Eğrisiyle,Doğrusuyla Evlilik

Mücadele gücü her kesin içinde var olan bir duygudur. Eğer olmasaydı, yaşadığımız herşeyi sadece yutar, düzelmesi için hiç bir şey yapmaz, sadece beklerdik. Evliliklerde de çiftler problemlerle karşılaşırlar. Bunlar bazen küçük uyum sorunları, bazen de bir tarafın diğerine ciddi baskısı söz konusu olabilir. Problemleri görmez, yoklarmış gibi davranırsanız, onlar zamanla büyür ve üstesinden gelemeyeceğiniz bir hal alır.

Problemlerinizi teşhis edin, evliliğinizde yolunda gitmeyen şeyleri görün. Bu kusur aramak değil, düzeltmek için atılmış bir adımdır. Kendi yanlışlarınızı da görme cesaretini elde etmeye çalışın. Doğal olarak kişilere eşlerinin hataları daha farkedilir gelir. Siz kendinizinkileri de görmeye çalışın. Bu önemli bir adımdır.

Konuşmadan önce düşünün, herhangi bir olay karşısında, bir müddet duraklamayı, olayı tarafsız gözle görmeyi deneyin. Kararınızı sonra verin. İsabetli olduğunuza inanıyorsanız, eşinizin itirazları sizi yıldırmamalı. Yılgınlık göstermeyeceğim derken, işi çılgınlığa da götürmeyin. Bazen geri adım atmak, daha sonra atacağınız büyük adımın basamağı olabilir. Doğru kararlarınız için sabırlı, sebatkar ama sakin ve asla hırçın olmayan mücadele tutumunuzu belirleyin. Hemen vaz geçmeyin. Yabancı ve farklı her düşüncenin önce reddedileceğini unutmayın.

Hiç bir durum karşısında kontrolünüzü yitirmeyin, ne düşüneceğinizi ne söyleyeceğinizi bilemez, seçenekler sunamaz bir duruma düşmeyin. Hep yeni seçenekleriniz, kendinizi en önemlisi evliliğinizi destekleyecek fikirleriniz olmalı. Bunu yaptım, çünkü öyle istiyorum, demek yeterli bir açıklama değildir.

Depresyona girmenize neden olacak düşünceleri kendinizden uzaklaştırın. Mükemmelliyetçi düşünceler bazen peşinden depresyonu da getirir. Hatalarınızla yaşamayı öğrenin. Eşinizin yada çevrenizdeki insanların size bunları hatırlatmaları, hoşa gitmese de olabilir. Hep takdir beklemek, hatalarının örtbas edilmesini istemek yetişkin tutumu değildir. Siz önce davranırsanız, yani çevrenizdekiler görmeden önce siz hatalarınızı görürseniz, eşiniz yüzünüzü kızartacak şeyler söylemeden önce tedbir alabilirsiniz. Tedbirden kastettiğimiz, altta kalmamak için onlara söyleyeceğiniz şeyler değil, kendinize olumlu telkin verme gücüdür. Hatalar, yanlışlıklar utanılacak şeyler değildir. Onlar sizin en kıymetli hazinenizdir. Aklınız sayesinde onları tekrarlamamak şansına sahipsiniz. Kişiliğinizi, sizi siz yapan özellikleri muhafaza edin, unutmayın hürriyetiniz azizdir.

Acizlik ve beceriksizlik, her faniye özel bir durumdur. Yetenekler ve beceriler farklılık arzeder. Bir beyin yaptıklarını yapamayan pek çok hanım mevcuttur. Söylemeye bile gerek yok ki hanımların yaptıklarını yapamayan beyler de vardır.

Kendinize güvenmeyi, saygı duymayı öğrendiğinizde, herkes, eşiniz dahil size saygı duymayı öğrenecektir. Alemi kendimiz gibi biliriz. Biz nasılsak, eşimiz dostumuz da öyle olur. Kendinizi sevin, hatalarınızla birlikte, ders alın... Aklınızı yuvanızı korumak ve kurtarmak için kullanın, yıkılmasını beklemek-seyretmek yerine, temellerini sevginizle besleyin, saygınızı daha çok saygı duyarak artırın... Yürek genişliği elde etmeye çalışın, en çok ona yani eşinize anlayış gösterin ve gerçek-samimi bir anlayışla değişmeye hep hazır olun.
 
Toplumları bizler yani fertler oluşturuyoruz. Fertlerin mutluluğu ve huzuru toplumun da mutlu ve huzurlu olması anlamına gelir. Peki, nerede buluruz, bu hayati ihtiyaçlarımızın karşılığını: elbette Ailelerimizde.

Babalar iş dönüşünde evinde, hanımlar akşamları eşlerinin dönüşünde, çocuklarda anne-babalarının güvenli, sıcak kucaklarında mutluluğu ve huzuru ararlar. Bu pek meşhur iş dönüşleri çok önemlidir. Bey selam verir, hanım güleryüz gösterir, tamam. Herkes görevini yerine getirdi, artık kendi köşelerine, işlerine, televizyonlarına dönebilirler. Değil elbette, bu vakit bütün bir günün ayrılığının bittiği, aile fertlerinin biraraya geldiği, sevginin ve saadetin paylaşılacağı, en mutlu saatlerin başlayacağı andır. Bu anı nasıl daha iyi değerlendirebiliriz diye daha önce önerilerimizi sunmuştuk size.

Dikkatli ve düşünceli fertlerin oluşturduğu ailelerde, herkes birbirinin duygularını, isteklerini, tercihlerini önemsediği, takdir ettiği, anlayış gösterdiği için, böyle ailelerde uyumsuzluk ve huzursuzluk hemen hemen hiç olmaz. Onlar sorunlarını nasıl çözeceklerini gayet iyi bilirler. Hatta onlar bazen çözülemeyecek sorunların olduğunu da bilirler. Her meseleyi mutlaka şimdi, bugün olmazsa yarın çözeceğiz diye bir zorlama içine girmedikleri için, nasıl olsa herşey tatlılıkla anlayışla hal yoluna koyulacağı için, sıkıntıya girmez, birbirlerini zorlamaz, kimseye baskı uygulamazlar.

Huzurun hakim olduğu bir ailenin de çeversine dağıtacağı tek şey, bu olacaktır. Anne güleryüzünü komuşularının hizmetine sunacak, dert dinleyecek, sorunları çözecek, baba ailesinden aldığı güçle cesur adımlar atacak-hayattan korkmayacak, çocuklar dostluklarını sağlam temellere oturtacak-birilerine benzemek-kabul görmek-beğenilmek kaygısıyla yanlış kişilerle arkadaş olmayacak, kendilerinde buldukları güçle hem ülkeleri hem de insanlık için çalışan, pırıl pırıl insanlar haline gelecektir. Hasılı toplum, başladığı noktadan ufka varan halkalar, haleler halinde daha mutlu ve huzurlu insanlarla dolup taşacaktır.

Sonra ne mi olacak? Önce aile bireyleri, hayatın kıymetini anlayan insanlara dönüşecek. Sonra, çevremizdeki insanlar aynı şeyleri hissetmeye başlayacaklar, sonra başkaları ve sonra içi güzel insanlar çevrelerini de güzelleştirmeye başlayacaklar, işleri de düşünceleri de güzel olacak, çirkin ve kötü olan herşey iyilerle yer değiştirecek, sevgi yüreklerinden taşıp dünyayı saracak... Dünya cennete dönüşecek, daha ne olsun.
 
İyi iletişimin belirgin işareti, sorunları nasıl çözeceğini bilmektir. İnsanlarla ilişkileri uyumlu olan insanlar sorun çözme kabiliyetlerini de geliştirelidir. Ailedeki fertlerin de aralarındaki anlaşmazlıklar karşısında artık çaresiz ve ne yapacağını bilmez bir tutum sergilemekten vazgeçmeleri gerekir. Çünkü bu durum sorunun büyümesinde etkilidir.

