Sanırım sorunumuz şu;
Burada söylenen şey, halkı kısırlaştıralım değil. Gidip kimseyi faşizan bir şekilde kısırlaştırma işlemine tabi tutmayacağımıza göre temelde o insanların üreme hakkı üzerinde bir tasarrufumuz yok.
Burada söylenen şey, bakamayacaksan doğurma. Çocuk doğurup gelip benim kapımın önünde dilendireceksen doğurma.
Benim gözümde de yaşam hakkı kutsaldır Bahar, derdim de o çocukların yaşama hakkı zaten.
Diyorum ya ana babanın üreme hakkından çok daha kutsal bir hak o hak.
Bir insanın asgari ücretle 5 çocuğa bakamayacağı aşikarken hiçbir önlem almadan sevişip de çocuğu bakımsızlıktan ölen bir aile düşünelim.
Burada birincil sorumlu, evet devlettir. Ben devlete çemkiririm. Ama ikincil sorumlular korunmayan ana babadır. Kimse uçkurunun keyfine bakamayacağı çocuğu doğurmamalı Bahar.
Bak o çocuğun iyi bir evde yaşama, iyi bir eğitim alma hakkında bahsetmedim bile.
Doğrudan yaşama hakkından bahsediyorum.
Birincil sorumlu devletse, ikincil sorumlu da ailedir.
Yani öyle:
diyemeyiz.
O çocuğun yaşam hakkı ne olacak?
Ana baba olarak çocuğumuzdan sorumluyuz, istesek de istemesek de. O çocuğu doğurduysan bakabileceğinden emin olmak zorundasın. Ötesi yok.
Sen olması gerekenden bahsediyorsun.
Bilinçlendirme harekatı?
Hiç doktor, sağlık görevlisi yakının var mı? Verilen kondomlar çocukların elinde balon olur köylük yerde.
Bu bilinçlendirmeler yıllardır zaten yapılıyor Bahar. Ücra köyleri saymaz isek her yer ana sağlık kliniği dolu. Daha hala "Canı veren Allah rızkını da verir" diyerek 5 çocuk doğuran insanlar var bu ülkede.
Başlarım bu insanın doğurma hakkına. Eğer bu insanın "istediği gibi yaşama" hakkı o doğan bebelerin ziyan zebil olmasına yol açacaksa yoktur onun öyle bir hakkı.
Bir ülke düşünelim Bahar. Bu ülke güzel bir ülke olsun. Verimli, refah, kimsenin aç yatmadığı bir ülke olsun. Ama bir sorunumuz olsun, her aile 5 çocuk sahibi oluyor.
Basit bir iktisat gerçeği Bahar: Kaynaklar insanlardan daha hızlı tükenir.
Çocuk doğurma konusuna bilinçli ya da zorunlu bir KISITLAMA GETİRMEK ZORUNDAYIZ.
Aksi düşünülemez. Doğada bile bunun sürüyle örneği var. Biz kimsenin avı değiliz Bahar, kısacası soyumuz kendiliğinden, doğal bir sınıra maruz değil.
Nasıl ki farelerin soyu kediler tarafından dengede tutuluyorsa, kedilerin soyu yine doğal şartlarla dengede tutuluyorsa, bizde gönlümüzce üreyemeyiz.
Çünkü doğanın dengesini bozuyoruz. Çünkü su kaynaklarını tüketiyoruz, çünkü tarım ürünlerini tüketiyoruz. çünkü Kutupları ısıtıyoruz.
Ve bütün bunlar Doğum Kontrolü diye bir şey olmasına rağmen oluyor.
İstediğimiz gibi üremek diye bir hakkımız yok.
İstediğimiz canlıyı öldürmek, toprağı kirletmek, ormanları kesip ev yapma hakkımız yok.
Doğal kaynakları sömürme hakkımız yok, çünkü o kaynaklar sadece bizim değil, filin de hakkı solucanın da hakkı.
Eğer kendi vahşi doğamızda olsa idik zaten değil 5 çocuk 10 çocuk bile doğursak yırtıcıların arasında yaşadığımız için doğal bir denge, doğal bir seçilim olacak, güçsüz olan elenecek, güçlü olan devam edecekti.
