- 20 Mart 2010
- 1.157
- 467
Osmanlı Devleti'nde Harem
Osmanlı Devletinde harem denilince maalesef padişahların evi ve eğlence yeri olduğu ifade edilmekte hatta farklı fikirler neredeyse kabul dahi görmemektedir.
Bilgi ve birikimden yoksun Osmanlıya ve İslama düşman kişiler tarafından Osmanlıda harem yanlış olarak aktarılmakta ve zihinler karıştırılmaktadır.
İster Topkapı isterse Yıldız Sarayı olsun saray denilince sadece padişahların oturdukları evleri köşkleri akla gelmemelidir. Bu saraylar bugünkü anlamda Cumhurbaşkanlığı köşkü veya Başbakanlık konutu ve bakanlıklar gibi devlet daireleridir. Bugünkü anlamıyla Cumhurbaşkanlığı lojman veya konutu demek olan mekanlar harem denilen yerlerdir.
Harem kelimesi anlamı itibariyle girilmesi yasak olan yer manasına gelmektedir. Bu manadan hareketle kadınların ikamet ettikleri ve yabancı erkeklerin girmesi yasak olan evlere de İslam aleminde harem adı verildiği gibi yabancı erkeklere haram olan kadınlara da harem adı verilmektedir. Girilmesi yasak olan harem kısmı kadınların ikametlerine tahsis edilmiştir.
Osmanlı haremini üçe ayırmak gerekmektedir. Birincisi asıl harem kapısına kadar olan hareme medhal (antre) kısmıdır. Bu bölümde harem ağalarının emri altındaki erkek köleler istihdam olunmaktadır. Bu bölümde birtek kadın köle yani cariye bulunmamaktadır. İkincisi asıl haremde yaşayan kadın efendilerin padişah ve aileleri içindeki herkesin hizmetçisi durumundaki cariyelerindir. Bu cariyelerin hiçbirisi ile padişahların karı-koca hayatı yaşadığı söylenemediği gibi ilgileri de kesinlikle yoktur. Üçüncüsü asıl haremde yaşayan ve padişahın ailesi kavramı altında toplanan kadın efendiler yani dinen evlenilmesinde sakınca olmayısan eş olarak kendileri ile karı-koca hayatı yaşayan cariyelerdir. Bu gurubun başı bazen baş kadın bazen de valide sultan olmuştur. Batılı bir kısım yazarların haremle ilgili kitapları erotik romanlar gibidir. Tamamen ütopik ifadeler ve sahnelerle doludur. Batıda XVII. yüzyılda başlayan bu yazılar hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadığı gibi mevcut belgelerin ve hatıraların hiçbiri bu nakledilenleri tasdik etmemektedir.
İşin doğrusunu ve batılı yazarların meseleyi çarpıttıklarını 1960 lı yıllarda haremin restorasyonunda görev alan Fransız tarihçi olan Robert Anhegger ile evli olan Mualla Anheggerden konumuzla alakalı bir bölümü aktarmak istiyorum:
Haremin Avrupalıların yazıp çizdiği ile hiçbir alakasının olmadığını fark ettim. Harem Padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil. Mimarisi bile buna göre düzenlenmemiştir. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil. Kapılar daireler ve geçişler buna göre planlanmamış. Cariyeler yirmibeş kişilik koğuşlarda yatıyor; üst kata yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu Padişahın kalkıp cariyeler bölümüne geçmesi için kuş olup uçması lazım! Harem bir üniversite gibi düşünülmüş cariyeler ise öğrenci. Zaten cariyelerin yaşadığı bölümün kapısında Allahım bize de hayırlı kapılar aç yazıyor ve bu yazı doğrultusunda çoğu padişah tarafından çeyizleri verilip evlendirilmiş. Çünkü cariye köle değil cinsel köle hiç değil bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur. Ve gerçekten de evlatlık gibi hoş tutulup iyi eğittikleri anlaşılıyor. Haremin mimarisi düzenlenirken burada yaşayan herkesin bir dakika bile boş kalmaması hedeflenmiş olmalı. Harem; sanki askeri bir teşkilat. Bu askeri teşkilat düşüncesini haremi restore ederken sık sık fark ettim. Haremdekiler son derece iyi yetişmiş terbiye edilmiş zeki ve yetenekli kimseler. Yalnızca güzel değil aynı zamanda zeki de olanlar devlet kademelerinde yükselmek istiyorlar. Bunda şaşılacak yada ayıplanacak bir yön göremiyorum. Kendilerine güvenen erkekler gibi haremin kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar. Sanılanın aksine yükselmek için dünya güzeli olamaya gerek yok. Kendisine verilen eğitimi en iyi özümsemiş olan güzel yazan güzel konuşan bu yarışa avantajlı başlıyor
Sonuç olarak bilinenin aksine Osmanlıda Harem-i Humayun, devlet adamları yetiştiren Enderun mekteplerine paralel bir kurumdu. Buralar, cinselliğin ayyuka çıktığı, padişahın canı çektiğinde içinden kadın seçip beraber olduğu bir yer değildir. Buradaki kadınlar, Osmanlının en üst kültür grubunu temsil ederdi.
Not : Osmanlıda en üst düzey yöneticilerin dahi giremediği Harem dairesini sanki içinde yaşamış gibi yalan yanlış bilgilerle resmetmeye çalışan gayrimüslim yazarlara itibar ederek Osmanlıyı ve Harem dairesini karalamak tarihimize ihanettir.
