- 2 Mart 2012
- 24.007
- 55.974
Ocak 1948 sabahı Amerika Birleşik Devletleri halkı, bütün dünyadaki "kadın-erkek-çocuk" algısını baştan sona değiştirecek bir araştırmanın yayınlandığını haber aldı. Gazeteler araştırmanın sonucunu"ABD'ye atom bombası düştü!" şeklinde vermişti.
Gerçekten de araştırmanın sonuçları bir atom bombası etkisi yaptı; sadece ABD'de değil, bütün dünyada.
1953 yılında araştırmanın ikinci versiyonu yayınlandığında Amerika bir kez daha şok geçirdi.
Yayınlanan araştırma normal bir araştırma değildi. Bugüne kadar yeryüzünde en çok okunan "akademik" araştırmalardan biri olarak tarihe geçti. 1948 araştırması bir ay içinde beşinci baskısını yapmıştı. Kinsey Raporu, o tarihlerde 750 bin satmış ve 20 dile çevirisi yapılmıştı (Türkçe de dahil). Bu ilginin sebebi çok açıktı: İnsanoğlunun cinsel ahlak adına bildiği ne varsa, bu araştırma bunların hepsini tek tek yıkıyordu.
Kinsey Raporu, bunları yıkmakla kalmadı, kısa bir süre sonra adına "cinsel devrim" denilen yeni bir hukuk sistemi ve yeni bir dünya yarattı. Araştırmanın ilk etkileri doğal olarak Amerika'da görüldü.
O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılacak ve normalleştirilecekti.
Araştırmanın sahibi, Alfred Kinsey'di.
Kinsey, "20. yüzyılın ahlakını değiştiren adam" olarak tanımlanıyordu ve kimilerine göre bu yüzyılın en etkili bilim adamıydı.
Çünkü 1955 yılında Amerikan Baro Birliği (ABB), bu araştırmanın sonuçlarına dayanarak Amerikan ceza sistemini değiştirdi.
Kinsey'in "sosyal gerçekler" diye sunduğu veriler kelimenin tam anlamıyla kan dondurucuydu.
Kinsey'in araştırmasının, tarihin en travmatik manipülasyon operasyonlarından biri olduğu anlaşıldığındaysa çoktan iş işten geçmişti.
Alfred Kinsey'in biri 1948'de (Erkekte Cinsel Davranış), diğeri 1953'te (Kadında Cinsel Davranış) yayınlanan araştırmalarını yapmaya götüren süreç, Indiana Üniversitesi'nde "evlilik ve cinsellik" konulu bir ders vermeye çağrılmasıyla başlar. Kinsey, konuya ilişkin yeterince bilimsel kaynak olmadığını düşünür. 1947'de Üniversite bünyesinde Cinsellik Araştırmaları Enstitüsü'nü kurar.
Ancak, işin ilginç tarafı Kinsey bir zoologtur.
Kinsey’e göre, bir cinsel sonuçla bir diğeri arasında ahlaki olarak bir fark yoktur. Kinsey’in görüşünde bir erkeğin bir kadınla cinsel ilişkiye girmesiyle bir koyunla cinsel ilişkiye girmesi arasında ahlaki açıdan bir fark yoktu.
Peki Kinsey'in araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlar neydi?
Bu soruya cevap vermeden önce, araştırma öncesi Amerika'daki ceza sisteminin neleri suç saydığına bakalım:
*Rıza yaşı; 16-21 idi...
*Reşit olmayan bir kızla cinsel ilişkide bulunma, 16 eyalette ölümle cezalandırılıyordu.
*Tecavüz, 18 eyalette ölümle cezalandırılıyordu.
*Ayartma, yoldan çıkarma, baştan çıkarma suçlarına hapis ya da para cezası veriliyordu.
*Eşini aldatma suçuna, hapis ya da para cezası veriliyordu.
*Kürtaj yapmak yasaktı.
Kinsey'in araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlar ise "başka bir Amerika"dan bahsediyordu:
*Erkeklerin %85'i evlilik öncesi cinsel ilişki yaşamıştı.
*Erkeklerin %69'u fahişelerle birlikte oluyordu.
*Erkeklerin %50'si eşini aldatıyordu.
*Erkeklerin %10-37'si eşcinsel ilişki yaşıyordu. (Bu veri daha sonraları LGBT hareketlerin sıklıkla kullandığı bir veri olacaktır)
*Kadınların %50'si evlilik öncesi cinsel ilişkide bulunmuştu.
