Dalgın gözlerle süzdü etrafını!..
Havaalanında, gelen yolcu peronundaki insanlar yolcularını karşılamak için dikkatle çıkış kapısına bakıyorlardı. Yolcular teker teker kapıdan çıkıyorlar ve gözleriyle karşılarındaki kalabalığı tarayıp eğer yakınlarını görürlerse yüzlerinde beliren gülümseme ile o tarafa doğru yöneliyorlardı. Kapının ağzında beliren uzun boylu, koyu kumral tenli, yeşil gözlü adam hiç kimseyle ilgilenmeden doğruca çıkışa yürüdü. Çenesinde hafif bir çukurluk bulunuyordu. Sivri burnu köşeli bir yüzü vardı... Elindeki valizi, sırtındaki çantasıyla zor yürüyordu. Bir taksi çevirdi:
- Taksim... (.....) Oteli lütfen...
Şoför oldukça ballı bir iş almanın sevinciyle valizi bagaja yerleştirerek arabaya bindi, motoru çalıştırdı:
- Uzaktan geldiniz galiba...
Adam etrafına bakınıyordu. Hüzünlü gözlerle inceliyordu çevresini. Şoförün sorusunu duyamamış olduğu için kibarca sordu:
- Anlayamadım, özür dilerim, bir şey mi dediniz?
- Yolculuk uzundu sanırım, uzaktan mı geldiniz?
Adam hafifçe gülümsedi:
- Evet, çok uzaktan. Yeni Zelanda’dan geliyorum.
Şoför bir ıslık çaldı:
- Vay... Dünyanın öte tarafı... İstanbullu musunuz?
- Evet, aslen buralıyım. Ama uzun zamandır dışarıdaydım.
Şoför dikkatle durdu kırmızı ışıkta. Dikiz aynasından süzdü adamı:
- Uzun zamandır gelmediyseniz şaşıracaksınız.... Son birkaç senedir çok değişti İstanbul! Çok büyüdü. Bir hafta bile uzak kalsa insan dönünce hayretler içinde kalıyor. Öyle çabuk gelişiyor ki...
Adam dalgın gözlerle süzdü etrafını:
- Gerçekten çok değişmiş. Teknoloji ilerliyor, medeniyetler gelişiyor. Herkes artan ihtiyaçlara cevap vermek zorunda... Böyle hızlı bir gelişme kaçınılmaz...
- Doğru dedin ağabey... Çok kalabalıklaştı bu şehir. Ayrı bir memleket oldu sanki. Bir uçtan bir uca gitmek saatler alıyor, sanki şehirlerarası yol gider gibi. Kalacak mısın burada ağabey?
Bu meraklı şoförü sevecenlikle dinliyordu adam. Kırk beş yaşlarındaydı. Yüzünde yaşından fazla görünmesine sebep olan derin çizgiler oluşmuştu. Yeşil gözlerinde gizli bir hüzün var gibiydi.
- Kalacağım. Burada yapmam gereken işlerim var.
- Hayırlısı olsun ağabey... Sahil yolundan gidelim, etrafı gör, nasıl değişmiş bir bak bakalım...
Adam sesini çıkartmadı. Arkasına yaslanıp pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Yıllar sonra vatanına dönmüştü Selim. Yirmi bir yıl önce çekip gittiği vatanına. Uzaklarda ayaklarının üzerinde durmayı becermiş, kendine yeni bir hayat kurmuştu. Hali vakti iyiydi. Bayan giyeceği üzerine çalışıyordu. İki tane satış mağazası açmıştı. Hiç evlenmemişti. Bunca senesini yüreğine gömmek zorunda kaldığı gizli sevgisiyle yaşamıştı. Sonunda dayanamamış, görülmemiş bir hesabı sonlandırmaya karar vermişti.