Ama kaynaklar yetersiz kaldığında fazla olan insanları öldüremeyeceğimize göre, kaynak ve insan arasında bir denge kurmak zorundayız.
Ve bunu "üremek bizim hakkımız, istediğimiz gibi yaşarız" diyerek yapamayız.
Esasen hak dediğim kavram da öyle bir kavram değil zaten.
Şurayı da ayrıca çekeyim. Aynı vurguyu bir kaç yerde yapmışsın.
"Suç" Ben böyle bir şey demiyorum. Çok çocuk doğurmak sorumsuzluktur ama suç değildir.
Bunun dışında söylediğin ayrıca alakasız bir şeyç
Kadın cinayetleri işleniyor diye sokağa çıkmamak başka bir şey
Doğurduğu çocuğa bakamıyor diye doğurmamak başka bir şey.
Birincisinde etkenler tamamen dıştan ikincisinde ise sorumluluk %50 %50 olmasa da devletle paylaşılıyor. Bak sorumluluk diyorum.
Doğurduğun çocuk üzerinde sorumluluğun vardır, Bahar. O sorumluluk tamamen devlete ait değil. Eğer o sorumluluk tamamen devlete aitse, çocuk memeden kesilir kesilmez devlet aileden alsın ve çocuğu her türlü imkanı sağlayarak yetiştirsin. Böyle bir şey mümkün ve yine insan haklarına uygun olmayacağına göre, ailenin de çocuk üzerindeki sorumluluğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Sanırım sorunumuz şu;
Burada söylenen şey, halkı kısırlaştıralım değil. Gidip kimseyi faşizan bir şekilde kısırlaştırma işlemine tabi tutmayacağımıza göre temelde o insanların üreme hakkı üzerinde bir tasarrufumuz yok.
Burada söylenen şey, bakamayacaksan doğurma. Çocuk doğurup gelip benim kapımın önünde dilendireceksen doğurma.
Benim gözümde de yaşam hakkı kutsaldır Bahar, derdim de o çocukların yaşama hakkı zaten.
Diyorum ya ana babanın üreme hakkından çok daha kutsal bir hak o hak.
Bir insanın asgari ücretle 5 çocuğa bakamayacağı aşikarken hiçbir önlem almadan sevişip de çocuğu bakımsızlıktan ölen bir aile düşünelim.
Burada birincil sorumlu, evet devlettir. Ben devlete çemkiririm. Ama ikincil sorumlular korunmayan ana babadır. Kimse uçkurunun keyfine bakamayacağı çocuğu doğurmamalı Bahar.
Bak o çocuğun iyi bir evde yaşama, iyi bir eğitim alma hakkında bahsetmedim bile.
Doğrudan yaşama hakkından bahsediyorum.
Birincil sorumlu devletse, ikincil sorumlu da ailedir.
Yani öyle:
diyemeyiz.
O çocuğun yaşam hakkı ne olacak?
Ana baba olarak çocuğumuzdan sorumluyuz, istesek de istemesek de. O çocuğu doğurduysan bakabileceğinden emin olmak zorundasın. Ötesi yok.
Sen olması gerekenden bahsediyorsun.
Bilinçlendirme harekatı?
Hiç doktor, sağlık görevlisi yakının var mı? Verilen kondomlar çocukların elinde balon olur köylük yerde.
Bu bilinçlendirmeler yıllardır zaten yapılıyor Bahar. Ücra köyleri saymaz isek her yer ana sağlık kliniği dolu. Daha hala "Canı veren Allah rızkını da verir" diyerek 5 çocuk doğuran insanlar var bu ülkede.
Başlarım bu insanın doğurma hakkına. Eğer bu insanın "istediği gibi yaşama" hakkı o doğan bebelerin ziyan zebil olmasına yol açacaksa yoktur onun öyle bir hakkı.
Bir ülke düşünelim Bahar. Bu ülke güzel bir ülke olsun. Verimli, refah, kimsenin aç yatmadığı bir ülke olsun. Ama bir sorunumuz olsun, her aile 5 çocuk sahibi oluyor.
Basit bir iktisat gerçeği Bahar: Kaynaklar insanlardan daha hızlı tükenir.
Çocuk doğurma konusuna bilinçli ya da zorunlu bir KISITLAMA GETİRMEK ZORUNDAYIZ.
