arkadaşlar bakın çok güzel bir yazı paylaşmak istedim sizlerle... yorumlarınızı esirgemeyin..bu yazının üstüne neler konuşulur neler..
Dışarıda
kar...Ama kuzine içten içe öyle yanıyor
ki.Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde... de ekmek
dilimleri.Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk
lükstü.Yumurta lezzetli. Ekmek her
zaman ekmek gibi... Bir kez
olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu
duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir
gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler
için ben ne kadar yaşlıyım...Dışarıda kar...ıçeride
kanaat...ıçeride huzur...Televizyon yoktu. Gazete de
her zaman olmazdı. Öyle güzel
cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Portakal
kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane
közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu. Sonra illa
ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar... Birçoğu
arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı
hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...Lezzet bir
tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?Ekmeklerimiz el
değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi
kokardı.Çay da
kokardı... Domates
de...Bütün bu
nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği
yetiyordu.Dışarıda
kar...ıçeride huzur...Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda
kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda... Ne
güzel cahildik. Mutluluğun
resmini çiziyorduk...