem Oluşmasına Neden Olan Durumlar...

• Hareketsizlik:
Normalde bacak kasları yürürken veya koşarken kan damarlarını sıkıştırarak kanın akımını sağlar. Kaslar hareketsiz kaldığında kan venlerde toplanır ve sıvıyı dokulardan kan damarlarına aktarım zorlaşır ve sıvı dokularda birikir, ödem oluşur. Özellikle otobüs veya uçak yolculuğu gibi uzun süre hareketsiz kalınan durumlarda ayak bileği ve ayaklarda sıvı tutulumu gözlenir.

• Isı: Fazla ısı kan damarlarının genişlemesine neden olur ve sıvının dokulara geçişini kolaylaştırarak ödeme sebep olur. Yüksek nem bu tabloyu daha da ağırlaştırır.

• Lodos: Bedensel ve ruhsal açıdan insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve uykusuzluk veya aşırı uyku hali, baş ve mide ağrısı, yorgunluk, huzursuzluk, iştahsızlık veya aşırı iştah gibi pek çok probleme neden olan lodos vücutta su toplanması ve şişkinliğe neden olan önemli bir faktördür.

• İlaç Kullanımı: Bazı ilaçlar (steroid, HRT, nonsteroitantiinflamatuvar ilaçlar, kan basıncı düzenleyici bazı ilaçlar gibi) kan damarlarından ayrılan sıvının hızının ayarlanmasını etkileyerek ödeme neden olurlar.

• Tuzlu besin tüketimi: Vücut dokularının belli oranlarda tuza ihtiyacı vardır, ancak fazla tuz tüketildiğinde vücut bu tuzu yapısında suyu tutarak seyreltir ve sonuçta ödem oluşur.

• Menstürasyon ve Hamilelik: Hormon seviyelerindeki değişim vücuda giren ve atılan sıvı dengesini etkileyerek sıvı tutulumuna neden olur.

• Çeşitli Hastalıklar: Kalp hastalığı, böbrek hastalığı, tiroit, lenfödem ve karaciğer hastalığı gibi hastalık tablolarında, kan pıhtılaşmasında, enfeksiyon ve inflamasyonlarda ve tümör gibi durumlarda vücudun sıvı dengesi bozularak ödem oluşur.

Göz kapakları, eller ve ayaklarda aşırı şişme, ağırlık artışı, bacaklarda aşırı terleme, yüksek kan basıncı ve nabız ödem durumunda görülen belli başlı belirtilerdir. Ödemin altında çok ciddi bir sağlık problemi yer alabilir, bu nedenle iyi gözlemlemek ve gerektiğinde doktora başvurmak gerekir.

Ödemi engellemek için;

• Yeterli miktarda su tüketiniz. (35 ml/kg/gün)

• Sodyum alımını azaltınız. Yüksek sodyum sıvı tutumunu artırır.

• Tükettiğiniz besinlere dikkat ediniz. Karahindiba (dandelion), kabuklu armut, maydanoz, salatalık, elma, üzüm, kabak, portakal, tam tahıl ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler, tarçın ve karanfille yapılmış çay, kiraz sapı, mısır püskülü, avokado yaprağından hazırlanmış karışım vücuttan ödemi atmaya yardımcıyken, salamura ve turşu gibi tuzlu yiyecekler, alkol, kola, kafein, çikolata, şeker, soya sosu gibi besinler, aşırı protein ve süt ürünleri tüketimi, meyankökü içeren besinler vücutta ödemi artıran besinlerdir.

• Sağlıklı kilo diliminde yer alınız. Fazla kilo damarlar üzerinde ekstra basınç oluşmasına ve dolaşımın yavaşlamasına ve sonuçta vücuttaki sıvı dengesinin bozulmasına neden olur.

• Egzersiz yapınız. Düzenli fiziksel aktivite dolaşım sistemi için uyarıcıdır ve sıvı dengesini düzenlemeye yardımcıdır.

• Masaj yaptırınız. Masaj vücudun ödeminin çözülmesine yardım eder.
Alıntı Şifa Has.
 
KANSERİ YENMEK İÇİN NELER YEMELİ?