*Kadınların %26'sı eşini aldatıyor, %50'si ise aldatmayı istiyordu.
*Evli olmayan hamile kadınların %87'si, evli olanların ise %25'i kürtaj yaptırmıştı.
Kinsey'in araştırmasında kullandığı 4500 erkek örneklemden 1400'ü cinsel suçlar işlemiş deneklerden oluşuyordu! Dahası, Kinsey 18 bin kişi ile görüşmüş ancak kurgusuna uymayan verileri temizlemişti.
İstatistik biliminin öncü isimlerinden John W. Tukey, sonraları Kinsey raporunu "örneklemin random olmaması" sebebiyle sert bir şekilde eleştirecek, "3 kişilik random bir seçim Kinsey’in seçtiği 300 kişiden daha iyidir." diyecekti.
Kinsey'in "bulduğu" şeylerin hepsi Amerikan yasalarına göre suçtu. Kinsey'in araştırmasından sonra Amerikan medyası şunu söylemeye başladı: "Ceza sistemimiz sosyal gerçeklikle uyumlu değildir. Eğer bu ceza sistemine dayanarak hareket edersek, toplumun neredeyse tamamını hapse atmamız ya da öldürmemiz gerekecek. Normal ve anormal kavramları nedir? Normu toplum belirler, toplumsal gerçeklik belirler. Toplumsal gerçeklik ise Kinsey raporunda bilimsel bir şekilde ortaya konulmuştur.".
Browder'in 2012'de Crisis dergisinde yayınlanan yazısında Kinsey'in önemli savunucularından hukukçu Morris Ernst'ten yaptığı aktarım bilimsel araştırmaların hukukun yeniden inşa edilmesindeki rolünü çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır: "'Kanun yapmanın iki ayağı olduğunu hatırlamalıyız' diyordu Ernst. Birincisi, 'gerçekleri bulmak' (bu Kinsey’in işiydi), diğeri de mahkemede bu bulgulara başvurmak (bu da Ernst’in işiydi).".
Öyle de olmuş ve MPC Amerikan Hukuk Enstitüsü tarafından geliştirilmiş ve 1955 yılında Amerikan Baro Birliği tarafından adaptasyonu yapılmıştır. ve yasalar Kinsey raporuna göre yeniden düzenlenmiştir.
Gerçekten de araştırmanın sonuçları bir atom bombası etkisi yaptı; sadece ABD'de değil, bütün dünyada.
1953 yılında araştırmanın ikinci versiyonu yayınlandığında Amerika bir kez daha şok geçirdi.
Yayınlanan araştırma normal bir araştırma değildi. Bugüne kadar yeryüzünde en çok okunan "akademik" araştırmalardan biri olarak tarihe geçti. 1948 araştırması bir ay içinde beşinci baskısını yapmıştı. Kinsey Raporu, o tarihlerde 750 bin satmış ve 20 dile çevirisi yapılmıştı (Türkçe de dahil). Bu ilginin sebebi çok açıktı: İnsanoğlunun cinsel ahlak adına bildiği ne varsa, bu araştırma bunların hepsini tek tek yıkıyordu.
Kinsey Raporu, bunları yıkmakla kalmadı, kısa bir süre sonra adına "cinsel devrim" denilen yeni bir hukuk sistemi ve yeni bir dünya yarattı. Araştırmanın ilk etkileri doğal olarak Amerika'da görüldü.
O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılacak ve normalleştirilecekti.
Araştırmanın sahibi, Alfred Kinsey'di.
Kinsey, "20. yüzyılın ahlakını değiştiren adam" olarak tanımlanıyordu ve kimilerine göre bu yüzyılın en etkili bilim adamıydı.
Çünkü 1955 yılında Amerikan Baro Birliği (ABB), bu araştırmanın sonuçlarına dayanarak Amerikan ceza sistemini değiştirdi.
Kinsey'in "sosyal gerçekler" diye sunduğu veriler kelimenin tam anlamıyla kan dondurucuydu.
Kinsey'in araştırmasının, tarihin en travmatik manipülasyon operasyonlarından biri olduğu anlaşıldığındaysa çoktan iş işten geçmişti.