Ortada bir anlaşmazlık, sorun yada çatışma varsa, yapılacak iş önce dinlemeyi öğrenmektir.

Çocuk eğitiminde de sık sık kullanılan bir yöntem vardır. Mola. Eşinizle anlaçmazlığa düştüğünüzde de bunu kullanabilirsiniz. Bir müddet ortamdan uzaklaşın, sakinleşince kaldığınız yerden daha olumlu bir tavır ile başlayabiliirsiniz.

Sorun sizden kaynaklanıyorsa, geri adım atıp özür dilemekten çekinmeyin.

Yaşaşanan olaydaki sorumluluğunuzu kabul edin. Hataları kabul etmek her ne kadar zor olsa da, bu tür bir ifadeyi dile getirmenin büyük bir gücü vardır ve yaşaşnan olumsuzluklar azaltır.

Olaydaki tavrınızın sebeplerini açıklayın. Şu cümleleri kullanabilirsiniz “Bahane değil biliyorum, ama gerçekten çok yorgundum” gibi.

Verdiğiniz zararı telafi edin.

Mesela eşinizle evin dağınıklığı konusunda tartışıyorsunuz. Şu cümleler size örnek olabilir: Çok üzgünüm, çoraplarımı yere attım. Ne yaptığımın farkında değilim, bu gün çok yoğundu ve ben çok yorgunum, Sanırım bu yüzden dikkat etmedim. Dağınıklığı hemen halledeceğim”.

Bir anlaşmazlıktan sonra bunu, evliliğinizi yeniden eski haline geitrmek için yaşadıklarınızdan olumlu bir şeyler öğrenmek, hem kendinizi, hem de eşinizi daha iyi anlamak ve ilerde ortaya çıkabilecek sorunları engelleyebilmek için bir fırsat olarak değerlendirin.

Üzerinizde başkalının hakkını taşımaktan ne kadar kaçınıyorsanız, eşinize karşı da özür hakkını taşımayın. Sorunların üstün örtmek yerine mantıklı çözümleri deneyin.
 
Aileler uzun düşünmeler, kararlı adımlar, salim kararlar sonucunda kurulur. Bu ailede alınacak ortak kararların ilkidir. Sayınız artmadığı sürece aynı düşünceleri paylaşmaya devam edersiniz. Birbirlerine sevgiyle bağlı, ortak değerelere sahip, birbirlerinin düşüncelerine saygılı çiftlerin uzlaşmadan uzak olmaları düşünülemez çünkü. Onlar ne yapar ederler, aynı noktada buluşmayı başarır, fikirlerini tokuştursalar, tartışsalar da çözüme ulaşırlar.

Yıllar geçer ve mutlu çiftler mutluluklarına mutluluk katan çocuklara sahip olurlar. Çocuklar büyüdükçe, onların eğitimi, gelişimi, terbiyesi, sorunları, sorumlulukları da eşler arasında sorunlara neden olabilir. Eğer çiftler çocuk sahibi olmayı düşünmeden önce, çocuklarını nasıl yetiştireceklerine dair bir fikir yürütmemiş, var olan fikirlerini birbirleriyle paylaşmamış, bebek bakımı, çocuk eğitimi konularında kitaplar karıştırmamış yada bunları eşlerden biri yapmış diğeri ilgisiz kalmışsa, gelecek günlerde bebeğinize hazırlık yaparken sorunlara da hazırlık yapacaksınız demektir. Çiftler bebeğe birlikte hazırlanmalı, birlikte düşünmeli, bakımından eğitimine ortak bir tarz oluşturmalı. Aksi durum, hem çocukları hem de aile mutluluğunuzu örseliyecektir.

-Çocuk yetiştirirken bazı konularda neyin doğru neyin yanlış olduğu az çok bellidir. Ama öyle konular vardır ki doğruluğu ve yanlışlığı kişiye göre değişir. Sizin için doğru olan eşiniz için yanlış olabilir. Genellikle eşlerin geçmiş yaşantılarından getirdikleri ve örnekledikleri bu tür farklı yaklaşımlar bazen büyük sorunlara yol açabilir. Çocuğunuz da, tutarsız ebeveyn davranışlarından etkilenecektir.

Bu gibi durumlarda farklı görüşlerinizi çocuğunuzun yanında tartışmayın. Eşinizi anlamaya çalışırken, onun yetiştiği aileyi ve yaşadığı çevreyi de anlamaya çalışın. Çocuğunuza ne kadar harçlık verileceği, izinler, disiplin ve kurallar konusunda tam uyumlu olmanız mümkün değildir. Fakat, beraberliğinizin ve çocuklarınızın iyiliği için daha uyumlu olmaya gayret etmelisiniz. Geçmiş yaşantınızdan getirdiğiniz görgü ve alışkanlıkları bir kenara bırakıp çocuklarınız için en iyi olanın ne olduğu konusunda uzlaşmaya çalışın.

-Çocuklar konusundaki herhangi bir şeyi güç mücadelesine dönüştürmeyin. Çocukların sorumluluğu, birlikte aldığınız kararlar doğrultusunda ikinize de ait olmalı. Çocuklarla ilgili konularda nasıl davranacağınızı önceden kararlaştırmalısınız. Bu sizin hem uyumlu davranmanızı hem de çocuklar karşısında tutarlı davranışlar sergilemenizi sağlar. Uzlaştığınız şekilde hareket etmeye özen gösterin, eşinizin güvenini sarsmayın. Sakıncalı olmayan, eşinizden gelen her teklifi bir alternatif çözüm yolu olarak görün.

Çocukların eğitimi konusunda eşinizi dışarda bırakmayın. Eğer bu alanı kendi kontrol sahanız olarak görüyor, eşinize söz hakkı tanımıyorsanız eşinize haksızlık ve saygısızlık ederken, kendinize de çok fazla yükleniyorsunuz demektir. Aynı zamanda çocuk eğitimi gibi çok ciddi bir işde tek başınıza kararlar alarak büyük bir riski üstlenmiş olursunuz.

Çocuklarınızla yalnız sizin ilgilendiğinizi düşünüyorsanız, biraz geri çekilin ve kendinize bir bakın. Bu durum sizin eşinizin çocuklarla olan ilişkisine sürekli müdehalenizden kaynaklanıyor olabilir. Onların ilişkilerini kontrol etmek ve denetlemek gibi bir hata yapmayın. Kendisine güvenilmediğini düşünen eşiniz çocuklara olan ilgisini kaybedebilir. Şayet yıkıcı bir takım tutumlar görüyorsanız bu durumu eşinizle yalnızken ve uygun bir dille konuşun.

Sorumluluğu paylaşma konusunda samimi olun. Müdehaleci ve eleştirel tutumunuzla eşinizi ürkütmeyin. Eşiniz çocuklara yakınlaştığında kendinizi biraz kenara çekin, eşinize çocuk yetiştirmenin hem yükünü paylaşma hem de keyfini yaşama fırsatı tanıyın.

işleriniz ne kadar yoğun olursa olsun çocuklarınızla ilgili konularda eşinizi sürekli yalnız bırakmayın. Çocuklarınızın gelişim süreçleriyle ilgilenin. Bu konuda eşinizden bilgi alın. Eşiniz çocuklarla daha çok vakit geçirdiği için onun size vereceği bilgileri ve tavsiyeleri önemseyin.

-Beyler, eşinizin çocuklarla ilgilenmeniz konusundaki şikayetlerini sabırla dinleyin. İnsan yetiştirmenin herhangi bir işi yapmaktan daha önemli olduğunu, ve herhangi bir işi yapmaktan daha az yıpratıcı olmadığını unutmayın. Eşinizi bu konuda yalnız bırakmayın, çocuk yetiştirmenin hem yükünü paylaşma hem de keyfini yaşama fırsatını kaçırmayın.
 
