Eğrisiyle,Doğrusuyla Evlilik

vicdan

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
20 Kasım 2006
1.098
26
EVLENMEDEN ÖNCE

Güzel düşlerle kurulan evlilik yaşamının, kişilik çatışmaları sonucu \"cehenneme\" dönüşebileceği gerçeğine bir kez daha dikkat çekildi. Evlilikte \"riskli kişilikler\" bulunduğuna dikkat çeken uzmanlar, \"evlenmeden önce partnerinizi iyi tanıyın\" uyarısında bulunuyor. Evlilikte bazı kişiliklerin sorunlara yol açabildiğine dikkat çeken uzmanlar, bu kişilik yapılarını ve özelliklerini şöyle sıralıyor:

OBSESİFLER:
Duygusal ve kısıtlıdırlar, kendilerini iyi ifade edemezler. Aşırı titizdirler. Bununla birlikte her şeyin programlı olmasını isterler. Çok dakiktirler ve herkesin de dakik, planlı ve düzenli olmasını isterler. Eşinin beş dakika dahi geç kalması büyük sorunlara yol açabilir.

PASİF AGRESİFLER:
Bunlar genelde her şeye \"evet\" diyen ama \"evet\" dediklerini yapmayan bir yapıya sahiptirler. Sevmedikleri, istemedikleri şeye dahi \"hayır\" diyemezler. Karşısındakini düş kırıklığına uğratıp kızdırırlar.

SINIR KİŞİLİKLER:
Bunlar duygusal anlamda çok dalgalıdırlar. Günü günlerine uymaz. Duygusal olarak daha çok çatışmanın içine çekilip karşısındakini daha çok çatışmaya iterler. Bu insanlarla evlilik çok zordur. Kendilerine ve başkalarına zarar verme duyguları ön plandadır. Duygusal olarak saldırgandırlar. Bağırıp çağırıp, arada bir tabak gibi eşyaları fırlatabilirler. Cinsel kimlik karmaşası yaşarlar.

KAÇINAN KİŞİLİK:
Sessiz ve çok pasiftirler. Gerektiği zaman olması gereken tartışmadan dahi kaçınırlar. Öyle olunca ilişkiyi çok sağlıklı bir şekilde sürdüremezler.

BAĞIMLI KİŞİLİK:
Bu kişilik yapısında olanların bireysellikleri yoktur. Bütün kararları karşısındakinin almasını beklerler. Bireyselliklerini ortaya koyamadıkları için kişiliksizmiş gibi duygu verirler ve karşısındakini sinirlendirebilirler.

NARSİSTLER:
Kendini beğenen ve isterik kişilik yapısına sahiptirler. Sürekli olarak dikkatin ve beğeninin kendinde olmasını isterler. Bu kişiler kendilerini her şeyden çok severler, sevilmeyi çok severler ve sevilme ihtiyaçları çok zor doyurulur. Bu nedenle de ilişkilerde hep sorun yaşarlar. Sevilme isteğini doyurmak çok zordur. Bu nedenle sık sık ilişki değişireterek ilk anı yakalamak isterle
 
GELECEKLE ilgili hayaller kurmaktan vazgeçin. Evlenmeden önce mutlaka bekarlığın tadını çıkarmalısınız. Yoksa bir gün, rüyadan uyanmışçasına, bekarlık günlerinizi mumla arayabilirsiniz.

YALNIZ YAŞAYIN: Yalnız yaşamak müthiş zevkli bir şeydir. Yalnız yaşamak eve istediğiniz kişiyle beraber gelmek, kendi başınıza yaşamınızı idare etmek, ara sıra bozulan bir tuvaleti veya bir lavaboyu tamir etmeyi bilmektir ve bunlar hayatın tuzu biberidir. Unutmayın, gerçek olgunlaşma yalnız yaşamakla gerçekleşebilir.

KAFANIZI NETLEŞTİRİN: Geçmişteki fobiniz ne olursa olsun, ondan kurtulmadan evlilik hayatına adım atmayın. Bazı olaylara karşı olan korkunuz, sizi iyi bir ilişkiden uzak tutar. Eski yaralarınızdan mutlaka kurtulmalı ve gönlünüzde yeni, bembeyaz bir sayfa açmalısınız.

BORÇLARINIZI ÖDEYİN: Yaptığınız harcamalarda başkalarına güvenmekten vazgeçmelisiniz. Elinize ne zaman ekstra para geçerse, alışverişe koşmak yerine, borçlarınızı kapatmaya çalışın. Ciddi bir ilişki yaşıyorsanız, onun kredi kartı borcu olup olmadığını da öğrenmelisiniz.

TATİLE ÇIKIN: Sevdiğiniz kızları toplayıp, internetten herkese uygun fiyatları bulun ve arabanıza atladığınız gibi, tatile çıkın. Bekar olmanın en muhteşem yanlarından biri kimsenin programına bağlı kalmadan, keyfiniz istediği zaman kaçamaklar yapabilmektir.

ŞIMARIN: Kalıplardan vazgeçin artık. Bekarlık bir lükstür. Erkeğinizin sizi şımartmasını istediğiniz şekilde şımartın kendinizi. Kendinize çiçek alın, mum ışığında akşam yemeğinizi yiyin, güzellik salonuna gidin.

YATIRIM YAPIN: Mobilya veya pahalı bir mücevher, ne olursa olsun, bir şey satın alın. Evliyken, parasal kararlar birlikte alınacağından, maddi özgürlüğünüzün tadını çıkartın.

YEMEK YAPMAYI ÖĞRENİN: Bu, ilişkinizin ilk evresinde erkeğinizi mest edeceği gibi, daha sonra evinizde vereceğiniz partiler için de yararlı olacaktır. Hem de yemek pişirmek seksi ve zevklidir. Basit yemeklerle uğraşmayın. Başarılı bir et yemeği pişirmeyi ve değişik salatalar öğrenin.
 
Hanımlar, erkekleri anlamak zordur... Evli erkeklerin ise kendilerine has şifreleri vardır ve onları çözmek için tecrübe şarttır. Bizden söylemesi...

Evlendiğiniz erkeği zaman zaman anlayamadığınızı mı düşünüyorsunuz?

\"Bunu yaparken ne düşünüyor\" diye merak mı ediyorsunuz? İşte size bazı ipuçları...

Sizi sevdiğinin belirtileri: * Alışveriş merkezinde saatlerce torbalarınızı taşıması ve sesini çıkarmadan tüm alışverişe eşlik etmesi * Sıcaktan bayılırken, sırf siz üşüyorsunuz diye yatağa bir battaniye daha eklemesi * Diyetinizi bozup, bir porsiyon tatlı yemeniz için sizi cesaretlendirmesi * Karşılık beklemeden akşam bulaşığını yıkaması.

Onu duygulandıran şeyler: * Düğün törenlerinde sizinle göz göze geldiği anlar * Uyurken kolunuzun göğsüne düşmesi * Filmde erkeğin kadına evlenme teklif ettiği sahne.

Ne hediye ister?: * İçinde sizin en sevdiği fotoğrafınız olan bir çerçeve * İpekli kumaştan bir boxer * Futbolla ilgili herhangi bir şey * Liseden kalma eski moda koleksiyona renk getirebilecek yeni CD\'ler * Uzaktan kumandası olan herhangi bir elektrikli alet * Barbekü ile ilgili herhangi bir şey.

