Kıbrıs tüp bebek uzmanı Jin.Op.Dr. Mürüde Çakartaş Dağdelen ile tüp bebek hakkında herşey

Aşılama Ve Tüp Bebek Tedavileri

Bebek sahibi olmak isteyen ancak doğal yollarla bu duruma engel olan sorunlara sahip çiftlere aşılama ya da tüp bebek tedavisi uygulanarak gebelik sağlanabilmektedir. Aşılamatedavisi, tüp bebek tedavisine göre daha kolay ve pratik bir yöntem olduğu için maliyet açısından çifti zorlamaması sebebiyle ilk yöntem olarak tercih edilebilir. Ancak bu durumda, çiftin kısırlık sebebi ve anne adayının yaşı oldukça önemlidir. Şiddetli kısırlık söz konusu ise zaman kaybetmemek adına doğrudan tüp bebek tedavisine başlanabilir.

Bununla beraber tüp bebek tedavisine ihtiyaç duymadan aşılama yöntemi ile tedavi sağlanabilecek ve gebelik elde edilebilecek bir durum söz konusu ise tüp bebe tedavisinden önce mutlaka aşılama yöntemi denenmelidir. Aşılama yöntemi şayet 3 defa denenmiş ancak başarılı olunamamış ise tüp bebek tedavisine başlanmalıdır. Aşılama yönteminin başarı oranları tüp bebek tedavisinden daha düşük olmasına rağmen, uygun hastalarda yüksek oranda başarı sağlanabilmektedir.

 
Aşırı Kilolu Olmak Tüp Bebek Başarısını Azaltabilir mi ?

Aşırı Kilolu olmak Tüp Bebek Tedavisi için bir engel olabilir.


Aşırı kilolu veya obes olmanın gebe kalınması üzerinde negatif etkileri olduğu uzun süredir bilinmektedir. Ancak aşırı kilolu olmanın Tüp Bebek tedavisi üzerindeki etkilerinin daha net anlaşılması için araştırmalar yapılmaktadır. İskoçya’da geçtiğimiz dönemde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, obez veya aşırı kilolu kadınların tüp bebek tedavilerinin normal kilolu kadınlardan daha az başarılı bulunmuştur . Araştırmaya, 1997 ve 2006 yılları arasında ilk tüp bebek tedavi denemesi uygulanan aşırı kilolu ve ağır obez l 1.700 kadın dahil edilmiş ve bu kadınların gebelik oranları normal kilolu kadınların tedavi sonuçlarıyla karşılaştırılmıştır.

Sonuçlara bakıldığında pozitif gebelik testleri, devam eden gebelik ve canlı doğum oranları arasında anlamlı bir fark tespit edilmiştir. Bu çalışmada vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olanlar obez olarak sınıflandırılmış,250-30 arası olanlar da aşırı kilolu olarak sınıflandırılmıştır. Ayrıca, çalışmada fazla kilolu ve obez grupta kadınların daha yüksek oranda düşük yaptıkları tedavi sırasında da yumurtalıklarını uyarmak için yüksek dozda ilaç ihtiyacı olduğu tespit edilmiştir. Bu da elbette tüp bebek tedavisinin maliyetini belirgin olarak arttırmaktadır.
Yine geçen yıl İspanyadan yapılan bir başka çalışmada da benzer sonuçlara ulaşıldığı bildirilmiştir. Dolayısıyla ideal olan, Vücut kitle indeksinin 30‘un altında olduğu durumlarda Tüp Bebek tedavisinin başlatılmasıdır. Ancak her türlü uyarıya ve çabasına karşın kilo veremeyen bayanlar için gebelik oranlarının ne olduğu bilinerek tedavi başlatılabilir.

 

Azospermi


Azospermi, menide hiç sperm görülememe durumuna denir. Bu hastalarda azospermiye sebep; hormonal veya genetik bozukluklar, çocukluk çağında inmemiş testis veya fıtık nedeniyle geçirilen ameliyatlar, testislerin yerinde olmamasının geç farkına varılması ve erişkin yaşta ameliyat olmak yada hala testislerin yerinde olmaması ( kasık kanalından torbaya inip çıkan, kasık kanalı veya karın içinde vb ), çocukluk çağında geçirilen ve testisleri şişirerek faaliyetini bozan ateşli enfeksiyonlar ( kabakulak, menenjit vb ) testis tümörü nedeniyle ameliyat sonrası kemoterapi veya radyoterapiye maruz olmak , çeşitli travmalar (trafik kazası, spor yaralanmaları) olabileceği gibi sperm yollarının doğuştan olmaması, gelişmemesi veya tıkanık oluşudur. Çocuk sahibi olamayan azospermik erkekler artık ‘mikroskobik testiküler sperm ekstrasyonu’ dediğimiz “mikro tese” yöntemiyle çocuk sahibi olabilmektedirler.