Küçük yaşlarında kanser hastalığına ilgi duyan Toral Shah mikrobiyoloji eğitimi almış. Daha sonra ise yemek yapmaya duyduğu ilgi nedeniyle en ünlü aşçı okulu olan Le Cordon Bleu'yü de bitirmiş. Annesinde meme kanseri görülünce bağışıklığı geliştiren beslenme tedavisi uygulayarak annesinin kanseri yenmesini sağlamış. 29 yaşında kendisi de meme kanseriyle tanışan Shah beslenmeyle kanseri yenmiş.

Önerileri:

1- Gökkuşağı renklerinin hepsinden sebze ve meyve yiyin.

7 Renklere beyazıda; soğan, sarmısak şeklinde ekleyerek beslenmenizde tüm renklere yer vermeye çalışın.

2- Soğan ve sarmısağı doğrayın veya ezin.

Kükürt içerikleriyle bunlar kanserin gelişmesini önleyen ve aynı zamanda antibakteriyel ve antifungal yiyeceklerdir. Doğrandıklarında içlerindeki yararlı maddeler daha iyi açığa çıkar. Haftada iki kez çiğ sarmısak yemenin akciğer kanseri riskini yarı yarıya azalttığını gösterilmiş.

3- Domatesi pişirin veya ezin.

Bazı kanser türlerini yavaşlatan ve yok eden antioksidan bir madde olan likopen bu şekilde açığa çıkıyor.

4- Yeşilliklerinizin üzerine limon suyu sıkın.

Brokoli, karalahana, Brüksel lahanası gibi koyu yeşil yapraklı sebzelerin üzerine limon sıkıldığında C vitamini eklenmiş olduğu gibi yararlı maddelerinin daha iyi emilebilmesi sağlanıyor.

5- Yemeklerinizi baharatla zenginleştirin.

Zerdeçal, zencefil, kimyon gibi baharatların kanserle savaşta çok etkili olduğu biliniyor.

6- Günde iki Brezilya cevizi sizi doktordan uzak tutar.

Bu kuruyemişteki selenyumun kanseri önlediği ve kanserle mücadele ettiği bulunmuş. (Bizim yediğimiz kuruyemişler de bolca selenyum içerir.)

7- Yağlı balıklar en yakın dostun olsun.

Omega 3 oranınızı arttırın çünkü beslenmeyle fazlasıyla omega 6 alıyoruz. Yağlı balıklar, ceviz, keten tohumu ve yeşil yapraklar omega 3 kaynağıdır.

8- Güneşten, yiyeceklerden veya takviyelerden yeterli D vitamini aldığınıza emin olun.

9- Lif almayı ihmal etmeyin.

Batı beslenmesi giderek daha az lifli hale geldi. Oysa lifler çok önemli çünkü vücudun atık maddelerini çekerek vücuttan atılmalalarına yardımcı olurlar.

Özet çeviri: Nurçin Çağlar
Sağlıklı Yaşıyoruz

Kaynak: http://www.telegraph.co.uk/…/fe…/what-to-eat-to-beat-cancer/
 
GÜVE İLAÇLAMA

Odun, kumaş, kürk vb. şeylere zarar veren ve onları kemirip kullanılamaz hale getiren kurtçuklara verilen ortak bir addır.

Güve denince akla sadece gerçekten güveler (Tinea) değil, tırtıl halinde iken mağaza ve ambarlardaki mal ve eşyalara çok büyük zarar veren küçük kelebeklerin hemen hepsi anlaşılır. Esas güveler evlerde yaşarlar, küçük ve parlak renklidirler. Bu güvelerin, beyaza yakın renkli olan tırtılları sık dokunmuş ağdan yuvalarda barınırlar ve yün kumaşları, kürkleri, tüyler vb. şeyleri kemirir ve zarar veririler. Bu güvelerin en zararlıları halı güvesi (Tineola biseliella) ve kürk güvesi (Tinea pellionella) en zararlılarıdır.


guve-leopar-guvesi

GÜVELERDEN KORUNMA YOLLARI

Güvelerden korunmak ve güveleri yok etmek için kumaşları, yünleri, halıları, kürkleri, tüyleri sık sık çırpmak, fırçalamak, havalandırmak ve sık sık güneşlendirmek gerekir. Güveleri kumaş ve diğer eşyalardan korumanın en kolay yöntemi, kumaş, kürk vb. eşyaların saklandığı sandık ve dolaplara, at kestanesi, lavanta, karabiber, ham kafuru, naftalin, paradiklorobenzen, piretr veya rotenon tozu koymaktır. Dolaplara koyacağınız bu tür şeyler güveleri eşyalarınızdan uzak tutacaktır. Bu malzemeleri koymaktan başka eşyalarınızı dolaplara katlayarak değil asarak koymakta güvelerin eşyalarınıza zarar vermesini önlemeye yardımcı olacaktır