Neler baştan çıkarır?: * Tişörtünüzü giymeden, çıplakken önce rujunuzu sürmeniz * Buzdolabının açık kapağı önünde dondurma yemeniz * Göğüslerinizi büyük gösteren o harika sutyeninizle ütü yapmanız * Ter içinde spor kıyafetlerinizle ona az önce koşu bandında kırdığınız rekoru anlatmanız * Vücudunuzu kremlemeniz * Tüm cumartesi onun büyük beden eski tişörtüyle dolaşmanız * Bikini bölgenizdeki tüyleri aldırmak için bu gece işten eve gelişinizin biraz gecikeceğini söylemeniz * Sıcaktan bayıldığınız bir anda saçlarınızı bir anda toplamanız * Parmak uçlarınız üzerinde bir boy aynası karşısında vücudunuzu incelemeniz. Kendinizi hafifçe okşamanız.

Sizi ne zaman anlamaz?: * İki günlük bir tatil için neden yedi çift ayakkabıya ihtiyaç duyduğunuz * Sizi ağlatan kitaplar okumaktan neden hoşlandığınız * Postaneye giderken bile neden uzun süre saç yaptığınız * Tamirat işlerinde onun daha yetenekli olduğunda neden ısrar ettiğiniz * En sevdiği futbolcunun resminin aile fotoğraflarının yanında durmasına neden karşı olduğunuz.
 
Evlilik öncesi yaşanan ilişkide çift hayatlarını istedikleri şekilde yaşama özgürlüğüne sahipken, evliliğin ardından bir takım uyulması gereken mecburiyetler ortaya çıkmaya başlar. Peki bu mecburiyetler nasıl ortaya çıkar?

Her şeyden önce evlilik konusunda edindiğimiz tüm fikirler; çok küçük yaşlardan itibaren içinde bulunduğumuz aileden öğrendiklerimiz ile şekillenir. Örneğin; bir ailenin neler yapabileceği konusunda edindiğimiz her türlü alışkanlık kendi ailemizin ve çevremizde gördüğümüz ailelerin alışkanlıklarına benzerlik gösterir.

Öğrendiğimiz her şeyi hayatın içinde gerçekçi bir şekilde yaşamaya başlayınca ve evlilik öncesindeki rahat ilişki belirli kalıpların içine girince işler karışabilir.

Her şeyden önce evliliğin kendisi başlı başına bir takım mecburiyetlerden oluşur. Çiftlerin birbirlerine nasıl davranacağından tutun da, günlük hayatı nasıl yaşayacaklarına kadar hemen her şey farklı bir insanınki ile çakışınca farklı mecbutiyetlere uymak insanların zor anlar yaşamalarına yol açar. Oysa evlilik öncesinde yaşanan ilişki, bu açılardan son derece kolaydır. Herkesin hayatı kendisine aittir, herkes istediği gibi hayatı yaşar.

Günlük hayatını, insan ilişkilerini ve yaşamının her yönünü kendisine göre düzenler; ancak evlenince tüm bunlar farklılaşır. Her şey iki insanın ve toplumun kabul ettiği sınırlar içerisinde diğer ailelerin yaptığı gibi gerçekleşmeye başlar. Dahası gerçekleşmek zorunda olması ve bunun mecburiyet derecesi ne yazık ki; çiftin aralarındaki aşk için fazla gelebilir. Hayat, birlikte yaşanması kolay bir şey değildir. Her insanın kendi içinde kendine ait bir varlık olduğunu unutmamak gerekir.

Evliliğin ortaya çıkarttığı mecburiyetlerin iki kişiden hayatı tek kişiymiş gibi yaşamalarını istemesi çokta kolay bir şey değildir. Bunun kimi zaman ilişkiyi yıpratmasına engel olmak zordur.

Herkesin bir kendine ait bir hayatı olduğunu unutmamak ve buna saygı duymak; evliliğin ortaya çıkarttığı bir takım mecburiyetlerin ilişkiye zarar vermesine engel olmak için uygulanabilecek en iyi yollardan biridir
 
Araştırmacılar, sorunların değil, davranış biçimlerinin hayatı alt üst ettiğini söylüyor. Duygusal zeka işte bu dönemde devreye girerse, başınızın üstündeki kara bulutlar, pembeyle yer değiştirebilir. Çünkü duygusal zeka sayesinde birçok konuya, karşı tarafın gözünden bakabiliyor ve haksızlık olarak algıladığımız her şeyi derinlemesine görebiliyoruz. Kısacası sonu kötü bitecek bir evlilik, mutlu bir yuvaya dönüşüyor.

Bütün evlilikler geleneksel anlamıyla \"Bir yastıkta kocamak\" için başlıyor. Büyük heyecanlarla yaşanan ilk beraberlikler ve o ilklerin dayanılmaz cazibesi... Aşk duygusu yenileniyor, içinizde sevgi çoğalıyor ve karşı tarafa coşarak akıyor... Artık yepyeni bir hayat var önünüzde... Güzel bir beraberlik ve kimbilir belki de mutlu bir yuva... Evet, güzel ve mutlu bir yuvanın hayalini kim kurmaz ki? Üstelik keyifli bir beraberlik yaşıyorsa. Özlemle beklenen teklife tabii ki \"hayır\" demek düşünülemez bile... Evlilik telaşı ile yeni bir yapılanmaya hazır hissediyorsunuz kendinizi. Nikah masasında söylenen \"evet\"ler hayatınızda yeni açılan sayfanın da ilk sözcükleri oluyor. Sonra gelenekler, birbirine aşık insanların duygu yoğunluğuna karışmaya başlıyor. Zorunluluklar, sorumluluklar birbiri ardına diziliyor. Hayatın akıp giden çarkına çelme takmaya uğraşırken, birbirinizi de kimi zaman anlayamaz olduğunuzu görüyorsunuz. Küçük tartışmalar başlıyor önceleri, büyük ve güçlü barışmalarla noktalanan. Bu manzara size yabancı, ortam biraz farklı derken büyüyor yeni bir gerginlik ansızın, kırıyor, incitiyor, aldırmaz görünüyor ve kızdırıyorsunuz. Taraflar bir maçın galibi olmaya sanki dünden hevesliymiş gibi mücadeleye başlıyor yine. Kısacası, zaman içinde yaşınız, çevreniz ve deneyimlerinizle değişiyorsunuz. Bu değişimleri yumuşak geçişlerle evliliğinize taşımayı beceremiyorsunuz. İşte bu noktada duygusal zeka denilen sihirli değnek devreye girip, görevini üstleniyor. Duygusal zeka konusunda araştırmalar yapan aile terapisti Psikolog İklim Öz, bu sihirli formülünü anlatıyor.

Evlilikte duygusal zeka ne kadar önemli?
Evlilikte duygusal zekanın her zaman devrede olması gerekir. Eşler arasında evlilik içi sorunlar yaşanıyorsa, önce kendi analizlerini yapmaları şarttır. Duygusal zeka uyuduğu zaman, sorunlar bir çığ gibi büyümeye başlar.

Evlilik kişileri nasıl bir psikolojiye sokuyor?
Evlilik kanunlar önünde pekiştirildikten sonra, evlilik sürecinde birden fazla boyut başlıyor. Evliliğin sosyal boyutu, evliliğin kuralları, evlilikteki roller ve evliliğin duygusal boyutu... Evlilik terapilerine başvuran çiftlerde, en çok rastlanan sorunların başında, eşler arasındaki iletişim sorunu ve bu iletişimsizlikten doğan problemler gelmektedir. İşte bu noktada duygusal zeka çok önemlidir.