Bir erkeğin menisinde hiç sperm olmaması değişik nedenler ile ortaya çıkabilir. Bunların bir kısmı sperm kanallarının tıkanıklığına bağlıdır. Böyle bir durumda testislerde sperm üretimi olmakla birlikte bu spermler kanallardaki tıkanıklık nedeni ile meni ile dışarıya atılamamaktadır. Bu durumda tıkanıklığa bağlı sperm olmamasından söz edilir. Tıkanıklığa bağlı azospermi olgularında ince bir iğne ile tıkalı olan kanallara ya da testis dokusu içine girilerek küçük parçalar alınır. Bu parçalar içinde sperm bulma oranı % 100’e yakındır.

Tıkanıklığa bağlı olmayan durumlarda ise testislerde sperm üretimi ya hiç yoktur ya da belirli alanlarda çok sınırlı sayıda olmaktadır. Testis dokusu içinde binlerce küçük tüp benzeri yapı vardır ve bu yapılarda sperm üretimi değişik aşamalarda devam eder. Bazı tübüllerde hiç üretim olmazken bazılarında az sayıda sperm olabilmektedir. Cerrahi sperm arama yöntemleri ile Testisin değişik bölgelerinden alınan çok sayıda parça incelendiğinde sperm hücresi bulunabilmektedir. MİKROSKOPİK TESE yöntemi böyle vakalarda sperm elde etme şansını büyük oranda arttırmaktadır. Menisinde sperm olmayan erkeklerde, ameliyat mikroskobu kullanılarak testisinden sperm elde etmek için yapılan bu işlemde, sperm bulunan alanlar daha kolay tanımlanarak sperm elde edilebilmektedir.

Genel anestezi altında yumurtalıklar açılarak mikroskop altında incelenir. Bu yöntemle yumurtalıkta sperm üretilen bölgeler daha iyi seçilmekte ve alınan doku miktarı daha az olduğundan çok sayıda alandan parça alınabilmektedir. Bu dokular laboratuarda embriyolog tarafından kesilerek kanalların içine dökülmüş ya da kanallara yapışık olan sperm hücreleri ayıklanarak mikroenjeksiyon işleminde kullanılır.




Bu yöntemin avantajları:

Testisin mikroskop ile incelenmesi sperm bulma şansını da yükseltmekte ve daha fazla sayıda sperm elde edilmesini sağlamaktadır. Eski tekniklerle sperm bulma oranı %30-40 arasında değişmekte iken, bu teknik ile sperm bulma oranı %60-70 civarına çıkabilmektedir.

Diğer önemli bir konu da hastanın testisinden doku kaybının eski yönteme göre 70 kat daha az olmasıdır. Böylece, operasyonda testislerin en az zarar görmesi sağlanmakta, salgılanan testosteron hormonunun kandaki seviyesini azaltacak işlemlerden kaçınılmaktadır.

Mikroskop altında yapılan bu yöntemin diğer bir avantajı ise, testisi besleyen damarlara zarar vermeden kesi yapılabilinmesidir. Bu nedenle operasyon sonrası oluşacak yan etkiler azaltılabilmektedir. Çoklu biyopsi ile başarılı olunamamış ve Klinefelter sendromu gibi genetik nedenlere bağlı sperm yokluğu olan kişilerde bu yöntemle % 60’ın üzerinde sperm bulma şansı elde edilebilmektedir.
 

Tese, Tesa ve Mikro Tese Yöntemleri


Semende sperm bulunmaması azoospermi olarak bilinir. Spermi taşıyan kanallarda tıkanıklık veya testislerdeki sperm yapımı bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkar. Tedavi yöntemi mikroenjeksiyondur. Bu tedavi yönteminde spermin elde edilmesi ürolog tarafından gerçekleştirilen ve TESAya da TESE olarak bilinen cerrahi işlemlerle sağlanır. Günümüzde tüp bebek merkezlerine başvuran çiftlerin yaklaşık %5’i bu yöntemlerle tedavi edilmektedir.