Eşinize bağlı mısınız? Elbette bağlısınız. Evlilik dediğiniz şey zaten iki insanın güçlü bağlarla birbirlerine bağlı olmasını gerektirir. Her evlilikte doğal olarak rastlanan problemler yaşıyorsanız, aranıdaki evlilik bağına hürmeten bu problemleri çözmeye çaba harcarsınız. Her yolu denersiniz, hatta kendinizden, doğrularınızdan, kurallarınızdan, kuralcılığınızdan fedakarlık yaparsınız.

Evliliğinize olan bağlılığınız zayıfsa ne olur dersiniz? Ne üzücüdür ki bağlılığınız ne kadar zayıfsa, eşinilze olan sorunlarınız da sizi o denli az ilgilendirir. Sorunlara çözüm üretmek için kendinizi yormak zorunda hissetmezsiniz bile.

Ne anlama gelir, bağlı olmak: Güvenmek, söz vermek, sorumluluk üstlenmek, güveni boşa çıkarmamak, verilen söze riayet etmek, sorumlulukları yerine getirmek.

Evliliğin en önemli temel taşlarından biri, saygı ile birlikte sevgi beslemek ise bir diğeri ise güven duymak, güven duyulacak konumda olmaktır. Evliliğnde güven üzerine kurulu ilişkiler kuramayan çiftler, sürekli kriz yaşarlar, birbirlerinin en ufak eleştirilerine bile katlanamazlar, kavga ederler, ve de birbirlerine surat asıp dururlar.

Bağlılık dediğimiz şey evliliğin yanlızca ilk yıllarını kapsayani sorunlar çıkmaya başlayınca terkedilebilecek bir anlaşma değildir. Bağlılık, evliliğin zor zamanlarında, en baştan uzlaşma aryışında olma kararlılığını içerir.

Evliliği yürütmeye kesinlikle ve içtenlikle kararlıysanız, her çareye başvurmayı da göze almalısınız, bunun içine bir uzmana veya danışmana başvurmayı da ekleyebiliriz. Genellikle eşlerden bayan olan bu duruma başvurur, diğer taraf ta sorunu “evliliğimizin değil, karımın sorunları var” şeklinde algılar ve yorumlarsa, tek taraflı çaba ancak, yolun yarısına kadar gidebilir. Şu unutulmamalıdır, eşlerden biri evlilikte bir sorun olduğunu düşünüyorsa, her iki taraf da sorun olduğu düşünülen şey üzerinde, fikir birliği olmasa bile çözüm birliğine varmalıdır.

Bazı durumlarda, ciddi ve tamiri imkansız gibi görünen bir darbe alınmış olabilir. Görünürde olan nedenlerle uğraşmak yerine, asıl nedeni ortaya çıkarmaya çalışmak gerekir. Evliliğinizden vaz geçme sebeplerini araştırmak yerine, evliliğinizi kurtarmak için gereken şeylerin peşine düşerseniz onları mutlaka bulursunuz.

Her fırsatta sevginizi dile getirin, bir müddet ayrılığın ardından, bu 1-2 saatlik bir ayrılık bile olabilir, eşinizin elini tutun, her defasında 20 saniyelik süreyi bu şekilde geçirin, eşinizin size olan saygısını artırmanın yollarını arayın, güvenini sarsıcı tutumları terkedin, kendisinde gördüğünüz özellikleri ve güzellikleri çekinmeden sıralayın, ona duyduğunuz güveni ve saygıyı sık sık dillendirin ki mutlu günler sizi bırakıp gitmesin.
 
Hastalıklar kendilerini bir takım belirtilerle gösterirler. Ağrı en önemli işaretttir. Misal, başınız ağrıyorsa ya gözünüzde ya sinüzitlerinizde bir sorun vardır. Belinizde bir ağrı varsa, omurganızda ciddi sorunlar oluşabilir, gibi.

Öfkeniz ise, artık işlerin sarpa sardığını, biraz daha ileri gittiğinizde geri dönülmez hatalar yapabileceğinizin, saldırıya geçeceğinizin sinyalidir. Konuşmanızın hızı artar, ses tonunuz yükselir. Kısaca öfke ortada bir sorun olduğunun işaretidir. Çıkacak sorunlara karşı sizi uyarrır.

Evliliğinizin güçlü, sağlıklı ve sevgi dolu sürmesini istiyorsanız, birinizden biriniz öfkelendiği zaman, yapılabilecek en iyi şeyin durmak olduğunu öğrenmeniz gerekir.

Eğer hemen tepki vermemyi öğrenebilirseniz, bir kaç dakika sonra tepkiniz çok daha farklı olacaktır. Hemen bir hadisi hatırlatalım: Sizden biri öfkelendiğinde ayakta ise otursun, oturuyorsa uzansın. Bir başka hadis-i şerifde ise abdest alınması tavsiye diliyor. Bunların hepsi, sakinleşip, sorunlara daha soğuk kanlı bakabilmeyi sağlamak için tavsiye dilen öneriler.
Kavga eden çiftler etrafındaki insanlara da zarar verirler. Duygusal ve davranış bozuklukları olan çocukların büyük çoğunluğunun anne-babalrı kavgacı insanlardır.
Öfkenin karşıtı sevgidir. Eşinize duyduğunuz sevgi, onun yaptığı her şeyi olumlu görmenize neden olur. Öfke ise, bu yeteneğinizi yitirmenize ve eşinizin olumlu yönlerini görmemenize neden olur.

Öfkenin kavgaya yol açmadan, güvenli bir şekilde ifade edilebilmesi için, sınır ihlalinde bulunmayın.
Konuşurken zehirli bir dil kullanmayın.
Eşinizin sizinle paylaşmaya çalıştığı ifadesinde faydalı ve gerçek olan noktaları işitmeye çalışın.
Öfkenin ifade edilmeye çalışılması daha da artmasına neden olur. Üstesinden gelmeye çalışmak gerekir, ama bunu öfkeliyken yaparsanız daha çok öfkelenirsiniz.
Öfkelendiğinizde özellikle eşinizle iletişim kurmayı bir kenara bırakın.
Öfkeniz yatışınca soruna bir kez daha bakın.
Eşinizi dinlemeye başlayın. Kendinizin ve eşinizin düşüüncelerini bir arada değerlendirmeyi başarmanız sakinleşmenize ve yeni çözümler bulmanıza yardımcı olur.
Kaygınızı dile getirin, konuyu anlayabilmek için soru sorun. Çözüm önerilerinizi ifade edin.
Kendinize şu üç soruyu yöneltin: Ne istiyorum, eşimin değişmesini istemeden, istediğimi nasıl elde edebilirim, eşimin katkısı olmasaydı bu sorun nasıl ortaya çıkardı?

“Sorun” elde etmeyi istediğiniz şeyde sorun çıkmasıdır, eşinizin yaptıkları değil. Bu üç soru ile gerçek sorunu ortaya çıkarıp, her ikinizin de memnun kalacağı bir çözüm bulabilirsiniz.
 
Her defasında söylüyoruz, mutlu toplumların ilk oluşum yeri mutlu yuvalardır diye. Mutluluğun olduğu yerde huzur da vardır. Peki, Huzurlu bir evliliğin ömrü uzattığını biliyor muydunuz?

Yapılan araştırmalarda uzun ömürlü olmanın sırlarına ulaşılmak istenmiş ve en önemli etken olarak da mutlu bir evliliğin olduğunu tesbit etmişlerdir.

Evlilik, hayatı birlikte paylaşma, güçlükleri birlikte göğüsleme ve mutluluğu da birlikte yaşama anlayışıdır. Bir anlamda evlilik, maddi ve manevi bir direnç, bir güç ve zorluklara karşı bir kuvvettir.