Duygusal zeka kişiye ne kazandırıyor?
Duygusal zeka olarak adlandırdığımız, karşı tarafı anlayabilme, algılayabilme ve aynı zamanda da kişinin kendi duygularını ifade edebilme becerisi çok önemlidir. Toplumumuzda kişileri duygusal ve mantıklı gibi iki gruba ayırıyoruz. Üstelik mantıklı olarak nitelendirilen kişilerden övgüyle, diğerlerinden de eleştiriyle söz ediyoruz. Oysa ki, her alınan kararın altında duygular yatar. İnsan kendisine yapılan bir harekete cevap vermeden önce duygularına başvurur. Duygusundan aldığı mesajla düşüncesini geliştirir, sonunda da bu düşüncesini eyleme döker. Bu gerçeği göz önüne alırsak duygusal insan, mantıklı insan ayrımına girmemek gerektiğini görüyoruz. Ayrıca yetişme yöntemlerimizdeki yanlışlıklar da duygusal anlamda boşluklar yaratılmasına neden oluyor. \"Erkekler ağlamaz\" diye büyütülen erkek çocukları, \"kızlar öyle her yerde gülüp, konuşmaz\" diye telkinde bulunulan kız çocukları ileri yaşlarda kendi duygusal dünyalarına yabancılık duyuyor. Bu anlamda bakıldığında yetişkin olduklarında ve evlendiklerinde birbirlerinin duygularını anlamamaları da çok şaşırtıcı değil.

Duygusal zeka sayesinde evlilikleri kurtarmak mümkün olabilir mi?
Önceleri zeka bir bütün olarak ele alınıyordu. Son yıllarda zekanın birden fazla alanda işlevsel olduğu ortaya çıktı. Bu açıdan baktığımızda evliliklerde duygusal zekanın ne kadar gerekli olduğunu görüyoruz. Bir evlilikte duygusal zekanın varlığı, uyumu son derece olumlu etkilemektedir. Evlilik terapilerinde çiftler terapi süresince bu alandaki boşluklarını çok iyi farkedebiliyorlar. Bir anlamda empati kurmayı da deneyimlemiş oluyorlar. Empati; bir kişinin diğer bir kişinin yerine bir an için geçerek, onun gibi hissetme ve onun gibi algılama becerisidir. Yani bir başkasının gözleriyle dünyaya bakmak ve bir başkasının duygularıyla bir an için yaşamaktır. Eşinin üzüldüğü her hangi bir olayı saçma bulan eş, eğer duygusal zekasını işin içine sokarsa, söz konusu olan üzüntünün hiç de saçma olmadığını farkeder. Kırıcı, yıpratıcı bir çok konuşmanın ve davranışın da bu şekilde önüne geçilmesi mümkün olacaktır.

Eşler en çok neden şikayetçi


Eşim beni anlamıyor.
Eşim bana sevgi sözcükleri söylemiyor.
Eşimle duygularımı paylaşamıyorum.
Eşim benimle sohbet etmiyor.
Eşim bana zaman ayırmıyor, başbaşa kalamıyoruz.
Eşim benim ilgilerime karşı ilgisiz.
Eşim çok duyarsız biri.
 
30 yaşından önce evlenmeyin

İstatistikler 30 yaşını geçtikten sonra evlenen çiftlerin evliliklerinin daha uzun sürdüğünü gösteriyor.

Evlenmeden önce birkaç tecrübe yaşayın

Bu tecrübeler, size karşı cinste neye önem verdiğinizi öğretecektir.

Umutsuz evlilikler yapmayın

Korku, güven duymak ya da evden uzaklaşmak için yapılan evlilikler uzun ömürlü olmuyor.

Evleneceğiniz kişiyi tanıyın

Onun kim olduğunu gerçekçi şekilde saptayın ve sadece sizin istediğiniz kişi olması için çaba harcamaya son verin.

Denginizle evlenin

Karı-kocadan birinin diğeri üzerinde hakimiyet kurduğu evliliklerden hayır gelmiyor.

En az bir yıl bekleyin

İstatistikler, acele evlenen kişilerin aynı hızla boşandıklarını ortaya koyuyor.

Bağımlılığı olan kişilere dikkat

Sigara alışkanlığı gibi basit bağımlılıklar bile, bir evliliği yıkmaya yeterli olabiliyor.

Sizinle benzer amaçları olan biriyle evlenin

Eşinizle çocuk yapıp yapmama konusu konuşmak için zifaf gecesini beklemeyin.

Diyalog kurabileceğiniz biriyle evlenin

Evlenmeden önce müstakbel eşinizle diyalog kuramıyorsanız, nikahtaki keramet pek bir işe yaramayacaktır.

Heyecanı göz ardı etmeyin

Evlilik ateşinin yıllarca yanabilmesi için heyecan ve ihtirasın gerekli olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
 
Uzmanlar, çiftler evlendikten sonra artık ortak bir bütçeleri olacağını, ancak para harcama alışkanlıklarının birbirininkine uymayabileceğini belirtiyor. Bu yüzden dikkat edilmesi gereken noktaları uzmanlar şöyle anlatıyor:

\"Eğer çalışmayacaksanız, eşiniz size günlük ev harcamalarının dışında da para bırakmalıdır. İleriki planlarınız için, örneğin ev almak, taksit ödemek gibi, sizin de paranızın ne durumda olduğundan haberdar olmanız gerekir. Eğer siz de çalışacaksanız, her ikiniz de kazandığınız parayı ortak bir hesaba yatırabilirsiniz. Ancak kendiniz için para biriktirmek gibi bir niyetiniz varsa, her ikiniz için özel bir hesap açtırıp, her ay buraya belli bir miktarda para yatırabilir ve kalanı, ortak hesaba aktarabilirsiniz. Ortak hesaptan yapacağınız harcamalarıysa birbirinize haber vermenizde fayda vardır.\"

İş bölümü

Bütün erkeklerin, ev işlerinde annelerine ne kadar yardımcı olduklarını, her zaman kendi işlerini üstlendiklerini söylediklerini hatırlatan uzmanlar, ancak iş gerçeğe döküldüğünde, durumun sanıldığı gibi olmadığının görülebileceğini bildiriyor. Uzmanlar, bu konunun önceden konuşulması gereğine dikkat çekerek, \"Sizin ütü yapıp, yemek hazırlamak için değil bir yuva kurmak için onunla evlendiğinizin altını çizmelisiniz. Şüphesiz çalışmayıp, ev kadını olmayı tercih ettiğiniz takdirde ev işlerinin büyük sorumluluğu sizde olacaktır. Ama bu, müstakbel eşinizin size kesinlikle yardım etmeyeceği anlamına gelmez\" diyorlar.

Çocuklar

Uzmanlar, çocuk konusunun da evlilikte önemli sorunlardan biri olduğunu vurgulayarak şunları kaydediyor:

\"Henüz çocuk doğurmaya hazır olmadığınızı düşünebilir, bu yüzden beklemek isteyebilirsiniz. Öte yandan eşiniz sizinle hemfikir olmayabilir. Bu durumu da önceden çözmeniz gerekir. Çocuk yapacağınız zamanı birlikte kararlaştırmalı, bu konuda size baskı yapmamasını önceden sağlamalısınız\".

Aile

Aileler ve çevrelerin, ilişkinin yürüyüp yürümemesindeki en büyük etken olduğunu ifade eden uzmanlar, \"Eğer taraflardan biri ailesine fazlasıyla bağlıysa diğeri bu durumdan rahatsız olabilir. Örneğin eşinizin annesi sürekli gelip, sizin ortak hayatınıza müdahale ediyorsa, ikilemler yaşanacaktır. Bu yüzden evlenmeden önce bu konuya değinmeli, ikinizin de hoşlanacağı bir yol bulmalısınız. Bunu önceden konuşmanız, ilerideki pürüzleri de silecektir\" tavsiyesinde bulunuyor.

