Eğrisiyle,Doğrusuyla Evlilik

Karı-koca ve çocuklardan oluşan, toplumun en temel birimi olan aile, içindeki bireylerin sosyalizasyonu ve sosyal desteğini sağlarken aynı zamanda neslin devamını da sağlar. Tanım itibariyle karı-koca ve çocuklar olarak yapılan ailenin fiziki mekanları dışında, geniş bir iletişim ve etki ağı içinde yaşadığı söylene bilir. Sözgelimi aile içi ilişkilerde, karı-kocanın kendi aileleriyle ilişkileri onlardan öğrendikleri ve onların etkilerinin izleri kolayca görülebilir. Erkek eşin kendi ailesiyle ilişkileri çekirdek ailenin de gündemindedir. Bazen aile içi iletişimlerde, karı-kocanın temel gündemi ve odağı kendi aileleriyle ilişkileri olmaktadır. Karı ve ko canın bağımsız olarak salt ikili ilişkilerinden çıkan tartışmalar daha azınlıkta olabilir. Günümüzde yüksek eğitimli, kent kökenli ve kentte yaşayan karı-koca arasındaki iletişiminin daha bağımsız ve tarafların birbiriyle ilgili olma boyutu daha yoğun olsa da, bütünüyle ayrışmış (kendi ailelerinden) bir ikili ilişki görmek imkansızdır. İlişki ve etkileşimin olduğu bütün sistemler de de çatışmalar ve sorunlar vardır. Aile sistem yaklaşımı açısından ele alındığında, bu sistemin de diğer bütün sistemler gibi kriz durumları, sorunları, çatışmaları, sevinçleri, sevgileri, büyümeleri ve dağılmaları olabilir Çatışmasız ve sorunsuz bir insan olamayacağına göre, birden fazla bireyle yürüyen bir sistemde de olması doğaldır. Böyle bir ailenin varolacağı düşünülemez. İnsanın varolduğu her yerde, uzlaşma ve anlaşma kadar, çatışma ve sorunlar da evrenseldir. Çatışma, karı ve kocanın, algılarının, duygularının ve davranışlarının ve isteklerinin engellendiğini hissettiği anda başlar. Çatışmalar her zaman yıkıcı sonuçlar getirmez. Ancak ele alış yaklaşımlarına bağlı olarak, ilişkiyi olumlu ya da olumsuz olarak etkilerler. Çatışmalar ve sorunlar aile bireylerinin günlük faaliyetlerini sürdürmelerinde onların engeli haline geliyorsa, burada sorunların ele alınış biçiminin bireylere uymadığı ya da sorunların çözümünde ye tersiz kalındığından söz edilebilir. Aile içinde yaşanan çatışmalarda tarafların çatışmaları; ele alış biçimlerinin zorlama, uyum, uzlaşma, işbirliği ve kaçınma tarzında olduğu söylenebilir. Zorlama: Eşlerden birinin kendi isteklerini diğerine kabul ettirme arzusudur. Bu tarzda tarafların kazanç ve kayıp çabasından söz edilebilir. Eşlerden birinin, diğerini zorla kendi istediği tarzda giydirmek istemesi buna örnektir. Uyum: Eşlerden birinin kendi isteklerine önem vermeksizin, diğerinin isteklerine cevap vermek ve yerine getirmek için çabalamasıdır. Uzlaşma: Eşlerden birinin diğerinin isteklerinin bir kısmını karşılamak için, kendi isteklerinin bir kısmından vazgeçerek, iki istek arasın da orta bir yol bulma çabası göstermesidir.. İşbirliği: Eşlerden birinin hem kendi isteğini, hem de eşinin isteğini bütünüyle karşılama çabası göstermesidir. Bu durumda eş yeni seçenekler aramakta ve problem çözme davranışı göstermektedir. Kaçınma: Eşlerden birinin diğerinin isteklerine karşı kayıtsız kalmasıdır. Aile içinde çocukların eğitimi, erkek eşin ve evin ihtiyaçlarını karşılamakla, pek çok sorumluluğu aynı anda üstlenerek yürütmek durumunda kalan kadınlar, aile içindeki sorunlar ve çatışmalarda da sıklıkla uyum, uzlaşma ve iş birliği davranışı göstermeye çabalamaktadırlar. "Evi kuran dişi kuştur" deyimi, kadına öğretilmiş ve sıklıkla kadın tarafından da içselleştirilen ve benimsenen bir yaklaşımdır. Erkek eşler ise, zorlama ve kaçınma davranışını daha fazla gösterme eğiliminde olabilirler. Zorlamanın erkek tabiatına ne kadar uyduğu tartışılması gereken bir konudur. Ancak erkeğin ev dışında sorumluluk üstlenmesi, aile geçimini sağlaması, istihdam’da yer alan bir kişi olması gerçeği ile de ilgisi olabilir. Bu arada onları yetiştiren annelerin ve çevrenin öğrettiği bazı normlarda var dır. "Erkek adam ağlamaz", "Sen erkeksin güçlü olmalısın", "Kadınlara fazla yüz verme şımarır" yönündeki toplumsal öğreti, onları uzlaşma ve işbirliği yaklaşımından uzaklaştırabilir. Yaratılış itibariyle birbirinden farklı, ancak birbirinden üstünlük özellikleri (aklen, manen…v.b.) ortaya konamayan erkek eşlerin, kadınlar üzerindeki zorlama ve kaçınma davranışlarının, aile içinde ciddi sorun alanlarının oluşmasına neden olduğu bir gerçektir. Yukarıda belirtilen beş davranıştan birini sürekli olarak gösterme eğiliminde olan eş, diğerinin de karşı tepki geliştirmesine neden olabilir. İki eşin de duruma göre uzlaşmacı, işbirlikçi, uyumlu olması, bazı çatışmaların daha kolay halledilmesini