Dolayısıyla huzurlu bir evlilik ,insan yaşamını ve özellikle de sağlığını olumlu etkilemektedir. Yalnız kalmış, mücadelede zayıf düşmüş, üzüntü ve problemlerin içinde boğulmuş insan için ise, her türlü zararlara karşı davetiye çıkarılması demektir. Bu insanın ruh sağlığını bozup, hayat mücadelesinde erken pes etmesine zemin hazırlamaktadır.

Huzurlu ve mutlu bir evliliğin ,ömrü neden uzattığını kısaca şöyle sıralayabiliriz

Aile insanları koruyan ve ona layık olduğu değeri veren yerdir. Bu da insanın psikolojik sağlığına olumlu katkı yapmaktadır. Ailede görülen kabul, insanın doğasından gelen takdir edilme ihtiyacını karşıladığı için, kişinin kendisine olan güvenini artırır.

Rahat edecek ve sığınacak bir yerin varlığı insana emniyet vermektedir. Bu da çeşitli çeşitli korkuları engelleyenen büyük siperdir. Bütün gün, dış dünya ile gerçekleştirilen mücadele sonunda aile ve ev kişinin sığınacağı yegane güvenli yerdir. Aksi durumlarda, güven duygusu dışarıda aranır ve aile bütünlüğünden eser kalmaz.

Sıkıntılı ve problemli anlarda, dertleri paylaşacak ve teselli edecek birilerinin varlığı, kişi için çok büyük bir rahatlama getirir. Gerek evin hanımı, gerekse beyi ve gerekse genç yaşlardaki çocukları bu ihtiyaçlarını evlerinde giderecek ortamı bulmalıdır.

Sahip olduğunuz yeteneklerinizi, ilginizi ve zevklerinizi paylaşacak olan insanların varlığı en büyük zenginliktir. Sözlerinin, zevklerinin ve ilgilerinin kabul gördüğü bir ailede yaşamak kendine güvenli bireylerin oluşumunu sağlar.

Geleceği birlikte planlamak, hedefe birlikte yürümek ve ortak idealler etrafında toplanmak, insana güç katar, yaşama direncini artırır.

Ev, insan stresini düşüren, teselli eden ve huzur veren bir okul gibidir .

Manevi duyguların paylaşıldığı mekanlar, insana büyük bir huzur verir .

Psikolojik bunalımların arttığı günümüzde, bu hastalıklarla mücadelenin temel nedeni yalnızlıktan kurtulmaktır. Aileler, insanların psikolojik bunalıma düşmelerini engelleyen en önemli tedavi merkezleridir.

VE DAHA SAYAMADIĞIMIZ BİR ÇOK NEDEN BİZE HUZURLU BİR EVLİLİĞİN ÖMRÜ UZATTIĞINI KANITLAR...DÜNYANIN CENNETİ olarak adlandırılan mutlu ve huzurlu yuvalar, insanın maddi ve manevi huzurunu, sağlığını, temin eden, geleceğine güvenle bakışını sağlayan mekanlardır. İşte ,ömrü uzun kılan sır da budur.......
 
Mutlu ve huzurlu bireyler, mutlu ve huzurlu yuvaların eseridir. Evinde olumlu enerjiyle dolan, anlayışı ve sevgiyi bulan insanlar, kendine güvenen ve çevrelerine neşe saçan, pozitif insanlar olurlar. Aksi de mümkündür tabi. Çevremize bakıp, nerden çıktı bu asık suratlı, acı dilli, ters bakışlı insanlar dersek, bakışlarımızı önce kendimize, sonra da evlerimize çevirmeliyiz.

Ailedeki mutluluğun düşmanlarını çeşitlendirmek mümkün ama, en önemlisi güven eksikliği. Evlilikte güven çeşitli sebeplerden dolayı sarsılmış ise geri kazanmalıyız, peki nasıl davranmalyız?:

-Eşiniz hakkında küçük düşürücü ifadeler kullanmaktan ve yorumlar yapmaktan kaçının. Bu konudaki şakacı ve espirili yaklaşımınız bile havayı yumuşatmayabilir.
-Kullandığınız sözcüklerin gizli manalar ifade edip etmediğini iyi kontrol edin. İmalardan asıkının. Aynı cümle, söyleyiş biçiminize, ses tonunuza ve davranışlarınıza göre çok farklı manalar ifade edebilir.
-Kullandığınız sözcüklerin eşinizin davranışlarını yargılamamasına dikkat edin.
-Söylemek istediğiniz şeyi karşınızdaki insanı incitmeden söylemenin bir çok yolu vardır. Dikkat ederseniz bunu başarabilirsiniz.
-Düşünülerek söylenmiş sözler, iyi bir birlikteliği daima destekler. Düşünülmeden söylenmiş sözler, evliliğinizi zehirler.

-Düşünerek konuşmak, vermek istediğiniz mesajı karşınızdakine iletmenin en iyi yoludur ve beceri gerektirir. Bu yeteneğinizi geliştirin.
-Düşünerek konuşmak, eşinize sorunları tartışırken göstermeniz gereken saygıyı göstermenizi sağlar.
-Konuşmalarınızda hep iyi niyetli olun. Konuşmalarınızın arkasında olabilecek farklı niyetlerinizi araştırın ve bu konuda kendinizi hesaba çekin. Neden bu şekilde konuşuyorum?

-Konuşurken eşinizin davranışlarını kendisinden soyutlayabilmelisiniz. Eğer sizi rahatsız eden bir durumu dile getirmek istiyorsanız, eşinizin kendisine değil davranışlarına yönelin. Bu sayede asıl amacınızdan uzaklaşmadan sorunu halletme yolunda ilerleyebilirsiniz.
-Davranışa yönelin, kişiye değil.

-Olumsuz bir dil kullanmadan, genelleme yapmadan, eşinizin kişiliğine saldırmadan yapacağınız konuşmalarınız iletişiminizi sağlıklı ve olumlu bir şekilde kurma gayretinizin göstergesidir. Aksi taktirde eşiniz iyi niyetinizi sorgulayacak ve size karşı cephe alacaktır.
-Konuşmalarınızda eşinizin yaptığı hatayı değil rahatsız olduğunuz durumu konu edinin.
-Yemekleri tuzsuz yaptığından değil, yemeklerin tuzunun biraz daha fazla olmasını istediğinizden bahsedin.
-Çocuklarla ilgilenmediğinden değil, çocukların onun tarafından gösterilecek ilgiye ihtiyaçları olduğundan bahsedin.
-Daima sevecen yaklaşın. Bu, olayları korkunç bir şekilde görmenizi önlemesi açısından önemli bir tutumdur.
-Muhalif değil müttefik bir tutum sergileyin. Yardımcı olmaya çalışın, sorun çıkartmaya değil.
 
Duygularımız, bazen kendimizin bile anlayamayacağı şekilde bastırılmış olabiliyor, sevgili dinleyiciler. Olumlu yada olumsuz duygularımızı bastırmanın sonuçlarını bilmiyor veya göremiyoruz maalesef.

Aslında yaşadığımız bir çok üzücü olayın gerisine baktığımızda, bastırılmış duygularla ilgili sebepler bulabiliriz. Bu durumu bir cümle ile özetlersek, hissettiğimiz gibi davranmıyoruz, davranamıyoruz. Bizce bu durumun birkaç sebebi var:

- Alışkanlıklar. Bir kere, duygularımızı bastırınca sorunların ve olumsuzluklarının ortadan geçici olarak kalktığını görmemiz yeterli oluyor bu alışkanlığı edinmemize.

- Kendi anne, baba ve yakın çevre örneklerini evliliğimizde uygulamamız.

- Kişilik yapımızın duygularımızı bastırmaya müsait olması.

- Eşimizin anlayışsız tutumları. Maalesef, eşlerden biri duygularını ifade etmeye çalıştığında her seferinde susturuluyor, duyguları önemsenmiyor ve küçümseniyorsa zamanla duygularını bastırmayı tercih eder hale geliyor.

