• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Nil Gün / Pazartesi Rejime Başlıyorum

tamam mehalim sen gine bu gün baklavaları götürdün yarın tartıda ... kilo verdiysen koçlunu istiycem yakında ha......tırlatmak üzereyim .... 1 haftadır ne kadar spor yapıyorum görüyosun diyetimide .. akreple yarış yapıyom diye bu hafta iyce sıktım 1 kilo verirsen öpüp tepeme koyucam valla ... sıkıldım artık bu piskolajıden işe yarayan yavaş ama saglam kilo verdiren bi yöntem arıyorum kasmayan . umarım bulurum .....

aebenciğim böyle bir yöntem bulduğunda banada söyle söyle canım. tıpkı bende senin gibi düşünüyorum. diyet olarak değil bir yeme şekli arıyorum. ama onu bir türlü yakalayamadım.:1hug:
hem sağlıklı beslenip hem zayıflatan ama sağlam olacak giden kilolar asla geri gelmiyecek:dilcikar: ahhh ahhhhhhh diyorummm:çok üzgünüm:
 
aycan sarıoğlunun röportajı
KİŞİSEL GELİŞİM UZMANI NİL GÜN, KOLAY KİLO VERMENİN SIRRINI AÇIKLADI:

Üç gün az yersen bir gün çok yiyeceksin

Siz de sürekli olarak “Pazartesi rejime başlıyorum” diyenlerdenseniz, Kuraldışı Yayınları’ndan çıkan aynı adlı kitabı okuyun. Yazarı Nil Gün, kilo alma ve zayıflama hakkında bütün bilinmeyenleri anlattı, zayıflamak isteyenlere çok ilginç tüyolar verdi. Nil Gün’e göre sadece kilo almak isteyenler rejim yapmalı!

Kişisel gelişim kavramının Türkiye’de yaygınlaşmasında öncü isimlerden biridir Nil Gün. Gazetecilik eğitimi aldıktan sonra gittiği ve 14 yıl yaşadığı ABD’de alternatif sağlık ile o dönemde tanışmış. Alternatif sağlık, insan potansiyeli ve hümanistlik psikoloji alanlarında eğitim gördükten sonra hipnoterapi, reiki ve NLP’yi bilgilerine katan yazar, Türkiye’ye dönmeden önce California’da kişisel gelişim alanında hizmet vermiş. Kurucusu olduğu Kuraldışı Eğitim & Danışmanlık’ta özsaygı, iletişim, NLP, kadın/erkek ilişkileri, duygusal zeka, olumlu düşünce farkındalığı gibi konularda gurup çalışmaları yapan Nil Gün’ün ilgi alanı ise, yeme bozuklukları. Zira özellikle kadınların bu konuda yanlış bilgilendirilmesi onun işinin artmasına sebep oluyor. Yıllar önce kaleme aldığı “Kilolarım, Diyetlerim ve Ben” adlı kitabın devamı niteliğini taşıyan “Pazartesi Rejime Başlıyorum” da egzersiz ve beslenme üzerine bildiklerini okurlarla paylaşan Nil Gün, “İnsan fiziksel olarak sağlıklı değilse, spritüel ve psikolojik olarak da sağlıklı olamaz. Beden sağlıklı olduğunda bu, ruhu da yansır” görüşünü savunuyor. Nil Gün ile baharın geldiği bu günlerde bol diyetli, bol egzersizli bir söyleşi yaptık.

Kitapta, menopoza girince kilo alınmadığını söylüyorsunuz. Yaşlandıkça metabolizma yavaşlamıyor mu yani?

Yavaşlamıyor. Ancak yaş ilerledikçe bedendeki kas seviyesi düşer. Bazal metabolizmanın yüksek olmasının doğrudan kasla ilgisi vardı. Kas miktarınız ne kadar fazlaysa metabolizmanız o kadar hızlı olur. Kaslar da zaten hareketsizlikten azalıyor. Yaş ilerledikçe insanlar hareket etmiyor, beslenmelerine dikkat etmiyor. Çocuk doğurunca kadınların aşırı kilo alması da doğal değil. Kadınlar hamileliğin onları koruma altına, bu sürenin istediklerini yemeleri için açık çek verdiğini düşünüyorlar.

