Hocam akıllı tahtamız var, ama okulun bulunduğu konum ve kaçak elektrik kullanımı nedeniyle itibariyle sürekli elektrik kesilmekte. Bu yüzden internet sitelerini kısıtlı sıklıkta kullanarak, çoğunlukla role play yaptırmaya çalışarak ve öğrencileri sınıfta konuşturarak onların katılımını arttırmaya çalışıyorum. Kitaptan da etkinlikler yapıyoruz yeri geldiğinde. Keşke o dediğiniz yaratıcı drama liderliği eğitimi burada olsa da katılsam.Tavsiye olarak yaratıcı drama liderliği kursuna katılıp o teknikleri de derdinize katmaniz. Lise de ders esnasında biraz zor olabilir tabi. Mevcudunuz fazlaysa zor olabilir. Bir müfredat da oluyor yetistirmeniz gereken.
Eğer akıllı tahtasınız varsa şarkı tamamla ile ilgili güzel siteler vardı. Daha başka yaş gruplarini ben yaratıcı drama yöntemleri ve online oyunlarla yakalamaya çalışıyordum. Lise için yabancı şarkılar ilgi çekici olabilir.
Ne kadar iyi olsanız da sınıf yönetimi açısından bir faydasi olmuyor. Çok sert olmak da sizi yorar. Tatlı sert bir üslup yakalayabilmek iyi oluyor. Tabi not kaygısı olmayan, disiplinle ilgili bir yaptırım olmayan şu durumda bunlar çok mümkün değildir elbette ki. Kaybedecek birşeyleri olmalı. Olmadığı için de rahatlardir eminim.
Tamam, herkes yabancı dil öğrenmesin.Her öğrencinin İngilizceyi öğrenecek ezber kafa , ,yetenği , olacağını sanmıyorum ,çabalayan ve ilgilenen kazanacaktır fazla da kendinizi üzmeyin bu bütün dünya da böyle
Bazılar da çöpçü olacak
Artık online olarak var sanırım. Gerçi lise için ne kadar etkili olur bilemiyorum. İnternet kullanabilseniz iyi olurdu. Yapacak bir şey yok herkes aldığı kadarini alır. Zaten okul ortaminda o ders saatiyle öğrenmek pek mumkun degil. Kabaca gramer öğrenirler anca ama gramer de esas mevzu değil. Ben dile yatkindim sanırım daha doğrusu gramerim iyiydi. Ama olmuyor işte lisede öğrenilmiyor. O ders sayısı ile mümkün değil. Üniversitede hazırlıkta öğrendim çoğu öğrendiğim şeyi. Hatta diğer dersleri de ÖSS ye hazırlanırken öğrendim :) çok kotu bir öğrenci de değildim ama... Herkesi derse çekmeniz mümkün değil. Derse katılmayan için de hayatın sonu değil. Okul hayatından bıkıp belki meslek öğrenecek onun için daha iyi olacak. Ben artık bu dusuncedeyim. Herkes akademik başarıya sahip olmak zorunda değil. Dil bilmek zorunda da değil. Meslek öğrensin hayata tutunsun sorumluluk alabilsin yeter.Hocam akıllı tahtamız var, ama okulun bulunduğu konum ve kaçak elektrik kullanımı nedeniyle itibariyle sürekli elektrik kesilmekte. Bu yüzden internet sitelerini kısıtlı sıklıkta kullanarak, çoğunlukla role play yaptırmaya çalışarak ve öğrencileri sınıfta konuşturarak onların katılımını arttırmaya çalışıyorum. Kitaptan da etkinlikler yapıyoruz yeri geldiğinde. Keşke o dediğiniz yaratıcı drama liderliği eğitimi burada olsa da katılsam.
Öğrenciye kaybedebileceği her şey kolaylıkla kazandırılmaya çalışıldığı için minnet duymuyorlar, sıkıntı burada yatıyor.
