Bir ilişkide saygı mı daha önemli yoksa tutkulu bir aşk mı? Huzur mu daha önemli yoksa ateşli bir cinsel uyum mu?
Hiçbir ilişkide genelleme yapamıyoruz. Bazen biri, bazen de diğeri oluyor. Ama bunca gerçek hayat hikayesi dinledikten sonra fark ettim ki, insanın hayatında ya çok büyük bir aşk oluyor ve kişi depremlerle, tutkulu ayrılık ve barışmalarla derinden sarsılıyor. Ya da kendisine daha fazla âşık olan birisiyle huzur limanında dinlenip enerji topluyor.
Yaralarını sarıyor. Hatta çoğunlukla bu kişiyle evleniyor. Yıllar sonra aşk yeniden kendisine göz kırptığında hayatı tepetaklak olma riskine giriyor.
Bense bir öykü dinlediğimde, sadece tutulu aşklarda ne yaptığımıza bakarım. İnsanın bütün korkuları orada yüzeye çıkar çünkü. Zannederiz ki, aşk bir hastalıktır ve bizi biz olmaktan çıkartır.
Halbuki bunu yapan zavallı aşk değil, sevdiğimiz kişiyi kaybetmekten korktuğumuzda yüzeye çıkan olumsuz duygular, güvensizlik, kontrol etme ihtiyacıdır.
SAYGIYI YANLIŞ YERDE ARIYORUZ
Cep telefonları çıktı çıkalı, kaç kadın gün içinde kendisine atılan mesaj sayısını huzursuz olmadan izleyebiliyor?
Kaç kişi sevdiği kişi en son saat kaçta WhatsApp'a girmiş ve kendisiyle konuşmamış olduğunu takip etmiyor?
Facebook duvarına yazılan üstelik genelde başka bilgelere ait özlü sözlerin anlamlarını kendi üstlerine alınarak günlük duygu durumunu belirlemiyor?
Kadın, neden kaybetmekten korkar?
Bir ilişki kötüye gidiyorsa, bırak gitsin, öyle değil mi? Ama yok... Günümüzün güçlü ve kariyer sahibi kadınlarda bağımlılık oranı daha fazla görülüyor.
Çünkü bu kadının saygı duyabileceği, hayran olup aşkı tadabileceği erkek adedi fazla değil de ondan...
Kadın da, erkek de saygıyı hep yanlış yerlerde aramaya devam ediyor.
Erkek olunca maço ise, kendisine yapılmış saygısızlıklar mutlulukla tolere ediliyor mesela. Ya da zengin ve başarılı biriyse, kadınlara olan davranışları ne kadar bencil olursa olsun kabuk görüyor.
İşte o zaman, ne kadın gerçekten ne aradığını erkeğe ifade edebiliyor, ne de erkek kadını nasıl mutlu edebileceğini öğreniyor.
Referans yok. Kızan yok. Darılan yok. Darılınsa bile eyvallah yok. Çünkü en başta gücü, saygıyı, huzuru, tutkuyu aradığımız yer yanlış.
DUYGULAR MANTIĞIN ÜZERİNE ÇIKIYOR
En basitinden... Kadın güçlü ve eğitimli bile olsa, duyguları mantığının üzerine çıkıyor. İşte tam o sırada, eğer erkeğe duygularını açıkça ifade edebilme cesaretini gösterirse, erkeği korkutmaya başlıyor.
Neden? Çünkü kadın beyni varsayımlarla, fil hafızasıyla çalışır. Hiçbir şeyi unutmaz. Ve üstelik kalbindeki özeti sunmak yerine kafasındaki varsayımlardan ve suçlamalarsan başlar.
Hatta duygularının tüm seyri ve iniş çıkışlarını anlatmak ister.
Ama bununla erkeğin nasıl başa çıkabileceği bizim toplumumuzda öğretilmez.
Bunlar erkeğe, zaten ergenlik ve çocukluğu boyunca bıkmış olduğu annesinin dırdırlarını hatırlatır. Anne de hatalıdır çünkü.
Erkek kaçsa, ardından öfke duyulur.
Ama yine de hırs yapılır ve geri kazanılmaya çalışılır. Boşuna enerji kaybı yaşanır. Erkek kaçmayıp kadının duygusal fırtınası içinde kaybolsa ve alttan alsa, bu kez kadının saygısı ve hayranlığı biter. Çünkü artık onu ele geçirmiş, kontrolü eline almıştır.
AŞK HASTALIK DEĞİLDİR
Bize Tantra eğitmenleri öğretmişlerdi...
Kadın varsayımları içinde kaybolurken, erkeğin bunları satın almadan onu durdurabilmesi şart. Ama bağırıp çağırarak değil. Belki de "Neler saçmalıyorsun?
Bunlar doğru değil bebeğim," diyerek dudaklarına ateşli bir öpücük kondurması, hem kontrolü kendi elinde tutmasını sağlar hem de saygı kazanır.
Belki de biz saygının huzurun aşkı bozacağını sanıyoruz. Ama bunları nasıl yakalayacağımız hakkında eğitim almalıyız. Aşkın bile hastalık diye adı kirlendi. Korkmazsak en tutkulu aşklar saygılı, en huzurlu limanlar tutkulu bir cinsel uyumu barındırabilir.