Ece Erken in yazdığı bir mektubu paylaşmış gazeteci arkadaşı Ayşe Aral.
Ece'den mektup var 11.07.2015 Cumartesi
İşim sebebiyle şu ünlüler camiası denilen çevreden çok tanıdığım var.
Selamlaştıklarım var, bir de arkadaşım olanlar.
Ecoş bunlardan biri. O benim nazlı, küçük bebeğim.
Bir tarafı çok saf, herkesi kendi gibi sanır hep.
O zarar vermez ya kimseye sanır ki ona da gelmeyecek zarar.
Dilimde tüy biter ama işte Ece sevdi mi dinlemez gider.
Ece'nin yaşadıklarını ilk bilenlerdenim ama hep "Dur, geçecek aman, aile arasında olur böyle geçer" filan dedi.
Şimdi diyor ki "Yaşadıklarım, bu davamla beraber birçok kadının aklını başına getirsin. Ben onlara ses olayım..."
"Bana kısa bir mektup yazsana" dedim, "İçin şişti artık senin!"
"Nasıl?" dedi.
"Kadın Ece'yi yaz. Şu anı yaz."
"Yayınlamayacaksın ama..."
"Hayır, sadece terapi" dedim, "Bana bir psikolog yaptırmıştı, ferahlayayım diye."
Yazdı, gece telefonuma yolladı.
Okudum, sonra dedim ki "Yayınlayacağım..."
Hayır mayır kapıştık biraz.
"Kandırdın beni" dedi, "Ben ablayım!" dedim...
İşte gerçek Ece... "Ayşe'm...
Oğluşu uyuttum, evin sessizliğinde yazıyorum. Bazen sanki damarlarım çekiliyor gibi oluyor.
Hani biri sanki onları alıp büzüştürüyor içimden... Yani öylesine canım yanıyor ki bunu anlatmak çok zor.
Daha üç aylık anayım ben. Analığımın, kadın olmanın en büyük hediyesinin keyfini yaşayamıyorum bile.
Hatalıyım! Hatam saf olmak, sevgiye bu kadar çabuk kapılmak.
Kötülük ne bilmemek. Her şeye her zaman he demek.
Başkaldırmayı bilmemek!
Hayatta herkese çok şans vermek. Herkesin, her şeyin bir gün değişeceğine inanmak en büyük saflığım belki de.
Ben bu konularda kaç defa aynı hatalara düştüm...
Yumuşak olduğum için mi geliyor her şey hep benim başıma?
Bu derece iyi niyetli olmayı artık bırakabilecek miyim bilemiyorum.
Kalbim ağzımdan çıkacak gibi çarpıyor her gün. Bu seferki mutluluktan değil ama. Hastalanmaktan korkuyorum. Daha üç aylık bebeğim var ya...
Basın, medya üzerimden inmiyor maalesef.
Nasıl yorgunum nasıl anlatamam.
Sen biliyorsun.
Gözyaşlarım dinmiyor...
24 saat mi ağlanır?
Sanki önüme çuvallarca soğan koymuşlar, sürekli kesiyorum, sürekli doğruyorum. O derece yani. Asla ve asla yalan söylemedim. Sana soruyorum, söyledim mi Ayşe... Sen söyle, hatta azını söylemedim mi...
Şiddet ya, nasıl dayanabilirdim ki...
Kim, hangi kadın dayanabilir ki?
Dövmek, dövülmek nasıl bir şey?
Kadınım, anayım, hem de yeni ana...
Ne olur artık beni herkes rahat bıraksın biraz.
Oğlum, babasını her gün görmeden büyüyecek diye ağlıyorum ben.
Hasta ruhlu muyum ki bunları kendime ve başkalarına yaşatıyorum?
Hele ki benim gibi sessiz bir kadın?
Ben istemem mi evladımızla mutlu, huzurlu bir yuva?
Ben de kadınım, anayım... Daha fazla da yazamayacağım...
Herkes biraz saygı duyup bizi rahat bıraksın...
Valla iyi geldi yazmak..."
Ayşe'nin notu: İşte bir kadının gerçek yüzü. Gerçek hisleri, yaralı...
Maddi imkânları da var yani belli amaçlar peşinde de değil.
Avukatıyla da konuşuyorum.
Ne kadar ünlü de olsa bizlerden biri. Acılı, üç aylık bebekli bir kadın.
Geçecek Ece'm geçecek...
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/Ayse-Aral_344/Ece-39-den-mektup-var_29513449