• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

En beğendiğiniz şiir dizeleri...

ben kendim yazıyorum şiir yazmayı seviyorum
 
en derin duygularla sana ait olan kalbimle sana hasret sana özlemle seni bekliyoru biliyorum cok uzaksın hayaller ülkesindesin seni yinede seviyorum bir gecmişti belki yasadıklarımız bir rüya belki de bir türlü geçemedigim belkide uyanmak istemedigi bu şiiri suan yazdım arkadaşlar yazar FHM
 
ben mi çok yorgundum sen mi çok dinç
bende mi eksikti
sen de mi fazlaydı sevinç
dilsizler yalan söyleyemez anladım
ya ben konuşamadım
ya sen sağırdın
her şeye rağmen
bana öyle çok sığdın ki
içimde kimseye yer bırakmadın
Kahraman Tazeoğlu
 
Son düzenleme:
***Sığmadın cümlelere ve hiç bir cümle seni tarif edecek kadar derin, olmadı
Seni severken yorulmadım, çünkü sen yaşam kaynağımdın
Hergün yenilendim,seninle çoğaldım,büyüdüm
Eksik kalan neyim varsa tamamladın
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğim ta kendisiydin
Sevdim işte ötesi yok! ...***
(alıntı)
 
Ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemâlidir,
ruhum onun, o dışımdaki âlemin bende akseden hayâlidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayâl
bana ışığı vuran yârimin cemâlidir...

nazım hikmet
 
ağzıma adını dikiyorlardı birileri anladım
kalktım gördüğüm bozkırlara baktım pencereden
vaktim yoktu toplasana en fazla bir çağ ağladım

küçük iskender
 
EĞER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde ‘onca ayrılığın birinci dereceden failidir’ denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse…

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı


can yücel
 
Üzülme zamanla geçer diyorlar da,
Zaman ilacı mıdır ki cidden her şeyin?
Kabuk tutturabilir mi bunca zamandır kapanmayan yaralarıma?
Zaman dermanın olacaktır diyorlar da sormuyorlar ki ben unutmak istiyor muyum?
 
Erisin mumlar ipi çekildikçe zamanın
Sayılar dolaşsın düşler masalında
Birbirine dokunsun çizgileri hayatın
Sonsuza gitsin senden kalan tüm acılar.
Sesinin yok oluşu gibi erisin mumlar
Beyazlığını kaybetsin eridikçe,
Kaybolsun küçücük kabın içinde
Soğuyuncaya kadar.

Aysu Eren
 
Kapat kapıları gece girmesin
Seninle kimsesizliğimin arasına
Bir demiryolunun uzadığı kadar,
Uza içime,
Kıvrıl.
Trensiz bir demiryolu kadar
İşlevsiz şimdi ellerim
Ellerim soğuk,
En az raylar kadar.

Özgür Ballı
 
Mayıstı;
Mutluluk akıyordu gökyüzünden,
Altında ıslanan insanlar hafif telaşlı
Yaz yağmuru, geçer, diyorlardı.
Ben oturmuş yağmura aldırmadan,
Seni düşünüyordum düşlerim ıslak
Bir de yeni doğmuş bebeklerin,
Zorla ağlatılmalarını.
Neredeydin?
Gittiğin yerlerde yağmur yağar mıydı?
Yağardı elbet ama,
Düşlerini ıslatmaya yeter miydi.
Bir sen, bir yağmur, bir bebek,
Dünyaya düştükten sonra
Kirli bir birikintiye ortak mı olacaktı?
Hayır! yağmasındı, dursundu,
Gitmeydi, döndü, kaldı.
Sonra yanıma bir kadın oturdu
Bende sıkıldım kalktım,
Amaçsızca yürüdüm,
Adamın biri saati sordu
seni sen geçiyor dedim içimden
Ama saat on' du.

Özgür Ballı
 
Bıçak eksik olmaz elinden
Seç, zulüm beğen zulümlerden
Yarası beterdir ölümden
Aşk yaralamaya görsün.

Muhterem Aslan
 
Bir avuç kurşuni hasret..
Dünlerden savrulan Nâr ile tutuşturuyorum satırların ucunu...
Hasret penceresine tünedi yine kuşlar
Yokluğuna uzanıyorum boylu boyunca ey yar!
Hezârpare sözlerim kanıyor dilimde
Alnına katran çalınan karanfil rengi düşlerim
Yokluğunun içinde boz bulanık şimdi
Zaman iplik iplik sökülüyor ellerimden
Sözüne hasret yürüyor saatler insafsızca
Arıyorum ellerime iliştirdiğin duaları
Sensiz hüzün çalıyorum aminlerime
Giderken vurduğun turnaların yolunu gözlüyorum hala
Kırık dökük bir kaç düş kalsa da avuçlarımda
Kuşlarla savuruyorum onları gökyüzüne
Hasret acımasızca kol geziyor etrafımda
Elem sürmesini çekiyorum her gece yüreğime
Uçurum uçurum asılısın sen hala içimde
Işık ışık gülüşünün gurbetindeyim yar!
Öyle derinlerdesin ki....
Okuyamıyor seni kimseler içimin rahlesinden
Çığlıklarımdan sağır kalemler
Çözemiyor dilimi
Bendeki seni çizemiyor kağıtlara
Bastığım topraklar sızım sızım küf tutmuş acılarımdan..
Bulutlar ağlaşıyor gözlerimle
Göz verdiğim renkler siliniyor tek tek
Sadece ama sadece hasretinin bir avuç kurşuni rengi kalıyor ellerimde..
 
