Neler oluyor bize?
Elbette her hikayenin sonu acı bitmez, her beraberlik ayrılıkla noktalanmaz. Fakat evlilik gibi gerçekten ağır sorumluluk isteyen bir beraberliğe başlarken, önce en kötü ihtimali dikkate almak gerekir.
Hristiyanların dini nikah törenlerinde, eşler, ‘Ölüm bizi ayırıncaya kadar’ sözleriyle başlayan bir beraberlik yeminini tekrarlarlar. Ama çoğu zaman da evli çiftler, ayrılmak için Azraili beklemiyorlar.
Bazen çok sudan sebepler, evliliği sona erdiriyor. Bazen de, eşler artık sabırlarının, dayanma güçlerinin tükendiğini hissedip hayatlarını zehir eden beraberliği noktalamak istiyorlar.
Evliliğe kuşkularla, korkularla başlayınca, bir anlamda sonun başlangıcı yaşanmış oluyor. Bir genç kadın, düğün hazırlıkları sırasında benliğini saran duyguları şöyle anlattı:
‘Sanki bir dürbünle, karşımdaki uçsuz bucaksız çölü inceler gibiyim. Dürbünü hangi yöne çevirsem, kumların üzerine bırakılmış cesetler görüyorum. Çıkış noktası olmayan, yabancı bir ortamda yaşama mücadelesi vereceğimi düşünüyorum. Bu çölde yapayalnız ve çaresiz kalmak korkusu, aklımı karıştırıyor. Tehlikeli bir maceraya atılmaya gerek var mı, diyorum içimden.’
Gençlerin korkusu aileden geliyor
Boşanmanın bir de çocuk tarafı var. Boşanmış ailelerin çocukları için aslında çocukluk dönemi, boşanma belgesiyle noktalanmış oluyor.
Anneyle baba, çocukların mutlu olabilmeleri için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, bir gerçeği değiştiremezler:
Ailelerindeki bölünme, çocukları birdenbire olgunlaştırır. Onlar için çocukluk sona ermiştir. Çocuklar mutlu ve huzurlu olabilmeyi kendi çabalarıyla gerçekleştirebileceklerdir.
Boşanmayla birlikte çocuklar, bir çok konuda, kendi kararlarını vermek zorunda kalırlar. Bundan sonra gelecekleri konusunda da kendikendilerine bazı kararlar almaktan başka çareleri kalmaz.
Kısacası, çocukların çocukluk dönemi, boşanmayla birlikte sona erer.
Boşanmış eşlerin çocukları, bu ayrılıktan duydukları üzüntüyü, korkuyu, her zaman dile getirmiyorlar.
Pek çoğu, acı gerçeği kabullenmiş görünüp, üzüntüsünü kendine saklıyor.
İşte size bir örnek:
Lise öğrencisi genç kız, bir gün okuldan eve döndüğünde, babasının elinde bir bavulla kapıdan çıkmak üzere olduğunu görür.Babanın yüzündeki sıkıntılı ifade, o anda genç kızın içine bir korku düşürür. Baba, ‘Ben artık annenle bu evde yaşamayacağım. Ama seninle sık sık görüşeceğiz. Sen benim kızımsın, hiçbir olay bu gerçeği değiştiremez’ der demesine de, verdiği sözü tutamaz.
Boşanmış ailelerin çocukları, evlenirlerse, kendilerini de aynı akıbetin bekleyeceğine istemeseler de inanıyorlar. Anne ve babalarının yaşadıkları sorunların her evlilik için geçerli olacağı düşüncesini akıllarından çıkaramıyorlar.
Ve bu çocuklar, gençlik çağına geldikleri zaman evliliğin onları mutsuzluğa mahkum edeceğine inanıyorlar.
Bu gençlere yanıldıklarını anlatmaya çalışırsanız, hemen kendi ailelerinde yaşadıkları sorunları sıralayıp, aynı olayları tekrarlamak istemediklerini vurguluyorlar.