sağlayabilir. Eşlerden birinin hep zorlayıcı olması diğerinin hep uyum göstermesi, süreç içinde tarafları zorlayabilir. Son günlerde aile içindeki çözülmeler ve boşanmalarda, bu duruma bir başkaldırı hareke tinin varlığı hissedilmektedir. Özellikle ekonomik açıdan bağımsız, eğitimli ve çalışan kadınlarda aile içinde eşitlik ve uzlaşma özlemine yönelik tepki daha belirgindir. Kadınlar, erkeklerin fiziksel açıdan (bedenen) daha güçlü olmasını, aile içi ilişkilerde, sorumluluk ve rol dağılımında da erkeğe güçlülük tanımasını sorgulamaktadırlar. Nitekim 1997 yılında çıkartılan, "ailenin korunmasına dair kanun" ve yeni medenî kanunda, kadın erkek eşitliği yönünde vurgulamalar ve kadına yönelik şiddet durumunda kadının korunması ve erkeğin cezalandırılması gündeme gelmiştir. Ancak kadınlarla ilgili bu düzenlemeler ve koruma önlemlerinin, aile içinde kadının konumunu değiştirip değiştirmeyeceğini söylemek için henüz çok erken. Toplumsallaşma sürecinde erkeğe ve kadına aktarılanların, dini hükümlerin yorumlanış biçimlerinin, toplumsal hayatın düzenlenmesinin, değişmesi zaman alacaktır. Sözgelimi, Nisa Suresi’nin 34. ayetindeki, "Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdır" ifadesi, ayrıca Bakara Suresinin 228. ayetinde, "Kadınların erkek üzerinde hakları vardır" ifadesinden sonra gelen, "Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır" ifadesi hukuki üstünlüğü ifade eder. Ancak bu üstünlük, şeref ve fazilet bakımından bir üstünlük olarak yorumlanmamalıdır .Gerçekte kadının fırsat, ücret, statü, görev açısından eşitsizliklerine rağmen, sosyal ve insani açıdan saygın ve erkekle eşit olma mücadelesini doğal karşılamak gerekir. Ancak kadının farklılık hakkının da korunması, gerektiğinin bilincinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bu durum farklılıkların birliği ve uzlaşması, aile içindeki birliği ve huzuru temsil edebilir. Kadının kendi bireyselliğinden ve barışıklığından vazgeçerek, tamamen itaatkâr ve uyumlu ya da erkek rekabetinden dolayı zorlayıcı ve erkeksi özelliklerini (androjenite) baskın hale getirmesi sıkıntı doğurabilir. Bu durum insan olma tabiatına da aykırıdır. Aile içinde eşler arasındaki çatışma alanlarını; iletişim yokluğu, eksikliği ve bozukluğu, sürekli tartışma, giderilmeyen duygusal gereksinimler, parasal anlaşmazlık, kayınvalide kayınpeder sorunları, sadakatsizlik, çocuklara ilişkin çalışmalar, otoriter ve şüpheci eş, alkolizm ve kumar, şiddet alanlarında sınıflayabiliriz. Eşlerin bu çatışmaları ele alırken doyuma ulaşmaları beklenir. Fedakârlığın her zaman kadın eşten beklenmesi, annelik ve eşlik sorumluluğu ile ev dışı sorumlulukları aynı anda yüklenmek durumunda olan kadını tüketici bir süreçtir. Farklılıklarını ve bütünlüklerini koruma riskiyle karşı karşıya kalarak, "üreten ve yaşayan" insan olmaktan çıkıp, "hayatı seyreden insan olmak" hep boyun eğmek, her zaman bir tarafa yüklenirse (sürekli olarak kadına) evrensel adaletten söz etmek imkansızlaşır. Kadının bu konumuna tepkisi onu huzursuz, kararsız ve bezgin dolayısıyla, daha mutsuz, doyumsuz hale getirebilir. Mutsuz ve doyumsuz bir bireyin, aile içindeki çocuklarına ve eşine sevgi ve mutluluk getirmesi beklenemez. Gerginlik ve iletişimsizlikte taraflardan birinin "beni anla, dinle" derken, diğerinin hayır "sen beni dinle, anla" demesi çözümsüzlük getiren bir ikilemdir. Kadının ve erkeğin öncelikle kendini anlaması, farklılıklarına ve özgün yanlarına (kadınlık, erkeklik özelliklerine) saygı göstererek, ayrı bir birey olduğunu kabullenmesi gerekir. Kendisi ile dost ve arkadaş olan birey, karşısındakiyle daha kolay anlaşma sağlar, onlarla bütünleşmesi daha güzel ve anlamlı olur. Sevgisini ilgi, sorumsuzluk, saygı ve bilgi doğrultusunda hayatına ve ilişkilerine yansıtan bireyin, kendisine ve ailesine aktardığı mutluluk da o denli yaygın ve güçlüdür. Bir başkasının üzerinde egemenlik kurmaksızın, onu istediklerini yaptırma yönünde (zorlama) bir tutum sergilemeksizin, onu kendi nesnesi haline getirmeksizin yürütülen ilişkiler, taraflara adalet ve barış duygusu hissettirir. Kadın-erkek eşitliğinin farklılıklar ve özgünlükler korunarak yaşatıldığı aile ortamlarında, tarafların birbirlerine ve çocuklarına doyum ve mutluluk vermesi kaçınılmazdır. İçinde yaşadığımız ekonomik kriz ve hızlı değişme döneminde, aile içindeki iletişimin güzelleşmesi ve zenginleşmesi, her iki tarafın benzer oranda çaba göstermesiyle mümkündür. Gelecek nesillerin, kendi ailelerini kurma motivasyonu ve yürütüş tarzında, örnek alacakları aile ortamının olumlu katkısı olacaktır.
 