Aksi düşünülemez. Doğada bile bunun sürüyle örneği var. Biz kimsenin avı değiliz Bahar, kısacası soyumuz kendiliğinden, doğal bir sınıra maruz değil.
Nasıl ki farelerin soyu kediler tarafından dengede tutuluyorsa, kedilerin soyu yine doğal şartlarla dengede tutuluyorsa, bizde gönlümüzce üreyemeyiz.
Çünkü doğanın dengesini bozuyoruz. Çünkü su kaynaklarını tüketiyoruz, çünkü tarım ürünlerini tüketiyoruz. çünkü Kutupları ısıtıyoruz.
Ve bütün bunlar Doğum Kontrolü diye bir şey olmasına rağmen oluyor.
İstediğimiz gibi üremek diye bir hakkımız yok.
İstediğimiz canlıyı öldürmek, toprağı kirletmek, ormanları kesip ev yapma hakkımız yok.
Doğal kaynakları sömürme hakkımız yok, çünkü o kaynaklar sadece bizim değil, filin de hakkı solucanın da hakkı.
Eğer kendi vahşi doğamızda olsa idik zaten değil 5 çocuk 10 çocuk bile doğursak yırtıcıların arasında yaşadığımız için doğal bir denge, doğal bir seçilim olacak, güçsüz olan elenecek, güçlü olan devam edecekti.
Ama kaynaklar yetersiz kaldığında fazla olan insanları öldüremeyeceğimize göre, kaynak ve insan arasında bir denge kurmak zorundayız.
Ve bunu "üremek bizim hakkımız, istediğimiz gibi yaşarız" diyerek yapamayız.
Esasen hak dediğim kavram da öyle bir kavram değil zaten.
Şurayı da ayrıca çekeyim. Aynı vurguyu bir kaç yerde yapmışsın.
"Suç" Ben böyle bir şey demiyorum. Çok çocuk doğurmak sorumsuzluktur ama suç değildir.
Bunun dışında söylediğin ayrıca alakasız bir şeyç
Kadın cinayetleri işleniyor diye sokağa çıkmamak başka bir şey
Doğurduğu çocuğa bakamıyor diye doğurmamak başka bir şey.
Birincisinde etkenler tamamen dıştan ikincisinde ise sorumluluk %50 %50 olmasa da devletle paylaşılıyor. Bak sorumluluk diyorum.
Doğurduğun çocuk üzerinde sorumluluğun vardır, Bahar. O sorumluluk tamamen devlete ait değil. Eğer o sorumluluk tamamen devlete aitse, çocuk memeden kesilir kesilmez devlet aileden alsın ve çocuğu her türlü imkanı sağlayarak yetiştirsin. Böyle bir şey mümkün ve yine insan haklarına uygun olmayacağına göre, ailenin de çocuk üzerindeki sorumluluğunu kabul etmemiz gerekiyor.
“Bakamayacaksan doğurma!” senin değil de yetki sahibi bir kimsenin ağzından çıkan cümle olursa “faşizan bir şekilde” kısıtlama ile sonuçlanacaktır.
Eğer, “durun, yapmayın!” deme hakkının olayda bir etkisi, yani yönetici olarak bir sorumluluğu olmayan kimselere ait olduğunu düşünüyorsan, bu durumda da cümle “doğurma” değil “eğer istersen, bence olması gereken…” şeklinde kurulmalı.
Anne babanın seçim hakkı en az yaşama hakkı kadar kutsaldır. Kutsallıklar arasında başlatılacak ayrıştırma, birini diğerine üstün görme çabaları ihmaldir, zamanı gelince ötekine de sıçrar.
Birincil ve emeğinin karşılığını alamayanlar olduğu sürece yegane sorumlu devlettir. Eğer, anne ve baba çalışmıyor ve bu yüzden çocuk açlık çekiyorsa, suç ailededir. Fakat tersi durumda, yani zaten canla başla çalışan kimseler buna rağmen çocuklarını aç yatırmak zorunda kalıyorsa tek sorumlu, suçlu gücü elinde bulunduranlardır. Aile zaten üzerine düşeni yapmış, gece gündüz çalışmıştır. Ve tüm bu tavizlerine, kendi hayatlarını hiçe saymalarına rağmen güç sahipleri emeğin karşılığını veremiyorsa, oklar onlara çevrilmelidir.