TESA (Testiküler Sperm Aspirasyonu):
Sperm hücrelerini taşıyan kanalların tıkalı, gelişmemiş olması veya çok az sayıda sperm üretimi nedeniyle erkekten alınan semen içerisinde sperm bulunmaması durumunda, testislerden iğne ile sıvı çekilip sperm hücresi elde edilmesi yöntemine TESA denir.
Operasyon lokal anestezi altında gerçekleştirilir, hasta aynı gün içerisinde normal hayatına devam edebilir. Bu yöntemle elde edilen olgun veya gelişmekte olan spermler, ICSI (mikroenjeksiyon) yönteminde kullanılır.

TESE (Testiküler Sperm Ekstraksiyonu):
TESA yöntemi ile sonuç alınamadığında veya ileri düzeyde sperm üretimi eksikliği olan durumlarda, testislerden cerrahi müdahale ile parça alınması yöntemine TESE denir. Operasyon lokal anestezi altında gerçekleştirilir, hasta aynı gün içerisinde normal hayatına devam edebilir. Bu işlem, ameliyat mikroskobu ile incelenerek testislerden küçük doku parçacıkları alınması anlamına gelir. Ameliyat mikroskobunun kullanılması, sperm bulunma ihtimalinin yüksek olduğu doku bölgelerinin daha kolay ayırt edilmesini sağlar. Aynı zamanda dokuyu besleyen damarlarda da hasar en aza indirilmiş olur. Alınan doku parçacıkları mikroskop altında daha ileri düzeyde bir incelemeye tabi tutulur. Sperm hücresi bulunduğu taktirde ICSI (mikroenjeksiyon) yönteminde kullanılmak üzere çeşitli hazırlık aşamalarından geçirilir.

Mikro Tese Yöntemi :

Çocuk sahibi olamayan azospermik erkekler ‘mikroskobik testiküler sperm ekstrasyonu’ denilen “mikro tese” yöntemiyle çocuk sahibi olabilmekteler. Tıkanıklığa bağlı olmayan durumlarda ise testislerde sperm üretimi ya hiç yokturya da belirli alanlarda çok sınırlı sayıda olmaktadır. Bazı tübüllerde hiç üretim olmazken bazılarında az sayıda sperm olabilmektedir. Menisinde sperm olmayan erkeklerde, ameliyat mikroskobu kullanılarak testisinden sperm elde etmek için yapılan bu işlemde, sperm bulunan alanlar daha kolay tanımlanarak sperm elde edilebilmektedir. Anestezi altında yumurtalıklar açılarak mikroskop altında incelenir. Bu yöntemle yumurtalıkta sperm üretilen bölgeler daha iyi seçilmekte ve alınan doku miktarı daha az olduğundan çok sayıda alandan parça alınabilmektedir. Bu dokular laboratuarda embriyolog tarafından kesilerek kanalların içine dökülmüş ya da kanallara yapışık olan sperm hücreleri ayıklanarak mikroenjeksiyon işleminde kullanılır. Bu yöntem testisin mikroskop ile incelenmesi sperm bulma şansını da yükseltmekte ve daha fazla sayıda sperm elde edilmesini sağlamaktadır. Diğer önemli bir konu da hastanın testisinden doku kaybının eski yönteme oranla daha az olmasıdır. Böylece, operasyonda testislerin en az zarar görmesi sağlanmakta, salgılanan testosteron hormonunun kandaki seviyesini azaltacak işlemlerden kaçınılmaktadır.
 
TESA ve TESE Kimlere Uygulanabilir?
– Sperm kanallarının doğuştan yokluğu.
– Sperm kanallarında tıkanıklık.
– Hormonal faktörler.
– Genetik nedenler; erkekte sperm üretimini sağlayan genler Y kromozomu üzerindedir. Bu genlerdeki problem sperm üretimini etkiler.
– İlaçlar, özellikle kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar sperm üretimini kalıcı olarak durdurabilir.
– Enfeksiyon (Kabakulak sonrası).
– Radyasyon, özellikle kanser tedavisi sebebiyle radyasyon alınması , sperm üretimini tamamen ortadan kaldırabilir ve bu durum kalıcı olabilir.