Neden boşanıyoruz
Gençlerin, yuva kurarken, bir ömür boyu sürecek beraberlik fikrini benimsemedikleri kesin. Kadınların çalışma hayatına atılıp, ekonomik bağımsızlık elde etmeleri de evliliklerin daha kolay bozulmasına neden olabiliyor.
Evlenme çağına gelen gençlerin kişiliklerinde gözlenen bazı özellikler de evliliğin ömrünü kısaltıyor. Boşanmayı gündeme getiren özelliklerin başında kadının da erkeğin de eşi için, yuvası için kendi zevklerinden vazgeçmemesi geliyor. Evliliğin temel kuralının karşılıklı fedakarlık olduğu kabul edilmeyince, zamanla eşler birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Evliliğin, kadının ve erkeğin dilediği gibi davranmasını engelleyen bir pranga olduğunu düşünmek tılsımı bozuyor.
Bir başka boşanma nedeni de, evli çiftlerin duygularına hakim olamamaları. Yasak aşk dediğimiz ilişkilerin günümüzde giderek yaygınlaşması da erkeğin ve kadının duygularına yenik düşmelerinden kaynaklanıyor.
Birbirlerine aşık olup evlenen çiftlerin bir süre sonra ‘Aşkımız bitti. Evliliği sürdürmenin anlamı kalmadı’ diyerek boşanma yolunu seçtiklerini görüyoruz. Oysa, o ihtiraslı aşkın yerini ideal bir arkadaşlık, ‘Hayat arkadaşlığı’ alsa, evliliğin ömür boyu sürmesi sağlanabilir.
Yapmanız gereken şey, evlenmeye karar vermeden önce, duygularınıza yenik düşmeden, gerçekçi bir tutum içinde, hayatınızı birleştireceğiniz kişinin artılarını eksilerini değerlendirmek.
Ve eğer o kişiyle, hayat arkadaşı olmayı göze alamıyorsanız, bu sevdadan vazgeçmek.
Elbette her hikayenin sonu acı bitmez, her beraberlik ayrılıkla noktalanmaz. Fakat evlilik gibi gerçekten ağır sorumluluk isteyen bir beraberliğe başlarken, önce en kötü ihtimali dikkate almak gerekir.
Hristiyanların dini nikah törenlerinde, eşler, ‘Ölüm bizi ayırıncaya kadar’ sözleriyle başlayan bir beraberlik yeminini tekrarlarlar. Ama çoğu zaman da evli çiftler, ayrılmak için Azraili beklemiyorlar.
Bazen çok sudan sebepler, evliliği sona erdiriyor. Bazen de, eşler artık sabırlarının, dayanma güçlerinin tükendiğini hissedip hayatlarını zehir eden beraberliği noktalamak istiyorlar.
Evliliğe kuşkularla, korkularla başlayınca, bir anlamda sonun başlangıcı yaşanmış oluyor. Bir genç kadın, düğün hazırlıkları sırasında benliğini saran duyguları şöyle anlattı:
‘Sanki bir dürbünle, karşımdaki uçsuz bucaksız çölü inceler gibiyim. Dürbünü hangi yöne çevirsem, kumların üzerine bırakılmış cesetler görüyorum. Çıkış noktası olmayan, yabancı bir ortamda yaşama mücadelesi vereceğimi düşünüyorum. Bu çölde yapayalnız ve çaresiz kalmak korkusu, aklımı karıştırıyor. Tehlikeli bir maceraya atılmaya gerek var mı, diyorum içimden.’
Gençlerin korkusu aileden geliyor
Boşanmanın bir de çocuk tarafı var. Boşanmış ailelerin çocukları için aslında çocukluk dönemi, boşanma belgesiyle noktalanmış oluyor.
Anneyle baba, çocukların mutlu olabilmeleri için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, bir gerçeği değiştiremezler:
Ailelerindeki bölünme, çocukları birdenbire olgunlaştırır. Onlar için çocukluk sona ermiştir. Çocuklar mutlu ve huzurlu olabilmeyi kendi çabalarıyla gerçekleştirebileceklerdir.