Güveler Ne Yer

BUĞDAY GÜVESİ

Dünyanın hemen her yerinde rastlanan bu güve türü, tarla ve ambarlardaki buğday ve mısıra zarar verir. Bu güvelerin tarlalara musallat olması sise, dişi kelebekler Haziran ayının ortalarına doğru (Tahılların ekildiği yerlerdeki iklim durumuna göre farklılıklar gösterebilir) ekili tahılların yapraklarına yumurtalarını bırakırlar. Yumurtadan çıkan tırtıllar, daha olgunlaşmamış tanelere girerek, taneleri içten emmeye başlar. Tahıllar hasat edilince gelişmiş tırtılların bıraktığı ikinci yumurtalar ambara alınan mahsule yerleşir. Bu güvelerle mücadelede sülfür buharı veya karbon tetraklorür ile karıştırılmış karbon sülfür kullanılır. Güveler tarafından yapılan ekmekleri insan sağlılığı için kesinlikle zararlıdır. Güve tarafından yenilmiş buğday unu ile yapılan mamuller tüketilmemelidir.

HALI GÜVESİ

Adından da anlaşılacağı üzre evdeki halıları kemirerek halılara zarar veren bir güve türüdür. Güve halıları kemirirken aynı zamanda kozaya sardığı yumurtasını bırakır ve yumurtadan çıkan tırtıllar halıları kemirerek halılara zarar verirler. Halıları kaliteli deterjanlarla yıkamak, sıkı sık havalandırmak ve güneşe çıkarmak halıları güvelerden uzak tutar.. ancak güveler uzaklaştırılamıyorsa mutlaka güve ilaçlama yaptırılmalıdır

DERİ GÜVESİ

Bu güve türü genellikle deri mamulleri kemirerek beslenir. Bu beslenme esnasında kemirdikleri derilere tamiri imkânsız zararlar verirler. Genellikle deri eşya satan mağazalarda rastlanırlar.

ODUN GÜVESİ

Genelde odunsal eşya ve malzemelerle beslenen bu güve türü bulundukları yerlerdeki odundan yapılmış eşyalara zarar verirler.

GÜVELERDE ÜREME

Güveler yumurtlayarak ürerler. Erkek ile çifteleşen dişi güve, yumurtasını kozaya sarılı halde, bitkilerin yapraklarına, evlerde sıcak, nemli ve kuytu yerlere bırakırlar. Yumurtadan çıkma süreleri değişmekle beraber ortalama 6 ile 10 arasında yumurtadan çıkarlar. Yumurtadan çıkan larvalar bulundukları yerlerdeki eşyaları kemirerek, emerek beslenirler. Bir güve tırtılı ortalama 1 ay ile 1,5 aya arasında bir zamanda ergin bir güveye dönüşür.Güve ilaçlama yapılırken bu periyoda dikkat edilmelidir.

GÜVELERLE MÜCADELE

Ham kâfuru, naftalin, paradiklorobenzen D.D.T. (diklorodifeniltrikloretan), H.C.H. (heksaklorosikloheksan), klordan, lindan gibi ilaçlarla güvelerle mücadele edilebilir. Bu maddelerin bazılar kokusu ve kimyasal yapısı ile güveleri uzaklaştırır, bazıları ise kimyasal yapılarındaki etkenlerle güveleri öldürür.
***(Burada yazan kimyasallar çok ağır zehir içeriyor, ilaçlama şirketinden alıntı olduğu için yazmakta sakınca görmemişler aman dikkat!)
 
Bu böceklere DİKKAT!

Baharın gelmesi ve havanın ısınması ile birlikte insanların en çok rağbet ettiği yerler piknik alanları gibi yeşilliklerin bol olduğu mekanlar olmaya başladı.

Bahar aylarında böceklerin de çok sevdiği bu mekanlardaki çeşitli böcek ısırmaları da dolayısıyla arttı. Sizlerin sağlığınıza zararlı olabilecek bazı türlerin açıklamalarını hazırladık.