- Eşimizin ilgisini ve bizimle ilgili olumlu düşüncelerini kaybetme korkusu da hissettiğimiz gibi davranmamızı engelliyor bazen. İdare eden, sessiz kalan, duygusal yönden fazla talepte bulunmayan eşler takdir edilir, övülür. Dikkat ederseniz bu durum toplumsal bir kabul bile görmüştür. Hatta, ağzı var dili yok diye bir tabir de kullanılır bu tip insanlar için. Doğal olarak bu toplumsal kabul karşısında evlilikte de susmanın can kurtaran simidimiz olduğunu düşünürüz çoğumuz. Susmak ama ne zaman? Ne zaman susmamız gerektiğini biliyor muyuz? Maalesef! Bir çoğumuz evliliklerimizde susmamız gereken yerde konuşuyor, konuşmamız gereken yerde de susuyoruz.

Gerektiğinde susmak büyük bir erdemdir elbette ve insanlar bunu çok zor başarır. Tepki ifade eden, karşımızdakini kırıcı, eleştirici, rencide edici sözlerimizden vazgeçmeyiz ve sürekli gerekli gereksiz konuşuruz nedense. “Söyledim kurtuldum, içimi döktüm rahatladım”, mantığıdır aslında işleyen.

Eşinizle ilişkilerinizde de aynı mantık işliyorsa kafa, göz yaran bir sürü söz ve davranıştan başka bir iletişiminiz yok demektir. Şu halde ne zaman konuşacağımızı ve ne zaman susacağımızı iyi bilmemiz gerekiyor.

- Duygularınızı ifade etmek ve anlaşılmak istediğinizde, uygun bir dille ve eşinizin durumunu da göz önünde bulundurarak, konuşun.

- Tepkisel davranacağınızı ve konuşacağınızı tahmin ettiğiniz, kızgın ve öfkeli durumlarda konuşmayın.

-Susun, -sakinleşin, -uygun yer, -zaman ve -durumda, fırsatı değerlendirin ve eşinizle sorununuzu konuşun.

Sevgili hanımlar ve değerli beyler iletişim gönüllü ve istekli olmayı gerektirir. Hayatta her şeyinizi paylaştığınız eşiniz bunu fazlasıyla hak ediyor.

Şimdi soralım ve sizde kendinize cevap verin lütfen:

Eşinizin evle ilgili sorumluluklarını ihmal ettiğini mi düşünüyorsunuz?

Eşinizin anne babanıza karşı ilgisiz olması sizi kırıyor ve rahatsız mı ediyor?

Çocukların eşinizin ilgisine ihtiyaçları olduğunu, eşinizin anlamasını mı istiyorsunuz?
Eşinizin, çocuklar ve işlerinden dolayı size özel ilgi göstermediğinden mi şikayetçisiniz?

Eşinizin bilinçsiz harcamaları sizi fazlasıyla yıpratıyor ve sinirlendiriyor mu?

Peki eşinizle bu sorunları konuşmak için neyi bekliyorsunuz?

Her şeyin kızıştığı, sinirlerinizin bozulduğu, olayın en yoğun şekilde yaşandığı anda sarf ettiğiniz eleştiri ve olumsuz ifadelerle dolu cümleler duygularınızı anlatmadığı gibi iletişiminizi de kopma noktasına getirebilir.

Lütfen dikkat! Diken tohumları ekilen yerde güller açmaz. Evlilikle diktiğiniz gül fidanının güzel kokusunu duymak istiyorsanız, haydi iş başına diyoruz…

Gül fidanınız sevgi, ilgi ve bakım istiyor.
 
Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!

Anne babalarımızın zamanında sevgi dolu iletişimin manası çoğunlukla olumsuz duygulardan kaçınmak, sorun çıkarmamak, tartışmamak demekti. Kimbilir belki de olumsuz duygular onlar için utanılacak, saklanması gereken duygulardı. Ömürleri, bunca bastırmaya rağmen su yüzüne çıkmaya çalışan duygularını susturmakla geçti. Kimisi bunu başardı, çünkü onlar aynı zamanda çok sabırlı ve güçlü insanlardı. Kimileri ise ilerleyen yaşlarının en mutlu geçmesi gereken zamanlarında, öfke, tahammülsüzlük, çatışma ve büyüyen sorunlar yaşadılar.

Oysa duygularını bastırmadan yapıcı bir iletişim kurmayı denemiş olsalardı, onlar için olduğu kadar bizim içinde sağlıklı bir iletişimin yolu açılmış olur muydu? Evet, çünkü biz de büyüklerimizden gördüğümüz usul dairesinde bir yaşam sürüyoruz. Zaman zaman davranışlarımıza onları referans gösteriyor, hatalarımız için de yine onları suçlayarak, işin içinden çıkmaya çalışıyoruz.

Her konuda uzmanlaşmayı marifet sayan bizler, duygularımız konusunda neden aynı hassasiyeti gösteremiyoruz acaba?

Anne babalarımızın yaptığı hataları aynıyla tekrarlamamız şartmış gibi, bizlerde aynı hataları yapıyoruz. Bu kaçınılmaz bir durum, çünkü başka bir iletişim yolu bilmiyoruz. Çoğumuz çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızı başarısız iletişim becerilerini izlemek ve öğrenmekle geçirmişizdir.

Anne babalarımız duygularını dürüstçe ve muhatabının duygularını incitmeden ifade edebilmiş olsalardı, bizlerin durumu da böyle olmayacaktı elbette. İster istemez içinde yaşadığımız ailenin iletişim yöntemlerini alışkanlık haline getiriyoruz. Duyguların bastırıldığı bu yöntemlerin pek de işimize yaramadığı gerçeğini bizzat yaşayarak, kendi evliliğimizde uygulayarak fark etmişizdir çoğumuz. Öyle görmüş olabiliriz fakat bu yöntemlere mahkum değiliz. Evliliğimiz için yeni ve işe yarar yöntemler arama sorumluluğumuz olduğunu unutmayalım lütfen.

İhmal edilme, duygularını ifade edememe, sessiz kalıp beklemek, duygusal tepkiler verdiğin de ayıplanmak, bunlar size hiç yabancı gelmiyorsa, rica ediyoruz aynı şeyleri siz de eşinize ve çocuklarınıza yaşatmayın.

Belki nerede hata yaptığımızı bir türlü anlayamamanın şaşkınlığı ve çaresizliğini yaşıyor olabiliriz düşüncesiyle sizlere bir dizi hata cetveli sunmak istiyoruz.

-Öfkeli, kızgın olduğumuzda intikam alma duygusuyla iletişime geçmek. Yapmamız gereken bir müddet, en azından öfke silinip yerine sükunet gelinceye kadar beklemek ve sonra konuşmaya, problemi çözmeye çalışmak.

-Eşimizden istekte bulunmak, isteklerimizi anlatmak yerine onun anlamasını beklemek. Eşler birbirleri için en yakın insanlar olsa bile, içimizden geçenleri anlayamazlar. Biz bile zaman zaman kendimizi anlayamaz ve ne istediğimizi bilemezken, eşimizin biz söylemeden, eskilerin dediği gibi kaşımızın gözümüzün hareketinden, derdimizin ne olduğunu anlamaları mümkün değildir.

-Eşimizin duygusal tepkilerini küçümsemek, aşağılamak, bu şekilde davrandığı için suçlamak. Özellikle hanımların yaşları kirpik ucunda bekler. Beylerinde öfkeleri dil ucunda. Ne öfke ne de göz yaşı, ne utangaçlık, heyecanlanmak, korkmak aşağılanacak duygulardır. Her biri her insanda var olan, gayr-i ihtiyari, bahşedilmiş insani duygulardır.

-Sadece kendi ihtiyaçlarımızı düşünüp eşimizin ihtiyaçlarını sormamak, onun söylemesini beklemek. En azından nezakettir, birlikte olduğumuz kişilerin ihtiyaçları ile ilgilenmek.