Beslenme uzmanı ya da doktor değilsiniz ama kitabınız son derece bilimsel verilerle dolu…

Bilgiye ulaşmak artık çok kolay, ben de yıllarca bu konularda araştırma yaptım. Ayrıca artık böyle bir kitap yazmak için doktor ya da diyetisyen olmak gerekmiyor.

Yemek bağımlılığı alkolizmden farksızdır

“Diyet yapan insan şişmanlar” diye bir teziniz var. Sanırım bu tez başka uzmanlar tarafından da sıkça dile getirilmeye başlandı artık…

Bu tezi ‘90’lı yıllarda, ilk kitabımda yazdığımda çok olumlu tepkiler almıştım. O zaman Radikal gazetesi, günler süren bir dizi yazı yapmıştı bunu. Kitapta yaşanmış deneyimleri veriyorum. Bir grup çok zayıf insana diyet yaptırıyorlar ve bir süre sonra kilo aldıkları görülüyor, çünkü diyet yokluk bilincini yaratıyor. Hâlbuki insan yiyeceğe her an uzanabilecek konumdaysa, o kadar da çok yemiyor. Elbette psikolojik nedenlerle, haz yiyecekleriyle acıları bastırmaktan söz etmiyorum. Doğaya bakın; evcil olmayan hiçbir hayvan şişman değildir. Acıktıklarında yerler, susadıklarında içerler. Biz niye kilo alıyoruz? Çünkü hepimizde had safhada stres var. Her insanın henüz yüzleşmediği acıları var. Bizse, bunları sağaltmak yerine yemek yiyoruz, içki içiyoruz, işkolik oluyoruz… Yemek bağımlılığıyla alkolizm arasında hiçbir fark yok. Seks bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığı, aslında bütün bağımlılıklar acıları susturmak için oluşur. İnsanın bedenle ilişkisi çok önemlidir ve biz bedenimizle, sezgilerimizle, duygularımızla ilişkimizi yitirmiş durumdayız. Günümüzün stresli koşullarında artık canımızın ne istediğini bile bilmiyoruz. Önümüze gelen bizi tahrik ediyor sadece. Ben gözümü kapatıp canım ne istiyor diye düşünürüm. O anda istediğim şey gözümde canlanır. Acı mı istiyorum, tatlı mı, ekşi mi, yumuşak mı, kıtır mı; beden neye ihtiyacı olduğunu bilir.

Diyetin nasıl şişmanlattığı konusunu biraz daha açalım mı?

Diyet yokluk bilinci demektir. Yani yiyecek sınırlıdır. Diyelim ki sizin bedeninizin ihtiyacı olan kalori günde 1200, siz kalkıp 800-900 kalori alırsanız beden “Eyvah, kıtlık var” diyor ve kalori harcamayı azaltıyor, dolayısıyla siz diyet sonrasında değil 1500-2800 kalori, 1200 kalori bile alsanız şişmanlamaya başlıyorsunuz. Sır şurada; üç gün az yiyip dördüncü gün normal yiyeceksiniz. Bir hafta bile düşük kaloriyle beslenirseniz, bedeniniz yokluk bilincine giriyor.

Yani üç gün daha az yiyip dördüncü gün normal yenecek… Bu herkes tarafından bilinen bir şey mi?

Egzersiz ve body building yapanların, atletlerin bildiği bir şey, bir de kendi deneyimim var. Normal bir kadının bazal metabolizması 1200 kalori gerektiriyorsa ve o kadın kilo almak istiyorsa 1200 kalorinin altında bir miktarla sınırlasın kendini. Bütün aptallar kilo verebilir, isterlerse. Önemli olan o kiloyu koruyabilmek. Diyet yapıp kendini 800-900 kaloriyle sınırladığında vücudun normal metabolizması da aşağı düşer. Bu nedenle diyet sonrası normal yenildiğinde bile kilo almaya başlanır, çünkü metabolizma bir kez düşmüştür ve artık 1200 kaloriye ihtiyaç yoktur. Bir diyetin bedeli bedene aşağı yukarı bir yıldır, bir yıl sonra metabolizma düzelir.