İşlem nasıl yapılıyor?
Anestezi altında yapılan ağrısız bir işlemdir. Mikroskop altında her iki testisin en az 4 farklı noktasından doku örneği alınır. Alınan doku örnekleri bir seri işlemden geçirilerek, canlı sperm hücreleri ayrılır. Bu hücreler mikroenjeksiyon işleminde kullanılır.
Testis biyopside testisin tek bir bölgesinden örnek alınır. Ancak testisin diğer bölgelerinde sperm üretimi olabilir. Bu nedenle testis biyopsi sonucu sperm hücresine rastlanamayan hastalarda TESE ile sperm hücresi elde edilebilir.
Sperm bulunamaz ise kadına lüzumsuz yere tedavi yapma riski vardır.bu nedenle mikro tese sonucu elde edilen sperm hücreleri dondurularak saklanır , ondan sonra hasta tüp bebek tedavi programına alınır.
Dondurma işlemi sperm kalitesini bozmaz. Ayrıca ikinci defa tüp bebek gereken hastalarda tese ameliyatının tekrarını engeller.

DETAYLI BİLGİ İÇİN : www.tupbebekmerkezlerikibris.com

 

Merhaba, spesifik bir sorunum yoktu ancak 40 yaşındayım yumurta kalitesini tutturmak icin tup bebek yaptim. Simdi 7 aylik hamileyim. Dogumdan sonra birkac ay icinde bir cocuk daha istiyoruz. Bildigim kadariyla kibrista cinsiyet secimi yapılabiliyor. Tup bebek yaparken toplam 14 yumurtam vardi. 4 u dollenebildi. Sizce sansim olur mu?
 
Tüp bebek tedavisi sonrasında dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?

· Yaşam koşulları düzenlenmeli: Tüp bebek tedavisi maddi açıdan zorlayıcı bir süreç olduğundan tedavi sonrasında doktorun tavsiyelerine harfiyen uyulmalı ve başarısızlığa yol açabilecek durum ve alışkanlıklardan kaçınılmalıdır. Örneğin sigara, alkol gibi sağlığı olumsuz etkileyen tüketimlerden, aşırı stresli ve yoğun iş, ev koşullarından uzak durulmalıdır.

· Tüp bebek sonrası dinlenmek: Tedavinin ardından hemen ayağa kalkıp normal yaşamına devam eden kişilerle birkaç saat dinlenenler arasında başarı açısından bir fark görülmemiştir. Ancak tedavi sonrasında uzun süre evde ya da hastanede yatanların strese girdiği ve bu durumun tedaviyi olumsuz etkilediği bilinmektedir.

· Cinsel ilişkiye dikkat: Tüp bebek tedavisi sonrasında hemen cinsel ilişkiye girilmesinin direkt olarak olumsuz etkisi gözlenmemiştir. Ancak ilişki esnasında nadiren de olsa kanama, yırtılma, zorlama, ağrı gibi sorunlar yaşanabileceğinden, birkaç gün ilişkiye girilmemesinin daha iyi olabileceğine dair fikirler bulunmaktadır.


· İlaç kullanımı önemlidir: Tedaviden sonra doktorun tavsiye ettiği ilaçlar aksatılmadan kullanılmalı, doktorun izni olmadan her hangi bir ilaç kullanmamaya özen gösterilmelidir.
Örneğin progesteron içeren ilaçlar ve coraspirin bu süreçte önerilen ilaçlardandır.


· İş koşulları önemlidir: Tüp bebek sonrasında çalışmaya devam etmenin gebelik oluşma şansını düşürdüğüne dair bir veri bulunmamaktadır. Ancak yoğun kimyasallara ya da stresli saatlere maruz kalınan bir işte çalışılıyorsa tüp bebek tedavisi sonrasında kısa bir izin kullanmak daha iyi olacaktır.


· Sıvı tüketimi artırılmalı: Tüp bebek süresince kullanılan progesteronlu ilaçlar bağırsak hareketlerini azalttığından bu dönemde anne adayları kabızlık sorunu yaşayabilirler. Bunu en aza indirmek adına sıvı tüketimine, lifli gıdalarla beslenmeye ve özellikle de günde yaklaşık 2 litre su içmeye özen gösterilmelidir.


· Spor ve yoğun fiziksel aktiviteler tehlikeli olabilir: Tüp bebek tedavisi sonrasında çok fazla hız ve efor gerektiren sporların, ağır fiziksel etkinliklerin yapılmasının embriyonun rahme tutunmasını zorlaştıracağı bilinmektedir. Ani ve zor bir hareket anında embriyo yerleştiği yerden hareket edebilir ve düşük olabilir. Bu sebeple tüp bebek tedavisi sürecinde en uygun spor yürüyüştür.