Boşanmayla birlikte çocuklar, bir çok konuda, kendi kararlarını vermek zorunda kalırlar. Bundan sonra gelecekleri konusunda da kendikendilerine bazı kararlar almaktan başka çareleri kalmaz.
Kısacası, çocukların çocukluk dönemi, boşanmayla birlikte sona erer.
Boşanmış eşlerin çocukları, bu ayrılıktan duydukları üzüntüyü, korkuyu, her zaman dile getirmiyorlar.
Pek çoğu, acı gerçeği kabullenmiş görünüp, üzüntüsünü kendine saklıyor.
İşte size bir örnek:
Lise öğrencisi genç kız, bir gün okuldan eve döndüğünde, babasının elinde bir bavulla kapıdan çıkmak üzere olduğunu görür.Babanın yüzündeki sıkıntılı ifade, o anda genç kızın içine bir korku düşürür. Baba, ‘Ben artık annenle bu evde yaşamayacağım. Ama seninle sık sık görüşeceğiz. Sen benim kızımsın, hiçbir olay bu gerçeği değiştiremez’ der demesine de, verdiği sözü tutamaz.
Boşanmış ailelerin çocukları, evlenirlerse, kendilerini de aynı akıbetin bekleyeceğine istemeseler de inanıyorlar. Anne ve babalarının yaşadıkları sorunların her evlilik için geçerli olacağı düşüncesini akıllarından çıkaramıyorlar.
Ve bu çocuklar, gençlik çağına geldikleri zaman evliliğin onları mutsuzluğa mahkum edeceğine inanıyorlar.
Bu gençlere yanıldıklarını anlatmaya çalışırsanız, hemen kendi ailelerinde yaşadıkları sorunları sıralayıp, aynı olayları tekrarlamak istemediklerini vurguluyorlar.
Neden boşanıyoruz
Gençlerin, yuva kurarken, bir ömür boyu sürecek beraberlik fikrini benimsemedikleri kesin. Kadınların çalışma hayatına atılıp, ekonomik bağımsızlık elde etmeleri de evliliklerin daha kolay bozulmasına neden olabiliyor.
Evlenme çağına gelen gençlerin kişiliklerinde gözlenen bazı özellikler de evliliğin ömrünü kısaltıyor. Boşanmayı gündeme getiren özelliklerin başında kadının da erkeğin de eşi için, yuvası için kendi zevklerinden vazgeçmemesi geliyor. Evliliğin temel kuralının karşılıklı fedakarlık olduğu kabul edilmeyince, zamanla eşler birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Evliliğin, kadının ve erkeğin dilediği gibi davranmasını engelleyen bir pranga olduğunu düşünmek tılsımı bozuyor.
Bir başka boşanma nedeni de, evli çiftlerin duygularına hakim olamamaları. Yasak aşk dediğimiz ilişkilerin günümüzde giderek yaygınlaşması da erkeğin ve kadının duygularına yenik düşmelerinden kaynaklanıyor.
Birbirlerine aşık olup evlenen çiftlerin bir süre sonra ‘Aşkımız bitti. Evliliği sürdürmenin anlamı kalmadı’ diyerek boşanma yolunu seçtiklerini görüyoruz. Oysa, o ihtiraslı aşkın yerini ideal bir arkadaşlık, ‘Hayat arkadaşlığı’ alsa, evliliğin ömür boyu sürmesi sağlanabilir.
Yapmanız gereken şey, evlenmeye karar vermeden önce, duygularınıza yenik düşmeden, gerçekçi bir tutum içinde, hayatınızı birleştireceğiniz kişinin artılarını eksilerini değerlendirmek.
Ve eğer o kişiyle, hayat arkadaşı olmayı göze alamıyorsanız, bu sevdadan vazgeçmek.