BEN DAHİL SİZİN KAÇ TANE CENNETİNİZ VAR* ??????günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için
sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar
çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı.Gecikmek
için de elinden geleni yapıyordu.Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda
kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir
yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının
gitmesini bekliyordu.
Öğretmeni, onun bu hâlini fark etti:
- Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?
Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:
- Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
- Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
- Ahmet arkadaşımız var ya?
- Evet, ne olmuş Ahmet’e?
- Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler
koymuyor.
- Ee?
- Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür.
Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona
verseniz?
Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu.
Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü.Ali
hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi
değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve
düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardım etmek
istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.
Nurhan Öğretmen:
- Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi
değil. Yanlış mı biliyorum?
- Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor.
Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
- Nerede çalışıyorsun?
- Simit satıyorum.
Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne deme liydi şimdi.
Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı.
Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha
konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.
Nurhan Öğretmen, Ali’ye döndü:
- Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
- Çok zengin bir işadamı?
- Niçin?
- İnsanlara daha çok yardım etmek için?
- Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak şimdi Ali, Ahmet’in ailesinin durumu
pekiyi değil; bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen
acele etme; çok zengin olduğun zaman insanlara yardım edersin.Olmaz mı?
- Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
- Neden olmaz?
c
- Üç sebepten dolayı olmaz.
Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni
insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit
alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele
mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.
İkincisi: ‘Ağaç yaş iken eğilir.’ deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı
öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam.
Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak
istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.
Nurhan Öğretmen, karşısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:
- Bu sonuncusunu pek iyi anlayamadım, dedi.?
- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak
günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem.
Allah, Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna
göre Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan
ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha kârlı bir
yatırım olur mu?
Nurhan Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını ‘Evet’ anlamında sallarken Aliyi
evine yolladı.
Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için
masasına döndüğünde Ali’nin bıraktığı parların masaüstünde kaldığını fark
etti. Sandalyesine gayrı ihtiyarı oturdu ve paraları eline aldı. Hiçbir para
ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli
incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan
bile kıymetliydi. Öyle bu paralar, Bu bozuk SİMİT paraları, Cenneti satın
alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen b ir duygu ile sımsıkı
kavradı bu bozuk simit paralarını.
Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif
edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar
gibi ağlamaya başladı. Ağladı ? Ağladı.
Kendine geldiğinde akşam olmuştu. Yavaş yavaş sınıftan çıkıp okuldan
ayrılırken bekçi Sadık ‘ Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk
Simit paraları ile cenneti satın almak’ diye Nurhan öğretmenin sayıkladığını
duydu. Bekçinin hayretler içinde ‘ Ne dediniz hocam ‘ demesini bile duymayan
Nurhan öğretmen bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına
karışıvermişti
” Cennet kolay degil cehennem lüzumsuz degil “
*Satranç tahtası kapandığında şah ve piyonun aynı torbaya konulması
kaçınılmazdır. Hayattaki yerinizide buna göre belirleyin..*
CADIARZUCADIARZUCADIARZUCADIARZU
Düsünmeye deyer deyilmi, sizlerle paylasmak istedim a.s