Aşklar, evlilikler umutla başlar. Geliştirmek ve korumak çaba ister. Gereken özenin gösterilmediği ilişkiler er ya da geç karaya oturur. Bu durumda kişilerin kendini sorgulamak yerine sığındığı gerekçe çoğu kez aynı: "Erkekler Mars’tan, kadınlar Venüs’ten." Aile terapisti İbrahim Eke ise bu teze karşı çıkıyor.

Aralık Gönüllü Eğitim ve Kültürel Araştırma Derneği’nde "İlişkiler, sondan az önce" başlıklı seminerler veren uzman psikolog Eke "Hurafeleri bir kenara bırakıp kendimize bakalım. Kadın ile erkek aynı gezegenden" diyor.

Başarılı bir ilişki için asgari hangi koşullar gerekiyor?

- Tercihlerde anlaşma, karşılıklı saygı, dürüstlük, farklı mekanlardayken bile partnerle ilgili pozitif şeyler düşünebilme, uzaklaşmak yerine birbirine yönelme, partneri ilgiyle dinleme, etkileşime açık olma, karşıdakini rahatlatabilme, kendini onun yerine koyabilme koşulları sağlanıyorsa ilişki sağlıklı yoldadır.

Başarılı ilişki için aşk şart mı?

- İyi olur, ama şart değil. Aşka yüklenen anlam önemli. Binlerce tanımı var. "Çok mutluyuz, aşığız" diyen çiftleri ayrı odalara alıyoruz. Aşktan ne anladıklarını, ne beklediklerini soruyoruz. Farklı ifade ediyorlar. Bana göre aşk, tutkudur, ergenliktir. Gözün hiçbir şey görmemesidir. Ergen gibi hayatında hiçbir şeyi umursamadan yaşamaktır. Tahtını terk etmektir.

Aşkın kuralları, sınırları olur mu?

- Hayır olmaz. Kural, sınır oldu mu aşk değil, ilişkidir artık. Yetişkinler normlara uyarlar, aşk onlara çok uygun değildir. O yüzden 55 yaşında aşık olanlar ergen gibi saçmalıyor. Çünkü bu duygu durumuna giriyor, beklenmedik davranışlar gösteriyorlar. Güzel olan da bu.

İki cins arasında fark var mı gerçekten?

- Kadınlar Venüs’ten, erkekler Mars’tan hikayesi gerçek değil. Bu varsayımlara dayanan, insanların ilgisini gıdıklayan bir kitap olsa da iddiaları kanıtlayacak tek bilimsel veri yok. Tam tersi, bilime göre erkek de kadın da aynı gezegenden, benzer özellikleri var. Dolayısıyla bir kez daha söylüyorum: Aşka yüklenen anlam önemli.

Aşk gibi güzel olan bir şey neden tükeniyor?

- Dünyada sonsuz olan nedir?

Kişiler aşık olacaklarını seçiyor mu?

- Bu soru beyinle ilgili çalışma yapanların alanına giriyor. Kadın dölünü yaymak için güçlü erkek arar, türündeki hikayeler gerçek dışı. Bilime aykırı. Yalan söylüyorlar. Hurafeleri bir kenara bırakalım. Belki insanlar 400 bin yıl önce böyleydi. Bugün yaşamda birlikte yürüyebilecekleri eşi arıyorlar.

Kişilerin ruh ikizi var mıdır?

- Bildiğim kadarıyla, bilimsel tanımı yok. Eğer bir kişi "Ruh ikizim var" diyorsa, buna anlam verip davranışlarını yönlendiriyorsa "evet" var derim ben de.

Başarılı ilişki için harita, hap isteniyor

Kişilik benzerlikleri ilişkiyi güçlendirir mi?

- "Bunlar varsa ilişki çok iyi, yoksa kötü" demiyoruz. Sorun çıkabilecek alanları söylüyoruz. Sorun tespit edildiğinde, çözülürse hayat iyi gider. Çözülmezse ilişki biter. Birey kendisine olduğu kadar, çevresindekilere de değer vermeli, dostluk kurabilmeli. Partnerlerini kendiyle eşit görmeli. Kadınlar dahil, artık herkes "Erkek egemen" saçmalıkları bir kenara bırakmalı.

Sürekli sorun çözmeye çalışmak zor değil mi?

- Günlük hayatımızda zaten sürekli problem çözüyoruz. Neden ilişkidekileri çözmek zor olsun? Sağlıklı ilişki isteyen, emek vermek zorunda. Emek vermek yerine harita ya da hap istiyorlar. İlişkilerde, bireylerin kişilik yapısı çok önemli. Mutlu ilişki karşılıklı dengeden geçer.

Tartışma şekli ilişkinin falı gibi

Hangi işaretler iletişimde ve ilişkide ciddi sorunların habercisidir?

- Çok önemli kararlar birlikte verilmiyorsa, sık sık ayrılıp tekrar bir araya geliniyorsa, partnerlerin eleştirisinden korunmak için duygusal ilişkiden uzaklaşılıyorsa sorun vardır. Tartışma yöntemi de çok önemli ipucu. Uzayıp bir sonuca bağlanmıyorsa, kıskançlık sık gündemdeyse, tartışmalarda kişiliğe yönelik suçlamalar, aşağılama, küçük görme ifade eden sözler, mimikler, jestler ve bol bol eleştiri varsa, küsülüyorsa, basit şeyler büyütülüyorsa, kırıcı bir tartışmadan sonra ilişkiyi tamir etmek için çaba harcanmıyor veya bu konuda başarılı olunamıyorsa, durmadan "aslında ne yapmak istendiği" anlatılmak zorunda kalınıyor, sert bir dille tartışılıyorsa, partnerler sık sık eleştiriliyorsa, kendini savunurken, partner suçlanıyorsa, tartışmalar sırasında tepkisiz kalınıyorsa ve konuşulmuyorsa sorun büyük.

Sorunsuz ilişki için tek kişinin çabası yeter mi?

- Tabii ki yetmez. İlişki tek başına yaşanabilir mi?

Karşımızdakini daha iyi anlamak ve kendimizi anlatmak için ne yapabiliriz?

- Çok basit bir yöntemi var. Duygularımızı açık şekilde ifade etmeliyiz. Düşündüğümüzü karşımızdakine söylemeliyiz. Karşımızdakini anlamak için de zihnini okumaya çalışmak yerine yine açıkça ne düşündüğünü sormalıyız.

Her kötü ilişki, evlilik kurtarılabilir mi sizce?

- Her ilişki ancak iki taraf da istiyorsa kurtarılabilir. Taraflar istiyorsa, çözümsüz diyalog yoktur.

Aşklar, evlilikler çabuk mu tüketiliyor?

- Kişinin hayata bakışı sadece tüketim üzerine kuruluysa, örneğin "bunu diktirmek yerine atarım, yenisi daha ucuza gelir" diyorsa ilişkiye emek vermeye yanaşmaz. Bu olmazsa mutlaka yeni biri vardır, diye düşünür. Bir anlamda ilişkiler de dondurulmuş yemekler gibi, hazırlamak için emek harcamadan, ısıtılıp hayata sokuluyor. Başka bir çok şey için emek veriliyor; neden ilişki, evlilik için verilmesin?

