Her şey o ağaçların altında başladı ve orada zaferle sonuçlandı. Bugüne dek kitlelerin tepkisi karşısında burnundan kıl aldırmayan, asla geri adım atmayan iktidar, dün ilk kez inadından vazgeçmek, polisini alandan çekmek zorunda kaldı.
4 gündür tarihin en barışçıl eylemine imza atan eylemciler ise, yan yana durarak, şiddete mesafe koyarak, kararlılığını koruyarak kazandı.
1 Haziranı, çok önemli bir kırılma noktası olarak tarihe kazıdılar.
Dün, Dolmabahçeden tırmanıp dev bir kalabalıkla meydana girdiğimde saat 16ya geliyordu.
İlk gazı orada yedik.
Damağımızda gazın tadı ve gözlerimizde acı bir yangınla Marmara Otelin yanındaki Sağlık Sokaka doğru çekildik.
Panik, tecrübeliler tarafından derhal yatıştırıldı.
Türkiyede hak aramanın, gösteri yapmanın bedelini bilenler hazırlıklı gelmişti. Limonlar, sular, sütler hemen paylaşıldı. Fenalaşanlar kenara alındı. Polise, hükümete, başbakana saydırıldı.
Polisi taşlayanlar uyarıldı.
Gürül gürül akan bir kalabalıktı.
Hükümet için karar vaktiydi:
Ya inat edip Taksimde korkunç bir kırımı göze alacak ya da tükürdüğünü yutup geri adım atacaktı.
Giderek büyüyen kalabalığı ve sokaklara sığmayan nefreti gördüğümde, bu kez mecburen ikinci seçeneğe razı olacaklarını anladım.
Nitekim saat tam 16.00da Taksim Meydanı ile Gezi Parkını ayıran merdivenlere kalkanlarıyla yerleşen polis, telaşla geri çekildi.
Hemen ardından günlerdir akıl almaz bir öfkeyle su ve gaz püskürten TOMAlar kuyruğunu kıstırıp alandan ayrıldı.
Kitleler, Örgütlü bir halkı hiçbir güç yenemez sloganı eşliğinde, çağlayan bir su gibi alanı doldurdu.
Siyasetin tahterevallisinin tersine döndüğü an, o andı.
Muhtemelen 1968de 6. Filoyu denize dökenler de aynı coşkuyu yaşamıştı.
1960ta 555K eyleminde Menderesin yoluna dikilenler de...
1977de Başbakan Demirel, CHP mitingi öncesi Ecevite suikast yapılacağı uyarısı yaptığında inadına on binlerle Taksimi dolduranlar da..
Bıçağın kemiğe dayandığı noktaydı.
Zulmün artsın ki zevalin çabuk gelsin deyişini doğrularcasına, artan baskı, sonucu hızlandırdı.
Örgütlü olmayan, tamamen kendiliğinden gelişen bir hareketle ve son derece insani bir refleksle sokağa çıkan, bir kısmının daha önce hiç eyleme katılmadığı anlaşılan genç yaşlı, çoluk çocuk on binlerce insan, gazı yedikçe politize oldu, suyu yedikçe öfkelenip bilendi.
Bir avuç ağacı kurtarma amacıyla başlayan hareket, adeta gazla beslendi ve hızla ülkeyi bu iktidardan kurtarma hedefine döndü.
Park için alınan yürütmeyi durdurma kararı, yürümeyi durduramadı. Haksızlığa kızan, yola çıktı; arkadaşını çağırdı.
Hükümet, polisi kitlelerin üzerine ölçüsüzce salarak, helikopterlerden insafsızca gaz yağdırarak, masum bir çevre eyleminden devasa bir birliktelik yarattı; kendi gazında zehirlenen bir bünye gibi, kendisine karşı yıllardır örgütlenemeyen geniş ittifakı kendi elleriyle sağladı.
Sokaktakiler, artık sadece parkta ağaçlarını değil, hayat tarzlarını da savunuyorlardı.
Giderek artan baskının, alkol yasağının, kendilerine sorulmadan alınan kararların, İnancın emri lafının, iki ayyaş gafının hesabını soruyorlardı.
TKPsinden, Kemalistlere, Halk Cephesinden CHPye, Çarşı grubundan Gökkuşağı aktivistlerine kadar herkes bir arada meydandaydı.
O noktadan sonra herkes, -Hükümetin sıkça kullandığı tabirle-, marjinaldi.
Bu birlikteliği sağlayan Gezinin ağaçları, tepelerinde gezinen helikopterlere aldırmadan kurtarıcılarını gölgesinde sakladı.
Belki de sembolü ağaç olacak büyük bir koalisyonun temeli, dün Taksimde, Gezi Parkında atıldı.
Gazla büyüttünüz bu hareketi...
Gazlayın şimdi hadi!
Can Dündar