2-3 sene önce, bir şirket çalışanıyla bir şirket yemeğinde yan yana denk geldik. Telefonumu gördü, " Aaaaa..! Hiç size yakışmış mı subkortikal hanım!!! " dedi. Ben bu kişinin; üstünün, üstünün, üstüyüm. Bunu şunun için söyledim, yani bu kişi bu lâfı etmekteki haklılığından o kadar emin ki, üstünün üstünün üstüne bunu söylemekte bir beis görmüyor. Doğru anlattım umarım, adam yalakalık falan peşinde değil, densiz hiç değil, hakikaten şaşırdı. Hayal kırıklığı ve neredeyse sitem içinde...
Çünkü tüketim ürünleri, işlevlerinden ziyade sahip oldukları anlamlar için satın alınıyor. Bu "anlam"ın ise, ürünün kişiye sağladığı yararla herhangi bir ilişkisi yok. Satın alan da zaten satın aldığı o ürünün kendisine günlük kullanımda sağlayacağı yarardan çok, ürünün kendisine vereceği duygusal ve statüsel doygunluğa odaklı. Bunun adı bile var, sembolik tüketim diyorlar buna, İşte, bu tüketim toplumunun sadık bir neferi olan bu adamın da, kendi dilince "yakışmak" kelimesiyle ifade ettiği tam da bu.
Yine aynı nedenle, gitgide azalan üretim, cari açık, dış borç yükü ortadayken, itibardan tassaruf olmazın devlet politikası olduğu, yetersiz iç tasarrufların saç baş yoldurduğu bir ülkede, orta gelir grubuna dahil milyonlarca insan da, birbirleriyle " yakışan" yarıştırabilmek için perişan oluyorlar. O telefonlar bu yüzden alınıyor.
Ama inanın, o milyonlarca insanın yanı sıra bir de sadece hayatlarını mütevazı bir şekilde sürdürebilmenin peşinde olan diğer milyonlar var. İşte burada konuşulan da bu. Bunun da bir altına bakarsanız, nefes alabilmeyi sürdürme gayretinde olan diğer milyonlar var ki, onların gerçekten Allah yardımcısı olsun. Yani birinin varlığı ötekini ortadan kaldırmıyor; 80 milyonluk ülkede "yakışan"ı almak için çabalayan da var, düzgün peynir almak için çabalayan da var, evden atılmamak için çabalayan da var.