Diyette bazı noktalarda vücut duruyor ve o kilodan aşağı inmek zor oluyor…

Bunlar set noktaları. İnsan bir günde kilo almaz, yavaş yavaş kilo alır. Vücudun aslında tek derdi kendi doğasına uygun olmak. Vücut kilo almak istemiyor ki… Bir noktada duruyor ve seni de tutmaya çalışıyor ama sen yemeye devam ediyorsan ve yeterince hareket etmiyorsan, vücut gene kilo almaya başlıyor. Yine kitaptan bir örnek vereyim; iki denek grubunu alıyorlar ve bunlardan birine 88 bin kalorilik yiyecek veriyorlar. Normalde bunun karşılığında o insanların 30 kilo alması lazım ama kimi 10 kilo, kimi de sadece 6 kilo alıyor. Kişinin metabolizma hızına göre aldığı kilo değişiyor, verirken de öyle… Diyet yaptığın sürece her ay belirli bir kilo veriyorsun. Önce hızla veriyorsun. Seviniyorsun. Bir ayda beş kilo verdim, ikinci ayda bir beş daha, üçüncü ayda bir beş daha diyorsun ama öyle olmuyor… Moralin bozuluyor ve battı balık yan gider deyip yemeye başlıyorsun. Halbuki bedenimiz de, biz de aynı şeyi istiyoruz; sağlıklı olmayı. Oysa bunun yerine bedenimizle savaşıyoruz. Savaşın olduğu yerde huzur olmaz. Bedenini seveceksin, aynaya çıplak bakıp, teşekkür ederim, sağlıklıyım diyeceksin. Birisi sana teşekkür ettiğinde nasıl mutlu oluyorsun, beden de mutlu olur, onun da bilinci var. Beden sana dost olmaya başladığında, senin isteğin doğrultusunda yardımcı oluyor.

Bir de yiyecek ayrımına vurgu yapıyorsunuz…

Hayvanlar karışık yemez. Biz patates, meyve, et hepsini bir arada yiyoruz. Oysa vücudumuzdaki karbonhidratlar, proteinler, asit-alkali olarak farklı farklı sindiriliyor. Şöyle bir ayırım doğru sanırım; topraktan gelenle hayvandan geleni karıştırmayacaksın. Hayvandan gelenler dört saatte, topraktan gelenler üç saatte hazmediliyor. Sebzeler yeşil yapraklıysalar, iki saatte hazmedilebiliyor, meyvelerse zaten midede değil bağırsakta hazmediliyorlar; yarım saatte… Bedinin kimyası böyle. Et ve pilavı aynı öğünde yediğinde, et vücudu dört saatte hazmedeceğine on iki saat içeride hapis kalıyor, asidin etkisiyle de toksine dönüşüyor. İşte serbest radikaller yaratıp cildin yaşlanmasına neden olanlar da o toksinler zaten. En kötüsü de meyvelerle öteki yiyecekleri karıştırmak. Hele et ile meyve korkunç bir kombinasyon. Et yüzünden meyve de gidemiyor bağırsaklara ve sindirilemiyor. Sonuç, mide ağrıları ve şişkinlik. En sağlıklısı, meyveyi sabah yemek. İlle elma yemek de şart değil, hangisi iyi geliyorsa, hangisi yedikten sonra acıktırmıyorsa… Öğlenleri de ister protein, ister tarımsal, canın ne çekiyorsa onu yiyeceksin. Mesela rahatlıkla kuru fasulye-pilav yenilebilir çünkü ikisi de topraktan geliyor. Etle kocaman bir yeşil salata yiyebilirsin. Çünkü sebzenin asit alkali salgısı yok. Sebzeyi pilavla da yiyebilirsin. Ne kadar kalori alacağınıza verdiğiniz önem kadar; yediklerimizi nasıl sindireceğimize de önem vermeliyiz.
Çünkü sindirilemeyen şey kilo haline geliyor. Bir de ortalama 2,5 saatte bir yemek lazım. Vücuda sürekli yiyecek girmesi lazım ki kıtlık bilincine girmesin. Salatalık da yesen, bir tane zeytin bile atsan vücut kıtlık bilincine girmiyor ve keyfi yerinde oluyor.