-Evin erkeğinin haksız da olsa son sözü söylemesi, kadının hep susan ve idare eden konumunda olması, zararlıdır. Hem de çok, hem güçlü bir kişiliğe de yakışmaz. Yanlızca “Kocakarı ile Gazneli Mahmud” hikayesini hatırlayın yeter. Hatırlayamayanlar için bir gün biz hatırlatırız.

-Yapılan hatalarda eşlerin birbirlerini kırıcı sözlerle veya duygusal mahrumiyetle cezalandırması( küsmek, konuşmamak, surat asmak&#8230:KK66:

-Yapılan hataları bağışlamamak ve sürekli hatırlatmak, geçmişi her fırsatta dile getirmek.

Bu davranışlar çoğumuza yabancı değildir.

Eğer hatalarımızın farkındaysak düzeltmek için de gayret edebiliriz. Asıl sorun farkında olmamak ve yenilikleri kabul edememektir. Mutlu olmak istiyorsanız, eşinizi mutlu edin.
Mutluluğunuzun önünde ki olumsuz iletişim engellerini kaldırın, lütfen. İşte size değişimi başlatmak için bir ip ucu:

Dürüst olun ve duygularınızı uygun bir dille ifade edin, Anlayışlı olun ve eşinizin size ilettiği duygularını önemseyin.
 
İnsanlar iki çehreden oluşurlar. Birincisi kendileri, ikincisi de olmak istedikleri kişidir. Çekingen kişiler cesur olmayı dilerler, başarısı olanlar başarılı olmayı, düzensiz olanalr düzenli olmayı, takdir görmeyenler takdir görmeyi, sevilmeyenle de sevilmeyi isterler.

Eşlerin birbirlerine karşı tutumu bundan farklı olmalıdır. Yani bir hanım, kendi düzensizliğinden şikayetçi olabilir ve değiştirmeye çalışabilir ama, eşinin düzen anlayışını değiştirmeye kalkışmamalıdır. Aynı şekilde bir bey, prensiplerine uymada gevşeklik göstermekten şikayeçi olabilir ve daha katı yollar deneyebilir ama, eşinin kendi prensipleri olmasında da saygı duymayı bilmelidir.

Hülasa, eşlerin görevi, diğer insanlarla kıyas etmeksizin, birbirlerinin, olmak istedikleri insan olmasına yardımcı olmaktır. Bu da tasdik etmekle, desteklemekle, teşvik etmekle, övgüyle olur. Eğer her kusura, abartarak bir de siz ekleme yapıyorsanız, eşiniz sizin olmasını istediğiniz kişilikle kendi istediği arasında kala kalacaktır.

Dünyada eşi tarafından övgü ve takdir görmeye karşı koyabilecek bir kişi bile yoktur. Eğer biriyle evlenmiş iseniz, dünyada fikirlerine en çok değer verdiğiniz, en çok takdir ettiğiniz, en çok etkilendiğiniz, en çok benzemek istediğiniz kişi eşinizdir demektir. Ya da öyle olmalı, yani en çok eşinizin düşüncesine ehemmiyet vermeli, en çok onun sözüne değer vermeli, en çok onu takdir etmeli, en çok onu beğenmelisiniz.

Bu en çok değer verdiğiniz kişinin dilinden dökülecek “ olağan üstüsün, seninle guru duyuyorum, seninle evli olduğum için çok mutluyum” sözlerinin sizi ne kadar etkileyeceğinizi bir düşünün. Büyük bir enerjiyle dolarsınız. Bu sözleri hanımından işiten bir bey, uçan kuşu yakalayacak kadar çevik, hanım ise her sıkıntıyı göze alabilecek kadar sabırlı olacaktır.

Maalesef, var güçleriyle, eşlerini olmadıkları kalıplara sıkıştırmaya çalışan kişilerin evlilikleri de, içine sığamayacakları kadar daralır, öyle ki kimse nefes alabilecek yer bulamaz. Dünyaya gelirken hepimiz, kendi şahsiyetimizi de yanımızda getiriyoruz. Evlendiğimiz yaşa gelemden çok daha önce yani 4-5 yaşlarında karakterimiz olgunlaşıyor. Alışkanlıklarımızı ise ergenlik dönemi boyunca ediniyoruz. Evlenme çağına gelindiğinde ise artık tam anlamıyla kemikleşmiş karakterlere sahibiz demektir.

Bu denli sert bir yapıya müdahale, ancak ondan daha sert davranışlarla, ezip kırarak yapılabilir. Eşlerin birbirlerini beğenmeyerek, değiştirmeye çalışmaları da işte böyle bir tesire neden olur. Beyleri değiştirmeye çalışan hanımlar, kısa bir süre sonra eşlerinin kendilerinden uzaklaştığını yada başarısızlıkların ardı arkasının kesilmediğini göreceklerdir. Hanımlarını değiştirmeye çalışan beyler ise ya saldırgan-kavgacı bir eşe yada kişiliğinden uzaklaşmış, kendisi gibi olmaktan vaz geçmiş, bir başkasına benzemeye çalışan silik ev arkadaşlarına sahip olacaktır.

Hiç bir hanım evinden uzaklaşan bir eşe sahip olmak istemeyecektir. Hiç bir bey de yaratılırken kuşandığı haklardan eşini vaz geçmek zorunda bırakarak, çocuklarının eksik eğitilmesine razı olmayacaktır. En önemlisi insana saygı ve merhamet ilkesinden yola çıkarak, en aziz varlığı olan eşlerinin haklarını ihlal etmek istemeyecektir.

Eşler birbirlerinin yaşam haklarına, kişiliklerine, tercihlerine, düşüncelerine, önceliklerine, ideallerine, duygularına, farklılıklarına, zevklerine, özelliklerine, kendilerine duyulmasını istediklerinden çok daha yüksek bir oranda saygı duymalı. Eşimizden göreceğimiz saygının, aile içinde elde edeceğimiz saygınlığın temelinde bu vardır. Halkını sömüren ve haklarını çiğneyen diktatörleri ne onlar yaşarken ne de dünyadan yıkılıp gittikten sonra kimse sevip takdir etmemiştir.

Unutulmamalı bir insan itilip kakılarak değil, ancak teşvik edilerek ilerleyebilir. Övülmek, takdir edilmek insanların gerçek kıymetini ortaya çıkaran yöntemlerdir. Bunları uyguladığımızda elimizle yontup şekillendirmeye çalıştığımız bir eşe değil de mutluluğu paylaştığımız, kendisinin olmak istediği kişiliğe sahip, onurlu bir eşe sahip oluruz.
 
Anne babalarımızın zamanında sevgi dolu iletişimin manası çoğunlukla olumsuz duygulardan kaçınmak, sorun çıkarmamak, tartışmamak demekti. Kimbilir belki de olumsuz duygular onlar için utanılacak, saklanması gereken duygulardı. Ömürleri, bunca bastırmaya rağmen su yüzüne çıkmaya çalışan duygularını susturmakla geçti. Kimisi bunu başardı, çünkü onlar aynı zamanda çok sabırlı ve güçlü insanlardı. Kimileri ise ilerleyen yaşlarının en mutlu geçmesi gereken zamanlarında, öfke, tahammülsüzlük, çatışma ve büyüyen sorunlar yaşadılar.

Oysa duygularını bastırmadan yapıcı bir iletişim kurmayı denemiş olsalardı, onlar için olduğu kadar bizim içinde sağlıklı bir iletişimin yolu açılmış olur muydu? Evet, çünkü biz de büyüklerimizden gördüğümüz usul dairesinde bir yaşam sürüyoruz. Zaman zaman davranışlarımıza onları referans gösteriyor, hatalarımız için de yine onları suçlayarak, işin içinden çıkmaya çalışıyoruz.

