Mustafa" filmi üzerine artarak süren eleştiriler üzerine bu yazımı sizlere gönderme gereği hissediyorum…
Ben bu filmi daha önce görmüştüm!
Yine bölünmeye başladık işte. Tıpkı "türban" mevzusunda olduğu gibi… "Mustafa"yı beğenenler... Beğenmeyenler...
Konuyu Atatürk'ün özel hayatının filme alınmasından ibaret sanmayın sakın… Konu, çok daha derinlerde ve sinsice. Öyle ki, ihanetin böyle sinsice olanı az görülür… İnceleyelim…
İşe "Mustafa" filmi ile başlayalım…
Tutkuları, devrimleri, istekleri uğruna gerekirse en yakın arkadaşlarını bile astırabilen bir lider… Çevresinde muhalif kimseyi bırakmamış bir diktatör… Müslümanlığı Türkler için uygun görmeyen ve dini toplumsal hayattan tasfiye etmeye çalışan yönetici… Çok içki ve sigara içen, hayatında kadınlar ile iyi geçinememiş bir insan… Çevresindeki dalkavukların etkisiyle halkını yoksulluğa sürüklemiş kötü yönetici… Ölümü bile yalnız olmuş mutsuz lider tasviri… Kürtlere muhtariyet tanınmasını taahhüt etmiş bir zat…
Evet, bunların hepsi "Mustafa" filminin satır aralarında izleyicisinin beynine işlediği konular…
Diyebilirsiniz ki, en nihayetinde Atatürk'te bir insandır, zaafları veya hataları olmuştur ve biz bunları öğrenmek istiyoruz…
Peki, kimin elinden öğreniyorsunuz?
İçinde bulunduğumuz günlere bir bakın. Hangi zamanda öğreniyorsunuz?
Bilinenden farklı, Türklerin lehine olan hangi yararlı bilgiye ulaşıyorsunuz?
Ve bu film izlenirken kimler ellerini ovuşturuyor, farkında mısınız?
Sırayla gidelim ve ilk sorumuza yanıt arayalım…
Öyle sanıyorum ki, Can Dündar'ın "Sarı Zeybek" belgeselini izlemeyen yoktur aramızda… İşte o belgeselinin daha ilk tümcesinde "Koca bir imparatorluğu yıkan adam..." diyerek, yani gerçekte 'övgü altında yergi' yaparak açılışı yapmıştı. Sanki Osmanlı Devleti'ni Atatürk yıkmıştı… Bu söylem, belgeselin, Atatürk'ün gerçekleştirdiği Türk demokrasi devrimine düşman iç ve dış sömürgenlerden ve Neo-Liberal aydınlardan aferin almasını sağlamıştı…
Benzer bir tümceyi de "Mustafa" filminde kurdu Can Dündar. "Toprağını kaybetmiş ve bunun derin acısını yaşayan, kendisine yeni bir yurt kurmaya çalışan, nitekim bu konuda başarılı olan bir çocuğun öyküsü". Sanki Atatürk Selanik'i kaybetmenin intikamını almak için koca vatanı kurtardı… Burada da bariz bir çarpıtma olduğunu söylememek benim için hayli zor…
Can Dündar'a biraz değindikten sonra ikinci sorumuzun cevabına geçelim…
PKK ve yandaşlarının, federasyon diye tutturduğu şu dönemde, filmde işlenilmemiş ama önem sırasına göre işlenmesi gereken o kadar çok olay mevcut iken, her an için çarpıtılmaya müsait olan "Kürtlere muhtariyet tanınmasının taahhüt edilmesi" konusunun işlenmesi vatanın bütünlüğünden yana olan bizler için ayrıca düşündürücüdür!
Cumhuriyet'in 85. yıldönümünde hokkabazları kıskandıracak cinsten bir kelime oyunu ile (İnsani yönünü yansıtıyoruz diyerek) Ata'yı eleştirmek, O'nu okuma veya tanıma fırsatı olmamış beyinlere zaaflarını nakşetmek zamanlama açısından sizce de tesadüf müdür acaba?
Üçüncü sorumuza cevap arayalım… Atatürk'ün özel hayatını tıpkı bir magazinci edasıyla kurcalamak, sözüm ona O'nun zaaflarının izleyiciye yansıtılmasının bizlere ne gibi bir faydası olabilir?
Devam ediyoruz…
"Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerlidir" diyebilen, gazeteci Mehmet Ali Birand, bakın Mustafa filmi hakkında ne demiş; "Çok geç kalmış, harika bir proje. İlk defa Atatürk'ü tartışmaya başlayacağız."
Cumhuriyet'in 85. yıl dönümü için tek satır ayırmayan Taraf gazetesi, "Mustafa" filmi için methiyeler düzmüş…
Vatan gazetesi de pek sevmiş ki, Mustafa Kemal Atatürk'ü okuyucuları için tartışmaya açmış, "Çevresinde kimse kalmadı yalnız öldü" "Ölmeden heykellerini diktirdi" gibi başlıklar altında…
Meraklanmayınız, Vakit gazetesinin Oval Ofis'ten kontrol edilen yazarları da "Mustafa"yı işlemekten gurur duyuyorlar…
Arkadaşlar; Türkiye'de rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır. Saldırılar artarak ve boyut değiştirerek sinsice sürmektedir. Ulusalcıyım demek suç, Kemalist'im demek ise dinsizlik sayılıyor…
Aydın bozuntuları ve iktidar sahipleri tarafından sürdürülen karşı devrim ise demokrasi adı altında doludizgin sürdürülüyor…
Atatürk ilkelerinin okul kitaplarından parça parça sökülmesi yetmiyor, Anayasa'dan çıkarılması da gündemde. Kimse bunları tartışmıyor. Sözde aydınlar bir film üzerinden Atatürk'ü tartışabilecek olmanın verdiği hevesle el ovuşturuyorlar…
Bir yandan Atatürk ve cumhuriyet ilkelerinin türlü hokkabazlıklarla yok edilmesini boş gözlerle izleyecek, bir yandan ülkenin var olma savaşını sürdürmesini isteyeceksiniz... Maalesef bu mümkün değil.
Göreceksiniz, tartışmalar alevlendikçe film üzerinden Ata'ya hakarette artacak, iç ve düşmanların ekmeklerine yağ sürülecektir. Bölünmeye giden yolda atılacak adımlar bunlardır…
Kimleri desteklediğimizi bir daha düşünelim…
Ata'mızın bir sözünü hatırlatarak yazıma son noktayı koyuyorum:
- "Gelecek kuşakların, Türkiye Cumhuriyeti'nin İLANI GÜNÜ ona hiç acımadan saldıranların başında CUMHURİYETÇİYİM DİYENLERİN yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmayınız. Tersine, Türkiye'nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek inanışlarını irdeleyip saptamakta hiç güçlük çekmeyeceklerdir."