Her ayrılık, her hayalkırıklığı yüreğimin bir parçasını donduruyor, taşa çeviriyor. Bir süre sonra görmezden gelmeye, anlamamazlığa vurmaya başlıyor insan.
Her yokoluş yeni bir doğuş olmuyor her zaman. Sessizliğim çok şey anlatması gerekirken, insanlar beni sorunlu görüyor. Akıl vermeye, eleştirmeye gelenler sadece bedenimi görüyor. İçeride olanı görmüyor. Braveheart, Gladiator filmlerinden cok daha renkli film sahneleri gibi iç dünyam. Alev alev yanan yaralar, dört nala koşan duygular, sert bir fırtına, yüreğimden yükselen senfoni, yıkılan dağlar, yanmış ormanın dibinde açmaya çalışan çicekler.
Spartalılar gibi bir avuç kalmış umut askerleri,... Bana sorunlu, hatta bazen zavallı gözlerle bakanlar bilmiyor içimdeki savaşı. Gözlerimle taradığım dünyaya karışmaya hazır değilim. Dışarıdaki savaş, içerideki savaştan çok daha anlamsız, nedensiz...