canım bu sınavlarda en çok çıkan kalıplaşmış sözcükleri buldum senin için, inşallah işine yarar :
DİL SINAVLARI İÇİN ÖNEMLİ KALIPLAŞMIŞ KULLANIMLAR LİSTESİ
above all = bilhassa, özellikle
all too soon = pek erken, zamansız (ölüm vb)
allow for = make allowances for = göz önünde bulundurmak, hesaba katmak
apart from = (1) den başka (2) --- nın yanısıra
arm in arm = kol kola
as for = --- e gelince, söz konusu --- olunca
as regards = with regard to = --- ile ilgili olarak
as to = --- e dair (= regarding = concerning)
as yet = şimdilik, henüz
at (the crack of) dawn = sabahın köründe, şafakla beraber
at all costs = ne pahasına olursa olsun
at any rate = en azından
at any time = her an
at best = en iyi ihtimalle, taş çatlasa
at birth = doğum anında, doğarken
at death = ölünce, ölürken
at ease = rahatı/keyfi yerinde
at first = ilk etapta, ilk başta
at first sight = at first glance = ilk bakışta
at large = (1) firari (2) detaylı olarak (= in detail = at length)
at last = nihayet, sonunda
at least = en azından
at length = uzun uzadıya (= in detail = at large)
at odds with = --- ile arası bozuk olmak
at one time = zamanın birinde, vaktin birinde
at one’s disposal = at one’s service = birinin emrine amade, emrine hazır
at random = rasgele, tesadüfen
at risk = risk altında
at the age of = yaşlarında, yaşında
at the expense of = --- nın pahasına
at the mercy of = --- nın merhametine/insafına kalmış
at the most = en çok, taş çatlasa
at the peak of = --- nın zirvesinde
at the time = o onda (= at that time)
at times = from time to time = zaman zaman, bazen
at worst = en kötü ihtimalle
attach/give importance to = önem vermek
back and forth = ileri geri (hareket)
bear resemblance to = ile benzerlik göstermek
beat around the bush = bin dereden su getirmek
beside the point = konu ile ilgisi olmamak X TO the point
bid farewell to = say goodbye to = veda etmek
blame someone/something for = den dolayı birini suçlamak
by accident = kazara, tesadüfen
by all means = her şeye rağmen, her halükarda
by chance = tesadüfen
by coincidence = tesadüf eseri, tesadüfen
by ear = kulaktan dolma, kulaktan kulağa
by far = şu ana kadar
by force = zorla, güç kullanarak
by hand = elle, elini kullanarak
by heart = ezbere ( = from memory )
by large = genellikle
by means of = sayesinde, vasıtasıyla (= by virtue of = through)
by mistake = kazara ( = by accident )
by name = ismiyle (hitap ederken)
by no means = asla, hiçbir şekilde
by sight = görünüş olarak
by way of = yoluyla, üzerinden (Ankara’ya izmir üzerinden gitmek gibi)
call attention to = dikkat çekmek, vurgulamak ( = point out )
catch a glimpse of = gözüne ilişmek (= catch sight of )
catch sight of = catch a glimpse of = gözüne ilişmek
catch someone in action/in the act/red-handed = suç üstü yakalamak
come into being = come into existence = meydana gelmek, var olmak
come to an agreement = reach an agreement = uzlaşmaya varmak
cut out for = bir iş için biçilmiş kaftan, tam adamı
derive pleasure from = --- den zevk almak (= take pleasure in)
do harm to = --- e zarar vermek
do one’s best = elinden gelenin en iyisini yapmak
do someone a favour = birine iyilik yapmak
draw a conclusion from = --- den sonuç çıkarmak
drive someone crazy/mad = delirtmek, çıldırtmak
earn a living = make a living = geçimini sağlamak, parasını kazanmak
end up in = (hapishane, hastane vb bir yerde) son bulmak, sonuçlanmak
end up with = bir şeyle sonuçlanmak
every now and then = arada sırada, zaman zaman
fall asleep = uyuya kalmak