Senin gibi bir öğretmenim vardı ve sınıfça kıymetini bilemedik. Ben çok pişmanım açıkçası… ancak bir arkadaşım sayesinde İngilizce öğrendi yurt dışına açıldı… 4 senede iki üç öğrenciyi kadın böyle iyi yönde etkiledi. Yeter mi, keşke daha çok olsaydı sayı ama yeter bence. Siz doğru bildiğiniz şeyi yapın, ben de öğretmenim ama yaş aralığım düşük. Yine de yaşıyorum dediklerinizi… çocuklarla oyunla dolu harika bir gün geçirdikten sonra yan sınıf öğretmeni boyama yaptırdığı için daha iyi öğretmen olarak görülebiliyor, çünkü çıkışta çocukların elinde resimler varİyi akşamlar herkese. Sizlere, başlarda istemeden de olsa -neredeyse- çoğu insan tarafından gıpta edilen mesleğin bir alt dalının gerçek yüzünü göstermek, ardından da işinin ehli insanlardan yardım istiyorum.
İngilizce öğretmenliğinde ikinci yılımdayım. Bu yıla biraz daha tempolu bir şekilde başladım dahil edildiğim bir projeden dolayı (şu an onun yürütücülerinden biriyim). Hayallerim çok büyük çaplı olmasa da, her günüm plan yaparak, derse yardımcı araç-gereç hazırlayarak ve ''öğrencileri derste daha aktif hâle getirebilirim, kendimi daha çok nasıl geliştirebilirim'' diye kafa patlatarak geçiyor. Kitaptan yazı yazdırmak, kuru kuruya ders işlemek ve sırf Türkçe konuşmak asla tarzım olmadı. Gelgelelim, bu çabalarımın bir yere gidemediğini görüyorum.
Bu ülkede çalışan ve ''salla başını, al maaşını'' mentalitesini taşımayan tüm İngilizce öğretmenleri bilir ki, bize fakültelerde ve formasyon eğitimlerinde anlatılan çoğu teknik ve yöntem bizim toplum yapımıza ters. Hatta bireyci bakış açısıyla daha açıklayıcı olayım, bizim toplumdaki insanların çoğu kendisini ezenlere saygı gösteriyor. Bunun gerçek bir saygı göstergesi olmadığını bilen bilir zaten.
Çalıştığım lisede hep ''asabi, işini ciddiye alan'' biri olarak tanındım. Yine de artık öğrencinin yabancı dil öğrenmeye olan önyargısını kırmak bir yana, sadece sınıftaki faaliyetleri sekteye uğratmamasını beklemeye başladım. Olmuyor. İşin acısı, mizacım gereği bağırdığım kimseyle aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Yapıcı bir şekilde uyarıyorum, dersime yaptığı müdahalenin tüm sınıfa saygısızlık anlamına geldiğini anlatıyorum, sınıf rehber öğretmenlerini araya sokuyorum. Yine aynı sonuç. Yıprandığımı hissediyor, isteksizliğe sürükleniyorum artık. 28 yaşıma doğru böyle bir hüsrana kapılmam normal midir, siz karar verin.
Bana yol göstermenizi bekliyorum. Şimdiden teşekkür ederim.
Peki başarılı öğrencileri okuldan soğutan öğretmenlere ne demeli.Benim kızım okula gitmek istiyorum diye günlerce ağlayan bir çocuktu.ilkokulun son iki senesi yeni bir öğretmen geldi emekliligi yaklaşmış eski sistem kafalı bir öğretmen kızımı okuldan soğuttu kızım okula zorla gidiyor şimdi.Kızımın en sevdiği ders matematikdi şimdi matematikden nefret ediyor.çocuklar onu dinlemediginde çocuklara kalem fırlatan bir öğretmen çocuklarla birlikte bir aktivite yaptığımızda bize bile kendi aranızda konuşmayın diyen sürekli ben hem yaş olarak hem tecrübe olarak sizden daha fazlayım havasında nutuk çeker gibi konuşmalar.Sizi gönülden kutluyorum çabalarınız için ama böyle öğretmenlerde var maalesefAnahtar kelimeyi söylediniz: Bakıcılık. Tam olarak bunu yapıyoruz.