İlişkinin sonunu hızlandıran adımlar

Kırıcı bir tartışmadan sonra ilişkiyi tamir etmek için çaba harcanmıyor veya girişim başarısız kalıyorsa.
Sık sık sizi beğendiğini, sonra da hiç beğenmediğini söylüyorsa.
Sık sık ayrılıp, tekrar bir araya geliniyorsa.
Kızgınlık ve öfke sıkça dışa vuruluyorsa.
Tartışmalar uzayıp, sonuca bağlanmıyorsa.
Basit şeyler büyütülüyor ve sorun ediliyorsa.
Kıskançlık sık gündeme geliyorsa durum kötü.
Sondan az önce

İlişkiyle ilgili sorunlar çok ciddi bulunur.
Sorunlardan söz etmek yararsız görünür.
Sorunları kendi başına çözmeye çalışır.
Paralel yaşamlar kurulur.
Yalnızlık tercih edilir.
Sadece seks ilişkiyi kurtarmaz

Cinsellik ilişkide önemli. İlişkinin ana motorunun seks olması da geleceğini riske sokar. Öte yandan cinsel ilişkinin sıklığı açısından memnuniyet, cinsel ilişkiden beklentilerin açıkça paylaşılabilmesi, karşı tarafın cinsel isteklerine karşı duyarlılık, her iki taraf için tatmin ediciliği ve cinsel ilişkide korunma yollarında hemfikir olmak da önemli.

Ailede yaşananlar ilişkinin kaderini etkiliyor

Bireylerin geldikleri ailelerin önemli rolü var. Alkol bağımlısı, ruhsal sorun yaşanan, çocuklarına karar alma fırsatı vermeyen, ilişkilerini onaylamayan, geçimsiz, boşanmış ailelerin çocuklarının ilişkileri riskli. Ebeveynlerin çocuklarının ilişkilerine sürekli müdahale etmesi, taraf tutması ilişkiyi zora sokar. Geçmişte şiddet, cinsel taciz, terk, ihmal gibi travmatik olaylar yaşayan bireylerin ilişkisi daha çok emek ister. İlişkinin başlangıcıyla ilgili güzel anılar yoksa, aldatma yaşanmışsa biraz daha çabaya ihtiyaç duyulabilir.
 
Evlilik yaşanması gereken bir heyecandır ve hayatınızın ikinci bölümüdür. Tek başınıza yaşadığınız hayatı artık eşinizle devam ettireceksiniz. ‘Eş’ kelimesine hiç dikkat ettimiş miydiniz ? Sözlük anlamı ‘birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzeri’ olarak karşımıza çıkar. Bir hayatı birlikte yaşamak için kurulan evlilik müessesinin en anlamlı kelimesidir ‘eş’. Bu kelimeyi yıllar boyunca kullanmak ve kullanırken anlamını hep hatırlamak, sizi evlililğe daha da bağlayacaktır.

Halk arasında dilden dile gelen, evliliğin ilk günlerinin ‘cicim ayları’ olduğu söylentisi tamamıyla yanlıştır. Evliliğin ilk günlerinin bu şekilde adlandırılması diğer günlerinin kötü geçtiği anl- hatalı kelime - mı gelir? Tabii ki hayır. Evliliğinizin ilk günlerinin birkaç yıl sonrasının, hatta onlarca yıl sonrasının ‘cicim’ olmasını istiyorsanız biraz emek vermeniz yeterli olacaktır. Hiçbir güzellik gökyüzünden süzülerek kollarımızın arasına düşmez. Muhakkak çaba ve emek ister. Böylece kazanılmış birer ödül olur güzellikler. Evliliğinizin sonsuza dek ‘cicim ayları’ kıvamında geçmesi için şimdi biraz gayret sizi bekliyor.

Evliliğinizin yıllar boyunca ilk günkü heyecanı ve güzelliğini muhafaza etmesi imkansız değildir. Saygıyı, sevgiyi ve anlayışı yitirmediğiniz takdirde, evliliğiniz uzun yıllar boyunca ‘cicim günleri’ni yaşayacaktır. Yapmanız gereken tek şey, eşinize ilk günden itibaren olduğunuz gibi gözükmektir. Eşinizin istediği gibi görünmek ya da onu istediğiniz gibi görmek için çerçeveye alırsanız mutluluğunuzu baştan kaybetmiş sayılırsınız. Çünkü insanların yapıları, alışkanlıkları ve karakterleri olgun yaşlardan sonra değişmez. Ancak siz bu gerçeği değiştirmeye kalkıştığınız anda olumsuzluklarla karşılaşmak kaçınılmaz hale gelir. Kimse kimseyi değiştiremez, yalnızca erteler. Eşler evliliklerinin ilk aylarında birbirlerinin gönlünü hoş tutabilmek için kendilerini ertelerler. Bir süre sonra birlikteliklerine alışan çiftler kendileri gibi olmaya başlarlar. Bu durum evlilikleri sarsacak kadar tehlikelidir. ‘Cicim ayları’ söylentisi de bu yanlış yaklaşımdan kaynaklanarak günümüze kadar gelmektedir.

Evlilik bir hayatı iki ayrı eşin paylaşmasıyla gerçekleşir. Gerçek bir hayat tamamen doğaldır. Yemek yersiniz, uyursunuz, gülersiniz, ağlarsınız, çalışırsınız, yorulursunuz, acı çeker, mutlu olursunuz. Bunlar hayatın kendisi kadar doğal ve gerçektir. Evlenmeden önce bu duyguları tek başınıza yaşarken artık hayatınızı paylaştığınızkikişiyle yaşamalısınız. Evliliğinizin ilk günlerinden itibaren saygı, sevgi ve anlayışı unutmadan, duygularınızı olduğu gibi gösterin. Cicim yılları için duygularınızı ve kendinizi asla ertelemeyin.
 
Birbirinin hayatını kolaylaştıran eşler evliliği daha güzel yürütüyor


Psikolog Yasemin Yalçın Aktosun, gazetemizin Ailem ekindeki yazılarıyla tanınıyor. Yasemin Hanım, son kitabı "Evli misiniz, Eşli misiniz?"i kendi hayatından aldığı tecrübelerle destekleyerek ve edindiği birikimle yazdığını ifade ediyor.