Huzur bulduğunuz yeşillikler içinde yaşayan böcekleri ve bu böceklerin sizi ısırdığındaki etkilerini biliyor musunuz? Bunları öğrenmek belki daha dikkatli olmanız için sizlere yardımcı olabilir

KENELER

Zehirli örümcekler, pireler, arılar ve bitler gibi birçok böcek bizleri rahatsız eder. Fakat bunlardan bazıları(örneğin kene) derimizin altına girebilir. Eğer
dışarıda bir yerlerde eğleniyorsanız kenelere karşı dikkatli olun; çünkü bunlar çalılıklardan, çimenlerden, ağaçlardan kısacası birçok yerden saldırabilir. Keneler her zaman hastalık bulaştırmazlar ve birçok ısırık çok ciddi değildir.

Fakat daha önce bir çok kez bahsettiğimiz kenelerin sebep olduğu Kırım Kongo Kanamalı Ateş hastalığı son yıllarda oldukça korkutan bir durum olmaya başladı. Bunun yanında keneler Laym Hastalığı da bulaştırabilirler.

Kene ısırıkları

Keneler kanı emdiği yerde derinin içine doğru tutunur.

Kene deriye tutunduğunda, genellikle kanla beslenerek ve taşıdığı hastalığı
aktararak derinin altına doğru ilerler. Ayrıca kene ısırığı alerjik bir reaksiyonu da tetikleyebilir. Kenenin sizi ısırdığı durumda onu uygun bir şekilde çıkarmak çok önemlidir. Kene ısırığından korunmak için dış mekanlarda kollarınızı, bacaklarınızı ve kafanızı kapalı bir şekilde tutarak koruyun.

Kene ısırığına karşı üretilen spreyleri kullanabilirsiniz. Yeşillik, çimenli ve ağaçlık alanlarda zaman geçirdikten sonra kene ısırığı olup olmadığını kontrol edin.

Keneler “bull's eye” rahatsızlığına(daire şeklinde deri kızarıklığı) sebep olabilen Laym hastalığını oluşturabilir.

Bu keneler genellikle deriye tutunduklarından en az 36 saat sonra bu hastalığı bulaştırırlar. Enfeksiyonun ilk işareti dairesel deri kızarıklarıdır. İlk belirtiler ateş, baş ağrısı ve yorgunluğu da içerebilir. Tedavi edilmeyen Laym hastalığı kaslar, eklemler, kalp ve sinir sistemi gibi vücudun diğer bölümlerine yayılabilir. Laym hastalığının birçok türü antibiyotiklerle başarılı bir şekilde tedavi edilebilir.

Karadul Örümcekler: Zehirlidir!

Odun yığınları ve ağaç kökleri zehirli dişi karadulların saklandığı yerlerdir. Bunlar, uzun bacaklı, parlak siyah renkte ve alt kısımlarında tipik, turuncu, kırmızı ya da sarı renkte “kum saati” şekli olan örümceklerdir. Çoğu yaklaşık 5cm genişliğindedir fakat bazıları daha küçüktür.

Küçük kırmızı sivri diş izleri karadul örümceği ısırığını gösterir. Dişi karadul alt kısmında parlak renkli bir “kum saati” şekline sahiptir.

Karadul Örümceği Isırıkları

Karadul örümceği ısırığı kol ve bacaklarda keskin ve sızlamayla birlikte olan bir ağrıya neden olur, fakat bu ağrısız da olabilir. Isırığın olduğu bölgedeki bir ya da iki tane kırmızı sivri diş izine, kızarıklığa, hassasiyete ve şişliğe bakın. Bunları ciddi kas krampları, mide bulantısı, kusma, nöbet ve kan basıncında artma izleyebilir. Böyle bir durumda hemen bir sağlık merkezine başvurun. Panzehir ilaçları da mevcuttur. Eğer mümkünse daha kolay ve doğru bir tanımlama için örümceği de yanınızda götürün.

Kahverengi keşiş örümceğinin vücudunun bacakların bağlandığı üst kısmı bir keman şeklindedir.

Kahverengi keşiş örümceği ölümcül olabilir.

