• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

komşularım nerdesiniz?

acemiperi

Şükür Rabbime
Kayıtlı Üye
8 Mayıs 2008
8.605
524
363
Bizim mahallede bir Mehmet Efendi vardı.

Yaşı kemale ermiş, aksakallı, nur yüzlü, özü sözü bir, her anlamda efendiliğiyle nam salmış birisi olduğu için mahalleli kendisine “Mehmet Efendi” diyordu.

O zamanlar ilkokula giden bir çocuk olmama rağmen bu Mehmet Efendi gibi halk bilgesinin, bu arif kişiliklerin mahallenin sigortası olduğunu bilir ve bu tür kimselerin çoğalmasını dilerdim içten içe Minik yüreğimle Allah’a yalvarırdım.

Nerde bir yoksul, nerde kocasını kaybetmiş bir dul, nerde yoksulluk, nerde huzursuzluk Mehmet Efendi ve heyeti oradaydı. Kısa zamanda huzur ve güven ortamı sağlanırdı. Birinin çatısı mı dökülüyor, paralar toplanır ve o damın üstüne çatısı kısa zamanda kondurulurdu. Evin genç kızının yaşı mı geçmiş, kısa zamanda hayırlı birisi denk düşürülür baş göz edilirdi. Bir husumet mi var, araya hatır gönül girilir aralar düzeltilirdi

Malatya’nın en gözde mahallesiydik belki de bu yüzden.

Mahallede hiçbir çirkinlik boy vermez, ayrık otları erken fark edildiğinden çaresini bulmak kolay olurdu.

Komşuluklar akraba kıvamındaydı. Hayat huzur ve güven demekti o demlerde

Sonra bir gün mahallelerimizde Mehmet Efendiler iyi atlara binip gittiler

Huzurun, saadetin, iyiliğin, şefkatin ve merhametin eli kolu bağlandı.

Komşu komşuyu bilmez, tanımaz oldu. Semtlere selamsız sabahsız insanların isi sindi Sokakların taştan kaldırımlarına kimsesizlerin çaresizliği oturdu. Yağmur damlacıkları sıcak evlerin camlarında şebnem olurken, soğuklar, yoksulların ayaklarında donup kalan kırağıya döndü. Bin yıl uzakta kaldı güneşin ısıtan, gülümseyen yüzü... Üşüdük birden bire Donakaldık apartman girişlerinde, yalnızlığımızı dairemize de götürdük.

Mehmet Efendiler giderken, huzur ve saadeti de götürmüştü çünkü

Gün batarken, yoksulların hayalleri de gömüldü derin bir uykuya... Dudaklarını çaresizliğe yıkadı tüm emeller. Yetim bir çocuğun umudu tükendi akşamın ıslık çalan karanlığında. Koskoca evlere hissizlik ve umarsızlık çöreklendi.

Azıksız öğünler birbirine kenetlendi, yoksulların hanesinde...

Gönlü kırık, kanadı kırık yaralı kuşlar gibi nice çocuk, bir avuç merhamet zannıyla yollara düştü. Yollar kalabalık, yollar yabancı, yollar kapalıydı artık Geçit yoktu başka duygulara. Sırsız şehirlerin soğuk caddelerinde zaten merhamet yoktu. Rahmet, bereket yoktu, Mehmet Efendiler yoktu.

Artık ay doğmuyor akşamları evlerin camlarına üstüne dolun dolun. Güneş yükselmiyor tarlalara sımsıcak, sarmıyor belini mevsimin neşveli. Bir şeyler oldu ama ne? Birileri ansızın neşemizi kaçırdı, gelip evlerin insicamını bozdu. Huzurumuzu çaldı.

Komşuluklarımızı götürdü birileri, sakladı güzel olan ne varsa

Bunun adını ne koymalı? Ne söylemeli, ne çareler bulmalı?
Bilmiyorum

Biz bilemedik belki, anlayamadık. Komşuluk ilişkilerinin sıcak ekmek kokusu gibi yayıldığı zamanları belki çoğumuz yeterince yaşayamadık Yetişemedik gül kokulu sofaların serinliğine.

Zaman geçti, devran bitti.

Zaman geçerken yanında gül kokulu serin sofalarımızı, avlularımızı da alıp götürdü. Bahçelerin ıhlamur, iğde kokulu gölgesinde soğuk çilek şuruplarını yudumlayan ve derin muhabbetler devşiren ninelerimizin esintisi üzerimizden henüz silinmemişken, bir esrik, bir yanık sıla hasreti ezip geçti ansızın yüreğimizin orta yerini... Yapayalnız kaldık devasa şehirlerin ortasında.

Bir başına kaldık apartman katlarında. Unutulduk.

Daldık dünyalık telaşlara, unuttuk bizden olan ne varsa, yitirdik. Apartman katlarına sıkışan kocaman dünyalarımızın buz kesen yalnızlığına gark olan ruhumuz eski evlerimizin fısıltılı güzelliğine hasret şimdi Hanemize huzur ve güven muştulayan ikindi çayları o akşam oturmaları kalmadı nerdeyse

Haber vermeden bir bardak çay içmeye gidemez olduk.