Evlilik, birbirini seven ve anlayan çiftlere mutluluk, huzur ve düzen sağlayan güzel bir paylaşım ortamıdır. Erkek ve kadının, anne, baba, eş, evlat, çalışan gibi farklı rolleri yürütürken birbirinin hayatını kolaylaştırmak için gayret göstermesi aralandaki ilişkiyi zenginleştirir ve bağlarını kuvvetlendirir. Kişisel ve mesleki gelişim için cesaret verip karşılıklı fedakarlıklarda bulunmak ise kimi zaman birbirlerine yapabilecekleri en büyük iyilik haline gelir. Birbiri için hayatı kolaylaştırma ve zenginleştirme gayretinin en güzel örneği AİLEM dergisi yazarı psikolog danışman Yasemin Yalçın Aktosun ve eşi Ahmet Servet Aktosun'un evliliğinde ortaya çıkıyor. "Evli misiniz, Eşli misiniz?" (Timaş Yayınları) isimli kitabını hazırlarken kendi hayat tecrübelerinden de faydalandığını söyleyen Yasemin Hanım ve eşi Ahmet Servet Bey ile evlilik üzerine söyleştik. Çocuk ve aile danışmanlığı yapan, dergiye yazı yazan, televizyon programlarına katılan, farklı illerde seminerler veren, yüksek lisans eğitimine devam eden, bu arada 3 yaşındaki kızı Nilüfer'e iyi anne olmaya çalışan Yasemin Hanım'ın bu yoğunluğu başarıyla sürdürmesinin ardında Ahmet Bey'in fedakarlıkları ve desteği yatıyor. Bu arada Yasemin Hanım'ın da işten geç saatte ve yorgun gelen eşi için sakin, huzurlu ve güler yüzlü bir ev ortamı oluşturma gayreti Ahmet Bey'i mutlu ediyor.

İkimizden biri açıkları kapattı

Mesleki anlamda çok yoğun olmasına karşın evin yükünü üstlenmediğini belirten Yasemin Hanım, "Mesleğimde hareketliyim; ama fatura yatırmam, market alışverişi yapmam. Evin reisi Ahmet'tir. Bütün işleri o halleder. Bu biraz da eşimin merhametinden kaynaklanıyor. Benim zaten yorulduğumu düşünüp kendisi yapıyor. Yaptığım işlerde beni hiç engellemedi. Eğer çok zorlanmaktan şikayet ediyorsam 'azaltalım' demiştir; ama o an yatıştırmak içindir. Çünkü bu şekilde mutlu olduğumu biliyor. Zaman zaman patlamalarım oluyor; ama bu yoğunluğu seviyorum. Benim yüzümden evde ihmal edilen, eksik kalan bir şey olmadı. İkimizden biri açıkları kapattı. Ne çocuk ihmal oldu, ne ev kirli, alışveriş eksik kaldı." diyor. Evliliğin ilk zamanlarında gece evde yalnız kalmaktan korktuğu için eşinin erken gelmesini istemiş Yasemin Hanım. Bu yüzden onun hayatını biraz zorlaştırdığını düşünüyor. Artık alıştığı için de geç vakte kadar uzayan programlarını engellemeyişini eşine sağladığı kolaylıkların başında sayıyor. Günde 3 kere değiştirdiği gömleklerini her zaman temiz ve ütülü bulmasını da kendisine yapılmış büyük bir iyilik kabul ediyor Ahmet Bey. Evcimen bir yapısı olan Ahmet Bey, eve geldiği zaman muhabbet beslediği kadını güler yüzle görmeyi çok önemsiyor. Evde huzurlu kılınmak hayatının en kolaylaştırıcı etkeni oluyor.

Servet hocayı değil, kocamı istiyorum

Her çift arasında olduğu gibi onların da sorun yaşadığı meseleler var elbette ama bunu 'birbirini olduğu gibi kabul etme' ilkesiyle aşıyorlar. İkisinin de meslek gereği doğrudan insanlarla ilgilenmesinin (Ahmet Servet Bey özel bir üniversite hazırlık dersanesinde müdür yardımcısı) ilişkilerini nasıl etkilediğini merak ettik. Meğer bu konu onların da muzdarip olduğu bir mesele imiş. Şöyle ki, sürekli öğrencilerle bir arada olan Ahmet Bey, onlara her an ders, nasihat verme konumunda olduğu için, Yasemin Hanım'a karşı da konuşmaları nasihat üslubunda olabiliyor. Yasemin Hanım da işi gereği daima sorunları olan bireylerle konuştuğu ve onların dertlerini paylaştığı için üzerine yüklenen olumsuz enerjiyi dağıtma görevi Ahmet Bey'e düşüyor. Yasemin Hanım bu durumu şöyle anlatıyor: "Eşimle aramızda 7 yaş fark var. Tecrübesi benden fazla. Ona heyecanla bir şey anlatıyorum. Konuşması ders yapar gibi oluyor lakin ben ders istemiyorum. Servet hocayı değil, Ahmet'i istiyorum. Evliliklerdeki asıl sorun bu. Bir şey anlattığım zaman bu mevzuyu al hayatında kullan ama cevap olarak bana direkt ders verme. Bu durumda kendimi eğitilmesi gereken biri gibi hissederim ve beni rahatsız eder. Heyecanla bir şeyi anlatırken yorumlamadan önce, benimle bir gül, heyecanımı paylaş, sonra başka yönlerini konuşalım." Eşinin az konuşması da Yasemin Hanım'ın hoşnut olmadığı bir durum. Bir konuda yorum yaptığı zaman eşinin başıyla tasdik etmesi yerine onay cümlesini duymak istediğini söylüyor. Ahmet Bey de, çok konuşmasa da her şeyi paylaştıklarını, hiçbir sorunu içlerine atmadıklarını vurguluyor.

İnsanların hayatında doğrular kadar yanlışların da var olduğunu unutmamak gerektiğine dikkat çeken Ahmet Bey şöyle konuşuyor: "Karşınızdaki insanı olduğu gibi kabul etmezseniz ilişki yürümez. Önemli olan yanlışları asgariye indirmek doğruları artırmaya çalışmaktır. Bu minvalde hareket ederseniz sıkıntı çok olmaz veya aşılabilir. Eşim akşama kadar çok sıkıntılı insanlarla muhatap oluyor. Her türlü derdi dinliyor. Onları yükleniyor gün boyu. İlk yıllardaki kadar etkilenmiyor; ama bazı ağır vakalar günlerce etkiliyor. Eve gelince potansiyel bir negatif elektrik oluyor. O noktada anlayışlı olmam gerekiyor. Bu işi yapıyorsa rahatlamaya ihtiyacı olduğunu biliyorum."