Zayıflamak için nefes alma egzersizle öneriyor musunuz?…

Nefes çok önemli. Vücuttaki toksinlerin yüzde 70’i nefes vasıtasıyla atılır. Geri kalan yüzde 30’u idrar, terleme ve diğer yollarla atılır. Doğru nefes almak vücuda giren oksijeni arttırıyor. Oksijen yağ yakar. Neden zayıflamak için aerobik egzersizi öneriliyor? Çünkü aero hava demek, hava da eşittir oksijen… Derin nefes vücuda oksijen sokuyor. Bu yağların hızla yakılmasını sağlıyor.

Nasıl nefes alacağız?

Karından nefes almaktan, karnı şişirerek doldurmaktan bahsediyorum. Sabah, öğle ve akşam onar kere yapmak gerekiyor en az. Bebeklere bakın; karınları şişer, doğru nefes odur. Günlük hayatta aldığımız nefes sadece üst taraflara gidiyor, akciğerlerimizin alt tarafında karbondioksit yıllarca dışarıdan çıkamadan kalıyor.

Nasıl egzersizler öneriyorsunuz?

Atalarımız ava çıkıp topraktan yiyecek toplar ve sürekli hareket halinde olurlarmış. Bizse arabasız sokağa çıkmıyor, hep asansör kullanıyoruz. Hareketi günlük yaşama katmalıyız. Gençlik, hareket demektir. Hareketli olduğun sürece 80 yaşına da gelsen dinçsin. Atalarımız yük de taşıyorlarmış, yani ağırlıkta gerekli, sırf yürümek yetmez, vücudun kas yapması lazım, çünkü kas kalori yakıyor. Ve pilates, yoga gibi esneme hareketleri yapmak gerekiyor.

Son günlerde “sırf beden” tartışması var, buna ne diyorsunuz?

Sırf beden doğaya aykırı. Kitaba “Barbie’nin ölçülerini” koydum. Bu kavramlar insanlık dışı, diyet endüstrinin, modacıların yarattığı birer illüzyon. Zaten bu nedenle orta ve üst sınıflarda anoreksi ve bulimia hastalığı arttı. Kendisiyle barışık insan, vücudunu o kadar takmaz. Biz elbise askısı değiliz! Diyelim, 65 kilosun, bir haftada vereceğin maksimum kilo 650 gram olmalı, yani ağırlığının yüzde biri. Daha fazla kilo veriyorsan yakında alacağını bil. 60 kiloya indiğinde vereceğin kilo 600 grama düşer. Bu yüzden kadınların morali bozuluyor. İlk ay beş kilo verdim ama şimdi veremiyorum diye, zavallı beden kendisini kurtarmaya çalışıyor aslında! İnsanın yedikçe yiyesi ve egzersiz yaptıkça yapası gelir. Ne yaparsan yap o kendisini tekrar ediyor. Hayatta 21 gün süreyle üst üste yapılan şey alışkanlık haline gelir.

Kilo verdikten sonra geri almamak için

Kısa kısa

* Her insanın midesi yumruğu kadardır. Normalde mide cidarına yapılan basınç tokluk hissi verir. Ama psikolojik nedenlerle yemek yiyorsak bu basıncı duymaz, yemeğe devam ederiz. Psikolojik açlığı kazanlar bile doyurmaz!
* Çabuk kilo verme hayalinden vazgeçtiğinde kilo verebilirsin. Einstein’a atfedilen bir söz vardır; hep aynı şeyi yapıp bu kez farklı sonuç bekleyemezsin.
* İlk gelen en son gider, en son gelen önce gider. Bölgesel zayıflama yoktur.
* Bir yiyeceğin raf ömrü ne kadar uzunsa vücuttan atılma süresi o kadar uzun sürer.
* Sporsuz zayıflama sadece kastan kaybettirir. Sporu en az bir saat her gün yapmalı. Her gün aerobik, bir gün ağırlık ve haftada iki de esneme çalışması yapmalıyız. Nasıl haftada yedi gün yemek yiyorsanız, yedi gün spor yapmalısınız.

Nelerden vazgeçmeliyiz?

