• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Değerimizin Bilinmesini Beklemeli miyiz?

Camenta

♫ ♪ ♥ ♫ ♪ ♥
Kayıtlı Üye
30 Mayıs 2011
2.192
18
66
Diğer
Hepimiz, birilerine yaptığımız iyiliklere karşılık, içimizde beklenti oluşturuyoruz. Birilerine bir şeyler verirken, günü geldiğinde bu insan da benim yanımda olur diye düşünmeden duramıyoruz. Beklentilerimiz, verdikçe çoğalıyor. Belki de öyle bir hale geliyor ki; karşımızdakilerden bedel bekliyoruz. Ben, ona zamanında çok yaptım. Eğer, zor günümde yanımda olmazsa kendimi kötü hissederim diye, işin başında kendimizi şartlıyoruz. Şöyle bir etrafınızdakileri dinleyin, hemen herkesin bu konuda bir kötü deneyimi vardır. Yaptıklarının karşılığını aldığını söyleyen insanlar da, temelde her şeye pozitif bakan, beklentileri az insanlardır.

İş bu noktaya geldiğinde, şöyle düşünüyorum; neden beklentilerimizi çoğaltacak kadar fazla veriyoruz. Verirken, kendimizden niye eksiltiyoruz. Tabii ki, yakınlarımıza yardımcı olalım. Ama onlara verdiklerimiz, bizden bir şeyler götürmesin. Öyle hissedelim ki; ben elimden geleni yaptım, bunu kendimi iyi hissetmek için yaptım; yaptıklarımın değerini bilirse ne iyi, ama vermezse, beklenti içinde değilim diyebilelim. Bu da ancak verirken ölçüyü kaçırmamakla olur diye düşünüyorum.

Ben, kendi şahsıma şöyle bir yol izliyorum. Etrafımda, bana zor zamanlarımda yetişmiş insanlara, daha farklı bir yer veriyorum kalbimde. Onların illaki ailem olması önemli değil. Arkadaşlar, bazen ailenin önüne geçebiliyor. Onların, dar günlerinde yetişmeyi, ön plana alıyorum.

Hayatımda, çok zor günler de geçirdim. Bu zor günlerde, ben de, geçmişte çok şey paylaştığım insanlardan, beklenti içine girdim. Ama karşılığını bulamadığımı şaşırarak ve üzülerek gördüm. Bunun yanında, pek de bir şey beklemediğim insanlar, bana daha çok yetiştiler. Ben de bundan sonraki yaşamımda, değer verdiğim kişilerin sırasını belirledim.

Eğer, yaşamımız boyunca, birilerinin bedelini ödemesini beklemeden, kendimizi üzmeyecek, yıpratmayacak ve eksiltmeyecek kadar vermesini başarırsak, sanırım, kendimizi pişmanlık ve yılgınlık içinde bulmayız. Sevdiklerine sınırsızca verip, karşılığını alamamak, insanı öfkelendiren, bezdiren, gerçekten üzen bir duygu. Bu duygudan uzak kalmaya çalışmak ve bunun için verirken kendimizi sınırlamakta hepimizin hakkı sanırım.

YAZAN: Leyla Draman
 
Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister.

Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster.

Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir."

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar

İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?"diye sorar

Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir;

sonra: "Buna bir tek lira veririm Bizim çocuk oynasın" der

İkinci olarak bir manifaturacıya gider O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü defa bir semerciye gidir: Semerci nesneye şöyle bir bakar,

"Bu der benim semerlere iyi süs olur.Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım.Buna bir on lira veririm"

En son olarak bir kuyumcuya gider.Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar "Bu kadar değerli bir

pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder "Buna kaç lira istiyorsun?"

Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm"

Öğrenci, "Hayır veremem" diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:

"Ne olur bunu bana satın.Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim"

Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir

hayli dil döker.

Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır.

Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar.

Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer

tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler...

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.

Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"

Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum,kafam karmakarışık" diye cevap verir.

Bilge hoca çok kısa cevap verir: "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve o değerini bilenin yanında

kıymetlidir"

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır

Mesele kuyumcuyu bulmaktadır.


Yaşamın her anında gerçek kuyumcuyu bulmamız dileğiyle...
 
insana gerçekten ders veren bir hikaye tşk ederim bizlerde bakkal ve çıraklarıyla uğraşıp duruyoruz kuyumcular nerede?
 
Back