Boşuna

Sen yoksun.........
Boşuna yağıyor yağmur...
Birlikte ıslanmayacağız ki.....
Boşuna bu nehir......
Çırpınıp pırpırlanması.....
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...
Uzar uzar gider..
Boşuna yorulur yollar..
Birlikte yürüyemiyeceğizki..
Özlemlerde ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız..
Birlikte ağlayamayacağız ki
Seviyorum seni boşuna..
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı Bölüşemiyeceğiz ki ...


Aziz Nesin
 
Çengelli bir iğne taşıyorum bugünlerde kalbimde,
Hani ucu, girdiği kilit yerinden biraz kısa olur da, ikide bir de acılır ve hiç kapanmaz ya? işte ondan.
Sivri ve kımıldadıkça kalbe batan,benliği hareket ettiren cinsten.
Hiçbir yere atamıyor, yok sayamıyorum.
Çengelli bir iğne gibi iğnelendi kalbime ve ben bu delik kalple yaşıyorum sanki...
Delik kalbimin, yüreğimin en ücra köşelerine kadar hissediyorum boşluğu, yokluğu...
Aynı uykuyu uyumak istiyorum aslında onunla...
Aynı anda aynı yatakta beraber uyumak değil kastettiğim.
Ayrı coğrafyalarda da olsak, ayrı mekanlarda da bulunsak aynı uykuyu uyumak, aynı rüyayı görmek.
Göz bebekleriyle, beynin arasında gidip gelmek, kalbindeki uykuya dalmak istiyorum.
Ve uyandığımda keşke gerçek olsa diyorum.
Bana bıraktığı aşk gibi yarım yaşıyorum şu günlerde herşeyi.
Başlayıp da bitiremediğim yazılarım, sonuna kadar gelip de okuyamadığım kitaplarım, dalgın dalgın yürüdügüm yollarım, son kelimesini bir türlü söylemediğim cümlelerim var.
Her şeyi aşkımız gibi paramparça yaşıyorum.
Sanki bütün dünyam, dudağımdaki yarım bir öpücüğün tadında artık.
Saçmalıyorum, saçma sapan cevaplar veriyorum.
Acı veren o gerçeği, kimselerle paylaşmadıkça da sevdiklerim korkuyor benden.
Duvar oluyorum bir anda...
Aşamadığım, kimselerin aşmasına izin vermediğim bir duvar!
Ne onu yaşabiliyorum, ne de sevdiklerimle mutlu olabiliyorum.
Hiçbir çözümü olmayan matematik problemi gibi, cevabı olmayan bir soru gibi beynimi kemiren acıtıcı bir duygu bu.
Acı çektikçe mi yazı yazıyorum, yazdıkça mı acı çekiyorum bilmiyorum.
Bunca acıya rağmen hala niye mi seviyorum?
O gidince yalnız kalmayacağımı biliyorum, ama onsuz kalabalıklardan daha büyük bir yalnızlık olamayacağının da farkındayım...

Kahraman Tazeoğlu
 
Son düzenleme:
Ve sana bir sır da ben vereyim mi ?
Onu hiç unutamayacaksın.
O mu ?
O bazen pişman olacak,
Sende bıraktıklarına üzülecek, ağlayacak belki bazen.
Seni hatırlayacak arasıra,
İmlasız depresyonlar yaşayacak kağıtlara,
Eli telefona gidecek istemeden.
Ama seni bir daha hiç sevmeyecek;
Daha önce sevmediği gibi…

Yinede dönecek birgün; kalmak için değil, seni nasıl yıktığını görmek için!..
Her insan izlemek ister; uğruna bir ölümü…

Kahraman Tazeoğlu

 
Son düzenleme:
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Victor Hugo
 
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR



Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU
 
Cümle ağaç kapıları,cümle demir kapıları aşıp;
Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk


Bahattin Karakoç
 
Bütün iyi kitapların sonunda,
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda,
Meltemi senden esen,
Soluğu senden olan,
Yeni bir baslangıç vardır.


Edip Cansever
 
Back