“Bazı yiyecekler hormonları fiziksel olarak daha fazla uyarıyor. Örneğin ben peynir düşkünüyüm. Buzdolabına ilk koyacağım şey peynirdir. Bu tipe hipofiz tipi deniyor. Hipofizler genellikle ince olur. Kimileri baklava, börek sever, onlar tiroit tipidir. Tiroitlerin bacakları ince, karınları çıkık olur. Kimileri ise yağlı yemekleri sever, onların da kalçaları vücudundan geniş olur, gonad tipidir. Hayvansal protein düşkünü adrenal tipler de; geniş omuzlu, atletik yapılıdır. Bazı beden tipleri kimi yiyecekleri diğerlerinden fazla tüketir ve tükettikleri bu yiyecekler onların bedeninde tıpkı hormonları uyaran ilaçlar gibi uyarıcı hale gelirler. Bu nedenle kilo vermek isteyen kişi öncelikle hangi beden tipine girdiğini keşfetmeli ve hangi yiyecekleri seviyorsa öncelikle o yiyeceklerden vazgeçmelidir.”

Acaba şişmanlıktan gizli bir çıkarınız mı var?

İnsan cinsel, sosyal, psikolojik doyumsuzluk nedeniyle ve geçmişte yaşanan acıları bastırmak için haz yiyecekleri tüketir. Herkes acısını başka yollarla bastırıyor, bazıları anti-depresan alıyor bazıları, alkol, bazıları işkolik oluyor. Yiyecek bunlardan bir tanesi, hem sosyal olarak kabul edilebilir, hem kolay ulaşılabilir. Ama kilo insana nedense çok utanç veriyor. Yıllar önce bir gazeteye alkolizm ve uyuşturucuyla ilgili bir dizi yaptığımda alkoliklerle de, narkotiklerle de rahat konuştum ama ne yazık ki iş oburlara geldi, problem çıktı. Alkoliği sokakta görsen bilemezsin ama kiloyu zaten görüyorsun. Haz yiyeceklerinin temelinde rafine karbonhidrat, yağ ve şeker var. Bunların hepsi bağımlılık yapıyor. Reklamlarda gördüğümüz her türlü gıda bağımlılık yapar, özellikle de kola.

Araştırmalara göre yaşamdaki doyum hissinin yalnızca yüz 15’ini insanların mesleki durumu sağlıyor. Geri kalan yüzde 85, kendini saygı duymaktan, barışık olmaktan, kendi yaşam ideallerini gerçekleştirme azminden geliyor. Bunun temelinde özsaygı duygusu var. Özsaygı duygusu olmadan kilo versen bile kendini geçici olarak güzel hissedersin, ama sonra geçer. Birçok kadın kilolarından dolayı sevgili bulamadığını, kocasıyla mutlu olamadığını sanıyor. Kadın bu içsel bakış açısıyla kilo verse de mutlu olamayacak ve artık o bahane ortadan kalkacak. Hiçbir insan gizli bir çıkarı olmadan kilolu kalmaz. Bilinçli olarak değil elbette ama bilin altı olarak. Cinsellikle barışık olamamak ya da erkeklerden korkmak bunun sebebi olabilir.
 
Üç gün az yersen bir gün çok yiyeceksin

Sır şurada; üç gün az yiyip dördüncü gün normal yiyeceksiniz. Bir hafta bile düşük kaloriyle beslenirseniz, bedeniniz yokluk bilincine giriyor.

hımmmm işte bu ilginç bende nil günü dinlemeye başladım bakalım gelişmeleri yazıcam
günde iki defa bir sabah bir öğleden sonra birer saat yürüyüş yapıyorum vs vs
 
çookkkk teşekkür sibel hemen kopyalıyorum ve çıktısını alıyorum ... en kısa zamandada kitabı ....
 
güzel şeyler mi yazılmış yoksa? okumaya vaktim olmadı sabah gelip bir solukta okuyup bakayım sibel arkadaşım neler getirmiş bize...
 
Sibel arkadaşım çok harika bir paylaşım olmuş çok beğendim, nefes egzersizini daha önce gittiğim yabancı bir akapunktur uzmanı da söylemişti hatta her gün sabah ve akşam olmak üzere 30 kez göbeği hava ile doldurup nefes egzersizleri ile desteklememi.... evet bunu tekrar hatırladığım iyi oldu cd dede söylüyor ama duyan kim şimdi girdi aklıma iyice... bir de bağırsak tembelliği için yatakta uzanıp bu nefes egzersizlerini yaptıktan sonra ayakları yukarı doğru bir destek ile uzatıp bir elinizle göbek deliğinizin etrafında hafif bastırrak dairesel hareketler yapacaksınız içten dışa doğru 20 kez ve daha sonra diğer ele geçip dıştan göbek değiliğine doğru 20 kez daire çizilecek... off şimdiye dek ir çok arkadaşımız bağırsak tembelliğinden soru sordu nden aklıma gelmedi ki...