Keşke öğrencilerin ailelerinin yüzüne ''çocuğunuzu bu hâle siz getirdiniz'' diyebilseydim. Ama inanıyorum, birine bunu söyleyeceğim. Çünkü bazen çocuklardan, hatta ergenlerden bile daha beter yetişkinler görüyorum. Sadece biyolojik olarak yetişkinler ama.
Merhaba, branşdaşız Hocam. 32 yaşındayım ben de onuncu yılım. İlk yıllarımda benzer duyguları hissetmiştim. Bu görev yaptığınız okul türü ile de ilgili aslında. Şu an bir Anadolu lisesinde görev yapıyorum. Öğrenciler ilköğretim başarı puanı ile geldikleri için kısmen de olsa daha bilinçli. Benim de temel amacım hep dile karşı olan önyargılarını kırmak ve dersi sevdirmek oldu. Bu nedenle, her yıl çocukları gözlemleyerek öğretim yöntem ve tekniklerimi yenilemeye çalışıyorum. Seneye dil sınıfı açılmasını isteyen ve gerçekten başarılı olacağını bildiğim on iki öğrencim var. Ama diğer öğrencilerimin de dile karşı olan önyargıların yıktığıma inanıyorum. Şöyle düşünün bana sıfır gelen çocuklarım vardı. Bu öğrencilere kendilerini İngilizce tanıttırabilmek bile bence, benim açımdan bir başarı.İyi akşamlar herkese. Sizlere, başlarda istemeden de olsa -neredeyse- çoğu insan tarafından gıpta edilen mesleğin bir alt dalının gerçek yüzünü göstermek, ardından da işinin ehli insanlardan yardım istiyorum.
İngilizce öğretmenliğinde ikinci yılımdayım. Bu yıla biraz daha tempolu bir şekilde başladım dahil edildiğim bir projeden dolayı (şu an onun yürütücülerinden biriyim). Hayallerim çok büyük çaplı olmasa da, her günüm plan yaparak, derse yardımcı araç-gereç hazırlayarak ve ''öğrencileri derste daha aktif hâle getirebilirim, kendimi daha çok nasıl geliştirebilirim'' diye kafa patlatarak geçiyor. Kitaptan yazı yazdırmak, kuru kuruya ders işlemek ve sırf Türkçe konuşmak asla tarzım olmadı. Gelgelelim, bu çabalarımın bir yere gidemediğini görüyorum.
Bu ülkede çalışan ve ''salla başını, al maaşını'' mentalitesini taşımayan tüm İngilizce öğretmenleri bilir ki, bize fakültelerde ve formasyon eğitimlerinde anlatılan çoğu teknik ve yöntem bizim toplum yapımıza ters. Hatta bireyci bakış açısıyla daha açıklayıcı olayım, bizim toplumdaki insanların çoğu kendisini ezenlere saygı gösteriyor. Bunun gerçek bir saygı göstergesi olmadığını bilen bilir zaten.
Çalıştığım lisede hep ''asabi, işini ciddiye alan'' biri olarak tanındım. Yine de artık öğrencinin yabancı dil öğrenmeye olan önyargısını kırmak bir yana, sadece sınıftaki faaliyetleri sekteye uğratmamasını beklemeye başladım. Olmuyor. İşin acısı, mizacım gereği bağırdığım kimseyle aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Yapıcı bir şekilde uyarıyorum, dersime yaptığı müdahalenin tüm sınıfa saygısızlık anlamına geldiğini anlatıyorum, sınıf rehber öğretmenlerini araya sokuyorum. Yine aynı sonuç. Yıprandığımı hissediyor, isteksizliğe sürükleniyorum artık. 28 yaşıma doğru böyle bir hüsrana kapılmam normal midir, siz karar verin.
Bana yol göstermenizi bekliyorum. Şimdiden teşekkür ederim.