Her konuda uzmanlaşmayı marifet sayan bizler, duygularımız konusunda neden aynı hassasiyeti gösteremiyoruz acaba?

Anne babalarımızın yaptığı hataları aynıyla tekrarlamamız şartmış gibi, bizlerde aynı hataları yapıyoruz. Bu kaçınılmaz bir durum, çünkü başka bir iletişim yolu bilmiyoruz. Çoğumuz çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızı başarısız iletişim becerilerini izlemek ve öğrenmekle geçirmişizdir.

Anne babalarımız duygularını dürüstçe ve muhatabının duygularını incitmeden ifade edebilmiş olsalardı, bizlerin durumu da böyle olmayacaktı elbette. İster istemez içinde yaşadığımız ailenin iletişim yöntemlerini alışkanlık haline getiriyoruz. Duyguların bastırıldığı bu yöntemlerin pek de işimize yaramadığı gerçeğini bizzat yaşayarak, kendi evliliğimizde uygulayarak fark etmişizdir çoğumuz. Öyle görmüş olabiliriz fakat bu yöntemlere mahkum değiliz. Evliliğimiz için yeni ve işe yarar yöntemler arama sorumluluğumuz olduğunu unutmayalım lütfen.

İhmal edilme, duygularını ifade edememe, sessiz kalıp beklemek, duygusal tepkiler verdiğin de ayıplanmak, bunlar size hiç yabancı gelmiyorsa, rica ediyoruz aynı şeyleri siz de eşinize ve çocuklarınıza yaşatmayın.

Belki nerede hata yaptığımızı bir türlü anlayamamanın şaşkınlığı ve çaresizliğini yaşıyor olabiliriz düşüncesiyle sizlere bir dizi hata cetveli sunmak istiyoruz.

-Öfkeli, kızgın olduğumuzda intikam alma duygusuyla iletişime geçmek. Yapmamız gereken bir müddet, en azından öfke silinip yerine sükunet gelinceye kadar beklemek ve sonra konuşmaya, problemi çözmeye çalışmak.

-Eşimizden istekte bulunmak, isteklerimizi anlatmak yerine onun anlamasını beklemek. Eşler birbirleri için en yakın insanlar olsa bile, içimizden geçenleri anlayamazlar. Biz bile zaman zaman kendimizi anlayamaz ve ne istediğimizi bilemezken, eşimizin biz söylemeden, eskilerin dediği gibi kaşımızın gözümüzün hareketinden, derdimizin ne olduğunu anlamaları mümkün değildir.

-Eşimizin duygusal tepkilerini küçümsemek, aşağılamak, bu şekilde davrandığı için suçlamak. Özellikle hanımların yaşları kirpik ucunda bekler. Beylerinde öfkeleri dil ucunda. Ne öfke ne de göz yaşı, ne utangaçlık, heyecanlanmak, korkmak aşağılanacak duygulardır. Her biri her insanda var olan, gayr-i ihtiyari, bahşedilmiş insani duygulardır.

-Sadece kendi ihtiyaçlarımızı düşünüp eşimizin ihtiyaçlarını sormamak, onun söylemesini beklemek. En azından nezakettir, birlikte olduğumuz kişilerin ihtiyaçları ile ilgilenmek.

-Evin erkeğinin haksız da olsa son sözü söylemesi, kadının hep susan ve idare eden konumunda olması, zararlıdır. Hem de çok, hem güçlü bir kişiliğe de yakışmaz. Yanlızca “Kocakarı ile Gazneli Mahmud” hikayesini hatırlayın yeter. Hatırlayamayanlar için bir gün biz hatırlatırız.

-Yapılan hatalarda eşlerin birbirlerini kırıcı sözlerle veya duygusal mahrumiyetle cezalandırması( küsmek, konuşmamak, surat asmak&#8230:KK66:

-Yapılan hataları bağışlamamak ve sürekli hatırlatmak, geçmişi her fırsatta dile getirmek.

Bu davranışlar çoğumuza yabancı değildir.

Eğer hatalarımızın farkındaysak düzeltmek için de gayret edebiliriz. Asıl sorun farkında olmamak ve yenilikleri kabul edememektir. Mutlu olmak istiyorsanız, eşinizi mutlu edin.
Mutluluğunuzun önünde ki olumsuz iletişim engellerini kaldırın, lütfen. İşte size değişimi başlatmak için bir ip ucu:

Dürüst olun ve duygularınızı uygun bir dille ifade edin, Anlayışlı olun ve eşinizin size ilettiği duygularını önemseyin.
 
Değerli hanımlar ve beyler; Evlilik, beraberce bir hayatın paylaşıldığı, acı tatlı bir çok şeyin birlikte yaşandığı, zamanla ortak beğeni ve zevklerin oluştuğu bir birlikteliktir.

Bu birliktelik sizi daima desteklemeli, yapıcı ve geliştirici bir yapıda olmalıdır. Bu özellikleri evliliğinizde gerçekleştirecek olan sizlersiniz. Şu noktayı unutmamalıyız evlilik bir hedef değildir. Asıl hedefiniz, kendinize, eşinize, çocuklarınıza ve topluma
evliliğinizle birlikte kazandıracağınız şeyler olmalıdır.

Günübirlik yaşamların, hesapsız kitapsız davranışların, beraberliği zedeleyici bencil tutumların zararı sadece size değildir. Bu durumlardan çocuklarınız, aileleriniz, yakın çevreniz ve sonuçta tüm toplum etkilenmektedir. Sağlıklı kararlar alabilen, sağlıklı düşünebilen ve sağlıklı davranabilen toplum olmanın yolu aile kurumunu sağlığına
kavuşturmakla mümkündür.

Size diyoruz ki;

- Ailenizde zaman zaman önemli kararlar alın. İş bölümü yapın ve bunları uygulayın.

- Bir tazelenme, bir yenilenme mevsimi başlatın.

- Tüm aile fertleri olarak, çoluk çocuk, anne, baba, ailenizin önemini hatırlatıcı, ailenizin tüm fertlerinin tek tek sizin için değerini hissettirici kararlar alın, faaliyetler yapın.

Değerli hanımlar ve beyler, evliliğinizde aldığınız kararlar ne türden olursa olsun eşinizi de ilgilendirir. Kararlar hayatınızın gidişatını etkilediği için kararları alırken eşinizi haberdar etmeniz uygun bir davranış olur.

Çok basit kararlar bile, birlikte görüşülüp tartışıldıktan sonra alınırsa eşinizin size olan saygısını ve güvenini perçinler. Sizin için çok basit bir konu olabilir, fakat eşiniz konudan haberdar olmadığı için rahatsızlık duyabilir. Bununla birlikte her zaman birlikte karar almak mümkün olmamaktadır. Eşinizden habersiz bir karar almak durumunda kalırsanız şunlara dikkat edin;

- Evinize bir eşya alacaksanız, eşinizin de zevklerini hesaba katın. O eşyayı sizin kadar o da kullanacak çünkü.

- Alacağınız karar kendi işinizle ilgili bir kararsa, eşinizin bu karardan ne kadar etkileneceğini düşünün (eve geç gelme, hafta sonlarını işte geçirme&#8230:KK66: ve ona göre davranın. Bu konuda birlikte karar alma gibi bir şansınız yoksa eşinizi haberdar ederek durumu telafi edin.

- Herhangi bir konuda yalnız karar almak zorunda kaldığınızda, geçmişte birlikte yaptığınız şeyleri ve aldığınız kararları düşünün. Hata yapma veya eşinizi rahatsız edecek bir karar alma ihtimalini en aza indirgemiş olursunuz.

- Aldığınız bazı kararlarda tüm aile fertlerinin katılımını sağlamanız onlara verdiğiniz değeri hissetmelerini sağlar. Yedi yaşındaki çocuğunuz dahi ailevi kararlarda payı bulunmasının değerini hissedecektir.
 