şu 3 gün az bir gün çok yeme işide çok güzel ve bir çok daha konu var off sibelciğim çok güzelmiş canım teşekkür ediyorum...
 
rica ederim herkes anlasın uygulamaları paylaşalım lütfen neyi nasıl yaptığımızı.bende benim gibi düşünenler bulduğum için seviniyorum.bu 3 gün az bir gün çok yeme işini ben yapamıyorum.kalori saymayı sevmiyorum zaten yapamıyorum bilen birileri bana öğretsin.ayrıca nefes çok önemli.şimdi siz bana deyinki hangilerini yapıyorsun.hayvandan gelenle topraktan geleni mümkün olduğunca ayırıyorum.sabahın köründe kalkıp 3 gün ydğun bir gün 20 dk spor yapıyorum aç karnına daha çok yağ yakarmışız.tabi oğlum uyanırsa herşey bitiyor.3 tane çocuğum var hepside küçük.:emir_bebek:neye fırsat bulursam onu yapıyorum.sağlıklı zayıflamak kasetimide yanlışlıkla atmışım iyimi.:oklava:vanda yok ama yenisini almam lazım.tibetin gençlik pınarı hareketleri ve callanetic araştırdığım ve yapmak istediklerim arasında.araştırmacı gazeteciniz öğrendiklerini size de aktaracatır.hepimize kolay gelsin.ha bu arada ben bir zayıflama günlügü tutuyorum.yediklerimi saatiyle ne kadar yediğimle yazıyorum.spor yapıp yapmadığımı yani zayıflama adına neler yaptığımı yazıyorum.böylece bir istatistik ortaya çıkıyor.neyi yapınca veriyorum neyi yapınca vermiyorum.herkese iyi gelen size gelmeyebilir.sizede tavsiye ederima.s.
 