Çalışmak

Uzmanlar, birçok kadının, eşi izin vermediği için istediği halde çalışamadığını da hatırlatıyor. Bu yüzden bu konunun da evlenmeden önce netleştirilmesi gerektiğini belirten uzmanlar, \"Eğer çalışamıyorsanız, evlendikten ve çocuklarınız doğduktan sonra da iş hayatınızı sürdürebileceğinizi eşinize net biçimde anlatmalısınız. Çalışma hayatınız yoksa bile, ona istediğiniz takdirde çalışabileceğinizi belirtmelisiniz. Bu şartlar size önemsiz gibi gelebilir ama ileriki yaşantınızda nelerle karşılaşabileceğinizi bilmediğinizi unutmayın\" diye uyarıyorlar.
 
Hem kariyer, hem çocuk yapmak, arada bir de koca \"büyütmek\" reklamlardaki kadar kolay olmuyor tabii ki. Oysa annesinden \"kocaya hizmet esastır\" diye öğrenen kadın hep kendini ve ihtiyaçlarını bir adım geride tutuyor, varsa yoksa ailesi, çocuğu, kocası. Kendi işi mi? O da ne? Sanki vakit geçirmek için çalışıyor. Onun işi de iş değil, kazandığı para da kocanın kazandığının yanında \"para\" değil!

Oysa bazı kadınlar ev kadınlığı rolünü severek üstleniyorlar. Hatta bundan gurur duyuyorlar. Kocalarına hizmet etmek mutlu ediyor onları.

“Eşim mutlu değilse benim mutlu olmam mümkün değil”

İlişkilerin ana kuralı iki tarafın da mutlu olması, Tabii bu yazılı olmayan kurallar herkesin hayatında uygulanamıyor. Şanslı azınlık ise hem aşkı yaşıyor hem de \"adam\" gibi, \"insan\" gibi davranan bir partnerin keyfini sürüyor.

Bazı erkekler ev işinin kadınların görevi olduğunu düşünüyor ve hatta aşkın, sevginin lüks olduğunu. Neyse ki hepsi böyle değil, \"paylaşmanın\" önemini anlayan erkekler artık yeni nesil genç kızların gözdesi. Paylaşmak \"sadece\" evi, yemeği, yatağı, çocuğu paylaşmak değil, \"tamamen\" evi, yemeği, çocuğu ve yatağı paylaşmak... Sevmeye vakit bırakmak için, hal bırakmak için...

Kazaklığı göğüslerinde \"madalya\" gibi taşıyan erkekler, birbirlerini sürekli \"pohpohlayarak\" kılıbıklığı \"acizlik\" gibi görüyorlar. Oysa geçmişte kılıbıklık denen kavram, günümüzde aşkın insani boyutu.

Bir de erkeğin rolünü de üstlenen, kendi cinsiyetlerini çok derine gömmüş kadınlar var. Onlar belki artık \"aşktan\" da geçmişler, birazcık insanlık, birazcık eşitlik tüm istedikleri. Tabii erkeği yola getirmenin, getiremiyorsanız da kendinizi korumanın bin bir türlü yolu var. Unutmayın, erkekler sizin yapmadığınız her şeyi yapabilirler ama yaptığınız hiçbir şeyi yapmazlar.

\"Bırak oğlum, ben yaparım”

Şimdilerde kocamız, sevgilimiz olan erkekler, bir gün bir işin ucundan tutmak istemiştir. Annesi \"Bırak oğlum, ben yaparım\" demiştir. Kesin öyle demiştir. Bu durumda onu suçlayamayız değil mi? O bir erkek. \"Annesinin\" oğlu da, ataerkil geleneğin benim payıma düşen izdüşümü.

Düşünsenize ellerinde bir saltanat var, her gün televizyonda dönüp duran taşrada geçen eski Türk filmleriyle tekrar tekrar öğretilen bir saltanat. Bir tek üzüm yediren cariyeleri, bir de onları serinleten yelpazeleri yok. Televizyon kumandasını ve bizi kontrol etmekle yetiniyorlar, ne yapsınlar!

Aslında düşününce böyle bir saltanat olsa kimselere bırakmak istemez ki çoğu insan. Yemeğim yapılıyor, önüme geliyor. Bittikten sonra ne sofrada ne mutfakta hiçbir iz kalmıyor. Çocuğumun tüm bakımı üstlenilmiş durumda. Bana sadece onu sevmek kalıyor. Karımı seviyorum, o da beni seviyor. Benim derdim ne olabilir ki böyle bir düzeni ve rahatı bozmak için? Ben de karıma tüm sevgimle sadece gözümün ucundan bakmaya devam ederdim.

İş bu kadar kolay görünüyor ama karşı taraf bu düzenden hiç memnun değil. \"Sırtımdaki yük belimi o kadar büküyor ki yalnızca yeri görebiliyorum. Karşıya bakmak, senin gördüklerini ben de görmek, seninle birlikte hayattan zevk almak istiyorum.\" Bir kadın bunu dediğinde erkek ne yapar merak ediyorum. Bir de \"Seni çok seviyorum karıcığım\" dediğinde bu sevginin ne anlama geldiğini...

Belki de biz kadınlar kendimiz yapıp kendimiz buluyoruz; \"Aman! Sen otur ben yaparım, sen mutfağı kirletiyorsun arkandan toplamak daha yorucu!\" diyerek erkekleri yapacakları varsa da soğutuyoruz. Sonra da söylenip duruyoruz, \"Yardım etmiyorsun her şeyi ben yapıyorum\" diye.

Ekonomik özgürlüğün en büyük faydası zincirleri olmayan bir evlilik modeli yaratması. Kadınlar artık bilinçlendi ve eşlerini, sevgililerini sırtlarında bir aşk kamburu gibi taşımak istemiyorlar.

Aşk varsa her şey mübah devri de kapandı. Çünkü iki gönül bir olunca artık samanlık seyran olmuyor, samanlar kadının kalbine batıyor.

Aşk artık samanlıkta yaşamıyor!
 
sayfa için çok teşekkür ederim
ellerinize ve emeğinize sağlık...çok büyük bir keyifle okudum
 
Dünyada her 10 kişiden 7’si, evliliğin ömür boyu sürmesi gerektiğini düşünüyor.

LONDRA - AC Nielsen şirketinin bu hafta Sevgililer Günü için 46 ülkede 25 bin kişinin katılımıyla yaptığı araştırma, Asya’da Müslüman ve Katoliklerin kalelerinin, ömür boyu evliliği tercih etme konusunda başı çektiğini gösterdi.

Yüzde 97 ile ömür boyu evlilik fikrine inanan Endonezyalıları, yüzde 92 ile Türkler izlerken, Filipinliler ve Malezyalıların yüzde 89’unun evliliğin ömür boyu sürmesi gerektiğini düşündüğü görüldü.

Batı’da ömür boyu evliliğe inanların en fazla olduğu ülkenin ABD olduğu, Amerikalı kadınlara oranla daha fazla Amerikalı erkeğin bu fikri savunduğu belirtildi.

Araştırmada ayrıca, Asya’daki Müslüman ülkeler arasında Endonezya ve Malezya’nın, evliliği “yaşam gayesi” olarak görme konusunda başı çektiği, Avrupalıların yarısından daha azının evliliği “yaşam gayesi” olarak gördüğü, Yunanlıların yüzde 74 ile evliliği “yaşam gayesi” olarak görmeyenler arasında ilk sırada yer aldığı gözlendi.

Avrupalıların yüzde 77’si, uzun ve istikrarlı bir ilişkinin evlilik kadar iyi olduğunu söylerken, AC Nielsen Avrupa’nın başkanı Patrick Dodd, özellikle Batı Avrupa’da kadınların tarihte ilk kez koca yerine kariyer peşinde koştuğunun ve ömür boyu süren bir ilişki yerine bağımsızlığa değer verdiğinin görüldüğünü söyledi.
 