Yasemin Yalçın Aktosun: Psikoloğum ama aynı zamanda insanım

Çevremdeki insanların 'Sen de psikologsun sen de sinirlenirsen olur mu?' demesinden rahatsızım. Psikoloğum ama aynı zamanda insanım. Birey olmaktan kaynaklanan dalgalanmalar benim de hayatımda var, olmak da zorunda ama o dalgaların geleceğini hissedip tedbir almak benim en büyük avantajım. Bir kırılganlık veya sorun yaşandığı zaman nasıl telafi edileceğini biliyorum. Bizim de zaman zaman kırgınlığımız oluyor. En çok nasihat olayından kaynaklanıyor. 'Ben evde sadece eş olmak istiyorum sen de öyle ol. Benden beklentin psikolog Yasemin'den beklentin olmasın, ben de Servet hocadan bir şey beklemeyeyim.' diyorum.



Küsmek ilişkiyi yıpratıyor

6 yıllık evlilikleri boyunca bir gün bile küs kalmadıklarını belirten Yasemin Hanım, eşler arasında küskünlük olmaması gerektiğini ısrarla vurguluyor: "Eşler küsüp çok rahat ayrı odalarda uyuyabiliyor. Biz bunu hiç yapmadık. Çok kırılmışızdır; ama gurur yapmayız. Ben biraz kapris yaparım belki, onu hissetmek istediğim için. Kadın olmaktan da kaynaklanan bir şey bu. Bu kapris de küsmenin neticesi değil eşimin ilgisini talep etmenin farklı versiyonudur. O da anlar zaten bunu. Gönlümü alır ve orada biter. Bir gün, bir hafta küsmek asla yapılmaması gereken şeyler. Eşimin alttan alması ve olgunluğu, benim de duygular arasında rahat geçiş yapmam ve ikimizin de kin tutmamasından kaynaklanıyor bu durum." Kadınların daha çok ilgi istemesine karşılık erkeklerin de yumuşatılmaya ihtiyaç duyduğunu belirten Yasemin Hanım, taraflardan birinin sorunlar karşısında sürekli alttan almasının doğru olmadığını ifade ediyor. "Muhatabınız sürekli yıpratıyorsa, üsluba aykırı yaklaşımlar sergiliyorsa, onu alttan alırsanız bu ilişki çok uzun sürmez." diyen Aktosun, ilgi bekleme konusunu şöyle anlatıyor: "Kadın ilgi bekler; çünkü fıtratında kadınlığını hissetme ihtiyacı vardır. Bunu hissettirecek de sadece karşı cinstir. Mahremidir. Bu zaman zaman beğeni ifade etme şeklinde olabilir. Her gün aynı tarz giyinse bile 'hayatım ne kadar şık olmuşsun' sözünü duymak bir kadın için önemlidir. Söylenmesi gereklidir. Kadın ısrarla çiçek ister. Bu çiçek görmediğinden değil 'Sen değerlisin' mesajını almak istemesindendir. Kadın kadınlığının okşanmasını, erkek de yumuşatılmak ister. Erkek fıtratı daha katıdır, serttir, çerçevesi vardır. O esnetilebilmek için kadının farklı oyunlarını ister. Kadının farklı konular açarak ortamı hareketlendirmesi gerekir. Erkek kadına kadınlığını hissettirecek, kadın da erkeğin içindeki çocuğu azat edecek. O zaman evlilik hareketli olur aslında. Kaç yıllık evli olursa olsun, çocuklar da olsa eşler aynı zamanda bireydir ve zaman zaman yalnız kalıp birbirlerini onore etmeleri gerekir. Dışarıda buluşmak, yemeğe çıkmak, evde kahve yapıp baş başa içmek gibi süreçleri yaşamaları gerekir. Bu olduğu zaman sorunların önüne geçilebilir. Günümüzde sadakat problemleri çok fazla yaşanıyor. Bunun alt sebeplerine bakınca paylaşım imkanlarının azaldığını görüyoruz. Nişanlılık ve evliliğin ilk yıllarındaki hava sonra da yaşatılabilirse hayatımız daha parlak ve hareketli olur.



Ev işlerini birlikte yapıyoruz

Ahmet Bey "Bu evin kiri nedir, gibi bir yaklaşımım olmaz hiç. Şikayet etmem. Fıtratım çok dağınıklığa müsait değil. Üşenmem de. Birlikte yaparız veya ben tek başıma yaparım. Veya o tek başına yapar. Ev işi hiç sorun olmadı aramızda." diyor. Yasemin Hanım ise, sabah uyanınca evi temizlenmiş bulmanın kendisi için en büyük sürpriz olduğunu söylüyor: "Eşim, çok gergin olduğum dönemlerde böyle sürprizler yapar. Hafta sonları beraber evde isek paylaşırız. O kaldırılacak ağır işleri, ben ince işleri yaparım. Tek başıma yaptıklarım da olur. Ev çok dağınıkken yatıyorsam sabah uyanınca acaba Ahmet toparlamış mıdır diye düşünerek uyanırım bazen. Fedakarlığın içine bunlar da giriyor. Yorgunum ve eşim hayatı benim adıma kolaylaştırıyor. Beni anlıyor. Merhametlidir."