Son düzenleme:
Diyet mevsimi açılıyor…
Bazılarınız ne zaman kapanmıştı ki diye düşünse de önümüzdeki günlerde gelişmelerin hızlanacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın.
Kolay değil, bahar kapımızda ve bahar demek yazın gelişi demek. Fazla gecikmez, gazetelerde, dergilerde, televizyon ve radyo kanallarında, İnternet sitelerinde hummalı bir faaliyet başlar!
Bakın, neler olacak???
Sayfalar, ekranlar yine… her yıl olduğu gibi dolup taşacak “şunu ye, bunu yeme!”, “şöyle ye, böyle yeme” öğütleriyle ve tabii ortalık diyetçilerin pek bir bilimsel açıklamalarından geçilmez olacak ve her zaman olduğu gibi, reklam kapıları sonuna dek açılacak…
En çok zayıflatan, en güvenli, en sağlıklı zayıflama diyetlerini sayfalarına taşıyan gazete ve dergiler günler öncesinden başlayarak bu mühim olayı davul zurnayla duyururken, tiraj artırma garantisinin zevkini iliklerine dek yaşayacak…
Tv’ler harıl harıl güvenilir ve karizmatik diyetçilerin peşlerine düşerek rating sağlamlaştırma ve diğerlerinden geri kalmama yarışına kalkışacak…
Tabii bir yandan da mevsimi önceleyip falanca diyetçinin “harika zayıflama programıyla” kilolarını herkesten önce verme uyanıklığındaki starlar “takılın peşime sizi de zayıflatıvereyim ayol” derken sayfa ve ekranların baş köşelerine kuruluvermenin tadından yenmez zevkini doyasıya sürecekler…
Zayıflama ürün ve ilaçları, yasakmış şuymuş buymuş demeden, açıktan ve gizliden, alenen ve sinsice pazarlanacak…
Spor salonları cicili bicili zayıflama programı afişlerini yeni sezon için yenilerken hafta sayısını 1 azaltıp garantili verilen kilo sayısını 3 artıracak…
Atkins diyeti, Montignac diyeti, Zone diyeti, Miami Beach diyeti ve isimlerini saymaya satırlar yetmez yüzlerce zayıflama diyeti, cilalanmış yeni sürümleri ile “tut elimi, kır kaşığımı” heveslilerinin beğenilerine bir kez daha sunulurken, mega ötesi starlaştırılmış beslenme uzmanlarımız ve bilcümle diyetçilerimiz özel hastanelerinin promosyon bütçelerini zorlayarak mucize zayıflatan iğneleri, sırrını bir tek kendilerinin bildiği organizmayı hiç sarsmadan zayıflatıveren bitki karışımları ile, kuşkunuz olmasın, kendilerini hiç özletmeyecekler…
Ayurvedacısı, akupunkturcusu, “davul tozu-minare gölgesi ile zayıflatırımcısı”, yağ oranını gösteren teknoloji harikası tartının ya da yağ eriten makinenin pzarlayıcısı, “yağ alınır hanııım”cısı, hipnozcusu, telkincisi, NLPcisi, 1 haftada kilo verdireni, detoksçusu, anti-aging’çisi (tekrar… daha önce hiçbir şey olmamışcasına) sökün edecekler…
Her sene olduğu gibi göz gözü görmeyecek… sabah ak diyenin öğleden sonra kara dediği, zayıflamasının reklamını yapan starların senelerdir emme basma tulumba gibi aynı oyunu oynadıkları, diyetçilerin her birinin yine yeni bir zayıflama programıyla sahneye çıkmayı başarırken kimsenin kendilerine “n’oldu yahu senin geçen yılki çok sağlıklı ve çok zayıflatan reçetelerine” diye sormayacağından emin olarak sallamaya ve dönmeye devam ettikleri, diyet reçeteleri peşinde koşarken harcadıkları kalorilerin çok daha fazlasını “kontrol kayıpları” ile depolayan gazetecilerin yıldan yıla tombullaşmakta olup başlarına sürecek merhemleri olmasa da senenin flaş diyetini yayınlamaktan hiç de gocunmadıkları… filan gibi ayrıntılar “bikinim beni bekler” heyecanında unutuluverecek…
Diyetzedeler, bir kez daha kısa sürede fazlasıyla geri gelecek kilolarını (bunun hep böyle olduğunu unutarak) bir an önce verme telaşıyla, doğru diyeti, doğru yöntemi bulmaya çalışırken helak olacaklar ve psikolojilerine, aile yaşamlarına, sosyal hayatlarına yeni ve ağır darbeler indirecekler, bedensel sağlıklarını diyetlerle zayıflama umutları ile bir defa daha bozacaklar…
incelme heveslerinin büyüsüne kapılan gençler, “bunca insan diyorsa doğrudur herhalde” kanısıyla kendilerini kısıtlama tuzaklarında bulup, gözlerine fazla gelmeye başlayan birkaç kilodan kurtulmaya çalışırken, başlarına belki de ömürleri boyunca bela olacak diyet belaları saracaklar…
Çarklar eskisinden daha hızlı ve daha etkin dönecek, paralar kazanılacak, kazanılan paralarla yatırımlar yapılacak… yağ pazarı daha da genişleyecek, daha da verimli hale gelecek…
Varsın diyetlerle verilen kilolar fazlasıyla geri geliyormuş, önlem alın dendikçe obezite salgını azgınlaşıyormuş, bulimia ve anoreksiya cehennemlerinde çile çeken gençlerin sayısı hiç durmadan artıyormuş… kim takar? Önemli olan, bilimsel kilo vermektir, değil mi? Verirken bilimsel… kilolar geri gelirken cesur yürekli diyetçilerin hiçbiri ortada yok!
Peki, biz ne yapacağız?
Biz yine, dilimizin döndüğü, kalemimizin yettiğince…
Zayıflama diyetleri ile verilen kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiğini…
Seçilen yöntem ne olursa olsun enerji kısıtlamaları ile kilo sorunlarına çözüm bulma girişimlerinin hem umutsuz bir heves hem de ruhsal ve bedensel ağır zararlara gebe olduğunu…
Kilo sorunlarının ancak diyetsiz, kısıtlamasız çözülebileceğini ve insan organizmasının bu hedefe ulaşabilmek için gerekli tüm yeteneklerle donatılmış olduğunu… söylemeye devam edeceğiz.
alıntıdır. görüşlerinizi bekliyorum.ozan tuncerin kitaplarını okumadım ama en yakın zamanda alacam.ben yine diyete karşı çıkan nil günün kitabinı okudum fikirleri ne kadar örtüşüyor bilemiyorum.
 