fall on the same date = aynı tarihe denk gelmek
fall short of (expectations) = beklentiye cevap verememek
feel like = arzu etmek, istemek
few and far between = kırk yılda bir (= once in a while)
for a change = değişiklik olsun diye
for ages = uzun bir süre
for instance = örneğin ( =for example )
for sale = satılık
for short = kısaltma ( ODTÜ, NATO, TBMM vb )
for the purpose of = --- mek için, --- mek amacıyla
for the sake of = hatırına, uğruna, aşkına
for the time being = şu anda
from now on = şu andan/tarihten itibaren ( = from this date forward )
from time to time = zaman zaman ( = at times )
gain favour with = birisinin gözüne girmek/beğenisini kazanmak
get on someone’s nerves = birinin cinlerini tepesine çıkartmak, çıldırtmak
give birth to = doğurmak, doğum yapmak
give priority/precedence to = (birine veya bir şeye) öncelik tanımak
give rise to = sebep olmak
give someone a lift = birini arabayla bir yere bırakmak
give way to = give rise to = sebep olmak, yol açmak
go astray = (1) (hayvanlar için) sürüden ayrılmak (2) (insan için) sapıtmak
go bankrupt = iflas etmek
go crazy= go mad = çıldırmak, kafayı yemek
go into action = take action = harekete geçmek
hand in hand = el ele
have a look at = göz atmak ( = take a look at )
have a row with someone over something = birisiyle bir konuda tartışmak
have an affair with = birisiyle ilişki yaşamak
have an effect/impact on/upon = etkilemek, üzerinde etkisi olmak
have confidence in = güvenmek ( = trust )
have to do with = ile alakası/ilgisi olmak
in a hurry = alelacele, acelesi olmak (= hastily/hurriedly )
in a moment = az sonra, birazdan
in a way = in some way = in one way or another=this way or that way = şöyle veya böyle, bir şekilde
in accordance with = --- e göre (= according to)
in addition to = --- e ilave olarak, --- nın yanısıra
in advance (of) = önceden, peşinen
in aid of = --- nın yararına
in an effort to = in an attempt to = in order to = --- mek amacıyla
in captivity = esaret altında, tutuklu
in case of = durumunda
in cash = nakit ile ödeme
in charge of = sorumlu olmak
in common with = birisiyle veya bir şeyle ortak noktası bulunmak
in conclusion = sonuç olarak (= as a result)
in consideration of = göz önünde bulundurarak
in danger (of) = tehlikede
in debt = borçlu
in demand = revaçta, rağbet gören
in detention = under arrest = göz altında, tutuklu
in error = hatalı (= at fault )
in exchange for=in return for = --- nın karşılığında, --- e karşılık olarak
in fashion = modaya uygun
in favour of = lehinde
in general = genellikle
in haste = telaşla
in ink = mürekkeple
in instalment = taksitle ödeme
in length = uzunluk bakımından
in love with = aşık olmak
in no mood for = bir şeyi yapacak halde/psikolojide olmamak
in order = düzenli, tertipli
in pain = acı içinde
in part = kısmen
in particular = özellikle
in person = şahsen, bire bir
in pieces = paramparça
in place of = --- nın yerine (= instead of)
in practice = uygulamada
in prison = mahkum
in private = özel olarak
in progress = devam etmekte olan
in public = alenen, açıkça, ulu orta yerde
in relation to = ile ilgili olarak
in reply to = in an answer to = cevap olarak, karşılık olarak
in return for = karşılığında ( = in exchange for )
in short = özetle (= in brief / in summary )
in sight = görünürde, görünebilir ( = visible)
in silence = sessizce
in tears = ağlamaklı, ağlayan
in terms of = --- nın açısından, ---- e bakımından (= with respect to)
in the absence of = --- nın yokluğunda
in the air = muallakta, henüz net bir karar çıkmamış