Evlilik anlaşması yapmadık; ama mutlaka yapılmalı

Yasemin Yalçın Aktosun, "Evli misiniz, Eşli misiniz?" adlı kitabında çiftlere evlenmeden önce evlilik anlaşması yapmayı öneriyor; ancak kendileri böyle bir yazılı anlaşma yapmamış. Yazılı olmasa da evlilik hakkında çok konuştuklarını belirten Aktosun, anlaşmanın önemini şöyle anlatıyor: "Şu anki aklım olsa kesinlikle yapardım. Anlaşma yapmamış olmanın zararını görmedim, muzdarip değilim; ama yapılması anlam arz ediyor. Hiçbir şey olmasa hatıra olarak saklanabilecek önemli bir belge. Evlilik anlaşmasında, her bireyde olması gereken ahlaki davranışların teyidi manasında maddeler olmalı. 'Ne olursa olsun birbirimizin arkasında olmalıyız, konuşurken saygılı olmalıyız.' gibi. Bir de herkesin özeli vardır. 'Annem benim için çok önemli. Onunla sık görüşmek isteyeceğim. Bu senin için problem arz eder mi?' sorusuna başlangıçta etmez deniyor; ama sonradan problem oluyor. Taraflar konuştuğunu hatırlamıyor. Bu tarz bireyden bireye değişen olmazsa olmazlar vardır. Bunların kağıt üzerinde detaylı biçimde düşünülmesi gerekir. Kadın 'çalışmak istiyorum' diyor. O zaman itiraz etmeyen erkek evlendikten sonra razı olmuyor. Ayrıca, nişanlılık döneminde taraflar ne konuşacaklarını bilmiyor. Bir anlaşma olursa hayatlarıyla ilgili daha sağlıklı düşünüp konuşabilirler. Çiftler evlenmeden önce uzun süre görüşse de ciddi meseleleri konuşmayabiliyor. Anlaşma yapılırsa geçiştirilen mevzuların ciddiyeti karşı tarafa hissettirilebilir. Görsellik olması hasebiyle de yazılması zihnen de teyidi kolaylaştırır.

Öneri kitaplarını daha çok kadınlar okuyor
Evlilik ve ilişkilerle ilgili tavsiyelerin olduğu kitapları erkekler okumuyor sanırdım. Son dönem evliliğiyle ilgili bir şeyler yapan erkekler 'Hanım için bu kitapları aldım, önce hanımlar okusun.' diyorlar. İçeriği sadece kadına hitap eder sanılıyor. Kadınlar da hep alttan alan konumda olduğu için evliliğini kurtarma konusunda kendini sorumlu hissettiği için okuma ihtiyacı duyuyor. 'Kitabı alıyorum; ama işe yarar mı?' diye soranlar oluyor. Bilgilerin çoğu uygulanabilir şeyler. Kitapta teorik bilgi de var; ama hayata geçirilebilecek öneriler çoğunlukta. Bu öneriler işe yarar; ama uygulanış tarzı çok önemli. Söylendiği şekilde yapılmazsa sonuca ulaşılamaz. Örneğin 'İsteğinizi eşinize güzel bir dille beden dilini de kullanarak anlatın.' diyorum. Hırs yaparak, kötü bir zamanda kavga eder gibi anlatılırsa sonuç çok da sağlıklı olmayabilir. Anlatılan konular komplekslerden kurtularak uygulanırsa işe yarar.
Şemsinur Özdemir
 
Evlenecek kimseler -erkek olsun, kadın olsun- evlilik sorunlarını bilmeli ve kendilerini ona göre hazırlamalıdırlar.

Bekârın yuvası olmaz. Yuvası olmayınca da yuva ile ilgili bilgilere lüzum görmezler. Fakat evlenince durum değişir. Sıradan bir evlilik değil de, mutlu bir evlilik hayatı yaşamak isteyenler, bu hususta bilgi sahibi olmalıdırlar. Örneğin bir kadın evlilik hayatında mutlu olmak istiyorsa, kocasını mutlu etme yollarını bilmelidir. Erkek de böyledir. Evlilik hayatında mutlu olması, hanımını mutlu kılmasına bağlıdır. Hanımını rahat ettirdiği sürece kendisi de rahat eder, birlikte huzur içinde yaşarlar.

Günümüzde kimilerinin düşündüğü gibi evlilik sadece duygusal bir sevişmeden veya cinsel ilişkiden ibaret sanılmamalıdır. Böyle düşünenler evlilik hayatında mutlu olamazlar. Zaten böyle evlilikler kısa ömürlü olur. Yahut da sıradan, mutsuz bir evlilik olur.

Birbirine yabancı iki şahsın yapacağı evlilik, ömür boyu mutluluk yuvaları olduğu gibi, üreyerek büyüyen bir ailenin temeli, hatta gelecek devletin temel taşlarından biridir. Çünkü devlet ailelerden meydana gelir. Bir devletin idaresi ve sayısız sorunları, basit bir aile idaresinin ve sorunlarının devamıdır. Devlet idaresi kolay olmadığı gibi, aile idaresi de kolay değildir. Evlenen kimseler bu sorunları bilmeliler, kendilerini ona göre hazırlamalılar. Evlilik hayatını gelişigüzel değil, bilinçli yaşamalılar.

Evlileri mutlu kılan şeylerin başında eşlerin güzel geçinmeleri gelir. Evlilik eşlere mutluluk getirirse güzeldir. Üzüntü veriyorsa kadına işkence, erkeğe azap olur.



Evlenen çiftler daha güzel ve daha üstün bir hayata kavuşacaklarını hayal ederler. Özellikle genç kızlar ve kadınlar... Ne yazık ki, bu hayaller her zaman gerçekleşmez.

Yeni evliler evliliğin verdiği heyecanla birbirlerine saygı gösterir, sevimli gözlerle bakarlar ve birbirlerini kırmamaya çalışırlar. Geçimsizliği hatırlarına bile getirmezler. Günler, haftalar ve aylar geçtikçe kimi evlilerde ateşli heyecanlar söner, tabiatlarındaki çatlaklar meydana çıkar, gözükür, sevgi çiçekleri solar ve diken gibi batan kötü huylar meydana çıkar. Artık imalı sözler, dargın bakışlar, kırıcı davranışlar, surat asmalar, çekişmeler birbirini kovalar. Bazen bu hâl ayrılığa kadar gider.

Evlileri mutsuz kılan şeylerin başında geçimsizlik gelir. Birçok ailede eşlerin en çok yakındıkları şey budur. Bundan yakınmakta da haklıdırlar. Zira evlilik hayatında en çok istenilen şey güzel geçimdir. Bu olmazsa evlilik neye yarar ki!