Bunu çok beğendim. Benim de kendime düstur edindiğim söz şudur: Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır. Özellikle öğretmenlerin bunca probleme rağmen yılgınlığa kapılmaması çok önemli" Eğitime ihanet, vatana ihanettir."
Heba ediliyorsunuz..İyi akşamlar herkese. Sizlere, başlarda istemeden de olsa -neredeyse- çoğu insan tarafından gıpta edilen mesleğin bir alt dalının gerçek yüzünü göstermek, ardından da işinin ehli insanlardan yardım istiyorum.
İngilizce öğretmenliğinde ikinci yılımdayım. Bu yıla biraz daha tempolu bir şekilde başladım dahil edildiğim bir projeden dolayı (şu an onun yürütücülerinden biriyim). Hayallerim çok büyük çaplı olmasa da, her günüm plan yaparak, derse yardımcı araç-gereç hazırlayarak ve ''öğrencileri derste daha aktif hâle getirebilirim, kendimi daha çok nasıl geliştirebilirim'' diye kafa patlatarak geçiyor. Kitaptan yazı yazdırmak, kuru kuruya ders işlemek ve sırf Türkçe konuşmak asla tarzım olmadı. Gelgelelim, bu çabalarımın bir yere gidemediğini görüyorum.
Bu ülkede çalışan ve ''salla başını, al maaşını'' mentalitesini taşımayan tüm İngilizce öğretmenleri bilir ki, bize fakültelerde ve formasyon eğitimlerinde anlatılan çoğu teknik ve yöntem bizim toplum yapımıza ters. Hatta bireyci bakış açısıyla daha açıklayıcı olayım, bizim toplumdaki insanların çoğu kendisini ezenlere saygı gösteriyor. Bunun gerçek bir saygı göstergesi olmadığını bilen bilir zaten.
Çalıştığım lisede hep ''asabi, işini ciddiye alan'' biri olarak tanındım. Yine de artık öğrencinin yabancı dil öğrenmeye olan önyargısını kırmak bir yana, sadece sınıftaki faaliyetleri sekteye uğratmamasını beklemeye başladım. Olmuyor. İşin acısı, mizacım gereği bağırdığım kimseyle aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Yapıcı bir şekilde uyarıyorum, dersime yaptığı müdahalenin tüm sınıfa saygısızlık anlamına geldiğini anlatıyorum, sınıf rehber öğretmenlerini araya sokuyorum. Yine aynı sonuç. Yıprandığımı hissediyor, isteksizliğe sürükleniyorum artık. 28 yaşıma doğru böyle bir hüsrana kapılmam normal midir, siz karar verin.
Bana yol göstermenizi bekliyorum. Şimdiden teşekkür ederim.
Normalde lisede kalma var; ama şu şekillerde gerçekleşiyor:Bence sistem degismeli. Gerçekten okumak isteyen okumalı. Öğretmek isteyen kendini adayan sizin gibi öğretmenler bu işi yapmalı. Çocuğun aklı okulda değil hem sizi düşürüyor hemde öğrenmek isteyen öğrenciyi engelliyor ne gereği var. Sınıfta kalma da yok artık. Öyle korku da yok okuma bilmeyen sınıf geçiyor. Saçmalık.
Bahsettiğiniz örnek en azından okuldan kaçıyormuş ve sonradan kendini geliştirmiş. Böyle örneklere daha çok ihtiyacımız var aslında.Artık online olarak var sanırım. Gerçi lise için ne kadar etkili olur bilemiyorum. İnternet kullanabilseniz iyi olurdu. Yapacak bir şey yok herkes aldığı kadarini alır. Zaten okul ortaminda o ders saatiyle öğrenmek pek mumkun degil. Kabaca gramer öğrenirler anca ama gramer de esas mevzu değil. Ben dile yatkindim sanırım daha doğrusu gramerim iyiydi. Ama olmuyor işte lisede öğrenilmiyor. O ders sayısı ile mümkün değil. Üniversitede hazırlıkta öğrendim çoğu öğrendiğim şeyi. Hatta diğer dersleri de ÖSS ye hazırlanırken öğrendim :) çok kotu bir öğrenci de değildim ama... Herkesi derse çekmeniz mümkün değil. Derse katılmayan için de hayatın sonu değil. Okul hayatından bıkıp belki meslek öğrenecek onun için daha iyi olacak. Ben artık bu dusuncedeyim. Herkes akademik başarıya sahip olmak zorunda değil. Dil bilmek zorunda da değil. Meslek öğrensin hayata tutunsun sorumluluk alabilsin yeter.