Benim çocukluğumda misafir çat kapı gelirdi

Böyle ürkek değildi misafirler

Şairlerimizden Yavuz Bülent Bakiler bir şiirinde şöyle anlatır hislerini:

“Bir semaver gibi yüreğim sıcak şimdi
Kimsesizlik ve gurbet, içimde düğüm düğüm
Ey bayramdan bayrama yüzlerini gördüğüm
Komşularım nerdesiniz? “

Komşularım, komşularımız nerdesiniz?

Sahi bizim komşularımız nerede? Kimler? Yarın öldüğümüzde tabutumuza omuz verecek, ardımızdan Yasin okuyacak olan birileri olmalı yanıbaşımızda. Hani nerede komşularımız? Aynı cadde üstünde kaç kişiyi tanıyoruz? Kaç kişi çayımızı içmeye geldiler? Apartmanlarımızda hala tanışmadığımız, varlıklarından haberdar olmadığımız komşularımız var, gidilesi.

Bizim çocuğumuz birkaç yüz metre ötedeki okula neden yalnız gidemez oldu acaba? Biz kilometrelerce ötelere okula giderdik. Korkmazdık, korkmazlardı büyüklerimiz. Çünkü komşularımız vardı tanıdık, bizi her dem sahiplenen, koruyan, kendinden bilen Komşularımız akrabamızdan öte bir şeydi.

Bayramları bayram yapan onlardı, sevinci sevinç, kederi huzura dönüştüren yine onlardı, Mehmet Efendilerdi, Ayşe Teyzelerdi.

Şimdi ruhumuz ah ederek eskilere çok eskilere yaslanan bir hayalin izini sürüyor.

Toplumsal ve bireysel huzurun yegâne unsuru genetik kodlarımızdaki şifrelerimizi doğru okumak, doğru algılamak ve doğru yaşamaktır. Eski komşuluk ilişkilerini bir daha hayata geçirmemiz zor olsa da en azından çevremizdeki insanlara duyarlı olalım. Oturduğumuz semte dikkat kesilelim.

Bu dünyayı, komşuluk ilişkilerini bizler bu hale getirdik ne yazık ki. Çok geç olmadan geliniz komşuluk ilişkilerimizi yeni baştan gözden geçirelim. Karşı daire, yandaki ev, bitişik villada her ne ise komşumuzla tanışalım ve gidelim Tanrı misafiri niyetine Selamlaşalım, halleşelim, helalleşelim

En azından Tanrı selamını kesmeyelim

Ne dersiniz?


Meryem Aybike SİNAN
 
Dehşete düşüren bir yazı...
Bir o kadar da, şerbet tadında...

Kendimize yabancılaştığımız için mi, güzel olan her şeyden koptuk; yoksa, güzel olan şeylerden koptuğumuz için mi kendimizden uzaklaştık? Bilmiyorum...

Ne o imece usulü yardımlaşmalar; ne de kapımızın anahtarını kendisine teslim edip, gidebileceğimiz komlularımız kaldı...
Yitip gedin diğer tüm güzellikler gibi; yitidik birbirimizi, birliğimizi... :delphin:
 
cnm eskilere götürdün beni biz eskiden annem yoresel yemek yaptımı kapı kapı gezerdım dagıtırdım hele ramazanda aclıktna ölürdüm biran önce dagıtıyımda eve gıdıp yıyım dıyee :)
ablamlar toplaşır elişi yapardı kım evlenırse ona utusu ceyızın hazırlanısı yan bınada otursa bıle herkes toplasır bızde bızımkıler onlarda kalırdı onun derdı ıbzım bızım derdımızı o olurdu ama şimdi bana dokunmayan yılan bın yıl yasasın dusuncesınde herkes:(
 
:1no2:Şairlerimizden Yavuz Bülent Bakiler bir şiirinde şöyle anlatır hislerini:

“Bir semaver gibi yüreğim sıcak şimdi
Kimsesizlik ve gurbet, içimde düğüm düğüm
Ey bayramdan bayrama yüzlerini gördüğüm
Komşularım nerdesiniz? “şair güzel anlatmış çok acı ama malesef öyle bir zamandayız bence artık bayram ziyareti diye bir şey kalmadı tatil fırsatı olarak görüyorlar.:1no2:
 
içim burkuldu okurken yarama tuz bastın be güzelimmmm
nerde komşu, nerde komşuluk :((
şu anda kalbimden geçen yüzlerce cümle var ama boğazım düğümlendi bi kere yazamıyacam yazmıyacam
inş. bir gün eski güzelliklerdeki arkadaşlık ,dostluk, komşuluklarımız olur ,kimbilirr belki de yakındır
(son cümleme kendim bile inanmadım pehhhhhhh)
 
pekcok düşünceye tercüman olan bir yazı komsu ile akraba gibiydik biz evde bir kap yemek pişince yarısını paylasırdık onlarsız bogazımızdan gecmesdi şimdi nerdeeeeeeeeeee
 
Ne kadar acı, uzay çağına girerken insanlığımızı geride bırakarak ilerlemek....
Bizler ve çocuklarımız Mehmet Efendileri hiç tanıyamayacakmıyız?
 
Back