 
Hocam merhabalar. Ben pcos hastasıyım. İki ay klomen kullanımı sonucunda yumurtam gelişmedi. Sonra drum iğne verdi onların sonucunda gelişen yumurtam için çatlatma iğnesi oldum. Gebelik olmadı. Sonrasında metformin içerikli ilaç kullanmaya başladım iki aydır. 17-21. günler arası yumurtladığımı hissediyorum nitekim adetim de 35 günde bir oluyor. Sizce bu şekilde boşa mı kürek çekmiş oluyorum. Çünkü tvde bi drdan adetin 17. gününden sonra rahmin kapandığını yumurtlama ve gebelik oluşsa dahi rahmin kabul etmediğini adetle atıldığını söyledi. Sizce ne yapmalıyım. Bana bir yol gösterirmisiniz?
 
PCOS NEDİR?

Polikistik over sendromu olarak adlandırılan ve halk arasında yumurtalıklarda birçok kist varlığı olarak tanımlanan durum genç kadınlarda ve çocuk sahibi olmak isteyen kadınların da % 25–45 de görülmektedir. Bu tanımlamanın nedeni ise hastalardaki tipik ultrasonografi bulgusudur; yumurtalıkları bir gerdanlık şeklinde saran birçok folikül yan yana dizilmiştir. Ayrıca düzenli adet görememe şikayeti çok sıktır. Uzun aralıklarla adet görme, bazı hastalarda ise adet görememe şikayeti söz konusudur.

Aşırı kıllanma ve kilo artışı da sıklıkla eşlik eden bulgulardır. Çocuk sahibi olmak amacıyla infertilite merkezlerine başvuran kadınlarda en sık karşılaşılan sorunlardan biridir, çünkü bu kadınların yumurtalıklarında düzenli yumurta gelişimi olmamaktadır. Aşırı kilo alımı ise tüylenme artışı ile birlikte durumu daha da olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle hastalarımıza ilk önerimiz kilo vermeleri yönündedir.

Kilo vermeyi başaran ve boy/kilo indeksinin 28 kg/m2’ nin altına indiği hastalarda tedaviye olumlu yanıt oranı artmakta, hatta kendiliğinden gebelikler görülebilmektedir. Bu hastalarda artmış insülin direnci söz konusudur, insülin duyarlığını arttıran ilaçlardan biri olan metforminin kullanımı başarıyı arttırmaktadır. Çocuk isteyen kadınlara yumurta gelişimini sağlayan ilaçların (klomifen sitrat, rec – FSH) uygun şekilde ve dozda uygulanması ile büyük oranda gebelik elde edilmektedir. Başarılı olunamayan olgularda tüp bebek tedavisi de denenebilir.
 
Polikistik Over Sendromu

Polikistik Over Sendromu (PCOS, PKOS); yumurtalıklarda irileşme ve bir çok küçük kist oluşumu ile karakterize olup kişide bir takım hormonal problemlere zemin hazırlayan ve günümüzde neden oluştuğu halen kesin olarak bilinmeyen bir durumdur.

Resimde, polikistik over sendrom olan bir kişinin yapılan ultrasonunda yumurtalığındaki küçük kistler izlenmektedir.



Polikistik over sendromu olan kişilerde;

*Adet gecikmeleri (oligomenore)
*Sivilce (akne)
*Obesite (normalden fazla kilolu olma)
*Tüylenme (hirsutism)
*Yumurtlamanın düzgün olmaması (anovulasyon) sonucu kısırlık gibi problemler vardır.
 
Polikistik Over Sendromu (PCO sendromu) tanısı nasıl konulur?

PCO sendromu tanısı hastanın tipik şikayetlerine bakılarak konulabilir. Yapılan fizik muayenede erkek tipi tüylenme artışı (kıllanma) izlenir. Tüylenme artışına tıbbi literatürde “hirsutism” adı verilmektedir. Hirsutism artan erkeklik hormonlarının etkisine bağlı bir durumdur.


Ultrasonda yumurtalıkta hastalığa özgü 3-6 mm çapını geçmeyen bir çok sayıda kist ile ovulasyon yani yumurtlamanın olmaması izlenir. Yumurtlamanın olmamasına “anovulasyon” denir. Ayrıca yumurtalıkların hacmi de normale göre artmıştır, yani yumurtalıklar normalden daha iri görünümdedir.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…