aslında bu yediklerini yazma fikrini uzun zamandır düşünüyorum du bakalım yazacağım heralde
bende yaziim o zaman sabah bir akşam bir saat yürüyorum ama sanırım ben biraz az yiyorum canım istemiyor nedense çok su içmeye çalışıyoprum bu kadar
 
bütün topiği okudum.hepinize çok teşekkürler hanımlar..bende ayda 10 kilo verme grubundayım 2. haftadayım.haşimotom ve ıbs.im var. orda da yazmıştım diyete harfi harfine uyuyorum diyemem. yalnız disipline girdim ve doyunca bırakmayı öğrendim.paylaştıklarınıza katılıyorum.birde tv. programında ozan tunçer (kilo vermeye karar verdiğimde günün belli bi saatinde bu düşünceye konsantre olup zayıflamak için dua ettim) demişti. bana çok ilginç gelmişti.sitesinde kitabı var okumak isterseniz...
 
Kalliste ablacım güzel paylaşımın için teşekkürler.Benimde son 4-5 senelik diyet listeleri denememden sonra şunu çözdüm.Diyet değil sağlıklı beslenmeyi öğrenirsek kilolarda hiiç anlaşılmadan gidiyor zaten.Yani kahvaltı şart, öğlen yağsız et yada tavuk, akşamda mutlaka az yağlı sebze.Bunları yedin mi zaten kilo almak gibi bir şansımız olmuyor.Hafif hareketliysende kilolar erimeye başlıyor.
Genelde yaptığımız en büyük yanlış gündüz aç kalıyoruz.Akşam eve girdik mi ne yiyeceğimizi şaşırıyoruz.Birinci kural eve abur cubur almamak.Çünkü var olan şeyi yemek istediği ,insanı mahvediyor.Almayın canınız istemesin.
İkincisi hepimizin yaptığı az su içiyoruz.Su yağın vücudumuzdan atılmasını sağlayan araç.2-2,5 lt su içiyoruz, bu zaten sağlığımız için gerekli.Ve yağ atılımını sağlıyoruz.
Türk insanı unu, pilavı , şekeri sever eee bizde seviyoruz .Ondan sonrada gelsin kilolar.Bunlardan hiç yemeyeceğiz demiyoruz az ve ölçülü ve gündüzleri yiyoruz ki akşamı dengeleyelim.
Şimdi bana çok bilmiş diyenler olabilir ama doğru paylaşım hepimiz için.Bu benim yazdıklarım aslında hepimizin bildiği ama yapmaya üşendiği şeyler.kaydirigubbakcemile5
 
Sibel arkadaşım iki gündür bakamamıştım yine güzel paylaşımlar yapmışsın eline koluna sağlık canım çok moral depoluyorsun bize emin ol... Kitabada ara verdim en kısa sürde başlayacağım ve paylaşacağım..

Örgürüm canım evet haklısın tüm söylediklerinde ama tüm bu doğru beslenme tarzını bilmemize rağmen uygulamamız ne kadar güç oluyor öyle değil mi... Ben kilolarımın büyük çoğunluğunu kahvaltı yapmamakla aldım inanın, kahvaltısız evden çıkıyordum öğlen ayak üzeri bir atıştırma ve akşam yemeğinde kral sofrası.. Sonuç olarak düzensiz beslenme ve hareketsizlikle bir yıldan az zamanda alınan 20 kilo üzeri ama vermek istediğimiz zaman sonuç aynı olamıyor işte bakın neredeyse 2 yıldır diyet gruplarındayım ancak o 20 kiloyu verebildim.. Fakat şunuda söylemek gerekirse doğru beslenmeyi öğrenmem de ancak iki yılımı aldı, bildiğim halde uygulamadığım çok şey vardı ama kaçınılmaz olduğunu gördüm yavaş yavaş hayatıma geçirdim.. inşallah devamıda gelecek...
 
Back
X