Çatıda, tavan arasında ve dolaplarda saklanan bu örümcek türü özellikle
Orta Batıda ve orta ülkelerin güneyinde bulunmaktadır. Vücudunun renginden daha koyu bacaklara sahip olan bu örümcekler sarıdan koyu kahverengiye kadar olabilmektedir. Salgıladıkları sıvı aşırı derecede zehirlidir ve ısırıkları çok ciddi yaralara ve enfeksiyonlara yol açabilir. Ama ısırdığını hissetmeyebilirsiniz.

Kahverengi keşiş örümceğinin ısırığı aşağıda görüldüğü gibi doku ölümüne neden olabilir.

Kahverengi Keşiş Örümceği Isırığı
Kahverengi keşiş örümceği ısırdığında, genellikle acı olmaz. Daha sonra deri kızarır, beyaza döner, kırmızı dairesel şekillerde su toplar ve ağrımaya ya da acımaya başlar.

Bu ısırık ölümcül olabilir. Böyle bir durumda hemen bir sağlık merkezine başvurun. Eğer mümkünse daha kolay ve doğru bir tanımlama için örümceği de yanınızda götürün.

Bit: Kaşınmaya sebep olur!

Bit grimsi beyazlıkta olan ve susam tohumundan büyük olmayan bir böcek türüdür.

Bitler saçlarda bulunan böceklerdir. Bunlar boyunda ve kulakların arkasında saklanmayı severler. Bitlendiyseniz, bunu biti olan biriyle paylaştığınız bir
şapkadan, saç fırçasından ya da başka bir aletten almış olabilirsiniz. Bitler kaşıntıya sebep olur ve kaşımak da iltihaplanmaya yol açabilir. Ciddi durumlarda saçlar dökülebilir.

Kafa derisinde kaşımaktan dolayı deri iltihaplanması olur ve bit yumurtaları saça yapışır.

Bitten kurtulma çareleri

Bitleri ve yumurtalarını(sirke olarak adlandırılır) öldürmek için eczaneden eczacının önerisiyle ya da doktor reçetesiyle alınmış losyon, krem ya da şampuan kullanabilirsiniz.

Yayılmasını engellemek için kıyafetlerinizi, yatak örtüsü, yorgan, yastıklarınızı ve fırçalarınızı yıkayın. Bütün ev halkını kontrol edin ve bit ya da sirke olan herkesi tedavi edin.

Pireler: Yalnızca evcil hayvanlar için değildir.

Pireler kendilerini misafir edenlerin kanıyla beslenerek
yaşayan küçük, kanatsız, atik böceklerdir. Yalnızca kedi köpek gibi hayvanları ısırmakla kalmaz insanları da ısırabilirler.

Pire ısırıkları ortasında delik bulunan kabarık ve kaşınan beneklere yol açar.

Pire ısırıkları:

Bazı insanlar pire ısırıklarına karşı çok hassastır fakat kaşıma yaraya ve iltihaplanmaya neden olabilir. En iyi çözüm evinizdeki ve evcil hayvanlarınızdaki pirelerden kurtulmaktır. Evcil hayvanlarınızı yatağınızdan uzak tutun ve halıları her gün süpürün. İstila edilmiş alanlara böcek ilacı sıkın. Evcil hayvanınızda ayda bir kez böcek ilacı kullanmayı düşünün.


Arı, Eşek Arısı, Büyük Eşek Arısı, Yaban Arısı

Gövdesi sarı ve siyah bu yaban arısı, eşek arısı gibi birçok kez sokabilir. Bir arı soktuğunda, iğnesini kaybeder ve ölür. Fakat eşek arısı, büyük eşek arısı ya da yellow jacket adı verilen yaban arısı birden fazla kez sokabilir çünkü
iğnelerini kaybetmezler. Bu iğneler alerjisi olan insanlarda ciddi reaksiyonlara yok açabilirler.

Arı, Eşek Arısı, Büyük Eşek Arısı ve Yaban Arısı Sokması

Eğer alerjiniz yoksa iğneyi kolayca çıkarın, o bölgeyi temizleyin, buz uygulayın, kaşıntı için ağız yoluyla antihistamin alın ve ağrıyı hafifletmek için de ibuprofen ya da asetaminofen alın. Eğer ciddi anafilaktik bir tepki olduysa uzanın iğneyi dikkatli bir şekilde çıkarın. Eğer varsa bir adet epinefrin kullanın.