Saygılar...
Osmanlı Devletinde harem denilince maalesef padişahların evi ve eğlence yeri olduğu ifade edilmekte hatta farklı fikirler neredeyse kabul dahi görmemektedir.
Bilgi ve birikimden yoksun Osmanlıya ve İslama düşman kişiler tarafından Osmanlıda harem yanlış olarak aktarılmakta ve zihinler karıştırılmaktadır.
İster Topkapı isterse Yıldız Sarayı olsun saray denilince sadece padişahların oturdukları evleri köşkleri akla gelmemelidir. Bu saraylar bugünkü anlamda Cumhurbaşkanlığı köşkü veya Başbakanlık konutu ve bakanlıklar gibi devlet daireleridir. Bugünkü anlamıyla Cumhurbaşkanlığı lojman veya konutu demek olan mekanlar harem denilen yerlerdir.
Harem kelimesi anlamı itibariyle girilmesi yasak olan yer manasına gelmektedir. Bu manadan hareketle kadınların ikamet ettikleri ve yabancı erkeklerin girmesi yasak olan evlere de İslam aleminde harem adı verildiği gibi yabancı erkeklere haram olan kadınlara da harem adı verilmektedir. Girilmesi yasak olan harem kısmı kadınların ikametlerine tahsis edilmiştir.
Osmanlı haremini üçe ayırmak gerekmektedir. Birincisi asıl harem kapısına kadar olan hareme medhal (antre) kısmıdır. Bu bölümde harem ağalarının emri altındaki erkek köleler istihdam olunmaktadır. Bu bölümde birtek kadın köle yani cariye bulunmamaktadır. İkincisi asıl haremde yaşayan kadın efendilerin padişah ve aileleri içindeki herkesin hizmetçisi durumundaki cariyelerindir. Bu cariyelerin hiçbirisi ile padişahların karı-koca hayatı yaşadığı söylenemediği gibi ilgileri de kesinlikle yoktur. Üçüncüsü asıl haremde yaşayan ve padişahın ailesi kavramı altında toplanan kadın efendiler yani dinen evlenilmesinde sakınca olmayısan eş olarak kendileri ile karı-koca hayatı yaşayan cariyelerdir. Bu gurubun başı bazen baş kadın bazen de valide sultan olmuştur. Batılı bir kısım yazarların haremle ilgili kitapları erotik romanlar gibidir. Tamamen ütopik ifadeler ve sahnelerle doludur. Batıda XVII. yüzyılda başlayan bu yazılar hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadığı gibi mevcut belgelerin ve hatıraların hiçbiri bu nakledilenleri tasdik etmemektedir.
İşin doğrusunu ve batılı yazarların meseleyi çarpıttıklarını 1960 lı yıllarda haremin restorasyonunda görev alan Fransız tarihçi olan Robert Anhegger ile evli olan Mualla Anheggerden konumuzla alakalı bir bölümü aktarmak istiyorum:
Haremin Avrupalıların yazıp çizdiği ile hiçbir alakasının olmadığını fark ettim. Harem Padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil. Mimarisi bile buna göre düzenlenmemiştir. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil. Kapılar daireler ve geçişler buna göre planlanmamış. Cariyeler yirmibeş kişilik koğuşlarda yatıyor; üst kata yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu Padişahın kalkıp cariyeler bölümüne geçmesi için kuş olup uçması lazım! Harem bir üniversite gibi düşünülmüş cariyeler ise öğrenci. Zaten cariyelerin yaşadığı bölümün kapısında Allahım bize de hayırlı kapılar aç yazıyor ve bu yazı doğrultusunda çoğu padişah tarafından çeyizleri verilip evlendirilmiş. Çünkü cariye köle değil cinsel köle hiç değil bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur. Ve gerçekten de evlatlık gibi hoş tutulup iyi eğittikleri anlaşılıyor. Haremin mimarisi düzenlenirken burada yaşayan herkesin bir dakika bile boş kalmaması hedeflenmiş olmalı. Harem; sanki askeri bir teşkilat. Bu askeri teşkilat düşüncesini haremi restore ederken sık sık fark ettim. Haremdekiler son derece iyi yetişmiş terbiye edilmiş zeki ve yetenekli kimseler. Yalnızca güzel değil aynı zamanda zeki de olanlar devlet kademelerinde yükselmek istiyorlar. Bunda şaşılacak yada ayıplanacak bir yön göremiyorum. Kendilerine güvenen erkekler gibi haremin kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar. Sanılanın aksine yükselmek için dünya güzeli olamaya gerek yok. Kendisine verilen eğitimi en iyi özümsemiş olan güzel yazan güzel konuşan bu yarışa avantajlı başlıyor
Sonuç olarak bilinenin aksine Osmanlıda Harem-i Humayun, devlet adamları yetiştiren Enderun mekteplerine paralel bir kurumdu. Buralar, cinselliğin ayyuka çıktığı, padişahın canı çektiğinde içinden kadın seçip beraber olduğu bir yer değildir. Buradaki kadınlar, Osmanlının en üst kültür grubunu temsil ederdi.
Not : Osmanlıda en üst düzey yöneticilerin dahi giremediği Harem dairesini sanki içinde yaşamış gibi yalan yanlış bilgilerle resmetmeye çalışan gayrimüslim yazarlara itibar ederek Osmanlıyı ve Harem dairesini karalamak tarihimize ihanettir.
Saygılar...