Bir insanın saadeti eşinin iyi huyluluğundadır diyen bir atasözü var. Bu gün bu söz, batılı eğitimciler tarafından bile kabul görüyor. Doğru, hem beylerin hem de hanımların mutluluğu eşlerinin huylarına bağlıdır.

Bir kadın eşinin her arzusuna itiraz edecek, her hevesini kıracak, her şeyi eleştirecek ve neden başkaları gibi daha fazla para kazanmadığını söyleyecek olursa zavallının kolu kanadı kırılacaktır. Benzeri durum, hanımlar için de geçerlidir. Yaptıkları eşi tarafından beğenilmiyor, takdir edilmiyor, her isteği engellerle karşılaşıyor, başarıları farkedilmiyor ise...

Sözlü saldırılar aile mutluluğunu her şeyden fazla sarsar. Karı-koca arasındaki sevgiyi saygıyı, güveni ve bütünlüğü yok eder. Hakaretin en kötüsü ise, bir kimseyi bir başkası ile insafsızca kıyas etmektir. İnsafsızlıktan öte, yakışık almayan da bir durumdur. Kanayan yarayı daha fazla deşmekten başka bir anlamı yoktur. Biraz daha ileri gidersek, şikayet, aşağılama, kıyas ve alay, şahsiyet düşüklüğünün bir alameti sayılrken aynı zamanda taciz etmenin de bir başka şeklidir. Alışkanlık haline gelmeye görsün, ne yenilir ne yutulur tarafı vardır.

Acaba eşleri neden bribirlerini rahatsız ederler? Yorgunluk, bıkkınlık, gizli düşmanlık, özellikle kadınlar için, uzun yıllar sıkıntıya tahammül edip sonunda patlayıvermek, kendisine ilgisiz kalınması gibi nedenler etkili olabilir. Yakalandığınızı bilmedikçe, bir hastalığı tedavi etmeniz imkansız olur. Önce sorunu tam teşhis edeceksiniz ki, tedavi edebilesiniz. Şüphelerinizi gidermek için eşinizden yardım isteyin. Davranışlarınzı birlikte kontrol edin.

İyi niyeti elden bırakmayın, açık gönüllü olmaya çalışın. Her sinirlendiğinizde, eşinizin yada ailenizden birinin sizi uyarmasını isteyin.

Bir şeyi bir kere söyleyip sonra da unutmaya alışın. Israr eşinizi inatçı yapacaktır.

Daha uygun, uysal yöntemlerle sonuç almaya çalışın.

Eprili ve neşeli olmaya gayret edin. Hatta kendinizi buna zorlayın. Bir müddet sonra zorlanmadan gülebilmeyi başaracaksınız.

Hoş şakalrın aranızdaki sevgiyi artıracağı muuhakkaktır. Şüphe yok ki neşeli olmak insanları canlı kılar. Neşeli insanlar aynen, güneş ışıkları gibi, girdikleri yeri aydınlatırlar. Siz de evinizin güneşi olun.

Üzüntü verici urumları oturup sakin bir şekilde değerlendirin.

Elbette, sorunları öfkeye kapılamadan çözmenizden guru duyun. Kendinizi tebrik etmeyi unutmayın. Bunu aynanın karşısında bile yapabilirsiniz.

Eşinizi ne ne tehdit ile ne de şirretlikle zaptedebilirsiniz. Bu yanlızca onun kalbini kırarak saadetinizi yıkmaya yarar. Oysa ona söyleyeceğiniz hoş sözler yankısını bulacak, büyülü bir anahtar gibi, tatlı dilinizle eşinizin kalbini bütünüyle fethedecek ve birlikte mutlu bir ömür süreceksiniz.
 
Dostlarınızın, arkadaşlarınızın, vezne başındaki görevlinin, sokakta dar aralarda karşılaştığınız insanların sizi hep olumlamasını mı beklersiniz, kenara çekilip sizin geçmeniz için yolu açmalarını, her söylediğinize evetten başka cevap beklemez misiniz?

Bu soruların cevabı “elbette hayır” olacaktır. Ama şimdi soracağımıza büyük bir çoğunluk ya evet cevabı verecek yada evet dermişçesine gülümseyecek. Soru şu: Ya evinizde? Kocaman bir evet.


Değerli dostlar, sağlıklı bir evliliğin göstergesi, her iki tarafında isteklerini dile getirebildiği ve ikisinin de hayır diyebilme hakkının olduğu bir ortamın bulunması dır. Eşlerden biri isteklerinin gerçekleştirilmesini talep etmekte ne kadar haklı ise, diğerinin de reddetmek o kadar hakkıdır. İsteklerinizi karşılayamıyorsanız, yeterince ve etkili bir biçimde istemiyor olabilirsiniz.

İsteklerimizin gerçekleşmesi bizim için ne kadar önemli ise, söyleyiş ve ifade ediş biçimimiz de eşimiz için o kadar önemlidir. Herhangi bir istekte bulunurken eşlerin birbirlerinin dillerini iyi biliyor olmaları gerekir. Eşinizi gözleyin, tanımaya çalışın. Ondan bir istekte bulunurken hassas olduğu noktalara dikkat edin.

Bu konuda yardımcı olacak bazı tavsiyelerde bulunmak istiyoruz.

- İsteklerinizi ifade edin, eşinizin anlamasını beklemeyin. Çok beklemek zorunda kalabilirsiniz.

- İstekte bulunurken açık olun, dolaylı ifadelerden kaçının.

- Kısa ve öz konuşun.

- Eşiniz sormadıkça isteğinizin nedeni hakkında gereksiz açıklamalarda bulunmayın.

- Buyurmayın, rica ederek isteyin.

- Eşinizin içinde bulunduğu şartları göz önünde bulundurun.

- İstediğiniz şey çok acil değilse, eşinizin en uygun olduğu zamanı gözleyin. Mutlu, dinlenmiş, İşlerinin yoğun olmadığı bir zamanı bekleyin.

- Olumsuz bir cevaba da hazırlıklı olun.

- Olumsuz bir cevap aldığınızda hemen aşırı tepki göstermeyin. Sabredin ve bekleyin. Hayır, cevabını kabullenin. İsteğinize olumlu cevap alma ihtimaliniz yükselecektir.

- Hayır cevabının kabullenildiğini gören eşiniz, kendisine duyulan ihtiyaçtan dolayı sizi memnun etmeyi tercih edebilir.

- Hayır cevabını kabullenmeniz sizi de rahatlatacaktır. Aksi taktirde eşinize karşı suçlayıcı ifadeler kullanabilir ve eşinizin olumsuz fikrinden vazgeçme ihtimalini yok edersiniz.

- İstekleriniz yerine geldiğinde “çok” kelimesiyle süslütakdir ve teşekkür ifadeleri kullanmayı ihmal etmeyin.

- Takdir gören eşiniz diğer isteklerinizi karşılamada daha istekli davranacaktır.

Evlilikte istekler hep olacaktır. Maddi yada manevi, istekler karşılandıkça eşlerin birbirlerine olan bağlılıkları ve minnettarlıkları artacaktır. Yeter ki isteklerimizde ölçülü olup, eşimizden nasıl isteyeceğimizi bilelim. İsteklerimiz şu veya bu nedenden dolayı yerine gelmediğinde de durumu kabullenebilelim.
 
Aile hayatı, karşılıklı anlayış, sabır ve hoşgörü üzerine kurulmalı. Eşler bu dengenin bozulmaması için çaba göstermelidirler.