in the circumstances = normal şartlar altında
in the existence of = in the presence of = --- nın varlığında/huzurunda
in the habit of = alışkanlığına sahip, yapmaya alışkın
in the long run = uzun vadede
in the middle of = --- nın ortasında
in the name of = --- nın emriyle
in the short run = kısa vadede
in the suburbs = varoşlarda
in time = vaktinden biraz once (on time = just <span>IN</span> time = tam vaktinde )
in touch with = irtibat halinde
in trouble = başı belada
in tune = ahenkli
in turn = sırayla
in vain = boşuna, boş yere (= of no avail)
instead of = --- nın yerine (= in place of)
irrespective of = --- e bakılmaksızın, --- e rağmen (= regardless of)
jump to a conclusion = erken (= iyi düşünmeden) sonuç çıkarmak
keep abreast of = yeni gelişmeleri öğrenmek, olup biteni öğrenmek
keep on eye on = göz kulak olmak
leave someone alone = (1) birini rahat bırakmak (2) birini yalnız bırakmak
leave someone alone = birini rahat/yalnız bırakmak
leave someone to his own devices = birini kendi haline bırakmak
lie in ambush = pusuya yatmak
live up to (expectations) = beklentiye cevap vermek
lose count of = sayısını unutmak
lose favour with = birisinin gözünden düşmek
lose one’s temper = öfkelenmek, sinirlenmek
lose touch with = birisiyle irtibatı koparmak/kaybetmek
lose track of = birinin/birşeyin izini kaybetmek
make a bare living = kıt kanaat geçinmek
make a living = geçinmek
make a recovery (from) = iyileşmek ( = get over )
make contact with = irtibata geçmek/bağlantı kurmak (get in touch with)
make ends meet = iki yakayı bir araya getirmek
make friends with = birisiyle arkadaşlık kurmak
make most of = en iyi şekilde faydalanmak (= make the best of)
make room for = yer açmak
make sense of = anlamak ( = understand )
make sense of = anlamak, --- den mana çıkarmak
make use of = istifade etmek, yararlanmak (= take advantage of)
now and again = at times = from time to time = zaman zaman
of age = reşit olmuş, 18 yaşından büyük X under age = reşit olmamış
of no avail = futile =beyhude, boşuna, faydasız (= in vain)
on (that ) date = o tarihte
on a cruise = kısa deniz yolculuğunda
on a diet = perhizde, diyette, rejimde
on a tour = turda, gezide
on a trip = gezide ( iş, .. )
on account of = --- den dolayı, --- nın yüzünden
on air = yayında (radyoda, televizyonda)
on all fours = dört ayak üzerinde
on an expedition = keşif gezisinde
on average = ortalama
on behalf of = --- nın adına/namına
on board = binmiş, yüklenmiş ( trene, uçağa vb. )
on fire = yanmakta olan ( bina vb )
on foot = yürüyerek (= by walk)
on good/friendly terms with = birisi ile iyi geçinmek
on guard = nöbette
on his way (to) = --- e doğru giderken, --- nın yolunda ( eve, okula, vb )
on holiday = tatilde
on loan = ödünç olarak, borç para / ödünç verilen (kitap, kaset )
on my own = kendi başına
on no account = asla (= under no circumstances)
on occasions = bazen, zaman zaman
on purpose = kasten, maksatlı
on sale = indirimli ( for sale = satılık )
on sight = görür görmez
on strike = grevde, greve çıkmış
on television = televizyonda
on the alert = tetikte
on the decrease = azalan, düşüşe geçmiş
on the hour = saat başı
on the increase = artan, yükselişe geçmiş
on the outskirts = şehrin eteklerinde
on the phone = telefonda konuşmak, telefona sahip olmak
on the point of = --- mek üzere olmak (= be about to do)
on the strength of = -e dayanarak (delil, teori, kanıt vb )
on the tip of one’s mind/tongue = dilimin ucunda
on the whole = her şeye rağmen, tümüyle
once in a while = once in a blue moon = kırk yılda bir