Bilinçlendirme çalışmalarının söylediğin şekilde tam sürat işlediğine yönelik hiç haber almadım. Tam tersi örneklerle ise defalarca karşılaştım, okudum.
Bahsettiğin güzel ve verimli ülkede, doğa sömürüsüne karşı çocuk sayısında sınırlandırma getireceksen eğer, bu herkesi kapsamalı. Fakirinden zenginine, gencinden yaşlısına kadar. Bu kabul edilebilir bir durumdur. Fakat sadece “fakirler” demek beraberinde isyancısını doğurur, çifte standarttır, hiçbir hakla uyuşmaz.
Herkese getirilecek çocuk sayısında ki kısıtlama asla karşı çıkmayacağım bir uygulama olur. Ama ne zaman ki bir kural ya da hak tek bir kitleye, kesime, ırka ya da cinsiyete dayatılmaya çalışırsa, bunun karşısında yer alırım.
Yani verdiğin örnek aleyhinde bir cümle kurmadım ben. Hadi hep birlikte doğayı kurutalım da demedim. Benim için esas olan eşitliktir. Başkanından memuruna kadar aynı yasağın getirilmesi, destekleyeceğim bir davranış olur.
Sorumsuzluk olduğuna inanılsaydı, suçlu tarafın daha çok dikkat çekmesi, konuya dahil edilmesi gerekirdi. Bu haber altında ise tek dert “aile” olmuş durumda.
Ki, bana göre sorumsuzluk değil. Fakat bu amaç uğruna yapılacak bilgilendirme çalışmalarına da karşı değilim. Bir zorlama, küçümseme, kötüleme dahil edilmediği sürece.
Bana göre sorumsuz ve suçlu olan, ne yetişkine hak ettiği parayı ne de çocuğa hak ettiği ekmeği vermeyenlerdir.
Kadın cinayetlerinde de aç kalan çocuklar sorununda da en büyük etken devlettir.
Dediğim gibi, ailenin sorumluluğu “emeğin karşılığının ödenmediği” noktada bitmiştir. Devamında suçlanamaz. Yani ortada hem yetişkin hem çocuk sömürüsü vardır. Her iki kategoride bulunan insanlarda mağdurdur.
Çocuk sahibi olmada kıstas ne olacak? Açlık, eğitim, kolej, araba, uçak, bal, ekmek, pekmez…
Kim kriter? Adam Smith, İngiliz asilzadeler, Çar ve ailesi…
Sana göre en azami olan açlık iken bana göre bir çocuğun psikolojini bozacak, hayatını altüst edecek etken kolejli ile gireceği ve onu geçme olasılığı neredeyse imkansız olan sınav maratonudur.
Hep birlikte aç kalınması halinde bunu asla dert etmeyecek insanım.
Ama ben yürürken altında Bmw’si olanları gördükçe de saçlarım beyazlıyor, neredeyse tüm hastalıklarım psikolojik temelli olarak vücudumu ele geçiyor.
Kim çocuk sahibi olabilsin Marilyn? Psikoloji mi önemli yoksa mide mi? Aileler hangisini değerlendirmeye almalı?
Tc’nin doğusu intihar etsin, artık İstanbul ve Ankara da onlara eklensin.
Aç olmasan da üzerine bomba düşüyor. Birisi çıkıp “bomba yağarken ne gerek var çocuk sahibi olmaya” dese (ki dendi), ne cevap vereceksin? Geliri yerinde ama üzerine bombalar yağıyor?
Nereye kadar saklanarak, gerisin geri çekilerek yaşanır?
O, eğitimsiz ve cahil dediğin kitle tam da bunu düşünüyor. Yaşamak bizim de hakkımız ve asıl korkmaktan korkmalıyız diyorlar.
Sonuç olarak insan, bir dokunulamaz, sorgulanamaz olanı belirlemeli.
Aç kalmamak buna dahil midir değil midir cevap vermeli.
Evet ise, devamında bu “aç kalan” üzerinde sorumluluk sahibi olanları tek tek incelemeli.
Aile sorumluluğunu yerine getiriyorsa (çalışıyor, uğraşıyor ise) tamamen aklanmalı.
Ve geriye tek bir suçlu kalmalı; gücü elinde bulunduran.