Afrikayı baştan başa fetheden ve İspanyaya çıkan ünlü islam kahramanı Tarık bin ziyad ın geçimsiz bir hanımı varmış. Her fırsatta tartışma çıkar ,evi huzursuz edermiş.
Tarık bin ziyada, neden bu kadar hoşgörülüsün, bu kadını niçin sustur muyorsun, diye sorduklarında ise şu cevabı vermiş;

Biz bu evi onunla beraber kurduk. O benim çocuklarımın annesidir. Evin her türlü sıkıntısına o katlanır. Savaşlardan dolayı da beni çok az görür. Gördüğü zaman da sıkıntılarını yüksek sesle anlatır. Ona kızamam , o benim ebedi arkadaşımdır.


Sokratın huysuz hanımı da dillere destandır. Dost, düşman demeden Sokratı fırçalar, bağırıp, çağırırmış. Bu duruma karşı Sokrat ise;sabır ve tahammül gösterirmiş.

Hanımı bir gün yine Sokrata bağırıp, çağırmış. Bununla da yetinmeyerek, bir kova suyu başından aşağıya dökmüş. Bu duruma dostları çok tepki gösterince; bu çok normel şeydir, demiş Sokrat; çünkü gök gürleyince, ardından yağmur gelir. Sağ olsun bizim hanım bizi yıkayıp ,temizledi.

Her evlilikte tartışmalar, anlaşmazlıklar, fikir çatışmları olur önemli olan tartışmaların karşılıklı suçlamalara dönüşmemesidir. Tartışmaları karşılıklı anlayış ve sabır içinde bitirmek gerekir.

AİLE HAYATINDA BAŞ GÖSTEREN ŞİDDETLİ TARTIŞMALARIN ,KAVGALARIN VE GEÇİMSİZLİĞİN SEBEPLERİni ÜÇ GRUPTA TOPLAmak mümkün olabilir,

Kişilerin birbirlerini gereği kadar tanımamış olmaları ve mizaç uyuşmazlığı,
Ekonomik yetersizlik;
Dışarıdan müdahaleler,

Eşle ilişkiler; geçmişe dönük pişmanlıklar, suçlamalar ve kırgınlıklar üzerinde değil, geleceğe yönelik ortak hedefler, ümitler ve beklentiler üzerinde kurmaya gayret edilmelidir.

Duygu ve düşünce alışverişi bu yönde yoğunlaştırılmalıdır. Bunu yaparken, mutluluğun çoğu zaman ileriye dönük beklentilerden kaynaklandığı unutulmamalıdır.
Aslında zaman zaman çiftlerin tartışmaya da ihtiyaçları vardır. Problem çıkmasın diye, bütün problemler hasır altı edilirse, adeta dondurulursa, bir gün üst üste yığılan problemler ağır sıkıntılara yol açabilir.

Eğer bütün problemler zamanında konuşularak çözümü aranırsa bu noktaya gelmeden çözümlenmiş, en azından daha hafif hasarla atlatılmış olur.

Şu çok iyi bilinmelidir ki,dozu kaçmış tartışmanın galibi yoktur. Ev içinde problemler tartışmaya gerek kalmadan çözümlenmelidir.

Her insan kendisini üzen bir olay karşısında sinirlenir Ama bazı insanlarda bu çok fazladır. En basit hadiselere tepki gösterip, kıyameti koparırlar. Ama her şey gibi ,dikkat edildiğinde sinir ve öfke de dizginlenebilir.

Ailede karşı tarafı eleştirmek ,tenkit etmek ,onu çok üzer ve onun sık sık hata yapmasına sebep olur. Bu konuda ,tarafların üzerine fazla gidilmemelidir.

Evin beyleri fazla tenkitçi olmamalı, hanımlar da müsamahalı olmalıdır. Beylerinin evi dağıtmasına, vakitsiz misafir getirmesine, olmadık zamanlarda işler yapmasına sabırsızlık göstermek ,huzursuzluğun kaynağı olabilir. Az bir sabırla ,büyük sıkıntılar aza indirilebilir.

Eşler arsındaki tartışmalar birbirleriyle anlaşamadıkları anlamına gelmez. Eşler istemedikleri halde tartışabilirler Önemli olan tartışmaları medeni bir çerçeve içinde şekillendirmektir.

Evdeki basit hadiselerin üzerinde fazla durmamak gerekir.Ufak tefek hataları eşler göz ardı etmelidirler..Çünkü genellikle kavgalar basit şeyleri büyütmekle çıkar.

Bazen de eşler birbirlerini yanlış anlarlar. Yanlış anlama veya iyi değerlendirememe neticesi bu sözler anlaşılmadıysa açıklanma istenmelidir.

Evde yapılan tartışmalar asla çocuklar önünde olmamalıdır.Tartışma esnasında çocuk da işin içine çekilmemeli, örneğin.BAK EVLADIM ANNEN NE SÖYLÜYOR ,HANGİMİZ HAKLI ,DİYEREK TARTIŞMAMALI, ÇOCUKLAR TARAF OLMAK ZORUNDA BIRAKILMAMALIDIR. Çocukların önünde başlayan bir tatışma yine onların önünde barışla sonuçlanmalıdır.

Düşüncelerin uygun şekilde konuşulduğu, tarafların birbirini rencide etmediği tartışmalardan sakınmamalı bunu bir fikir jimnastiği olarak görmelidir.
 
Bencillik hemen her zaman makbul olmayan bir alışkanlık. Tahammül edilmesi pek zor desek yanlış olmaz. Ancak evlilik içinde hiç kabul edilemez. Evlilik bağıyla hayatlarını birleştiren kişilerin, artık kendilerinde daha önde tutmaları gereken bir şey vardır, o da aile mutluluğu ve huzuru.

Aslında, evliliğin daha en başında eşler, bunu taahhüd ederler. Ancak daha sonra, evlilikte gölgeler oluşmaya başlayınca unutulur gibi olur bu öncelik. Sık sık hatırlamak gerekir. Evlilik halkası içinde kalmayı başarabilmek için, çizginin dışında kalanlar için fedakarlık yapmak, yani bencillliği bir kenara bırakmak gerekir.

Başarılı bir iş adamına sorulan bir soruya verilen cevap çok ilginç: Hanımlar eşlerinin başarılarına nasıl katkıda bulunabilrler sorusuna şu cevap verilmiş: Eşlerini sevmekle ve onları kendi hallerine bırakmakla.

Birbirlerine sevgi ve saygıyla bağlanan eşler, birbirlerinin yuvasında rahat ve mutlu olmasını ister ve bunun için çaba sarfederler. Hatta evin hanımı, eşini işiyle başbaşa bırakabilecek kadar zekiyse, o zaman ideallerini gerçekleştirmek isteyen bir beyin önünde hiç bir engel kalmaz.

Bazen hanımlar yüksek mevkiler için, düzensiz buldukları hayatları için, yüklenmeleri gereken sorumluluklar için eşlerinden daha hırslı olabilirler. Kendi kendilerine planlar yapar, tavsiyelerde bulunur, tavsiyeleri ileri götürür ısrara dönüştürür. Bir beyi, amirlik taslayan, hayatını idare etmeye-düzeltmeye çalışan bir hanım kadar pek az şey kızdırabilir. Yersiz müdahaleler, düzeltmek istedikleri eşlerinin daha fazla çileden çıkmasına sebep olur. Yani hanımlar, biraz zor da olsa, daha az konuşmayı ve eşlerimizn hayatlarına daha az karışmayı öğrenmemiz gerekecek galiba.

Bu kadarı da fazla mı diyeceksiniz! Doğrudur, en samimi duygularla bile olsa, hanımların eşlerinin işlerine ve hayat düzenlerine yersiz müdahaleleri tehlikeli bir oyundur.

