Tir tir titremiş
Teslim olduğunda testere cinayeti sanığı Cem Garipoğlu'nun kanı çekilmiş gibiymiş. Sabaha kadar tir tir titremiş.
Normal, yadırganacak bir durum değil.
197 günlük kaçış da gösteriyor ki, Cem'in hayatı hem kendisi, hem de çevresindekiler için son derece önemli. Hunharca bir cinayet işledikten sonra, kendi hayatını kurtarmak için tam 197 gün boyunca kaçıyor. Etrafındaki çember daralınca teslim olmak zorunda kalıyor. Tabi, bu arada en az ceza ile kurtulmak için gerekli bütün tedbirler de alınıyor.
Cem, teslim oluyor, ama korkuyor.
Sonunda ölüm yok. Cezasını çekecek ve nihayetinde hürriyetine kavuşacak. Buna karşın, kendi hayatına verdiği değer o kadar büyük ki, cezaevine girmenin dehşeti içinde. Cem Garipoğlu, korkudan titriyor.
Bu fotoğrafın üzerinde dikkatlice durmak gerekli!
***
Cem Garipoğlu, incelenmesi gereken önemli bir örnek...
Sürekli "ben" merkezli yaşadığı anlaşılan, kendisinin dışında değer tanımayan bir tip. Bir genç kızın hayatına son verdikten sonra, kendi hayatını korumak için gösterdiği çaba da bunun bir göstergesi.
Öyle görmüş, öyle yetişmiş!
O'na hep "sen önemlisin" denilmiş. Babası tarafından avukatı aracılığı ile gönderilen mektupta görüldüğü gibi sürekli olarak yüceltilmiş. Hatalarının üzeri örtülmüş, "Sen sağ ol, önemli değil" mesajı verilmiş.
Durum bu olunca, Cem Garipoğlu, dünyanın merkezine kendisini koymuş.
Hep kendisi için yaşamış. Hayatı boyunca çevresindekilerin de kendisi için bir şeyler yapmasını beklemiş.
Teslim olmak zorunda kaldığında titremesi çok doğal.
***
Çevremizde Cem Garipoğlu gibi yetiştirilen çocuk o kadar çok ki...
12 Eylül 1980 ıhtilali ile sayıları daha da arttı. O gün ülkelerini ve dünyayı kurtarmak isteyen gençliğe çok sert bir tokat atıldı. Onlara "Siz de kim oluyorsunuz" denildi. Pek çoğunun gençliği ellerinden alındı, hayatları karardı. ıdealleri ile yaşamanın bedelini çok ağır ödediler. Dünyaları başlarına yıkıldı.
Ardından, pek çok anne-baba kendi yaşadıkları acıları çocuklarının yaşamamasını istediler. "Boş ver" dediler:
- Karışma, karıştırma ve hayatını yaşa!
Dünyayı kurtarma, yaşanılan ülke için bir şeyler yapma düşüncesi, yerine "kendini kurtarma anlayışına" bıraktı.
O güne kadar kitap okuyarak, düşünerek, araştırarak toplumda statü sahibi olanlar kayboldu. Yerlerini, marka peşinde koşarak, gösteriş yaparak öne çıkmaya çalışanlar almaya başladı.
Değerlerimizi kaybettik...
Değersizlik hakim oldu.
"Ben" duygusu alabildiğine öne çıktı. Farklı bir nesil yetiştirdik.
***
Cem Garipoğlu da, Münevver Karabulut da, aslında topluma hakim olan "ben" merkezli hayat felsefesinin kurbanları!
Peki, onları kim bu hale getirdi?
Tabii ki biz!
Üzerlerine titrediğimizde, pamuklar içine sarıp koruduğumuzda, iyi okullarda okuttuğumuzda görevimizi layıkıyla yaptığımızı sandık. Onlara etten kemikten yaratılmış birer mücevher gibi davrandık.
ınsani değerleri ihmal ettik.
Maneviyat denilen olguyu hiçbir zaman dikkate almadık.
Bu çocuklara bir toplum içinde yaşadıklarını ve o topluma karşı görevlerinin olduğunu gerektiği gibi anlatamadık.
Kişiliklerini biz bozduk... Dünyalarını biz kararttık... ıçinde yaşadığımız toplumu bu hale biz getirdik...
Şimdi de şikayet edip dövünüyoruz.
emin pazarcı