Yazıyı bir solukta okudum.
Harika bir yazı olmuş.

OBSESİFLER: Bu Ben Oluyorum
Duygusal ve kısıtlıdırlar, kendilerini iyi ifade edemezler. Aşırı titizdirler. Bununla birlikte her şeyin programlı olmasını isterler. Çok dakiktirler ve herkesin de dakik, planlı ve düzenli olmasını isterler. Eşinin beş dakika dahi geç kalması büyük sorunlara yol açabilir.

PASİF AGRESİFLER: Bu da nişanlım
Bunlar genelde her şeye \"evet\" diyen ama \"evet\" dediklerini yapmayan bir yapıya sahiptirler. Sevmedikleri, istemedikleri şeye dahi \"hayır\" diyemezler. Karşısındakini düş kırıklığına uğratıp kızdırırlar.

Bunlarda şikayetlerim.Eşim beni anlamıyor.

Eşim bana sevgi sözcükleri söylemiyor.
Eşimle duygularımı paylaşamıyorum.
Eşim benimle sohbet etmiyor.
Eşim bana zaman ayırmıyor, başbaşa kalamıyoruz.
Eşim benim ilgilerime karşı ilgisiz.
Eşim çok duyarsız biri.


Nasıl olacak bu evlilik.Off içim bunalıyor.Daha evlenmeden bir sürü sorun.
 
:çok üzgünüm: :Roflol: :çok üzgünüm: :Roflol: :çok üzgünüm: :Roflol: :çok üzgünüm: :Roflol: :çok üzgünüm: :Roflol:
 
Evlilikte her iki taraf da farklı beklentiler içine giriyor. Eşler daha iyi iletişim kurabilmek için bu beklentileri anlamayı başarabilmeli.
Günümüzde kadın-erkek ilişkilerinin çoğu aşık olma dönemi ile başlıyor. Uzmanlara göre ise bu dönem “görme kusuru” dönemi olarak tanımlanıyor. Partnerler bu dönemde birbirlerinin temel mutluluk kaynağı olduklarını ve neredeyse birbirleri için doğduklarını düşündükleri için, aşık olma dönemi aynı zamanda “hayali ve düşsel birlikteliği” de temsil ediyor.
Hatta çiftler öylesine bir beraberlik yaşıyorlar ki, sözcüklere bile ihtiyaç duymuyorlar. İşte tehlike de burada başlıyor. Çünkü ilişki artık sözcük öncesi veya sözcük sonrası dönem olarak ayrılıyor. Bu durumda çiftler arasındaki benzerlikler de konuşulmadığı sürece kalıcı oluyor.

Bu tür düşsel bir birliktelik evliliğe kadar gidebiliyor ve evlilik tüm iyi ve kötü sonuçlarına rağmen, hala dünyanın en büyük gönüllü organizasyonu olarak kabul ediliyor.

Evlilikte kadın ve erkek “aşık olduğunuzda konuşmayın, çünkü sözcükler idealize edilmiş birlikteliği olumsuz etkileyip bozabilir” kuralını unutarak, daha çok konuşmaya başlıyor. Bu durumda da sözcükler tehlikeli olmaya, aşkla başlayan “görme kusuru”, evlilik aracılığıyla düzelmeye ve birliktelik tehdit altına girmeye başlıyor. Yıllar geçtikçe aynı eş, mutsuzluğun kendisi haline gelebiliyor.

Evlilik ilişkisinin iyi gitmesi, eşlerin ilişkiyi romantik bir rüya gibi algılamaktan vazgeçerek, birbirlerinin bireysel gereksinimleri, beklentileri ve tepkilerini daha gerçekçi bir şekilde görmeleriyle gerçekleşebiliyor.

Cinsiyetlerin savaşından kazanılacak çok az şey olduğuna dikkat çeken uzmanlar, erkek ve kadınların genetik farklılıklarla dünyaya geldiğini, bu farklılıkların kültür, gelenekler ve sosyal roller gereği sürekli beslenerek çoğaldığını ve sonuç olarak da bir ilişkideki tarafların farklı beklentiler içine girdiğini söylüyorlar. Çiftlerin bu farklılığı anlaması, eşlerin daha iyi iletişim kurabilmesi için bir gereksinim haline geliyor.

Kadın ve erkekler arasındaki temel farklılıklar
Sosyal ve aile içi roller yönünden bakıldığında kadınlar halen besleyen-bakım veren rollerinde olduklarından, aile üyeleri arasında ve çevreyle düzenli ve anlamlı bağların oluşturulmasında önemli roller üstleniyorlar.

Bu durum kadınların “ailenin iyilik hali ve bütünlüğü için daha çok özveride bulunmaları” anlamına geliyor. Erkekler insanlar yerine olayları (iş hayatı, spor, yemek, bilgisayar, otomobil gibi konuları), kadınlar ise bilgi alma ve ilişki kurabilme gibi amaçlarla çevreyle iletişim kurmayı yeğliyor.

Yine erkekler bilgi verip detay vermemeyi tercih ederken, kadınlar bilgiden çok duygu ve detay verme eğiliminde. Kadınlar yardım istemeye açık ve yön sormaktan çekinmiyor, erkekler ise sorun çözmekle uğraşırken nadiren yardım isteme ve yön sorma eğilimindeler. Erkekler “yarışma”, kadınlar ise “işbirliği” eğiliminde.
 
Her zaman çok cesur olmakla övünen erkekleri, evlilik deyince korkudan tir tir titreten ne olabilir? Çok basit... Erkekler sorumlulukların ilişkiyi bozacağını düşünüyor!
Erkek için evlilik, bilgiye dayalı bir tahminler dizisidir. Öte yandan, hepsi olmasa da bazı kadınlar için ise hayat sezgiden ibarettir. Durumun erkekler için böylesine korkutucu olmasının nedeni de budur. Kadınlar durgun akan nehirde aheste kürek çekerken erkekler açık denizde bir başlarına kaldıklarını hissederler. Erkeklerin bağlanmaktan bu kadar korkmalarının nedenini bir de kendi ağızlarından duymaya ne dersiniz? İşte erkeklerin evlilik öncesindeki korkulu itirafları:

1- O hayati cümleyi duymak 'Hastalıkta ve sağlıkta' (Gardiyan gelir, hapishane kapısı kapanır.)

2- Her milletten meyvelerin tadına bakma hayalinden vazgeçmek (Şahane bir aşk ve şehvet seline kapılıp bir çiçekten öbürüne konmak)

3- 'Ya!' kuruntusuna kapılmak (Ya başka bir kadına aşık olursam?)

4- Boşanmak (Yanlış ata oynamak gibi)

5- Anne-babanın başarısız evliliklerini tekrarlamak (ya da anne-babanın mutlu evliliğini tekrarlamak, günün birinde karısına 'Meleğim', 'Balım' ya da 'Aşkım' diye hitap etmek)

6- Eğlence şirketi müdürlüğünden feragat etmek. Sonra da 'uzlaşma' denen şirketin yönetim kuruluna hesap vermek zorunda kalarak, her kararın günün birinde insanın neşesini kaçıran bir teftişten geçeceğinin tamamen bilincinde olmak.

7- Evcilleştirilen Kocalar Kardeşlik Derneği'nin aktif üyelerinden biri haline gelmek.

8- Ezbere bir hayat (sıkıntı, fazla yüz göz olma ve sıradanlık)

9- Sükunet, denetim, boş alan, mahremiyet, bütün gece spor kanalı izlemek, ahbaplarla poker, sigaradan alınan bir fırt, leş kokan spor ayakkabılar gibi nimetlerden feragat etmek.

10- Misafir odasında başlayıp kanepede devam eden erotizmden vazgeçerek düzenli ve renklilikten uzak bir cinsel yaşama adım atmak.
 
Eş seçmek kitap seçmeye benzer,
İyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir.
İçeriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur...

Konfüçyüs
 
X