Eğer hala bu düşücenizde sabit kadem iseniz, işte size eşinizin ayağını kaydırmanın yolları:

1.İş arkadaşarına kötü davranın, özellikle aynı iş yerinde çalışan bayanlara.
2.İş yerine günde bir kaç defa telefon edin.
3.Eşinize onu nasıl çalıştırdıklarını, ne kadar az maaş ödediklerini, büroda kimsenin ona kıymet vermediğini söyleyin.
4.Gelirinden fazla harcama yapın.
5.İşinde nasıl başarılı olabileceğini her fırsatta tekrar etmeyi vazgeçmeyeceğiniz bir huy haline getirin.
6.İş için seyahate çıktığında, fazla mesai yaptığında, dilediğiniz gibi bağırın çağırın ve en önemlisi halinizden şikayet edin.
7.Ona her şeyden daha önemli olduğunuzu, her şeyden önce geldiğinizi söyleyin. Ne pahasına olursa olsun, ilgiye daima şiddetle ihtiyacınız olduğunu iyice kafasına kazıyın.

İşte değerli hanımlar, bu öğütleri uygulamanız eşinizin işini, sizin de eşinizi kaybetmenize yetecektir. Denemek ister misiniz?
 
Sorunlarla karşılaştığınızda ne yaparsınız? Mantıklı yol, sorun üzerinde düşünmek, sebeplerini araştırmak, çözüm üretmeye çalışmak, soruna sebep olan yada ortak olan kişilerle bir araya gelerek fikir teatisi yapmak, tecrübeli birilerinden yardım almak vs.

Biliyor musunuz, evlendiğinizde hayatınızın en uzun süreli olmasını dileyeceğiniz bir anlaşma yapmış olursunuz. Tarafların imza attıkları anlaşmaya uymaları, her hangi bir prosdürde ne denli ciddiye alınır ve ne denli uygulanabilir ise evlilik içinde aynı şey geçerlidir, hatta evlilikte bu anlaşmalar hiç ihmale gelmez bir sadakate ihtiyaç duyarlar.

Evlilik içi anlaşmazlıklarda da bir anlaşma yöntemi ve usulü bulunup uygulanmalı. İşler anlaşmazlıklar olduğunda nasıl sekteye uğruyorsa, ihmale uğramış evliliklerde işte aynen böyle hayatınızı, yani mutlu hayatınızı sekteye uğratır. Mutsuz evlilikler de hayatınızda evlilikten arta kalan ne varsa hepsini sekteye ve hatta bozguna uğratır. Bu nedenle siz siz olun, evliliğinizdeki mutluluğunuzun peşinden uzun soluklu koşular yapın.

Mutluluğun önünde küçük zaman zaman da büyük sorunlar sizi bekler. Genellikle çiftle ufak tefek konular hakkında sürekli anlaşmazlığa düşerler. Bu sorunları yoluna koyabilmek için, sakince bir analiz yapılmalı, yeni kararlar alınmalı ve bu yenilikler alışkanlık haline gelinceye değin çalışılmalı.

Sorunların çözümü kendinizi, isteklerinizi, eşinizin isteklerini göze alıp, her ikinizin de memnun kalacağı bir çözüm üretmekle son bulur. Üzerini kapatmakla, unutmakla, sorun yokmuş gibi davranmakla yanlızca kendinizi kandırmış ve ilerde meydana gelebilecek çok daha büyük bir anlaşmazlığa yol açmış olursunuz.

Sorunlarınızı çözümlemeye çabalarken şu adımları göz önünde bulundurun:

1.Sorunlarınız ve tercihleriniz konusunda kendinize kulak verin. Ancak duygularınzı körükleyerek, öfkelenerek eşinizi rencide edici konuşmalardan sakının. İşleri yoluna koymak istiyorsanız kendinize hakim olun.
2.Sorunlarınıza en az iki tane çözüm önerin.
3.Önerinize olan tepkisini değerlendirin.
4.İtirazları varsa her ikinizin de onaylayacağı bir çözümü devreye sokun. Çözümün eşinizin sizin isteklerinizi kabul etmesi değil, ikinizin de kabul edeceği bir çözüm olduğunu unutmayın.
5.Düzenli aralıklarla haftalık yada aylık, evliliğnizi ve sorunlarınızı konuştuğunuz toplantılar düzenleyin.
6.İletişime açık olun, toplantılarınızda hem konuşmaya hem de dinlemeye açık olun.
7.Sorunlarınıza çözüm üretmeye istekli olun.
8.Unutmayın, evlikler birlikte geçirdiğiniz olumlu deneyimlerle güçlenir.
 
Evlilik bir sanattır; ailemizdeki mutluluğumuzu sürdürebilmemizde sanatımızı nasıl icra etiğimizle yakından ilişkilidir. Hangi dallarda mı sanatımızı göstermemiz gerekli, gelin kısaca göz gezdirelim.

Evlilik, güzel ve etkili konuşma sanatıdır.

Güzel görebilme ve güzel düşünebilme becerisidir.

Karşınızdakini anlayabilme (empati) ve kendinizi anlatabilme yeteneğidir.

Karşınızdakinde görmek istediğiniz bütün güzellik, iyilik, olgunluk hallerini önce kendinizde gerçekleştirmeye çalışmadıkça hiçbir şey istediğiniz gibi gitmeyecektir.

Aradığınız niteliklerde bir insan bulma gayretinden önce aranılan niteliklere sahip bir insan olmayı gaye edinmeliyiz.

Henüz evlenmemiş olanlar, kendinizi mutlaka evlilik öncesi becerilerle donatmalısınız.

Evlenmiş ve bu yolda epeyce ilerlemiş olanlar, sizi rahatsız eden ve yolunda gitmeyen bir şeyler varsa, evlilikle ilgili becerilerinizi kontrol etmeye başlamanın tam sırası. Hatayı karşı tarafta arama yanılgısına düşüp işleri iyice zorlaştırmayın.

Sorunlar tek taraflı olarak gelişmemiş olabilir ama işe başlayacağınız nokta eşinizi düzeltmek değil, öncelikle kendinizi düzeltmektir.

Evlenmeden önce taraflar genellikle birbirlerini olumlu ve güzel yönleriyle tanımaktadırlar. Bu gayet doğaldır, her iki tarafta birbirine bu yönlerini gösterme gayretindedirler ve bazen bu konuda aşırıya bile kaçılır. Ya sonra? Sonra, taraflar evlilikten sonra bambaşka insanlar mı olurlar ki ben seni tanımamışım veya seni bana yanlış tanıtmışlar atışmaları başlar?

Her şeyden önce evliliğimiz için değerli, özlenilen, mutluluk ve huzur veren bir hedef belirlemeliyiz. Eşimize olan sevgi ve muhabbetimiz, bizim için bu hedefe ulaşırken göstereceğimiz çabada en önemli desteğimiz olacaktır. Birlikte bir ömür geçirmeyi istediğimiz insanla beraberliğimizin yürümesi için bazen tek başına muhabbet yeterli olmamaktadır. İşte böyle durumlarda şaşırıp kalmamak için muhabbetimize yön verecek ve (belki de anlamlandıracak) becerileri kazanmalıyız. Sadece fedakarlık mutlu ve huzurlu bireylerin oluşumu için yeterli bir gayret değildir. Belki mutluluğun oluşumu için uğraş vermek zor geldiğinden sığındığımız, sorunlara sebep olarak gösterdiğimiz bir nedenden başka bir şey değildir.
 