Zehrin emilmesini azaltmak için iğnenin üstünde sargı bezi kullanın. Hemen bir sağlık merkezine başvurun.


Ateş Karıncaları

Ateş karıncaları daha çok normal karıncalara benzerler ve genellikle güneydoğu ülkelerinde bulunurlar. Açık alanlara çok büyük tepecikler oluştururlar ve rahatsız edildiklerinde kızarlar. Saldırı sırasında, Ateş karınca çenesiyle deriye tutunur ve daha sonra karnında bulunan iğnesiyle sokar. Birçok zaman zehrini de salgılar.

Unutmayın! Acısız ateş karınca ısırıkları çabukça iltihapla kaplanır.

Ateş karınca Isırıkları:

Ateş karıncası sokmaları yanan ve kaşınan kovana benzer kırmızı yaralara neden olur. Acısız iltihap kaplı yaralar da oluşabilir. Soğuk sargılar, ağrı kesiciler ve antihistaminler verdiği rahatsızlığı hafifletmeye yardımcı olabilir.

Sokmaların büyük bir kısmı zehirli ya da hayatı tehdit eden ciddi alerjik reaksiyonlara yok açabilir. Böyle bir durumda acilen bir doktora başvurun.


İnsan piresi(chigger): Kaşıntıya sebep olur.

İnsan piresi(chigger) genellikle mikroskop olmadan görünemeyen böceklerdir.

İnsan piresi çimenlerin ve yabani otların arasında görülen küçük böcekçiklerdir. Pençeleriyle deriye tutunur ve cilt hücreleriyle beslenirler. Isırıklar acısız olur fakat yaralar kaşıntılıdır.

Kaşıntılı kırmızı izler insan piresinin ısırması sonucu oluşur.

İnsan Piresi Isırığı

Deriye tutunduktan birçok gün sonra insan pireleri kaşıntılı kırmızı lekeler bırakarak dökülür. Reçetesiz ilaçlar da kaşıntıyı geçirmeye yardımcı olabilir. Eğer derinizde iltihaplanma ya da bu izlerin yayıldığını görürseniz doktorunuza başvurun.

Uyuz(Scabies) cildinizde oyuklar açan küçük böceklerdir.

Gizli Haşereler

Uyuz(Scabies) cildinizde oyuklar açan küçük böceklerdir.

Uyuz böcekleri derinize girdiğinde büyük bir cilt problemine neden olabilir. Böcekler enfeksiyonlu insandan cilt temasıyla ya da aynı havluyu, yatak örtülerini ya da diğer nesneleri kullanarak bulaşabilir.

Birkaç hafta sonra da kaşıntılar ve cilt acıları oluşabilir.

Uyuzu tedavi etmek

Aşırı kaşıntı ve cilt acıları böceklerin cilde girmesinden sonra birkaç haftaya kadar açığa çıkmaz. Kaşıntı çok şiddetlidir ve genellikle geceleri daha da şiddetlenir.

Parmakların, bileğin, dirseklerin, cinsel organların ve kalçaların etraflarında ve dokularında kızarıklık görünür. Uyuzdan kurtulmak için reçeteli losyon ya da ilaç kullanmanız gerekir. Bütün kıyafetleri, havluları ve yatak eşyalarını çok sıcak suda yıkamalısınız.

Tahtakurusu

Tahtakurusu çok küçüktür ve çoğu zaman ancak mikroskop yardımıyla görülebilir.

Tahtakurularının ismi bir hikaye anlatır ve bu küçük böcekler yataklarda saklanır. Bunlar genellikle otellerde, barınaklarda ve apartmanlarda bulunur ve evinize bir bavul, evcil bir hayvan ya da bir kutuyla gelebilir.

Tahtakurusu ısırıkları genelde tedavi gerektirmez.

Tahtakurusu ısırıkları

Tahtakurusu deride ve genellikle
de kol ve omuzlarda kırmızı, kaşıntılı ısırıklar bırakır.

Sağlık tehlikesinden çok rahatsızlık veren bir şey olan bu yaraları kaşıyarak enfeksiyon kapılabilir.

Eğer alerjik bir deri reaksiyonunuz varsa kortekosteroid içeren krem kullanın ve ağız yoluyla antihistamin alın.

Böyle durumlarda doktorunuza başvurun.