Bizim lisede çok çalışkan olup üniversite kazanamayan olduğu gibi okulun serserisi olan kız bir kaç yıl gecikmeli üniversiteye girdi. Rus dili falan okudu. Şimdi o kadar iyi kazanıyor ki bebekte falan oturuyor. Dış ticaret falan o alanlara girdi. Lisede görsen asla bu kızdan bişi olur demezsin. Okuldan kaçan, derse girmeyen falan bir kızdı.
Ah sevgili branşdaşım.. ben de sizin kadar üretken olmasam da Ingilizce öğretmenliği adına soylediklerinizin her bir kelimesine katılıyorum. Küçücük bir ilde tek lgs birincisi çıkaran bir devlet okulundan baska bir gezegene geçtim, meslek lisesindeyim. Bile isteye yazdım ama sudan çıkmış balık gibiyim.. keske bir çözüm sunabilseydim.İyi akşamlar herkese. Sizlere, başlarda istemeden de olsa -neredeyse- çoğu insan tarafından gıpta edilen mesleğin bir alt dalının gerçek yüzünü göstermek, ardından da işinin ehli insanlardan yardım istiyorum.
İngilizce öğretmenliğinde ikinci yılımdayım. Bu yıla biraz daha tempolu bir şekilde başladım dahil edildiğim bir projeden dolayı (şu an onun yürütücülerinden biriyim). Hayallerim çok büyük çaplı olmasa da, her günüm plan yaparak, derse yardımcı araç-gereç hazırlayarak ve ''öğrencileri derste daha aktif hâle getirebilirim, kendimi daha çok nasıl geliştirebilirim'' diye kafa patlatarak geçiyor. Kitaptan yazı yazdırmak, kuru kuruya ders işlemek ve sırf Türkçe konuşmak asla tarzım olmadı. Gelgelelim, bu çabalarımın bir yere gidemediğini görüyorum.
Bu ülkede çalışan ve ''salla başını, al maaşını'' mentalitesini taşımayan tüm İngilizce öğretmenleri bilir ki, bize fakültelerde ve formasyon eğitimlerinde anlatılan çoğu teknik ve yöntem bizim toplum yapımıza ters. Hatta bireyci bakış açısıyla daha açıklayıcı olayım, bizim toplumdaki insanların çoğu kendisini ezenlere saygı gösteriyor. Bunun gerçek bir saygı göstergesi olmadığını bilen bilir zaten.
Çalıştığım lisede hep ''asabi, işini ciddiye alan'' biri olarak tanındım. Yine de artık öğrencinin yabancı dil öğrenmeye olan önyargısını kırmak bir yana, sadece sınıftaki faaliyetleri sekteye uğratmamasını beklemeye başladım. Olmuyor. İşin acısı, mizacım gereği bağırdığım kimseyle aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Yapıcı bir şekilde uyarıyorum, dersime yaptığı müdahalenin tüm sınıfa saygısızlık anlamına geldiğini anlatıyorum, sınıf rehber öğretmenlerini araya sokuyorum. Yine aynı sonuç. Yıprandığımı hissediyor, isteksizliğe sürükleniyorum artık. 28 yaşıma doğru böyle bir hüsrana kapılmam normal midir, siz karar verin.
Bana yol göstermenizi bekliyorum. Şimdiden teşekkür ederim.