out of breath = nefes nefese
out of control = kontrol dışı
out of curiosity = out of interest = sırf meraktan, merak ettiği için
out of danger = emniyette, tehlikeden uzak
out of date = tarih, geçmiş
out of debt = borcu olmayan
out of doors = açık alanda yapılan etkinlik
out of fashion = demode olan
out of interest = out of curiosity = sırf meraktan, merak ettiği için
out of job = between jobs = işsiz
out of luck = (1) talihsiz, şanssız (2) sırf şans eseri
out of order = bozuk, dağınık
out of place = yanlış yere koymak
out of practice = elini eteğini çekmek / antrenmansız olmak
out of print = artık basılmayan, tedahülden kalkmak
out of reach = ulaşılamayan X (within reach = ulaşılabilir mesafede)
out of season = sera, turfanda
out of sight = gözden kaybolmak, görünmez
out of the ordinary = sıra dışı, olağanüstü
out of the question = imkansız X ( in question = söz konusu )
out of tune = ahenksiz, detone (şarkı vb)
out of use = artık kullanılmayan (= disused)
out of work = işsiz ( off work = izne çıkmış = on leave )
pay a compliment <span>to</span> someone <span>on</span> something = iltifatta bulunmak
pay attention to = dikkat etmek
play a trick on = aldatmak ( = deceive)
put blame on = suçlamak, suçu üzerine atmak
put curse on = lanetlemek
put faith in = inanmak, güvenmek
put into practice = uygulamaya koymak, yürürlüğe koymak (= fulfil)
put matters right = işleri yoluna sokmak
put pressure on = baskı uygulamak ( = urge/force )
put/lay emphasis on = vurgulamak, dikkat çekmek
regardless of = irrespective of = --- e rağmen, --- e bakılmaksızın
release someone on bail = birini kefaletle serbest bırakmak
set fire to = ateşe vermek (= arson)
set someone free = birini serbest bırakmak
so as to = in order to = --- mek için
speak ill of = birisi hakkında atıp tutmak, kötü konuşmak
strike up a friendship with someone = birisiyle yeni arkadaşlık kurmak
take a nap = şekerleme yapmak, uyumak
take advantage of = -istifade etmek, yararlanmak ( = make use of )
take care of = ilgilenmek, bakımını üstlenmek ( = look after )
take charge of = devralmak ( = take over )
take into account = hesaba katmak, göz önünde bulundurmak
take into consideration = hesaba katmak, göz önünde bulundurmak
take no notice of = kale almamak, iplememek ( = ignore )
take one’s mind off = kafayı dağıtmak
take part in = katılmak ( = participate in = join in )
take pleasure in = den hoşlanmak/zevk almak (= derive pleasure from)
take pride in = gurur duymak ( = be proud of )
take someone by surprise = catch someone by surprise = şaşırtmak
talk behind someone’s back = birinin arkasından konuşmak, dedikodusunu yapmak
tell the difference between = arasındaki farkı anlamak
to the point = konu ile ilgisi olmak
under age = reşit olmayan, 18 yaşını henüz doldurmamış X (of age)
under arrest = in detention = göz altında, tutuklu
under guarantee = garanti altında
under no circumstances = hiç bir koşulda, asla (= on no account)
under pressure = baskı altında
under the disguise of = --- maskesi altında
under the heading of = başlığı altında
under the impression of = --- izlenimi edinmiş
under the influence of = --- nın etkisi altında
under the pretext of = --- bahanesiyle
under/in the circumstances = normal şartlar altında
with/in respect to = --- nın açısından, ---- e bakımından (= in terms of)
without delay = hemen, gecikmeden ( = immediately )
without doubt = şüphesiz
without fail = aralıksız, fire vermeden=hatasız
without warning = ansızın, pat diye, birden bire (= all at once )