Aralarında uyum sağlayamayan eşler birbirine kahreder, kadere küser, ümitsizliğe düşerler, hayatları zehir olur. Hâlbuki uyuşmazlığa sebep olan hâl ve davranışlarını anlamaya çalışsalar, kusurlarını görür ve düzeltirler. O zaman rahatça anlaşır, aralarında uyum sağlar, güzelce geçinirler ve mutlu yaşarlar. Evlilik yuvasında mutluluğun kaynağı güzel geçinmek olduğu gibi, mutluluğu yıkan şey de geçimsizliktir. Allah evlileri bundan korusun.

Ailede asıl olan ve beklenilen, güzel geçinerek mutlu olmaktır. Geçimsizlik sonradan meydana çıkan sebeplerden kaynaklanır. Bunları bilir ortadan kaldırırsak, yahut bu gibi hâllere meydan vermezsek, huzurumuzu bozmadan yaşarız.
 
Her evlilikte birtakım sıkıntılar yaşanabilir.
Eşlerin birbirlerini tanımaları ve uyum sağlamaları esnasında bazı pürüzler olabilir. Sevginin yıpranmaması ve mutluluğun zedelenmemesi için dikkat edilmesi gereken husus; bu sıkıntıları probleme dönüştürmeden aşmaktır.

1) Problem kitabı değil, çözüm anahtarı olun
Evlilikteki problemi çözmenin tek yolu problem çıkarmamaktır. Çünkü problem kitabının olmadığı yerde çözüm kitapçığı da olmaz. Ancak insan iradesi olmadan çıkan problem karşısında çözüme odaklanmak, problem kitabı olmak yerine cevap anahtarı olmak gerek.

2) Çözüme harcayacağınız enerjiyi panikle tüketmeyin
Problem karşısında problemi çözmeye harcayacağınız enerjiyi panikle tüketmeyin. Tıpkı düşman askeri gelmeden düşmana saldırıp mermisini tüketen asker gibi olmayın. Su-i zanlarla ve “ben öyle tahmin etmiştim. Eee, ben şöyle sanmıştım” cümleleriyle anlayıp dinlemeden hareket etmeyin. Problem yokken problem varmış gibi davranmayın. Unutmayın ki, tahrip kolay, tamir zordur. Bir sözle eşinizin kalp sarayını yıkabilirsiniz. Fakat bin sözle tamir edemezsiniz.

3) ‘Keşke’ dememeye çalışın
Sürekli yanlış yapıp, problem çıkararak eşinizi canından bezdirmeyin. “Artık canıma yetti senin kaprislerini çekemeyeceğim” dedirterek sevgisini kaybetmeyin. “Keşke şunu yapmasaydım, keşke bunu söylemeseydim. Keşke şimdiki aklım olsaydı” vb. sözleri söylemek zorunda kalmayın. Çünkü sevgi güneş gibidir. Siz gönül pencerelerinizi sonuna kadar açarsanız o güneş içeriye bol bol girer. Pencerelerinizi sıkı sıkıya kapatırsanız yol bulup içeriye giremez. “Benim güneşim bir yolunu bulup girer” demeyin. Sonuna kadar açık olan gönül pencerelerinden birine kayabileceğini göz önünde tutun.

4) ‘Ama’ silahından uzak durun
Hata yapmayan bir melek gibi davranmayın. Hep kendinizi müdafaa etmeyin. Eşiniz “şunu neden şöyle yaptın?” dediği zaman “ama” silahına sarılmayın. Ya da sürekli “ama ben öyle söylememiştim. Ama, ama” diye “ama” silahının arkasına gizlenerek eşinize ateş etmeyin. Karşınızda ateş edecek düşman değil, sevgisini kazanmanız gereken dostunuz var. Unutmayın “dostun attığı gül” düşmanın attığı silahtan daha çok yaralar.

5) Kendinizi polis hafiyesi sanmayın
Kimi eşler, eşlerinin yanlışlarını yüzlerine karşı dobra dobra söylerler. Kendilerini eşlerinin yanlışlarını araştırmakla görevli polis hafiyesi gibi görürler. Sebebi sorulduğunda “ben doğruyu söylüyorum. Onun yanlışını gösteriyorum. Onun iyiliğini düşünüyorum” diyerek kendilerini müdafaa ederler. Halbuki, her doğru her yerde söylenmez. Her doğruyu söylemek insanın görevi değildir. Bir lokma ekmek bile çiğnenmeden yutulmaz. Önce ağızda çiğnenir, mide özsuyuyla parçalanır. Sonra ince bağırsakta süzülür. Şayet çiğnenmeden yutulursa ya boğaza oturur ya da mideye.

6) İnatlaşmayın
Kimi eşler evlilikte çıkan problemlerde bir türlü çözüme yanaşmaz, inatlaşırlar. “Böyle yapayım da bu ona ders olsun” havasına girerler. Acaba hangi öğrenci “ben bu problemi çözmeyeyim de öğretmene ders olsun” diyebilir? Bu düşünceyle öğretmenle inatlaşarak “ben bu problemi çözmem” diyen öğrenci sınıfta kalmaya mahkûmdur.

7) Kindar olmayın
Problemlerin çözümünde kilit nokta kindarlıktır. Eşler arasında bir sıkıntı yaşanmış geçmiştir. Eşlerden birisi olayı unuturken diğeri günlerce “neden sen bana öyle söyledin? Neden şöyle davrandın? Niye bana hakaret ettin?” vb. sözlerle olayı günlerce gündemde tutarlar. Halbuki evlilikte problem olduğu zaman “şu an matematik dersindeyiz. Önümüzde bir problem var. Bunu çözmeliyiz” diyerek problem çözülmeli. Sonra da “zil çaldı ve matematik dersi bitti” diyerek matematik dersinden çıkılmalıdır.

8) Affedici olun
İnsan olmak hasebiyle eşiniz hata yapabilir. Sonra bunun farkına varıp özür dileyebilir. Affedici olun “Neden öyle yaptın?” vb. sözlerle hesaba çekmeyin. Kim affedici olursa o daima kazanır. Nitekim ayette de:
“Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” buyruluyor.

9) Evliliği çözüm bekleyen problem değil, yaşanması gereken mutluluk olarak görün
Yüzünüzde tebessüm gülleri açsın…Lisan-ı haliniz mutluluğun şarkısını mırıldansın. Mutluluk tülleri evinizin her yanını sarsın. Eviniz saadet sarayı, siz iyilik perisi eşiniz de o sarayın sevgili prensi olsun.
 
X