Alfred Kinsey'in biri 1948'de (Erkekte Cinsel Davranış), diğeri 1953'te (Kadında Cinsel Davranış) yayınlanan araştırmalarını yapmaya götüren süreç, Indiana Üniversitesi'nde "evlilik ve cinsellik" konulu bir ders vermeye çağrılmasıyla başlar. Kinsey, konuya ilişkin yeterince bilimsel kaynak olmadığını düşünür. 1947'de Üniversite bünyesinde Cinsellik Araştırmaları Enstitüsü'nü kurar.
Ancak, işin ilginç tarafı Kinsey bir zoologtur.
Kinsey’e göre, bir cinsel sonuçla bir diğeri arasında ahlaki olarak bir fark yoktur. Kinsey’in görüşünde bir erkeğin bir kadınla cinsel ilişkiye girmesiyle bir koyunla cinsel ilişkiye girmesi arasında ahlaki açıdan bir fark yoktu.
Peki Kinsey'in araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlar neydi?
Bu soruya cevap vermeden önce, araştırma öncesi Amerika'daki ceza sisteminin neleri suç saydığına bakalım:
*Rıza yaşı; 16-21 idi...
*Reşit olmayan bir kızla cinsel ilişkide bulunma, 16 eyalette ölümle cezalandırılıyordu.
*Tecavüz, 18 eyalette ölümle cezalandırılıyordu.
*Ayartma, yoldan çıkarma, baştan çıkarma suçlarına hapis ya da para cezası veriliyordu.
*Eşini aldatma suçuna, hapis ya da para cezası veriliyordu.
*Kürtaj yapmak yasaktı.
Kinsey'in araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlar ise "başka bir Amerika"dan bahsediyordu:
*Erkeklerin %85'i evlilik öncesi cinsel ilişki yaşamıştı.
*Erkeklerin %69'u fahişelerle birlikte oluyordu.
*Erkeklerin %50'si eşini aldatıyordu.
*Erkeklerin %10-37'si eşcinsel ilişki yaşıyordu. (Bu veri daha sonraları LGBT hareketlerin sıklıkla kullandığı bir veri olacaktır)
*Kadınların %50'si evlilik öncesi cinsel ilişkide bulunmuştu.
*Kadınların %26'sı eşini aldatıyor, %50'si ise aldatmayı istiyordu.
*Evli olmayan hamile kadınların %87'si, evli olanların ise %25'i kürtaj yaptırmıştı.
Kinsey'in araştırmasında kullandığı 4500 erkek örneklemden 1400'ü cinsel suçlar işlemiş deneklerden oluşuyordu! Dahası, Kinsey 18 bin kişi ile görüşmüş ancak kurgusuna uymayan verileri temizlemişti.
İstatistik biliminin öncü isimlerinden John W. Tukey, sonraları Kinsey raporunu "örneklemin random olmaması" sebebiyle sert bir şekilde eleştirecek, "3 kişilik random bir seçim Kinsey’in seçtiği 300 kişiden daha iyidir." diyecekti.
Kinsey'in "bulduğu" şeylerin hepsi Amerikan yasalarına göre suçtu. Kinsey'in araştırmasından sonra Amerikan medyası şunu söylemeye başladı: "Ceza sistemimiz sosyal gerçeklikle uyumlu değildir. Eğer bu ceza sistemine dayanarak hareket edersek, toplumun neredeyse tamamını hapse atmamız ya da öldürmemiz gerekecek. Normal ve anormal kavramları nedir? Normu toplum belirler, toplumsal gerçeklik belirler. Toplumsal gerçeklik ise Kinsey raporunda bilimsel bir şekilde ortaya konulmuştur.".
Browder'in 2012'de Crisis dergisinde yayınlanan yazısında Kinsey'in önemli savunucularından hukukçu Morris Ernst'ten yaptığı aktarım bilimsel araştırmaların hukukun yeniden inşa edilmesindeki rolünü çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır: "'Kanun yapmanın iki ayağı olduğunu hatırlamalıyız' diyordu Ernst. Birincisi, 'gerçekleri bulmak' (bu Kinsey’in işiydi), diğeri de mahkemede bu bulgulara başvurmak (bu da Ernst’in işiydi).".
Öyle de olmuş ve MPC Amerikan Hukuk Enstitüsü tarafından geliştirilmiş ve 1955 yılında Amerikan Baro Birliği tarafından adaptasyonu yapılmıştır. ve yasalar Kinsey raporuna göre yeniden düzenlenmiştir.