30 sene önce İstanbul'da keyif yaptığım için bu halini sevemiyorum
98 de ehliyet aldım ben, Haznedar'dan Aksaray'a 10 dakikada işe gidiyordum arabayla, o ortadaki tramvay falan yoktu o zamanlar
Eminönün'den başlarsın yürümeye balık ekmekçiler, simitçiler, yol üzeri her tür ıvır zıvır satan satıcılar...Mısır Çarşısından kahve alır Mercan'a çıkarsın, kumaş, tuhafiye ne alacaksan alırsın yürümeye devam, yokuştan geri Büyük Postane'nin oraya inersin bir çay içersin odun simidiyle.
Yürürsün Gülhane'ye cıvıl cıvıl izlersin şehri mola verdiğin yerden. Beyazıt'a çıkarsın sahaflara, kaldırımda oturur kitap okursun, öğrencilerle laflarsın... Güneş batmaktadır bir Taksim'e inersin Gezi parkında bir çay içersin, İstiklal'de yürürsün, Galata yı gören bir terasta akşam yemeğini yer Çiçek pasajına geçersin, Fransız sokağına yürürsün, 45 lik 'te tanımadığın insanlarla şarkı söyler dans edersin, tavla oynarsın kaldırım kafelerinde ...
Başka bir gün Sultan Ahmet'e çıkarsın, gönlünden kopa kopa dua edersin, hele Ramazansa değme keyfe iftar sonrası bir de Vefa'ya uğrarsın Atatürk'ün masasında bir boza içersin, için titrer sokakların güzelliğinden... Kışın en yakın Bakırköy'e giderdik sinemalar, kafeler, kimsenin kimseyi darlamadığı yerler.... Fatih'e giderdik alış verişe ne ararsan bulunurdu, abiyeler Nişantaşı'n dan alınırdı :))
Yaz gelir Menekşe, Florya, Yeşilköy denize girilirdi oralarda ben 18-20 yaşlarındayken... Basınköy'den mis gibi Florya ormanından yürüye yürüye denize inersin, trene biner Cankurtaran'da inersin köfteciye.....
Bunları son beş senedir yapamıyorum ben.... bu şehrin tarihinin, dokusunun her şeyinin canına okudular, paran olsa keyfi yok artık.... basacak yer kalmadı.... o kibar esnaflar, akşam vakti mahallenin hanımlarını kollayan komşu abiler, trafikte bana araba kullanmayı öğreten taksi şoförleri yok artık... Adı bile kalmadı İstanbul'un koca bir çöplüğe döndü