Kedi güvesi Tırtılı: Sıcakların iğneli böceği

Bilinen en zehirli tırtılllardan olan kedi güvesi tırtılı,
karaağaç, meşe ve çınar gibi ağaçlarda beslendiği sıcak Güney ülkelerinde bulunur. Zehir ise saçlarının arasındaki iğnelerde gizlidir.

Kedi güvesi tırtılıyla temas etmenin kanıtını sol tarafta görebilirsiniz.

Kedi güvesi tırtılı sokmaları

Kedi güvesi tırtılı soktuğunda dalgalar halinde şiddetli bir ağrı, kızarıklık, ateş, kusma ve kas krampları oluşabilir. Kopuk iğneleri seloteyp kullanarak çıkarın ve doktorunuzu arayın.

Akrepler: Ölümcüldür!

Bütün akrepler zehirli değildir fakat zehirli olanları ölümcüldür. Akrepler genellikle sıcak iklimlerde bulunur.

Akrep sokmasının belirtileri acı, şişme, kaşıntı, kusma, artan terleme ve görme problemleridir.

Hemen bir sağlık merkezine başvurmanız gerekir. Unutmayın, akreplerinin zehri hafife alınmayacak kadar tehlikelidir.

At sinekleri: Acı verir.

Bu ısıran sinekler bataklıklarda, ormanlarda ve diğer nemli bölgelerde yaşarlar.

İltihaplanmayı önlemek için acıyan ısırık bölgesini alkolle temizleyin. At sinekleri karasineklerden daha büyüktür ve kanatlarında desen vardır.

At sinekleri Tularemi adı verilen ve medikal bir dikkat gerektiren iltihaplı bakteri hastalığını bulaştırır.

Bazı böcek spreyleri ve korumalı kıyafetler at sineğinden korunmaya yardımcı olabilir.

Sivrisinekler Batı Nil virüsü ve Dang hastalığı gibi hastalıkları taşırlar.

Sivrisinekler: Rahatsız etmekten çok daha ötedir.

Sivrisinekler sadece sinir bozucu değildir. Isırılan bölgeyi kaşımak deri iltihaplanmasına neden olabilir.

Ülkemizde de sık görülen sivrisinekler ayrıca, Batı Nil hastalığını, Dang virüsünü ve diğer hastalıkları bulaştırabilirler.

Kendinizi sivrisineklerden korumak için böcek kovucu uygulayın ve dışarıya çıkarken korunmaluı kıyafetler giyin. Pencere teli kullanın ve bahçenizde ya da evinizin yanında bulunan su birikintisinden kurtulun.

Kalorifer Böceği: Çirkin belalar

Bunlar yalnızca çirkin ve sizi gecenin bir yarısı mutfağa kalktığınızda rahatsı eden yaratıklar değildir.

Salmonella gibi hastalıkları taşır. Öldüklerinde cesetleri alerjik reaksiyonları ve astımı tetikler.

Eğer ılık iklimli bir yerde yaşıyorsanız kalorifer böceklerinden kurtulmak zor olabilir.

Böcek ilaçları, mutfağı temiz tutmak, duvarlardaki ve tabandaki delikleri ve boşlukları tamir etmek bu böceklerden korunmaya yardımcı olabilir. (Realage)
haberform
 
Tırtıl da alerji yapar!
Prof. Dr. Nevin Uzuner, "Tırtıl alerjisi kişilerde yaşam kalitesini etkileyecek bir şekilde kaşınma ve kızarıklığa neden oluyor. Bu kişilerin yapması gereken kaşınan bölgeleri sabunlu su ile yıkamak. Reaksiyon fazla ise mutlaka bir hekime başvurulmalı" dedi
12 Mayıs 2012 Cumartesi 15:00