Hocam sormayın. 15 yaşına kadar heceleyerek okul geçmiş nesille uğraşıyorum. İlk cümlede çok iyi anladım sizi.4. Siniftan beridir ingilizce goruyor sozde cocuklar ama sonra universiteye gelince adini soylemekten aciz. Aileler de bize kiziyor ‘beginner’ olan cocugu bir yilda nasil ingilizce egitim gorecek makale okuyacak seviyeye cikartamazsiniz diye. Ben de bunu anlamiyorum. Yani artik ingilizce her yerde. Nerdeyse herkesde netflix su bu var eee? O kadar armut pis agzima dus mentalitesinde yetismis ki bu cocuklar ben de meslekten baya sogumustum ki ben ilk gunden beridir akademisyenim. Hic 18 yas altiyla calismadim. Allahtan dogum izni ucretsiz izin vs derken biraz ara verecegim yoksa delirmek uzreydim. Aileler ozel okullara tonla para dokuyor ama cocuk bi cumle yazmaktan aciz. Ama sorsaniz okulda hep 100 almistir kolejde sonra uni de e hocam bizim cocuk neden gecemiyor sinavlari?
Zaten bir sınıfın 40 kişilik olması ideal şartlar sınırının oldukça dışında.40 kişilik sınıfta güler yüzümü sergileyemem.
Sergileyemem derken donuk bir yüzle geçirmiyorum tüm dersi elbette, ama yok öyle ben bağırmayayım, güzelce anlatayım, öğrencilerde baskı kurmadan sorumluluğu anlatayım.
Önce devlet ideal şartları sağlasın.
Buna ben de katiliyorum. ‘Aptitude’ teorisini de sonuna kadar desteklerim. Ben kucuk sehirlerde sansima iyi hocalardan dil ogrenerek yetistim ama etrafimdaki azicik kaynaklari yedim bitirdim. Hocalarimi bezdirdim ellerindeki kitap vs odunc aldim onlarla pazarda bile denk gelsek ing konustum. Benim 23 tane daha sinif arkadasim vardi hic birinde bunu gormedim. Unide en iyi okullarfan birinde okudum ve sinifita turkiye ilk ondan 5 kisi vardik. Cok net diyorum en iyi ing benimdi. Test teknigini cozmusler sadece. Unide de yabanci hocalari ve interneti kullanarak aksan ve telaffuzuma yogunlastim. Kimse sadece tr imkanlariyla bu noktaya geldigime inanmiyor . Gurbetci misin? Yurt disinda mi okudun? Bunlar hep duydugum sorular. Su yuzden anlatiyorum. Matematigim ve resimim 2 idi benim. Hem ortaokulda hem lisede. Yetenek yok istek de yok. Ama dil olunca herkesi ben calistirirdim sinav oncesi. Ama mat sinavi oncesi ben baskasinin kapisinda yatardim. Herks boyle olmak xorunda mi diil, aksan sart mi, yuzde 90 hakimiyet sart mi? Degil! bunun yuzde birini yapmaya gonlu yok ama yuzde yuz ing egitim veren bi kurumu secmis. Lise ogretmenleri buna da bakmali. Bu okulu istiyosun ama ing testi yaptik sana yerlerdesin demeli.Ben bu yil Ingilizce ogretmenliginde 13. yilimi calisiyorum. Simdiye kadar ozel okulda, yabanci dil kurslarinda junior'dan yetiskin siniflara kadar her yasta ogrencimle, ozel derslerde, ilkokulda, ortaokulda, lisede, lise yabanci dil sinifinda çalıştım. 8 yildir da devletteyim. Ogrendigim tek sey var. Yabanci dil tamamen yetenek ve istek isi. Bunu ogrenmek istemeyen ve azicik da olsa yetenegi olmayan bir ogrenciye amuda kalkarak da anlatsan dersten ciktigi an o bilgiler beyninden uçuyor. Zaten haftada 2 ders saatinde bir ogrenciye Ingilizceyi ne kadar kalici bir sekilde ogretebiliriz ki?