Saygıdeğer beylere, birazdan söyleyeceklerimiz için daha başlamadan özürlerimizi sunalım. NE yaparsınız, ne hayat her zaman bizi hoş tutacak kadar eğlenceli ne de bizler sandığımız kadar kusursuz varlıklarız.

Her toplumun kendine ait özellikleri ve kalıplaştırdığı tutumları söz konusu. Bizim toplumumuzda da erkek çocuklar şımartılır, ilerdeki zamanlarda da öncelikler onlara tanınır. Nedense buna neden olanlar da annelerdir.

Çevremize baktığımızda gördüklerimiz bizi haklı çıkaracak niteliktedir. Her hangi bir ailede, tv'de maç varsa, babanın ailenin diğer fertlerinin isteklerini göz ardı edip kendi istediği kanalı seyretmesi olağan görülür.

Yada baba zor bir hafta geçirmiştir, (anneler hep evde oldukları için onların kendilerini yoracak işleri yoktur zaten, bu yüzden yorulmazlar), babalar hafta sonlarında erkenden kalkıp arkadaşlarıyla karar verdikleri planlarını gerçekleştirebilirler. Çünkü dinlenmeyi hak etmiştir. Beyler sabah koşusuna giderken, hanımlar evde çocukları uyandırır, kahvaltıyı hazırlar, koşudan dönen eşiyle kahvaltıya oturur.

İş günlerinin akşamlarında eve gelip, kanepeye uzanıp, haberleri seyrederken bir fincan kahve, bir bardak çay, biraz meyve, sonra ufak atıştırmalar da sipariş edebilir.

Evin bütçesi babaların kontrolündedir ve şartlar kısıtlı olsa bile çok istediği bir şeyi satın alabilir, borçların ödenmesini ve maddi durumlarının düzelmesini beklemeyi gerekli görmeyebilir.

Annelerin erkek çocuklarını vermekten çok almayı bekleyerek yetiştirdiği bir gerçektir. Bizler bile, odasını toplamayan oğlumuza kızarken bile, kız çocuklara gösterdiğimiz anlayıştan daha fazlasını gösteriyoruz. Temizlik yaparken oğlundan camları silmesini isteyen bir anne tanıyor musunuz? Ya da pantolonlarını kendisinin ütülemesini isteyen?

Kendi sınırları içinde yaşarken aile resileri, yani beyler zamanla çevrelerine bir de duvar örerler. Duvar yüksektir, bir tek kapısı vardır ve içeri yanlızca siz müsade ederseniz girilebilir. Evde geçirdiğiniz zamanları yine kendi başınıza ve kendi kendinize planladığıız şekilde geçirmeye devam ederseniz, duvar yükselecek, kalınlaşacak, aşmaya çalışanların gayretleri tükenecek, sonunda vaz geçecekler ve siz kendi özel kalenizde yapayanlız kalacaksınız. Yanlızca siz değil eşiniz ve ailenizin diğer fertleri de acı çekecek. Acıyı önelmenin tek yolu, duvarı ören tarafın af dileyerek aynı duvarı yıkmasıdır.

Bırakın eşiniz size yaklaşsın, bırakın çocuklarınız sizden ürkeceklerine sizi sevsinler, saygıyı öfke ve hırçınlıkla değil, adalet ve sevgiyle kazanın.

Ailenizle birlikte olmaktan, eşinize yardım etmekten, onun yükünü hafifletmekten, çocuklarınıza kitap okumaktan, gezilere hep birlikte çıkmaktan, akşamları gürültü nedeniyle kafanızın birazcık şişmesinden rahatsız olmayın. Her saadetin bir bedeli vardır, ailenizdeki mutluluğun bedeli ise kendinizi onlara sunmaktır.
 
Evlilik birbirlerinden tamamen ayrı dünyalarda yetişmiş insnaların biraraya gelere kurmaya ve sürdürmeye çalıştıkları bir beraberliktir. Uzun yıllar boyunca anlayış ve uyum içinde geçecek günler, mutlu ve huzurlu insanlar olabilmek, eşlerin sen ve ben ikiliğinden uzaklaşıp, biz olmaya adım attıklarında gerçekleşir.

Biz Olmanın Gücünü Ve Ayrıcalığını Yaşamak İçin Eşinize Şunları Söyleyin:

*Seninle çok önem verdiğim bir beraberliğimiz var. Her insan faydalı ve önemli arzu eder. Bunu eşinize sık sık söylemeniz, onun da sizin için aynı şeyleri hissetmesine neden olur ki, bu her iki taraf içinde olumlu bir gelişmedir.

*İkimizde insan olarak farklı değerlere ve ihtiyaçlara sahibiz. Bunu zaten biliyoruz. Ama farklılığın farkında olduğunu söylemeniz, peşi sıra anlayışı da getirir. Aynı zamanda sizin eşinizi olduğu gibi kabul ettiğinizi ve onu değiştirmeye çalışmadığınızı da!

*İhtiyaçlarımızı, değerlerimizi öğrenmek ve daha iyi anlaşmak için, iletişimimiz açık ve dürüst olsun. Bunları hayata geçirmek, söylemekden daha önemlidir. İletişime açık olayı istemek, sonra da istekler sıralandığında sinirlenmek, yanlızca iletişiminizi sonlandırmakla kalmaz, güvenilirliliğinizi de sarsar.

*Yaptığın bir şey ihtiyaçlarımı karşılamamı engellediği zaman dürüstçe ve seni suçlamadan bundan nasıl etkilendiğimi sana söyleyeceğim. İşte bu çok önemli, suçlamadan konuşabilmek, eşinizi itham etmekten kaçınmak. Sözlerin onu incitmeyeceğinden emin olmak.

*Böylece ihtiyaçlarıma saygı göstererek, davranışını değiştirmen için sana fırsat vereceğim. Evet, her zaman karşımızdaki insana öncelik vermeliyiz, ancak her ferdin kendine özgü istekleri ve tercihleri vardır. Bir eşin bunları karşısındaki kişiden talep etmesi de gayet normaldir.

*Kabul edemediğin bir davranışım olduğu zaman seninde benim kadar açık ve samimi olmanı istiyorum. Eşinizden fedakarlık beklemek, değişmesini istemek kolay ama asıl olması gereken, önce kendi kendinize değişmeyi istemek ve denemek.

*Anlaşamadığımız konularda birimizin kaybetmesi için uğraşmak yerine ikimizi de memnun edecek çözümler arayalım. İkimizde kazanalım, evliliğimiz kazansın.

*Sorunlarıma çözüm bulmam gerektiği zamanlarda desteğini ve yardımını istiyorum.

*Yardımcı olmamı istediğin her sorununda çözüm bulman için ben de elimden geleni yapacağım.

*Evliliğimiz senin de benim de olduğumuz gibi davrandığımız ve birbirimizi gereksiz yere değiştirmeye çalışmadığımız bir beraberlik olacak. Olmalı, eşlerden bir diğeri gib olmak zorunda kalmadan ortak bir yol bulunabilir. Ve zamanla, saygı ve anlayışın hüküm sürdüğü bir evlilikte eşler zaten birbirlerine benzemeye ve ortak bir kişilik geliştirmeye başlayacaklardır.

*Sen ve ben birbirimizle ilgileneceğiz, birbirimizi önemseyeceğiz ve birbirimize saygı göstereceğiz.

*Sen ve ben biz olmanın gücünü ve ayrıcalığını yaşayacağız.

Bu sıraladıklarımızın bir an önce gerçekleşmesi her çiftin isteği olacaktır. Ancak, Daha evliliğin ilk yılarında ne kendinizden ne de eşinizden acele etmesini istemek haksızlık ve büyük bir yanlışlık olacaktır. Kendinize ve evliliğinize biraz zaman tanıyın.
 
X