Nihal Işık- Havaların ısınmasıyla birlikte pikniğe gidenlerde, tırtıl alerjisi vakaları da artmaya başladı. Özellikle çam ağaçlarında bulunun tırtıllar, lavra halindeyken uçuşan kılları yüzünden alerjiye neden oluyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Alerji Uzmanı Prof. Dr. Nevin Uzuner, "Tırtıllar genellikle çam ağaçları üzerinde bulunuyor. Piknik yapmak için ormanlık alanlara gidenlerde sık sık tırtıl alerjisi vakalarıyla karşılaşıyoruz. Daha çok tırtıllar ergen olmadan lavra halinde iken alerjiye neden oluyor. Hassas oldukları için çocuklar da daha sık görülmekle birlikte tüm insanlar, hatta hayvanlar üzerinde bile zararlı reaksiyonları görülebiliyor. Bu reaksiyonlar yaşam kalitesini etkileyecek şekilde kaşınma, kızarıklık, vücutta kabarıklık oluyor. Bu noktada kaşıntılı yerler soğuk, sabunlu su ile yıkanmalı. Hatta ısırma gibi durum da olursa o bölgeye buz konulabilinir. Kolonya ya da gülsuyu ile temizlemeye çalışmanın bir faydası olmaz" dedi.

Ağaçların yoğun olduğu yere gitmeyin

Reaksiyonun fazla olduğu durumda mutlaka hekime başvurulması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Uzuner, "Tırtıl ile temas etmeden bile kişiler alerji olabilir. Tırtılın rüzgarla uçuşan kılları bile alerji olmaya yeter. 3-4 hafta süren tırtıl alerjisinde hekime başvurulup, alerji ilaçları kullanılmalı. Özellikle de küçük çocukları olan aileler, bu aylarda ağaçların yoğun olduğu ormanlara pikniğe gitmemesini öneriyorum. Böylelikle hem deride hem de solunum yollarında oluşabilen reaksiyonlar önlenmiş olunur" diye konuştu.

Tırtıl alerjisi neden oluyor?



Adalarda yaşanan tırtıl alerji vakalarının kamuoyunda sıkça yer alması, “Tırtıl alerjisi neden oluyor?” sorusunu da beraberinde getiriyor.

Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak tırtıl alerjisinin sebeplerini ve korunma yöntemlerini anlatıyor.

Prof. Dr. Yonca Tabak; tırtılın alerji yapan böcekler sınıfına girdiğini, bu tırtıl tipinin çam ağaçlarında bulunduğunu, tırtıl alerjisinin ise en çok çam ağacı çalışanlarında görüldüğünü belirtiyor. Tırtılın larva döneminde alerji geliştirme potansiyelinin arttığına ve tırtıl kılları ile temas sonrası oluştuğuna dikkat çekiyor. Prof. Dr. Tabak aşırı alerjenik olan bu kıllara elle temas eden kişilerin her iki elinde de kurdeşen (ürtiker) şeklinde temas dermatiti (egzama) oluştuğunun gözlendiğini söylüyor.

Tedavisi Nasıl Oluyor?
Prof. Dr. Yonca Tabak; tırtıl kıllarının temas dışında rüzgar ve hava yolu ile ciltle temas ettiğinde de kurdeşen gelişebildiğini vurguluyor. Hava yolu ile gelişen bu tip temas dermatitlerinin sıklıkla ensede görüldüğünü belirtiyor. Temas dermatiti/ kurdeşen oluşan hastaların, haricen ciltlerine kullanılacakları bazı kremlerin veya ağızdan kaşıntı giderici alerji ilaçlarının tedaviyi sağlayabileceğini söylüyor.

Prof. Dr. Yonca Tabak; aynı kılların göze de hava yolu ile ulaşması sonucu gözde de alerjik reaksiyon yaratabildiğinin altını çiziyor. Gözde oluşan sulanma, kızarma, kaşıntı belirtileri, göz damlaları veya ağızdan alerji ilaçları ile tedavi edilebiliyor. Tırtıl alerjisi olanlarda yanlışlıkla da olsa ağız yolu ile sindirilme olursa, ağır anjiyoödem ve anafilaksi geliştiği bildirilen vakalar olduğunu sözlerine ekliyor. Özellikle çam alerjisi olduğu söylenen hastaların, tırtıl alerjisi yönünden incelenmesini öneriyor.

Prof. Dr. Yonca Tabak; korunmanın en etkin tedavi yolu olduğunu, bu hastaların çam ağaçlarının bulunduğu alanlarda piknik yapmaktan kaçınması gerektiğini belirtiyor. Çam ağaçlarının bulunduğu bölgelere gitme mecburiyeti olan kişilerin, reaksiyon oluştuğunda müdahale edilebilecek ilaçların bulunduğu enjeksiyon kitlerini 24 saat yanında bulunması gerektiğinin önemine değiniyor.
Alıntı
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…